Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/481 E. 2022/643 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi Esas-Karar No: 2022/481 – 2022/643
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/481
KARAR NO : 2022/643

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/10/2020
NUMARASI : 2018/561 Esas 2020/368 Karar

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 21/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 21/12/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 23/05/2018 tarihinde davalı sigorta şirketi nezdinde ZMMS poliçesi ile sigortalı … plakalı aracın kusurlu olarak çarpması sonucu yaralanmalı trafik kazası meydana geldiğini, meydana gelen trafik kazasında müvekkilinin ağır şekilde yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde müvekkilinin kusurunun bulunmadığını, davalı sigorta şirketine başvuru yapıldığını ancak ödeme yapılmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100,00 TL geçici, 100,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatı, 100,00 TL bakıcı tazminatı olmak üzere toplam 300,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı vekili 08/07/2020 tarihli dilekçesi ile, alacak taleplerini 43.114,88 TL sürekli iş göremezlik, 2.901,82 TL bakıcı gideri, 100,00 TL geçici iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 46.116,70 TL’ye yükseltmiş noksan harcı tamamlamıştır.
Davalı taraf süresinde cevap dilekçesi sunmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, 23/05/2018 tarihinde, … plakalı aracı seyir halinde iken, yaya olan davacı …’ya çarpması neticesinde meydana gelen kazada davacının yaralandığı, davacı …’nın alınan maluliyet raporuna göre, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümleri gereğince nihai özürlülük oranının %4, geçici iş göremezlik süresinin 2 ay olduğu, 2 aylık süre zarfında %100 malul kaldığı ve bakıcı ihtiyacının bulunduğunun belirlendiği, denetime elverişli bulunarak hükme esas alınan 07/01/2020 tarihli kusur raporu ile kazanın meydana gelmesinde … plakalı kamyonetin sürücüsü …’ın %50 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiği, davalı sigorta şirketinin, sürücünün kusuruna isabet eden ve aktüer bilirkişi raporu ile belirlenen 21.557,44 TL daimi iş göremezlik, 1.450,91 TL bakıcı gideri tazminatı ile küçük …’nın meydana gelen iş gücü kaybı nedeniyle yaşıtlarına göre günlük aktiviteleri için daha çok efor göstermek zorunda kalacağı ve bu kapsamda efor kaybına uğradığı kanaati varılarak ve taleple bağlı kalınarak 100,00 TL efor tazminatı alacağından sorumlu olduğu anlaşıldığından davacının ıslah talebi nazara alınarak davanın kısmen kabulüne karar vermek gerektiği, her ne kadar davacı yan, davalı sigorta şirketinin oluşan zararın tamamından müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı gerekçesiyle aktüer raporu ile belirlenen geçici ve kalıcı iş göremezlik tazminatının tamamının hüküm altına alınmasını istemiş ise de; hükme esas alınan kusur bilirkişisi raporunda kazanın oluşumunda davacı …’nın gözetiminden sorumlu olan dava dışı …’in, tedbirsiz ve dikkatsiz davranması nedeniyle kazanın oluşumunda %50 oranında kusurlu olduğu tespit edildiğinden, davalı şirketin ancak sigortalı araç sürücüsünün %50 kusuruna isabet eden zarardan sorumlu tutulabileceği kabul edilerek davacı yanın fazlaya dair istemin reddine karar verilmesi gerektiği, ayrıca davacı tarafça 06/07/2018 tarihinde davalı sigorta şirketine müracaat edildiği, KTK 99/1 maddesi gereğince davalı sigorta şirketinin kendisine yapılan başvuru tarihinden itibaren 8 iş günü sonrası temerrüde düştüğü, buna göre; davalı şirketin 19/07/2018 tarihinde temerrüde düştüğü, ancak kısa kararda temerrüt tarihi olarak sehven 27/08/2013 tarihinin yazıldığı anlaşıldığından gerekçeli kararda bu maddi hata düzeltilerek davalı sigortalı aracın hususi araç olduğu da nazara alınarak 19/07/2018 temerrüt tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle; “Davanın Kısmen Kabulü ile Kısmen Reddine,
21.557,44 TL sürekli iş göremezlik tazminatı,1.450,91 TL bakıcı gider tazminatı ve 100,00 TL efor tazminatı olmak üzere toplam 23.108,35 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 19/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, mahkemece hüküm kurulurken Türk Borçlar Kanunu’nun 61. maddesinde düzenlenen müteselsil sorumluluk ile 162 ve devamı maddelerinde düzenlenen teselsül hükümleri göz ardı edilerek davalının şahsi kusura dayalı sınırlı sorumluluğuna karar verilmesinin isabetsiz olduğunu, kazanın davacı küçük, yanında babaannesi … ile yaya geçidinden geçerken davalının zorunlu trafik sigortacısı olduğu … plakalı aracın sürücüsünün kendilerine çarpması sonucu gerçekleştiğini, mahkemece Ankara ATK’nın 07/01/2019 ve İstanbul ATK’nın 21/06/2019 tarihli raporlarında kesin bir kusur oranı tespit edilemediğini ve terditli olarak mütalaa bildirildiğini, trafik kazalarından kaynaklı maddi tazminat davalarında kusur raporlarının her türlü çelişki ve şüpheden uzak denetime açık ve gerekçeli olması zorunluluğu gereği (benzer yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26/06/2014 tarihli ve 2014/11338-10182 E-K sayılı ilamı) dosya İTÜ Öğretim Görevlilerinden oluşan bir heyete tevdi edilmiş ve heyetçe davalının sigortalısı ile dava dışı …’in eşdeğer kusurlu olduklarının tespit edildiği, davalının sigortalısının kusurlu, davacının ise kusursuz olduğu hususunda tereddüt bulunmadığını, her üç kusur raporunda dava dışı …’ın her halükarda kusurlu olduğu tespit edilmiş olduğundan sigortalının kusurlu olduğu hususunda duraksama bulunmadığını, uyuşmazlığın, dava dışı …’in kusur durumu ile bu durumun davalının tazmin yükümlülüğüne olan etkisi olduğunu, mahkemece uyuşmazlığın çözümünde TBK’nın 61 ile 162 vd maddeleri göz ardı edilerek davalının ancak kendi sigortalısının kusuru oranında sorumluluğu olduğuna karar verilmesinin hatalı olduğunu, kararın kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi halinde ek hesap raporu alınmasına karar verilmesi gerektiğini, yeniden yargılama yapılması halinde asgari ücret kaçınılmaz olarak artmış olacağından tazminat hesabında karar tarihine en yakın ücret verilerinin esas alınması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davacı vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, kamu düzenine aykırılıklar resen gözetilerek, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava; trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
1) Kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesine uygun olmayacak şekilde kurulması ve bu şekilde kurulan hüküm denetlemeyecek mahiyette olması (gerekçesiz olması gibi), gerekçeli olmakla birlikte hükmün esasına etki edecek veya tarafların adil yargılanma hakkını kısıtlayacak şekilde çelişkili olması (kısa karar ve gerekçeli kararın çelişmesi; gerekçe ile hüküm fıkrasının çelişmesi gibi) kamu düzenine aykırılık oluşturacağından, ilk derece mahkemesi kararının öncelikle bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki 6100 sayılı HMK’nın 297/1-c maddesinde hükmün gerekçe bölümünün, 2. fıkrada ise hükmün sonuç bölümünün kapsayacağı hususlar düzenlenmiştir. Anılan 297/1-c maddesinde, hükmün, iki tarafın iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri de kapsaması gerektiği öngörülmüştür. HMK’nın 297/2. maddesinde, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesinin zorunlu olduğu öngörülmüştür. Kararın hüküm fıkrası ile gerekçesi birbirine sıkı sıkıya bağlı olup, arasında çelişki bulunmaması gerekmektedir.
Öte yandan, tarafların tüm delilleri toplanıp, inceledikten ve son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hakimin, HMK’nın 298/3. maddesi uyarınca kararı, gerekçesi ile birlikte yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 294/3. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Ne var ki, uygulamada HMK’nın 294/4. maddesi hükmüne dayanılarak zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucu tutanağa geçirilip, tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılmaktadır.
İşte bu gibi hallerde, HMK’nın 294/3. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hâkimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. HMK’nın 298/2. maddesi uyarınca, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili ya da farklı olması, yargılamanın aleniyetine, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesi ile HMK’nın yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca, anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksi düşünce ve uygulama yargının, yargıcın ve kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile bağdaşmaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.12.2011 tarih 15-708 Esas, 737 Karar sayılı ilamında açıklandığı üzere; gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar (Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usûl Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22. Baskı, Ankara 2011, s.472). Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler.
Kanunda belirtilen sınırlar ve kurallar çerçevesinde hem maddi, hem de hukuki denetim yapılan istinaf kanun yolunda, HMK’nın 353/(1)-b-2. maddesi, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında duruşma yapılmadan karar verileceği düzenlemesini içermekte ise de, gerekçe ile hüküm fıkrasının veya kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması durumunda hakimin hangi hükmü oluşturmak istediği belli olmadığından, maddi ve hukuki denetime elverişli bir hüküm bulunduğundan söz edilemez.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında:
Mahkemece kısa kararda; “1-21.557,44 TL sürekli iş göremezlik tazminatı,1.450,91 TL bakıcı gider tazminatı ve 100,00 TL efor tazminatı olmak üzere toplam 23.108,35 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 27/08/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine ” karar verilmiştir.
Mahkemece gerekçeli kararda ise; “1-21.557,44 TL sürekli iş göremezlik tazminatı,1.450,91 TL bakıcı gider tazminatı ve 100,00 TL efor tazminatı olmak üzere toplam 23.108,35 TL tazminatın temerrüt tarihi olan 19/07/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine ” şeklinde karar verilmiştir.
Mahkemenin kısa kararı ile gerekçeli karar arasında çelişki bulunmakla, denetlenebilir bir karar bulunmadığından, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
Bu durumda Dairemizce, 10.04.1992 tarih ve 1991/7 esas, 1992/4 karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere önceki verilen karara bağlı olmaksızın kısa karar ve gerekçeli karar arasındaki çelişkiyi giderecek şekilde ve yukarıda açıklanan hususlarda eksikliklerin giderilerek ve değerlendirilerek karar verilmesi için kararın HMK’nın 353/1-a-4 maddeleri gereğince kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
2) Kabule göre de, müteselsil borçluluk; alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.
Kanundan kaynaklanan teselsül, müteselsil borçluluğun doğrudan doğruya bir kanundan kaynaklanması halidir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Müteselsil sorumluluk” ana başlığını, “Dış ilişkide” alt başlığını taşıyan 61. maddesinde yer almaktadır. Madde; “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” düzenlemesini içermektedir.
Böylece kanun koyucu birden fazla kimsenin müşterek kusurlarıyla bir zarara sebebiyet vermesi halinde, bu kimselerin zarara uğrayana karşı müteselsilen sorumlu olmalarını öngörmüştür. Aynı haksız eylemden değişik hukuki nedenlerle sorumlu olanlardan her biri 6098 sayılı TBK’nın 61. maddesi uyarınca, zarar nedeniyle davacıya karşı müteselsil (zincirleme, dayanışmalı) olarak sorumlu durumundadırlar. Aynı Kanun’un 163. maddesine göre alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.
Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde trafik olayı nedeniyle müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. TBK.nın 167. maddesi uyarınca, sorumluların iç ilişkide kusur oranına göre, birbirlerine rücu hakları da mevcuttur.
Yukarıda açıklandığı üzere, zarar verenler alacaklıya karşı borçtan müteselsilen sorumludurlar. 6098 Türk Borçlar Kanunu’nun, müteselsil sorumlulukta borçluların iç ilişkilerini düzenleyen hükümleri gereğince, müteselsil borçlulardan biri alacaklıya borcu ödediği takdirde, diğer borçlular da aynı oranda borçtan kurtulur. Ancak, ödeme yapan borçlunun diğer müteselsil borçlulara rücu hakkı bulunmaktadır. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 31/5/2017 tarih ve 2016/13645 Esas, 2017/6150 Karar sayılı ilamı)
Somut olayda ise davacı vekilinin dava dilekçesinde, davalının tam kusurlu olduğunu belirterek talepte bulunduğu, ıslah dilekçesinde ise, davalının % 50 kusur oranı bulunduğunu, dava dışı …’in de % 50 kusurlu olduğunu belirterek davalıdan teselsüle dayalı olarak talepte bulunduğu anlaşılmakla, davacının kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığından zararın tamamını isterse sorumluların tamamından isterse bir kısmından isteyebileceği gözetilmeksizin hüküm kurulması isabetsizdir.
Açıklanan nedenlerle; kararın esası ve davacının diğer istinaf sebepleri incelenmeksizin davacının istinaf kanun yolu başvurusunun HMK’nın 353/1-a-4. maddesi gereğince duruşma yapılmadan kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 06/10/2020 tarihli 2018/561 Esas – 2020/368 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-4. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davacı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf edenden alınan istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden tarafa iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 21/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.