Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/295 E. 2022/355 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/295 – 2022/355
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/295
KARAR NO : 2022/355

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/06/2020
NUMARASI : 2018/146 Esas 2020/249 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 02/11/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 21/11/2022

KARAR

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı tarafından sigortalı … plaka sayılı aracın 13/10/2010 tarihinde tek taraflı olarak neden olduğu trafik kazası sonucu sigortalı araçta yolcu olarak bulunan davacının yaralandığını zararlarından davalının sorumlu olduğunu ileri sürerek, geçici iş göremezlik nedeni ile 2.000,00 TL, sürekli iş göremezlik nedeni ile 2.000,00 TL, bakıcı gideri olarak 1.000,00 TL olmak üzere toplam 5.000,00 TL’nin kaza tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili, 12/03/2020 tarihli ıslah dilekçesi ile geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin taleplerinin 3.354,26 TL, sürekli iş göremezlik tazminatı taleplerinin 144.092,37 TL olduğunu belirterek, geçici iş göremezlik tazminatı, sürekli iş göremezlik tazminatı ve 760,50 TL bakıcı ve tedavi giderinin davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; araç için taşımacılık sigortası poliçesi düzenlenmesi gerektiğini, kendilerinin ancak taşıma sigorta poliçesi limitini aşan zarar miktarı yönünden sorumlu olabileceklerini, sorumluluklarının sigortalı araç sürücüsünün kusur oranına bağlı olmak şartı ile kaza tarihindeki poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, çalışma gücü kayıp oranı ve kusur dağılım oranına ilişkin raporların ATK’dan alınması, hatır taşıması söz konusu olduğu gibi davacı emniyet kemeri olmaksızın araçta yolculuk yaptığı için tazminatlardan indirim yapılması, davacının zararlarının varlığını ispat etmesi gerektiğini, geçici iş göremezlik zararının poliçe kapsamında bulunmadığını, olayın haksız fiilden kaynaklanması nedeni ile kendilerinden yasal faiz talep edilebileceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı vekili 24/04/2020 tarihli davacının ıslahına karşı beyan dilekçesinde; kazanın 13/10/2010 tarihinde meydana geldiği, ıslahın 8 yılık zamanaşımı süresinin dolmasından sonra yapıldığından, ıslaha konu taleplerin zamanaşımına uğradığını belirterek reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece; davanın trafik kazası sonucu davacıda oluştuğu ileri sürülen geçici ve sürekli iş gücü kaybı ile bakıcı giderinden kaynaklanan zararların davalıdan tahsili istemine ilişkin olduğu, davacının içerisinde yolcu olarak bulunduğu, davalı sigorta şirketine sigortalı aracın şehir içerisinde seyir halinde iken araç sürücüsünün kontrolünden çıkarak devrilmek sureti ile kazaya neden olduğu, davacının sigortalı araçta yolcu olarak bulunup kazaya neden olabilecek trafik kuralı ihlali olmadığı için kusur dağılım raporu alınmasına gerek olmadığı, kazaya neden olan araç şehir içi yolcu taşımacılığı yapıp, davacı da ücret ödemek sureti ile araçta yolcu olarak bulunduğu için olayda hatır taşıması koşullarının bulunmadığı, davalı tarafın itirazı davacının sigortalı araçta emniyet kemeri olmaksızın yolculuk yaptığına ilişkin olup, bu durumun varlığının davalı tarafından kanıtlanması gerekmesine rağmen davalı tarafın buna ilişkin iddia dışında delil sunmadığı gibi, davacının sigortalı araçta emniyet kemeri olmaksızın yolculuk yaptığına ilişkin suç soruşturma dosyasında da delil olmadığı, tazminattan bu nedenle indirim yapılamayacağı, davalı vekili araç için taşıma sigorta poliçesi yapılmasının zorunlu olduğunu, sorumluluklarının taşıma sigorta poliçesi limitini aşan zararlar için söz konusu olduğunu ileri sürmüş ise de, 2495 sayılı Karayolu Taşıma Yasası’nın 17. maddesine göre taşıma sigorta poliçesinin ancak şehirlerarası ve uluslararası yolcu taşımacılığı yapan araçlar için zorunlu olduğu, davacının yaralanması ile sonuçlanan kazaya neden olan araç ile şehir içi yolcu taşımacılığı yapıldığı için taşıma sigorta poliçesi düzenlenmesinin zorunlu olmadığı, bu nedenlerle davacının poliçe limiti kapsamındaki zararlarından kazaya neden olan araç için zorunlu trafik sigorta poliçesi düzenleyen davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığınca, kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümleri dikkate alınarak hazırlanan ve davacıdaki yaralanmalar ile uyumlu olduğu kabul edildiği için hükme esas alınan raporda da belirtildiği gibi, davacının davaya konu kaza nedeniyle %37 oranında sürekli çalışma gücü kaybı oluşturup 6 ay iş ve gücünden kalacak şekilde yaralandığı ve iyileşme süresinin 1 (bir) aylık bölümünde bakıcıya ihtiyaç oluştuğunun belirtildiği, davalı taraf geçici iş göremezlikten kaynaklanan alacak talebinin poliçe kapsamında olmadığını ileri sürmüş ise de, geçici iş göremezlik ve bakıcı giderlerinden oluşan zararların eski sigorta genel şartları uyarınca poliçe kapsamında davalı tarafından giderilmesi gerektiği, aktüer bilirkişiden alınan rapora göre, davacının 3.354,26 TL geçici iş göremezlik, 144.092,37 TL sürekli iş göremezlik zararı ile 760,50 TL bakıcı gideri nedeni ile zararının oluştuğunun hesaplandığı, davalı vekili bedel artırım dilekçesine verdiği cevap dilekçesi ile zamanaşımı itirazında bulunmuş ise de, davacının yaralanması ile sonuçlanan kaza TCK’da suç olarak düzenlenip 8 yıl zaman aşımı süresi öngörülmüş olup, 2918 Sayılı yasanın 109/2 maddesi uyarınca bu sürenin tazminat talepleri için de uygulanması gerektiği, 13/10/2010 kaza tarihi ile 26/02/2018 dava tarihi aralığında 8 yıllık süre tamamlanmadığı gibi, dava belirsiz alacak davası olup, dava açıldığında harç kısmen yatırılmakta ise de dava ile tüm zararın talep edildiği, fakat belirlenemeyen zarar için harç yatırılmakta olup, belirsiz alacak davası açılmakla tüm zarar yönünden zamanaşımı durduğu için bedel artırımına konu miktar yönünden de zamanaşımının gerçekleşmediği, davacının tazminat talebinde haklı olduğu gerekçesi ile; 144.092,37 TL sürekli çalışma gücü zararı, 3.354,26 TL geçici iş göremezlik, 760,50 TL bakıcı giderinden oluşan toplam 148.207,13 TL’nin 24/05/2017 temerrüt tarihinden itibaren hesaplanacak değişen oranlı avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya ödenmesine, bakıcı giderine ilişkin fazla istemin reddine, karar verilmiş hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; maluliyet raporunun karar vermeye elverişli olmadığını, davacıda travma sonrası stres bozukluğu olduğunun belirtildiğini, davacının 9 yıldır bu konuda tedavi görmediğinin beyanları ile sabit olduğunu, medikal uzmandan alınan raporda raporun davacının maluliyetinin değerlendirilmesine elverişli olmadığının belirtildiğini, davacının kalıcı maluliyetinin bulunmadığını, eksik inceleme ile karar verildiğini, davacının meydana gelen kazada emniyet kemeri takmaması nedeniyle müterafik kusurunun bulunduğunu, müterafik kusur indirimi yapılması gerektiğini, aracın Zorunlu Taşımacılık Sigortası kapsamında olup olmadığının araştırılmamasının hatalı olduğunu, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Mahkemece verilen kararda kamu düzenine aykırılık görülmediğinden, HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf edenin sıfatına göre ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri istemidir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
1-Davalı vekilinin maluliyet raporuna yönelik istinaf sebeplerinin incelenmesinde; haksız fiilden kaynaklanan cismani zarar nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı, bakıcı giderine ilişkin olarak açılan davalarda, zarar görenin maluliyetinin ve maluliyeti var ise kaza illiyetinin doğru şekilde tespit edilmesi önemlidir.
Somut olayda davacı 13/10/2010 tarihinde meydana gelen trafik kazasında yaralandığını belirterek tazminat talebinde bulunmuştur. Dosyaya kazandırılan tedavi evraklarından Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Plastik Cerrahi Servisi’ne ait 13/10/2010 yatış ve 26/10/2010 çıkış tarihli epikriz formunda; “Hastanın trafik kazası nedeniyle sağ tripot zigoma fraktürü nedeniyle servise yatırıldığı, kalp yetmezliği nedeniyle preop kardiyoloji ve dahiliye konsültasyonları istendiği, 20/10/2010 tarihinde orta kemik parçalı kırıkları cerrahi tedavisi, maksilla veya mandibula açık redüksiyonu, orbital distopi düzeltilmesi, zigoma kırığı, açık redüksiyon ve internal fiksasyon ameliyatlarının yapıldığı, orbita alt riminin eksplore edildiği, parçalı fraktür gözlendiği, takiben sağ kaş lateralinden yapılan insizyon ile frontozigomatik fraktürün eksplore edildiği, temporal kas üzerinden zigomanın eleve edildiği, zigomafrontal hattın plak ile redükte edildiği, alt rimde parçalı kemik fraktürlerinin mikroplak ile redükte edildiği; 20/10/2010 tarihli Plastik Cerrahi Servisi konsültasyon notunda; araç içi trafik kazası sonrası yapılan değerlendirmede; sağ malar hipoestezi, sağ alt rimde step olduğu, sağ zigomanın deplase olduğu, nazal kemik ve mandibulanın intakt olduğu, sağ malarda 2 cm sütüre kesi olduğu; Maksillofasial BT’sinde; sağ maksiller sinüste yumuşak doku değeri (hemoraji), sağ maksiller sinüs anterior-lateral-posterior duvarında sinüs içine deplase görünümde orbita tabanına uzanan fraktür hatlarının izlendiği, sağda zigomatik arkta fraktür ve orbita lateroposterior duvarında sfenoidozigomatiko fissür lokalizasyonunda fraktür, bu düzeyde fraktür komşuluğunda ekstrakonal, lateral rektus kası komşuluğunda kemik fragmanı mevcut olduğu, orbita tabanındaki fraktür düzeyinde ekstrakonal milimetrik hava mevcut olduğu;” denilerek yaralanması ve uygulanan tedaviler belirtilmiştir. Davacının kaza tarihinden, eldeki dava nedeniyle rapora sevk tarihine kadar kazaya bağlı başkaca rahatsızlığı nedeniyle hastaneye müracaatına yönelik delil de bulunmamaktadır.
Davacının 04/03/2019 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığındaki maluliyet durumuna ilişkin muayenesi sırasında, “…. karşıdan karşıya tek başına geçemediğini, araç seslerinden irkildiğini, gece kaza rüyaları ve kabus görmesinin olduğunu, psikiyatriye hiç gitmediğini” ifade etmesi üzerine, davacının “Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Psikiyatri Anabilim Dalı’na sevki üzerine düzenlenen 09/10/2019 tarihli raporda “İlgiliden ve incelenen tıbbi evraktan edinilen bilgilere göre 13/10/2010 tarihinde geçirdiği araç içi trafik kazasında …’in kafa travmasının ve bilinç kaybının olmadığı, kazadan sonra çabuk öfkelenme, uykuya dalmada zorlanma, kaza anını sık sık hatırlama, rüyada kaza anını görme, araçlara binememe, bunaltı, ani seslerden irkilme, isteksizlik, sık ağlama, kapalı ortamlarda kalamama, dışarıya tek başına çıkamama yakınmalarının başladığı öğrenildiği, 02/04/2019 tarihinde Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Polikliniği’nde değerlendirilerek “Travma Sonrası Stres Bozukluğu” tanısıyla Sertralin 50 mg/gün önerilmiş, ilacını düzenli kullanan hastanın poliklinik kontrollerinde tedaviden fayda görmediği saptanması üzerine Essitalopram tedavisine geçilmiş fakat izlem sonrasında Essitalopramdan da fayda görmemesi üzerine Venlafaksin tedavisi kullandığı öğrenildiği, hasta Venlafaksin 150 mg/gün tedavisinden de fayda görmediği saptandığı, hastaya nöropsikolojik test bataryası verilmiş olup, “hastanın nöropsikolojik testlere göre genel bilişsel performansı hafif derecede bozulduğu, hastanın yürütücü işlevler ve uzaysal görsel becerilerinde orta; bellek, dikkat ve kompleks dikkatinde hafif bozukluk mevcuttur” denildikten sonra “İlgilinin ruhsal durum muayenesinde giyiminin sosyoekonomik düzeyi ile uyumlu, özbakımının iyi olduğu, konuşma miktarı ve hızının normal olduğu, duygudurumunun çökük, kaygılı olduğu, duygulanımının uygun olduğu, algı ve düşünce bozukluğunun olmadığı saptandığı,” belirtilerek sonuç kısmında; “alınan öykü, incelenen evrak ve yapılan muayene sonucunda, …’te araç içi trafik kazası sonrasında “Orta Şiddette Travma Sonrası Stres Bozukluğu” geliştiği izlemde tedaviyle belirtilerinin düzelmediği” kanaati ile rapor tanzim edildiği anlaşılmaktadır.
Hacettepe Üniversite Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlı tarafından tanzim edilen 12/02/2020 tarihli maluliyet raporundan, yukarıda bahsi geçen tedavi evrakları, psikiyatri anabilim dalı başkanlığından alınan son durum raporu değerlendirilerek ve muayene yapılmak suretiyle “davacının 13/10/2010 tarihinde gerçekleşen trafik kazasına bağlı hastada meydana gelen maksillofasyal yaralanması ve psikiyatrik şikayetleri dikkate alınarak; 11 Ekim 2008 tarih ve 27021 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği” ve ekindeki cetveller esas alınmak kaydıyla ve meslek grup numarası bildirilmediğinden düz işçi alınarak iş gücü kaybı oranı hesaplandığında, 05/02/2016 tarihli kaza sonucunda;
– Orta şiddetli PTSB için;
Gr 1……….1(16-A-a………45)A……. % 49 olduğu, ancak hastanın mevcut kliniği dikkate alınarak bu oranın (2/3’ü) alındığında % 33 olduğu,
Olay tarihli yaşına (50) göre (E cetveli) %37 (otuz yedi) olarak bulunduğu, çalışma ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının %37 (otuz yedi) olduğu ve sekel halini aldığı,
Kaza nedeniyle ortaya çıkan bakıcı ihtiyaç süresinin 1 (bir) ay olduğu,
Tıbbi iyileşme süresinin 6 (altı) aya kadar uzayabileceği” raporda bildirilmiş, mahkemece rapor yeterli görülerek rapor esas alınarak yapılan hesaplamaya göre davanın kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece hükme esas alınan rapora davalı vekili tarafından itiraz edildiği anlaşılmaktadır.
Davacının, kazanın meydana geldiği 2010 yılından 2019 yılına kadar, psikiyatrik şikayetleri nedeniyle tedavi evrakı bulunmadığı gibi davacının da bu tarihe kadar tedavi gördüğüne yönelik iddiası bulunmamaktadır. Mahkemece hükme esas alınan maluliyet raporunda, davacının psiyatrik rahatsızlıklıkları ile kaza arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığı, süreklilik oluşturup oluşturmayacağı, kazadan kaynaklanan bir rahatsızlığı mevcut ise uzun süre tedavi olmaması durumunda maluliyetin artmasına neden olup olmayacağı, ayrıca kazadan kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık mevcut ise maluliyete neden olacak boyutta olup olmadığı değerlendirilmemiştir. Nitekim davalı tarafından alınan rapora uzman görüşü de eklenmek suretiyle itiraz edilmiştir.
Bu durumda mahkemece Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümlerine göre davalının itirazlarını da karşılayacak şekilde rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar vermeye ve denetime elverişli olmayan maluliyet raporuna göre karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
2-Davalı vekilinin, davacı tarafından artırılan kısmın zamanaşımına uğradığına yönelik istinaf sebeplerinin incelenmesinde;
Davalı vekili davanın kısmi dava olduğu, davacı tarafından dosyaya sunulan talebin artırılmasına yönelik dilekçenin ise ıslah dilekçesi olduğu, dava konusu edilmeyen kısma yönelik tazminat alacağının, ıslah tarihinde zamanaşımına uğradığını savunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Sonucu alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç haline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilaflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır. Diğer bir ifadeyle özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir. (Yargıtay HGK’nın 2018/21-523 E. – 2019/70 K.)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/523 E – 2019/70 K. sayılı 05/02/2019 tarihli kararında da “Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (Reisoğlu, Sefa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru/Arslan/Yılmaz: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Tutumlu: s.2., HGK’nın 05.05.2010 tarihli ve 2010/8-231 E., 2010/2553 K.; 3.5.2006 tarihli ve 2006/4-232 E. – 269 K. sayılı kararları).
Yargıtayın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru, Baki: age, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr, A.:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat, F.: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nın 06.04.2011 tarihli ve E:2010/9-629, K:2011/70; 09.10.2013 tarihli ve E:2013/4-36, K:2013/1457; 12.03.2014 tarihli ve E:2013/4-544, K:2013/315 sayılı kararları).
Nitekim, Türk-İsviçre öğretisinde ağırlıklı görüşün ve İsviçre Federal Mahkemesinin de, zamanaşımını maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır (Erdem, M.:Özel Hukukta Zamanaşımı, 1.Baskı, İstanbul 2010, Sahife:8, dipnot 15-16).” denilerek açıklandığı üzere, zamanaşımına uğramış borç eksik borç olup, zamanaşımı süresinin dolması ile kendiliğinden ortadan kalkmadığından, def’i olarak ileri sürülmesi ile mahkemece değerlendirilebilir. Def’i niteliğinde olup maddi hukuktan kaynaklanıp, usul hukuku anlamında savunma aracı olması nedeniyle, HMK hükümlerince savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesine ilişkin hükümler çerçevesinde usule uygun şekilde ileri sürülmesi halinde nazara alınabilir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan (20/07/2020 tarihinden önceki düzenleme) HMK’nın 141. maddesinde “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine göre de, yazılı usule tabi davalarda maddi hukuka ilişkin savunma olan zamanaşımı def’inin süresi içerisinde verilecek cevap dilekçesi, ikinci cevap dilekçesi veya dilekçeler ile ileri sürülmemesi halinde karşı tarafın mazeretsiz olarak ön incelemesine gelmemesi halinde serbestçe ileri sürülebilir. (20/07/2020 tarihli 7251 sayılı Kanun ile HMK’nın 141. maddesinde savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesine ilişkin serbestlik en son ikinci cevap dilekçesi ile tanınmıştır.) Basit usule tabi davalarda ise savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı HMK’nın 319. maddesi gereğince cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlayacağından zamanaşımı def’inin basit usule tabi davalarda cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir.
Burada değerlendirilecek bir diğer husus ise zamanaşımının kesen nedenler çerçevesinde zamanaşının değerlendirilmesidir.
Belirsiz alacak davalarında, davanın açılmış olması ile tazminat alacağının tamamı yönünden zamanaşımı kesildiğinden, davacı belirsiz alacak davası olarak açtığı davada sonrasında dava değerini belirlemesi durumunda zamanaşımı süresi yeniden işlemeyeceğinden belirlenen alacak kısmı için zamanaşımı söz konusu olmayacaktır.
Davanın kısmi dava olarak açılmış olması halinde ise, davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davasını açmış olması halinde davacı fazlaya ilişkin hakları yönünden davasını ıslah edebilmesi mümkün ise de, fazlaya ilişkin haklar yönünden açılan bir dava bulunmadığından zamanaşımı süreci işlemeye devam edeceğinden davalının zamanaşımı def’inde bulunmasına karşılık davasını zamanaşımı süresi içerisinde ıslah etmesi gerekir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2017/2796 E. 2021/1038 K. sayılı emsal kararında; “818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 133/2. maddesi [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 154/2] gereğince; alacaklı dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa zamanaşımı kesilir. Öğreti ve uygulamada kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Kuru, s. 1541 vd.; Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, C. II, 15. baskı, İstanbul 2017, s. 1008). Başka deyişle kısmi dava açılması hâlinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilecek, ancak talep konusu yapılmayan geri kalan kısım bakımından ise zamanaşımı işlemeye devam edecektir. Kısmi dava ile talep edilmeyen alacağın geri kalan kısmı için zamanaşımı BK’nın 133. (TBK m. 154) maddesindeki diğer kesilme nedenleri dışında ancak aynı yargılamada karşı tarafın rızası veya ıslah talebinde bulunma tarihinde yahut geri kalan kısım için ikinci dava açılacaksa ikinci davanın açıldığı tarihte kesilmiş olur. Davacının geri kalan kısım için ıslaha başvurması veya ikinci dava açması durumunda da davalının zamanaşımı def’inde bulunabileceğinden tereddüt etmemek gerekir (Pekcanıtez, s. 1008). Aynı hususla alakalı olarak verilen Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2013 tarihli ve 2012/4-824 E., 2013/305 K. ile 22.10.2014 tarihli ve 2014/4-840 E., 2014/837 K. sayılı kararlarında da; kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması nedeniyle dava konusu yapılmayan alacak miktarının ek davaya veya kısmi ıslaha konu olması hâlinde, bu usul işlemine karşı davalının zamanaşımı def’ini ileri sürebileceği kabul edilmiştir.” denilerek, kısmi dava olarak açılan davada ıslah ile artırılan kısım yönünden zamanaşımı def’inin ileri sürülebileceği, alacağın bir kısmının dava edilmiş olmasının, dava edilmeyen kısım yönünden zamanaşımının işlemesini durdurmayacağını kabul etmiştir.
Kısmi dava olarak açılan davada da; davacının ıslah ile dava değerini artırması durumunda, davalı zamanaşımı def’inde bulunabileceğinden, bu kapsamda yapılacak zamanaşımı def’inin de, yargılama usulüne göre; HMK’nın 319 ve HMK’nın 141. maddesine uygun şekilde süresi içerisinde yapılması gerekir.
Somut olayda; davacı 13/10/2010 tarihli kaza nedeniyle 26/02/2018 tarihinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak açtığı davayı 12/03/2020 tarihinde ıslah ederek dava değerini 5.000,00 TL’den 148.207,13 TL’ye artırmış, ıslah dilekçesi davalı vekiline tebliğ edilmiştir. Davalı vekili, süresinde ıslah dilekçesine cevap vermiş olup süresi içerisinde yapılmış zamanaşımı def’i bulunmaktadır.
Bu açından eldeki davada öncelikle değerlendirilmesi gereken husus davanın kısmi dava mı, belirsiz alacak davası mı olduğudur.
Belirsiz alacak davası alacaklıya zamanaşımı ve faiz başlangıcı noktasında imkânlar sağlayan istisnai bir dava türü olup, dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının açıkça yazılı olması veya 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesine dayanıldığının belirtilmesi gerekir. Alacağın belirsiz olduğunun dava dilekçesinde açıklanması bu noktada önemsizdir. Zira alacak belirsiz ise alacaklının kısmi dava veya belirsiz alacak davası açma hakkı vardır. Dava dilekçesinde “belirsiz alacak davası” açıldığı yazılı değilse veya Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesine dayanılmamışsa, davanın kısmi dava olarak açıldığı kabul edilmelidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 7/7/2021 tarih ve 2021/485 Esas, 2021/971 Karar sayılı ilamı)
Somut uyuşmazlıkta; dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak miktar belirtilmek suretiyle talep edilen alacak kalemi belirlenmiş, davanın kısmi ya da belirsiz alacak davası olarak açıldığı açıklanmamıştır. Bu durumda belirtildiği şekilde, davanın kısmi alacak davası olarak açıldığının kabulü gerekmektedir.
Hal böyle iken mahkemece davalının ıslaha karşı beyanında ıslah edilen kısma yönelik olarak zamanaşımı def’i üzerine 22/06/2020 tarihli celsede, davanın belirsiz alacak davası olduğundan bahisle ıslah edilen kısma ilişkin zamanaşımı def’inin reddine karar verilerek davanın esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, mahkemece uyuşmazlığın çözümünde etkili deliller toplanılmadan ve değerlendirilmeden karar verilmiş olması nedeniyle, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın yeniden görülerek, öncelikle, davacının kaza nedeniyle maluliyetinin meydana gelip gelmediği, psikiyatrik rahatsızlıkları olup olmadığı, psikiyatrik rahatsızlığının mevcut olması halinde kaza ile illiyetinin bulunup bulunmadığı, kazadan kaynaklanması halinde maluliyet oluşturacak boyutta bir rahatsızlığının olmadığını, kazadan kaynaklanmış olsa dahi tedavi olmaması nedeniyle zararın ve maluliyetin artmasına neden olup olmadığının da değerlendirildiği ve buna göre kazaya bağlı sürekli maluliyet oranın, geçici iş göremezlik süresinin ve geçici olarak bakıma muhtaç kalmış ise süresinin tespit ediliği Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan rapor alınarak, ayrıca davanın kısmi dava mahiyetinde olmasına göre davalının ıslah edilen kısma yönelik istinaf sebepleri değerlendirilerek, hüküm davalı tarafından istinaf edilmiş olması nedeniyle davalı lehine usulü kazanılmış haklar da korunarak sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 22/06/2020 tarihli 2018/146 Esas – 2020/249 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davalı tarafından yatırılan “İstinaf karar harcının” istek halinde istinaf eden davalıya iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 02/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.