Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/61 E. 2022/51 K. 21.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/61 – 2022/51
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/61
KARAR NO : 2022/51

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/11/2019
NUMARASI : 2018/511 Esas 2019/801 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :

DAVALI :
VEKİLLERİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 21/09/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 21/09/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı ve davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirket nezdinde … poliçe numaralı zorunla mali sorumluluk sigorta poliçesi ile kayıtlı bulunan … plakalı aracın…’in sevk ve idaresinde iken 17.09.2017 tarihinde Burdur İli Çavdır İlçesi Söğüt Beldesi sınırları içerisinde Antalya istikametinden Denizlik istikametine doğru seyrederken direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu tek taraflı, yaralamalı, maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, söz konusu kazada … plakalı araçta yolcu konumunda olan müvekkilinin kafa ve yüz kemikleri ile omurgalarının kırıldığını, çeşitli yerlerinden ağır yaralandığını, tedavisinin Korkuteli Devlet Hastanesi ve Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapıldığını, olay tarihinden günümüze ağrı ve sızılarının devam ettiğini, Gölhisar Cumhuriyet Başsavcılığınca … soruşturma numaralı dosyası açılan davanın devam ettiğini, zararın belirsiz oluşu nedeniyle yapılacak bilirkişi incelemesi ile gerçek zararın boyutunun ortaya çıkacağını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla olay tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte şimdilik 50,00 TL’sinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiş, 12/12/2018 günlü duruşma oturumunda talebin 20,00 TL’sinin kalıcı, 20,00 TL’sinin geçici iş göremezlik, 10,00 TL’sinin bakıcı gideri olduğunu açıklamış, 02/10/2019 tarihinde harcını yatırdığı dilekçesi ile talebini 131.860,42 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 5.742,40 TL geçici iş göremezlik tazminatı, 5.106,80 TL bakıcı gideri olarak arttırmıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın yeni Genel Şartlara tabi olduğunu, kaza tarihi ve davaya konu poliçe vadeleri bakımından davada 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren yeni Genel Şartların uygulanması gerektiği, kazaya karıştığı iddia edilen … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde trafik poliçesi ile sigortalı olduğunu, davacı tarafın her ne kadar müvekkili şirkete başvuru yaparak 2918 sayılı kanunun 97. maddesinde düzenlenen dava şartını yerine getirdiğini dilekçesinde iddia etmiş ise de; esasen yine kendi dava dilekçelerinde de ikrar ettikleri üzere taraflarına ibraz etmesi gereken eksik belgelerin davacı vekiline e-posta mesajı ile bildirildiğini, davacı tarafın müvekkili şirkete müracaatı tazminat alabilmek için değil dava açabilmek için yapmış olduğunu, mevzuata uygun dava şartını yerine getirmediğini, davacının malul kalmasında müterafik kusuru olduğunu, hatır taşıması olduğunu, davacının davaya konu kazadan kaynaklanan maluliyeti olmadığını, hiç bir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydı ile genel olarak müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçede yazılı limitle sınırlı olduğunu, müvekkili şirketin faizden dava tarihinden itibaren sorumlu olduğunu, davacının kaza sebebiyle elde ettiği gelir ve tazminatların mahsubu gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, 17.9.2017 tarihinde davacının yolcu olarak bulunduğu davalı tarafından ZMMS ile sigortalı olan … plakalı araç sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybetmesi sonucu meydana gelen tek taraflı trafik kazasında davacının yaralandığı, … Üniversitesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından olay tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik uyarınca alınan raporda vücut genel çalışma gücünden % 17.2 oranında kaybettiği, 120 gün geçici iş görmezlik hali ile 60 gün bakıcı ihtiyacı olduğunun tespit edildiği, aktüerya bilirkişisinden yeni Genel Şartlara göre rapor alındığı, davacı tarafça sürücünün kuzeni olup asker ziyaretine gidildiği bildirilmiş olup, sürücü beyanında davacının arkadaş olarak geçtiği, kuzeni olması halinde dahi sorumluluğu altında bulunan yakın akraba kavramına girmeyeceğinden olayda hatır taşımasının bulunduğu kabul edilerek % 20 hatır taşıması indirimi yapılmak gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 5.762,40 TL geçici iş göremezlik, 131.880,42 TL sürekli işgöremezlik, 5.116,80 TL bakıcı gideri toplamı 142.759,62 TL’den %20 hatır indirimi yapılmak suretiyle, 114.207,69 TL maddi tazminatın 19.06.2018 temerrüt tarihinden yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; yolcu müvekkil ve araç sürücüsü kuzeninin, müvekkilin asker olan ağabeyini ziyarete gittiklerini, hatır taşımacılığının iki ana unsuru olduğunu, taşıma ve kullanmada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunmaması ve yakın akraba ilişkisinin bulunmaması gerektiğini, somut olayda müvekkilin kuzeni olan sürücü…’in yolcu olan kuzenini aracına almasında hiçbir çıkarı bulunmadığı gibi, müvekkilin ağabeyini ziyarete giderek yakın akraba ilişkisinin varlığını da teyit ettiğini, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi‘nin 2018/1094 E., 2018/6778 K. sayılı kararında “…Ölen destek …, davalı araç sürücüsü …’in annesi davacı…’nin amcasının çocuğu olduğu mahkemenin kabulünde olup desteğin annesi ile sürücü arasında kuzen ilişkisi şeklinde yakın akrabalık bağı bulunduğu anlaşılmış olup bu taşımada hatır taşıması bulunmadığı gözetildiğinde mahkemece aktüer bilirkişisince belirlenen annenin detsek zararı 41.368,99 TL, babanın payı destek zararı 28.480,52 TL olan gerçek zararlardan hatır taşıması nedeni ile indirim yapılmayarak desteğin kask takmaması sebebi ile sadece %10 oranında müterafık kusur indirimi yapılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir” denildiğini, araç sürücüsünün, yolcu konumunda olan müvekkilin kuzeni olmakla hatır taşımacılığı kapsamında bulunmadığını, kazanın meydana geldiği aracın rent a car (kiralık) araç olduğunu, gelir kaydedilmesi amacıyla işleteni tarafından kiraya verildiğini, ticari araç olduğunu, bu nedenle yasal faiz yerine avans faize hükmedilmesi gerektiğini, kaza tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı Sigorta vekili istinaf dilekçesinde; maluliyet raporunun tebliğ edilmediğini, UYAP‘a da yüklenmeyerek savunma hakkının kısıtlandığını, geçici iş göremezlik giderinin teminat kapsamında bulunmadığını, bakıcı giderinin bürüt üzerinden hesaplanmasının hatalı olduğunu, eksik evrakla başvurulduğunu, başvuru koşulunun yerine getirilmediğini, irat katsayı tarihlerinin yanlış hesaplandığını belirleterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf edenin sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; dava trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
1) Başvuru koşuluna ilişkin olarak, davalı vekili KTK’nın 97. maddesine uygun başvuru yapılmadan dava açıldığını ileri sürerek kararı istinaf etmiş ise de; 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesi 26/04/2016 tarih 29695 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan ve yayımı tarihinde yürürlüğe giren 14/04/2016 tarih 6704 sayılı kanunun 5.maddesi ile değiştirilmiş; “Zarar görenin, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.” hükmü getirilmiştir.
Yapılan bu düzenleme ile zarar görenlerin dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı olarak başvurmasının gerekli olduğu, başvurudan itibaren sigorta kuruluşu en geç 15 gün içinde yazılı olarak cevap vermez ya da verilen cevap zarar görenin talebini karşılamaz ise zarar gören dava açabileceği gibi, Sigorta Tahkim Komisyonu’na da başvuru yapabilir.
Düzenlemede yazılı başvurunun yapılmış olması yeterli görülmüş, sigortanın temerrüdünü düzenleyen 99. maddeye atıf yapılmamış, başvuruda bulunması gereken evraka ilişkin bir düzenleme getirilmemiştir.
Somut olayda; davacı tarafından, davalı sigorta şirketi hakkında ZMMS kapsamında açılan davada, davalıya başvuru sonrasında dava açıldığı anlaşılmış olmasına göre, davalı vekilinin dava şartı bulunmadığına yönelik istinaf sebepleri yerinde görülmemiş, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmiştir.
2)Bakıcı giderine ilişkin olarak davacının bakıcıya yapılan ödemelere ilişkin belge sunmamasına, bu durum nedeniyle Yargıtay yerleşik içtihatları gereğince brüt asgari ücret üzerinden hesaplanacak bakıcı giderinin de brüt aylık asgari ücret üzerinden hesaplanmasında isabetsizlik bulunmamıştır.
3)Hatır taşıması konusunda ise, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 87. maddesine göre “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.” esası kabul edilmiştir. Hatır için taşımanın söz konusu olabilmesi için, işletenin taşımak üzere araca aldığı yolcudan karşı edim alabilecekken yolcunun hatırı için veya iyilik yapma düşüncesi ile karşı edimi almayıp yolcuyu bedelsiz taşıması gerekmektedir.
Yani hatır için taşımada, taşımanın karşılıksız olması veya alınan karşılığın önemsiz olması gerekir. Taşıma, işletenin veya sürücünün değil taşınanın yararına olmalıdır. Ancak taşımada işletenin veya eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin bir çıkarı veya yararının bulunması halinde hatır taşımasından söz edilemeyecektir. Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığından, bu gibi taşımalarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “tazminat miktarının tayini” başlıklı 51. maddesinde; hakimin, tazminatın türü ve kapsamının derecesini, durum ve mevkinin gereğine ve hatanın ağırlığına göre belirleyeceği belirtilmiş, BK.nın 51. maddesi uyarınca tazminattan uygun bir indirim yapılması, gerek öğretide gerekse Yargıtay içtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Hatır taşımasından söz edebilmek için, ölenin veya malul kalan kişinin karşılıksız taşınmış olması ve taşımanın taşınanın yararına olması gerekir. Bu bakımdan hatır taşıma ilişkisinin değerlendirilmesinde, taşımanın kimin çıkar ve yararına olduğunun saptanması önemlidir. Yarar ekonomik olabileceği gibi, ortak toplumsal değerleri de ilgilendirebilir.
Hatır taşımaları bir menfaat karşılığı olmadığı cihetle bu gibi taşımalarda tazminattan uygun bir indirim yapılması gerek öğretide gerekse Yargıtay İçtihatlarında benimsenmiş ve yerleşmiş bulunmaktadır. Hâkim tazminattan mutlaka indirim yapmak zorunda değilse de indirim yaptığı takdirde indirim oranını objektif ölçüler içinde takdir etmek zorundadır. Yapılacak hatır indiriminden de sadece hatır için taşıyan tarafın yararlanması gerekmektedir. Hatır taşıması ile ilgisi bulunmayan diğer araç sürücüsü, maliki ve sigortacısı olan davalılar hatır indiriminden yararlanamaz.
Diğer taraftan, yakın akrabalık bağının bulunduğu hallerde ücretsiz taşıma ahlaki bir ödev niteliğinde bulunduğundan, yerleşmiş yargısal içtihatlara göre böyle bir taşıma hatır taşıması niteliğinde sayılmadığından, belirlenen tazminat miktarından hatır taşıması indirimi yapılamaz. Somut olayda, dava dışı araç sürücüsü ile davacı arasında akrabalık ilişkisi bulunup bulunmadığı araştırılarak iddia edildiği gibi kuzen olmaları halinde, yakın akrabalar arasında hatır taşımacılığı bulunmayacağı gözetilmelidir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11/12/2018 tarih ve 2016/1708 Esas, 2018/12030 Karar sayılı ilamı) Olaya ilişkin soruşturma dosyasında alınan ifadelerde, … kaza yapan aracın “…” adlı firmadan kiralandığını beyan ettiğinden, aracın kimin tarafından kiralandığı ve kira bedelinin kimin tarafından ödendiği hususu değerlendirilerek, ayrıca davacının araç sürücüsü ile akrabalık ilişkisi değerlendirilerek, davalının hatır taşıması iddiasına ilişkin bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile taşımanın hatır taşıması olduğunun kabulü yerinde görülmemiştir.
4)6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi uyarınca, davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir. Bu kapsamda kural olarak, duruşma yapılması zorunlu olan çekişmeli yargıda hâkim, Kanun’un gösterdiği istisnalar dışında tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için Kanun’a uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Savunma hakkını güvence altına alan T.C Anayasa’sının 36. maddesinde de buna paralel düzenleme bulunmaktadır. (Yargıtay 17. H.D. 2015/19424 E. – 2018/9958 K.)
HMK’nın 280. maddesinde de; “(1) Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir.” denilerek, raporun tarafa tebliğinde, istisnai bir düzenleme getirmediği gibi, hakime rapor tebliği hususunda takdir hakkı tanımamıştır. HMK’nın 281. maddesi gereğince ise, tarafların raporun tebliğ edilmesinden itibaren 2 hafta ( hakim tarafından ek süre verilmemesi halinde) içerisinde rapor itiraz ve beyanda bulunma hakkı bulunmaktadır.
Mahkemece, HMK hükümleri gözönüne alınarak kendini vekil ile temsil ettiren davalı vekiline maluliyet raporu tebliğ ile bu rapora karşı beyan ve itirazda bulunma hakkı verilmesi gerektiği halde raporun tebliğinden imtina edilerek davalının savunma hakkı kısıtlanmıştır.
Bu durumda mahkemece anılan bilirkişi raporlarının davalı vekiline tebliği ile bu raporlara karşı beyan ve itirazlarını bildirmesi hususunda yasal sürelerin gözetilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde savunma hakkının kısıtlanması doğru olmadığından, davalı vekilinin buna ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
5) Diğer taraftan, tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hâkim tarafından belirlenmesi zaruridir. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010”adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumu’nca da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiş, aynı uygulamaya Yargıtay 4.Hukuk Dairesi’nce de devam edilmiştir.
Bu itibarla, somut olayda hükme esas alınan aktüer raporunda tazminat hesaplanmasında TRH 2010 Tablosu’nun kullanılmasında bir isabetsizlik görülmemiş ise de; Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK’nın 90. maddesindeki “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan Genel Şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan Genel Şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmekle; zarar hesaplanmasında ZMMS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz bu cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle mahkemece hükme esas kabul edilen aktüer raporunda progressif rant formülü yerine %1,8 teknik faiz tatbik edilmesi doğru görülmemiştir.
Ayrıca, çalışma hayatının aktif çalışma dönemi ve emeklilik dönemi olan pasif devre olarak ayrılması, genel kabule göre aktif devrenin 60 yaş sonunda hitama ereceğinin kabulünün gerektiği Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarındandır. Bu nedenlerle, pasif dönemin 60 yaş itibarı ile başlayacağı gözetilerek, rapor düzenleyen aktüerya uzmanından ek rapor alındıktan sonra, varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Öte yandan davacının rapor tarihindeki yaşı 25 olarak alınması gerekirken, 26 olarak hesaplanması da isabetsizdir.
Açıklanan nedenlerle mahkemece öncelikle maluliyet raporu tebliğ edilerek gerekirse itirazlar değerlendirildikten sonra, davacının hesap raporunu istinaf etmemiş olması sebebiyle davalı lehine oluşabilecek usuli kazanılmış haklar gözetilerek, TRH 2010 yaşam tablosu ve progressif rant formülü uygulanmak suretiyle davacının hak kazanacağı tazminat hesabının yapılması amacıyla aktüer bilirkişiden hüküm kurmaya ve denetime elverişli ek rapor alınması, akabinde olayda hatır taşıması bulunup bulunmadığı hususu değerlendirilerek var ise belirlenen tazminattan uygun görülecek oranda hatır taşıması indirimi yapılmasıyla oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmediğinden taraf vekillerinin istinaf taleplerinin yukarıda belirtilen gerekçelerle kabulüne, yerel mahkeme kararının kaldırılması ve dosyanın belirtilen gerekçeyle yerel mahkemesine gönderilmesine, kabul şekli itibarıyla taraf vekillerinin sair istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
Bu itibarla; davacı ve davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının, uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince kaldırılmasına, davacı ve davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiş aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 06/11/2019 tarihli 2018/511 Esas – 2019/801 Karar sayılı kararının, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davacı ve davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan 207,00 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden davalıya iadesine, istinaf eden davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden davacıya iadesine,
4- İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-İİK’nın 36. maddesi gereğince Ankara 10. İcra Dairesinin 2019/16429 esas sayılı dosyasına yatırılan 172.000,00 TL tutarlı teminat mektubunun yatırana iadesine,
6-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 21/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.