Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/36 E. 2022/5 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/36 – 2022/5
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/36
KARAR NO : 2022/5

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/11/2019
NUMARASI : 2017/686 Esas 2019/867 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :

DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Özel Sigorta Sözleşmesinden Kaynaklanan)

KARAR TARİHİ : 15/09/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 15/09/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … Sigorta A.Ş. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 05/08/2008 tarihinde meydana gelen ve … plakalı araçların karışmış olduğu kazada yaralandığını, kaza sonrası düzenlenen trafik kazası tespit tutanağına göre, davacının içinde yolcu olarak bulunduğu … plakalı aracın tam kusurlu olduğunu, zorunlu mali sorumluluk trafik poliçesinin davalı sigorta şirketince düzenlendiğini, müvekkilin yolcu olduğu aracın şoförünün alkolsüz ve uygun sürücü belgesinin de mevcut olduğunu, davacının birden çok ameliyat geçirdiğini, sürekli işgöremezliğe girdiğinin 30/01/2017 tarihindeki kontrolde belli olduğunu, sürekli işgücü kaybının tamamının davalı sigorta şirketince ödenmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 250 TL maddi tazminatı ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında talebini 100.000TL olarak belirleyerek ayrıca dava tarihinden itibaren ticari faiz talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava konusu kazanın 05/08/2008 tarihinde meydana geldiğini, bu nedenle talebin zamanaşımına uğradığını, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla … plakalı araç sürücüsünün olayda kusurunun olmadığını, şirketin kusur oranıyla sorumlu tutulabileceğini, davacının maluliyetinin Adli Tıptan alınacak raporla belirlenebileceğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacının kazada gözüne cam kaçması neticesinde yaralandığını iddia ettiğini, davacı yanın gözünde meydana geldiği iddia olunan sürekli işgücü kaybının net belirlendiği tarihin 30/01/2017 olduğu yönündeki iddialarının hukuki ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, davanın esastan reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davacıya ait ilgili hastanelerden gelen kayıtların yapılan incelemesinde en son tedavi ve rapor işleminin 30/01/2017 tarihi olduğu ve davacının davasını 01/08/2017 tarihinde açtığı, davanın zamanaşımı yönünden değerlendirilmesinin en son tedavi ve düzenlenen rapora göre yapılmasının gerektiği, bu yönde Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2015/4743 Esas 2017/1226 Karar sayılı ilamının ”…davacının tedavisi devam ediyor ise en son düzenlenen rapor tarihinin zamanaşımının başlangıcı olacağı…” dosyaya emsal olarak alınabileceği anlaşılmakla davalının zamanaşımı itirazının yerinde olmadığı, aktüer bilirkişi tarafından sunulan 16/07/2019 tarihli rapora göre, davacının sürekli iş göremezlik maddi zararının 504.562,35 TL, geçici iş göremezlik maddi zararının 6.669,98 TL olmak üzere toplam 511.232,33 TL olduğu ancak davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun poliçe limiti olan 100.000 TL ile sınırlı olduğu anlaşıldığından; davaya konu kazada yolcu olarak bulunan davacının maddi zararlarının tazmini talebinde haklı olduğu ve davalı sigorta şirketinin sigortalısının %100 kusurlu olması nedeniyle zararın tamamından poliçe limitlerinde sorumlu olduğu gerekçesiyle davacının davasının kabulüne karar verilmiş; hükme karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, gelişen durumun ispatlanamadığını, davacının kaza tarihinde yaralandığının açık olduğunu, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, ayrıca davacının içinde yolcu olarak bulunduğu aracın sürücüsünün kusursuz olduğunu, bu konuda kusur araştırması yapılmadan karar verilmesinin de doğru olmadığını belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davalı vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazası sonucu malul kalacak şekilde yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme tarafından davanın kabulüne dair verilen karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Bir uyuşmazlığın tabi olacağı zamanaşımı süresinin ve onun hangi tarihte başlayacağı sorununun, o uyuşmazlığın esasının tabi bulunduğu hukuksal kavrama ilişkin yasal düzenlemeler ve ilkelere göre belirlenmesi gerekir.
Bilindiği üzere zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlarıdır. Zararın öğrenilmesinden amaç, zarar verici olayı değil, zararın varlık ve niteliğini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zararın varlığı ve bütün unsurları öğrenilmeden, zarar gören dava yoluyla talep edeceği tazminat hakkında yeterli bir değerlendirme yapamayacaktır. Hukuka aykırı bir eylem işlenmesine karşın, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış, zararın ortaya çıkması için eylem tarihinden itibaren bir takım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise zararın bütün unsurlarıyla birlikte öğrenilmesi mümkün değildir. Zarar görenin mahkeme önünde dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararının niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi halde zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
Bazı hallerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte baylayacağı açıktır.
Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık “gelişen durum” ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hallerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır. Öte yandan, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiğini (örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder. Özellikle beden ve ruh bütünlüğünün zarar görmesi nedeniyle tedavinin uzunca bir süreye yayıldığı durumlarda, oluşan zararın miktarı tıbbi bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen doktor raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Kaldı ki, henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir. Gelişen durumun varlığı halinde gelişen durumun sona ermesinden itibaren zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekir. (Y 3 HD 2021/5385 E. – 2022/462 K.) – (HGK 15.11.2000 gün ve 2000/21-1609 E. – 2000/1699 K.)
Zararlandırıcı olay 818 sayılı Borçlar Kanunu yürürlükte olduğu 05.08.2008 tarihinde gerçekleşmiş ise de, dava 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra 01.08.2017 tarihinde açılmıştır. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulanma Şekli Hakkında Kanun’un (5.) maddesinin (1.) fıkrasında, TBK’nın yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin eski kanun hükümlerine tabi olacağı düzenlenmiştir. Gelişen durumun varlığı nedeniyle bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağından zamanaşımı süresinin BK döneminde işlemeye başlamadığının kabulü ile şayet gelişen durumun varlığı döneminde sona ererse bu yasada düzenlenen haksız fiile ilişkin zamanaşımı süresinin uygulanması gerekmektedir. Dolayısıyla gelişen durumun varlığı BK döneminde sona ererse BK’nın (60.) maddesinin (1.) fıkrasındaki bir yıllık süreye, gelişen durumun varlığı TBK döneminde sona ererse bu kerre TBK’nın (72.) maddesinin (1.) fıkrasındaki iki yıllık süreye tabi olacağı kabul edilmelidir. (YHGK 20/12/2017 tarih, 2017/3-2786 E, 2017/2016 K sayılı kararı da aynı yöndedir.)

Bunun yanında, 2918 sayılı KTK.nun 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.” hükmüne, yine aynı kanunun 109/2 maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir.
2918 sayılı Kanunun anılan madde hükmünde, gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Yani tedavinin devam ediyor olması ve gelişen durumun varlığı halinde gelişen durumun sona ermesinden itibaren 2918 sayılı Yasanın 109/1. maddesinde belirtilen 2 yıl içinde dava açılması gerekir. 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi ise, failin fiilen zararın öğrenilmesi vs. durumun bulunduğu hallerde uygulanabilen süredir. Gelişen durumun varlığı halinde açılacak tazminat davalarının bu 10 yıllık tavan zamanaşımı içinde açılması gerekmektedir. Ancak gelişen durumun varlığının bulunmadığı hallerde uygulanacak zamanaşımı süresi ise, 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi değil, ceza zamanaşımı süresidir. Başka bir ifade ile anlatılacak olursa; davacının maluliyetinde gelişen durum yok ise kaza tarihinden itibaren ceza zamanaşımı uygulanacak; gelişen durumun varlığının kabul edilmesi durumunda ise gelişen durumun öğrenilmesi tarihinden itibaren iki yıl ve her halükarda 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi içinde talep edilmiş olup olmadığı irdelenecektir.
Davaya konu 05/08/2008 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda davacı yaralanmış olup, dava konusu eylem kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nun 89/4 maddesi kapsamında suç olup, TCK’nın 66/e maddesine göre bu eylem için öngörülen zaman aşımı 8 yıl olup, dava tarihi olan 01/08/2017 itibarıyla bu süre dolmuşsa da; tedavinin devam ettiği ve gelişen durum iddiası ile açılan dava da, zarar gören tedavinin sona erdiği ve maluliyetin meydana geldiği tarihten itibaren 2 yıl içende davasını açabilir.
Eldeki davada ise, davacı vekili dilekçesinde, gelişen durumdan bahsederek müvekkilinin maluliyetinin 30/01/2017 tarihinde tam olarak kesinleştiğinden bahisle tazminat talep etmiştir. Davacının bu tarihte aldığı engellik raporu maluliyetin bu tarihte öğrenildiği şeklinde değerlendirilmesi için yeterli değildir. Bu durumda mahkemece, davacının dava dilekçesinde “gelişen durum” nedeniyle tazminat talebinin değerlendirilmesi açısından, 30/01/2017 tarihinden önceki ve sonraki tüm tedavi evrakları dosyaya kazandırılarak, davacının meydana gelen kaza nedeniyle sürekli maluliyetinin meydana gelip gelmediği, maluliyetinin net olarak hangi tarihte belirlendiği, tedavisinin tamamlanıp tamamlanmadığı, iyileşme süresinin ne kadar olduğu, tedavisi tamamlanmış ise maluliyetin hangi tarihte oluştuğunun kabulü gerekeceği hususlarında, kaza tarihinde yürürlükte olan SGK Sağlık İşlemleri Tüzüğü hükümlerine göre ATK ilgili İhtisas Kurulu’ndan ya da üniversitelerin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlıklarından gerekçeli, denetime elverişli ve kaza ile illiyet bağının kurulduğu rapor alınması ile oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle, yazılı biçimde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurunun kabulü ile; uyuşmazlığın çözümünde etkili delillerin toplanılmamış ve değerlendirilmemiş olması nedeniyle ilk derece mahkemesinin kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın yeniden görülerek, yukarıda açıklandığı şekilde davacının “gelişen durum” iddiaları ile davalının zamanaşımı def’i değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kaldırma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına, karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı vekillinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 28/11/2019 tarihli 2017/686 Esas – 2019/867 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalıdan alınan istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden tarafa iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-İİK’nın 36. maddesi gereğince Ankara 4. İcra Dairesinin 2019/14221 Esas sayılı dosyasına yatırılan 163.000,00 TL teminatın yatıran tarafa iadesine,
6-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 15/09/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan

Üye

Üye

Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.