Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/512 E. 2022/664 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/512 – 2022/664
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/512
KARAR NO : 2022/664

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/09/2020
NUMARASI : 2018/473 Esas 2020/412 Karar

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Sebebiyle Açılan Manevi Tazminat)

KARAR TARİHİ : 21/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 13/01/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; 19/02/2018 tarihinde davalı … sevk ve idaresindeki araç ile … idaresindeki aracın ölümlü ve maddi hasarlı trafik kazası yaptığını, bu kazada …’ın eşi ve diğer davacılar …’in babası olan …’ın öldüğünü, trafik kazası tespit tutanağına göre davalı …’ın asli ve tam kusurlu olduğunun anlaşıldığını, kusurlu aracın … Sigorta A.Ş. tarafından kasko poliçesi düzenlendiğini, davacıların tek desteklerini davalı sürücünün kusurlu davranışları sebebiyle yitirdiklerini savunarak eş … için 150.000, TL, çocuklar … için 150.000 TL, … için 150.000,00 TL olmak üzere toplam 450.000,00 manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsilini istemiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; poliçe ile manevi tazminat dahil sorumluluklarının 100.000,00 TL limitle sınırlandığını, davalı şirketin sigortalının kusuru oranında sorumlu olduğunu, davacıların manevi teminata ilişkin taleplerinin fahiş olduğunu, faizin dava tarihi itibari ile yasal faiz olması gerektiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; kaza tespit tutanağında kendisinin asli ve tam kusurlu olarak gösterildiği iddiasının gerçek dışı olduğunu, nihai olarak hangi tarafın yeşil ışıkta geçtiğinin belirlenemediğinden kusurlama yapılamadığının belirtildiğini, Ankara 16. Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/659 esas sayılı dosyasında kazaya dair kamera görüntülerinin yer aldığını, kendisine yeşil ışık yandığını, karşı yoldan gelen trafiğe o anda kırmızı ışık yandığını, kazanın oluşumunda kusuru bulunmadığını, talep edilen miktarın son derece fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davanın, trafik kazasından kaynaklı, kasko sigortacısı olan davalı sigorta şirketi ve araç sürücüsü aleyhine açılan manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, davacıların TBK’nın 56. maddesi gereğince manevi tazminat talep ettiği, davalı …’e ait aracın genişletilmiş kasko poliçesinde kişi başına ölüm/sürekli sakatlık manevi tazminat bedelinin 100.000,00-TL olarak belirlendiği; kusur yönünden inceleme yapılması için bilirkişiden alınan, 23/12/2019 tarihli raporda; CD görüntülerine göre kanun, yönetmelik maddeleri ve gerekçelere istinaden EKS olan davacıların murisi motosiklet sürücüsü …’ın çift taraflı ölümlü ve maddi hasarlı trafik kazasının oluşumunda %50 oranında kusurlu olduğu, davalı … Sigortanın kasko sigortalısı olan özel aracın maliki ve sürücüsü olan diğer davalı …’ın motosiklet sürücüsünün ölümüyle sonuçlanan trafik kazasının oluşumunda %50 oranında kusurlu olduğunun bildirildiği, somut olayda mahkemece tarafların kusur durumları, olay tarihi, paranın satın alma gücü ve davacıların yaşadığı elem ve ızdırap, dava dilekçesiyle bağlılık ilkesi göz önüne alındığında, davacıların bir miktar manevi tazminat talep etmekte haklı olduğu, sigorta şirketinin sigorta limiti ile sınırlı olmak kaydıyla zarardan sorumlu olduğu gerekçesi ile davanın kısmen kabulü ile; “davacı eş … için 100.000,00 TL., davacı çocuk … … için 75.000,00 TL. ve davacı çocuk … … için 75.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline” karar verilmiş hüküm davalı … vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde; kararın gerek yargılama giderleri/vekalet ücreti, gerek müvekkilinin ve sigorta şirketinin sorumlulukları, gerekse de kusur değerlendirmesi yönünden tamamen eksik, hatalı ve yanlış olduğunu; Öncelikle; sigorta şirketinin sorumluluğu açısından, gerekçede sigorta şirketinin poliçe limiti ile sınırlı sorumluluğundan bahsedildiği halde hüküm kısmında bu yönde ya da poliçe limitinin ne olduğu konusunda hiçbir ifade geçmediğini, mahkemenin, sigorta şirketinin her bir davacıya karşı ayrı ayrı olacak şekilde 100.000,00 TL’ye kadar sorumlu olduğu zannı ile karar verdiğini, gerekçesinden bu sonuca ulaşıldığını, bu şekilde düşüncenin hatalı olduğu; her bir davacı için ayrı ayrı vekalet ücret takdir edildiğini ancak müvekkili yönünden tek ve maktu vekalet ücretine hükmediliğini, bu durumun da AAÜT’ye aykırı olduğunu, davacılar için 3 ayrı dava kabul edilirken, davalı için tek dava kabul edilmesinin hatalı olduğunu, davacıların davayı adli yardımlı olarak açtığı halde yargılama gideri olan 882,76 TL yargılama giderinin ret kabul oranına göre 706,16 TL’sinin davacılara ödenmesine karar verilmesinin de hatalı olduğu; kararın sigortanın sorumluğu, vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden de hatalı olduğunu, kararın esas yönünden de hatalı olduğunu, kusur raporunun yeterli olmadığını, keşif taleplerinin haksız olarak reddedildiğini, raporun ceza dosyasında Adli Tıp Kurumun’dan alınan kusur raporunun tekrarı mahiyetinde olduğunu, ceza dosyasının derdest olduğunu henüz kesinleşmediğini, ceza dosyasında alınan raporda, müvekkilinin yeşil ışıkta, vefat edenin ise kırmızı ışıkta geçtiğinin sübuta erdiğini, ceza dosyasında 23/07/2019 tarihli ilk rapora karşı müvekkilinin kusursuz olduğunun ileri sürüldüğünü, ancak ceza mahkemesinin itirazlarının değerlendirilmesi için değil, raporlar arasındaki çelişki nedeniyle ATK’dan rapor talep ettiği, bu nedenle söz konusu ceza dosyasındaki raporun tekrarı mahiyetindeki rapora göre karar verilmeyeceğini; müvekkilinin kusuru olmadığını, ceza dosyasına verdikleri itiraz dilekçesindeki beyanlarının istinaf talepleri çerçevesinde değerlendirilmesini talep ettiklerini, rapora itirazlarının keşif yapılarak değerlendirilmesi gerektiğini, ceza dosyasındaki maddi vakanın hukuk hakimini bağlayacağını, bu nedenle ceza mahkemesi dosyası beklenilmeksizin karar verilmesinin hatalı olduğunu, mahkemece hükmedilen toplam 250.000,00 TL manevi tazminatın da fahiş olduğunu, yerel mahkemenin sigortanın kişi başına 100.000,00 TL kadar sorumlu olduğu zannı ile bu oranda yüksek tazminat belirlemiş olduğunun anlaşıldığını, her şeyden önce zararın sigorta şirketi tarafından karşılanacağı düşüncesi ile manevi tazminat belirlenemeyeceğini, bu şekilde yüksek miktarda manevi tazminata hükmedildiğini, hükmedilen manevi tazminatın TBK’ya ve Yargıtay tarafından benimsenen ilkelere de uygun olmadığını, en kötü ihtimalle müvekkilinin tali kusurlu olabileceğini, kazanın meydana gelmesinde kırmızı ışıkta geçerek ölenin sebep olduğunu, bu nedenle manevi tazminatın fahiş olduğunu, öte yandan müvekkili tarafından farklı tarihlerde … hesabına 5.000,00’er TL olamak üzere 10.000,00 TL gönderildiğini, ödeme dekontlarının da dosyaya sunulduğunu, manevi tazminat miktarından düşülmesi gerektiği halde düşülmemesinin de hatalı olduğunu, belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm sebebiyle, ölenin eşi ve çocukları tarafından TBK’nın 56/2 maddesi gereğince araç sürücüsünden ve İMMS kapsamında sigorta şirketinden manevi tazminat istemidir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş hüküm davalı … tarafından istinaf edilmiştir.
Kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun olmayacak şekilde kurulması ve bu şekilde kurulan hükmün denetlenemeyecek mahiyette olması (gerekçesiz olması gibi), gerekçeli olmakla birlikte hükmün esasına etki edecek veya tarafların adil yargılanma hakkını kısıtlayacak şekilde çelişkili olması (kısa karar ve gerekçeli kararın çelişmesi; gerekçe ile hüküm fıkrasının çelişmesi gibi) kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, ilk derece mahkemesi kararının öncelikle bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki 6100 sayılı HMK’nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2. fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir. Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. HMK’nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir.
Öte yandan, tarafların tüm delilleri toplanıp, inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HMK’nın 298/3. maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 294/3. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294/4. maddesi hükmüne dayanılarak zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HMK’nın 294/3. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. HMK’nın 298/2. maddesi uyarınca, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması, yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarih 15-708 Esas – 737 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler.
Kanunda belirtilen sınırlar ve kurallar çerçevesinde hem maddi, hem de hukuki denetim yapılan istinaf kanun yolunda, HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesi, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verileceği düzenlemesini içermekte ise de, gerekçe ile hüküm fıkrasının veya kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması durumunda hakimin hangi hükmü oluşturmak istediği belli olmadığından, maddi ve hukuki denetime elverişli bir hüküm bulunduğundan söz edilemez.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında: Davacılar vekili, manevi tazminat istemli dava dilekçesinde, müvekkillerinin yakınlarının vefatı nedeniyle manevi olarak zarara uğradıklarını, bu kapsamda davadan önce sigorta şirketine müracaat etmişlerse de, sigorta şirketinin sorumluluklarının 100.000,00 TL ile sınırlı olduğunu belirttiği ve mahkeme kararı isteyerek ödeme yapmadığını belirterek, müvekkili … için 150.000,00 TL, müvekkilleri … için ayrı ayrı 150.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama neticesinde kısa kararda ve gerekçeli kararın hüküm fıkrasında “1-Açılan davanın kısmen kabulüne, Davacı … için 100.000,00 TL, Davacı … … için 75.000,00 TL, Davacı … … için 75.000,00 TL manevi tazminatın müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsili ile davacılara ödenmesine,” karar verilmiş, hüküm fıkrasında sigorta şirketinin sorumluluk limitine ilişkin bir değerlendirme yapılmamasına rağmen, hükmün gerekçesinde” (davalı sigorta şirketi yönünden poliçe limitiyle sınırlı ve sorumlu olmak üzere)” denilmek suretiyle, sigorta şirketinin sigorta limiti ile sorumlu olduğu gerekçede belirtilmiş gerekçe ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki meydana getirtilmiştir.
Bunun yanı sıra, davalı tarafından davadan önce davacıya 10.000,00 TL ödemede bulunduğu ileri sürülmüş, mahkemece ödeme iddiası değerlendirmediği gibi, gerekçeli kararda da, davalının buna ilişkin savunmaları karşılanmamıştır.
Bu nedenle de, gerekçe ile hüküm fıkrasının çelişmesi, taraf iddia ve savunmalarının gerekçede tartılışmaması ve değerlendirilmemesi nedeniyle, denetime elverişli bir karar bulunmadığından davalı vekilinin buna ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmüştür.
Bu durumda; 10.04.1992 tarih ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere önceki verilen karara bağlı olmaksızın kısa karar ve gerekçeli karar arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde, taraf iddia ve savunmalarının tartışıldığı ve değerlendirildiği ( bu kapsamda karara etki edecek toplanılmayan deliller var ise toplanarak ve değerlendirilerek) denetime elverişli, tarafların hak ve borçlarının tereddüte neden olmayacak şekilde tespit edildiği bir karar verilmesi için kararın HMK’nın 353/1-a-4. maddeleri gereğince kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 11/09/2020 tarihli 2018/473 Esas 2020/412 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-4. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davalı … vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan İstinaf karar harcının istek halinde istinaf eden davalı …’a iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 21/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.