Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/2078 E. 2023/688 K. 10.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/2078
KARAR NO : 2023/688

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : DR. … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/05/2022
NUMARASI : 2018/545 Esas 2022/395 Karar

DAVACI : … – TCK:…
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)

KARAR TARİHİ : 10/05/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 10/05/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı ve davalı … vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde, 21/06/2016 tarihinde davalı …’ın sürücü olduğu yabancı plakalı aracın davacının desteği …’a çarpması sonucu ölümüne neden olduğunu ileri sürerek 2.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan, 100.000,00 TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsiline karar verilmesini karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
14/03/2022 tarihli bedel artırım dilekçesi ile destekten yoksun kalma tazminatı 79.914,27 TL olarak artırılmıştır.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde, kazanın meydana gelmesinde yolun trafiğe açılması uygun olmadığından bu nedenle davalı … başkanlığının asli kusurlu olduğunu, müteveffanın karanlık yoldan geçmeye çalışması nedeniyle kusurlu olduğunu talep edilen tazminatın da fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … … vekili cevap dilekçesinde, araç sürücüsünün kusurlu olmadığını davacının zararı kanıtlama yükümlülüğü altında olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı … vekili, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, kusur durumunun belirlenmesi için alınan 17/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda davacının desteğinin ölümüne neden olan kazada araç sürücüsünün % 100 oranında kusurlu olduğu, yayanın kusursuz olduğu belirtilmiş, rapora itiraz üzerine karayolları fen heyetinden oluşturulan üç kişilik bilirkişi raporunda araç sürücüsünün güvenli olmayacak biçimde hızlı araç kullanmasının kazaya etken olduğu, müteveffa yaya …’ın kural ihlalinin bulunmadığı olay yeri kavşağın bakım ve onarımından sorumlu belediye başkanlığının kazanın meydana gelmesinde kısmen etkili olduğunun belirtildiği, itiraz üzerine alınan raporda araç sürücüsünün asli-% 70, yayanın kusursuz olduğu, kavşak bakım onarımından sorumlu belediye başkanlığının % 30 oranında kusurlu olduğunun belirtildiği, bilirkişi raporu dosya kapsamındaki deliller ile ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporu ve mahkumiyet kararı ile uyumlu olduğundan hükme esas alındığı, davacının 11/08/1997 doğumlu olduğu, üniversite öğrenimi görmesi nedeniyle 25 yaş sonuna kadar babasının desteğine muhtaç olduğu, davacının 24/01/2020 tarihli belgeleri birlikte değerlendirildiğinde 2 yıllık bankacılık ve sigortacılık bölümüne kayıt yaptırdığı halen öğrenci olduğu bu nedenle raporun düzenlendiği yıl-2020 sonu itibariyle destek ihtiyacı olacağı ayrıca desteğin babasının da destekten yoksun kaldığı buna göre yapılan pay dağılımında TRH 2010 yaşam tablosu ve progresif rant tekniğine göre davacının 47.660,33 TL destekten yoksun kalma zararı olduğu , davacı tarafından yeni öğrenici belgesi sunumu ile halen destek ihtiyacı içinde olduğunu belirtir itirazı üzerine bilirkişiden alınan ek raporda davacının 2021 yılı sonu esas alındığında 64.420,74 TL, 25 yaşına kadar destek alacağının kabulü halinde 79.914,27 TL destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceğinin belirtildiği, davalı … Başkanlığının yol kusuru nedeniyle hizmet kusuruna dayalı sorumlu olduğu bilirkişi raporları ile belirlenmiş olup, davalı idarenin hizmet kusuruna dayalı sorumluluğunun ancak idari yargıda görülecek dava ile tazminata karar verilebileceğinden davalı idare yönünden açılan davanın yargı yolu yokluğundan usulden reddine karar vermek gerektiği, davalı … vekili kusur oranlarının doğru olmadığını belirterek rapora itiraz etmiş olup, dava dışı baba tarafından açılan destekten yoksun kalma tazminatı davasında idare ile sürücü …’a % 50’şer oranında kusur belirlendiği savunmasında bulunmuş ise de davalı idare ile davalı …’a karşı açılan davada müteselsil sorumluluk yöneltilmiş olup, müteveffa desteğin kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığı sabit olduğundan sorumlular yönünden kusur oranlarının ancak iç ilişkide rücu davasında sonuca etkili olduğu anlaşılmakla son alınan kusur raporu hükme esas alınarak yeniden rapor alınmadığı, manevi tazminat koşulunun oluştuğu gerekçesiyle; “Davanın kısmen kabulüne, 79.914,27 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı … … 18/01/2018, davalı … kaza tarihi olan 21/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sorumlu olmak üzere müteselsilen tahsiline, Manevi tazminat yönünden 30.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı …’dan alınarak davacıya ödenmesine, Fazlaya ilişkin istemin reddine, davalı … aleyhine açılan davanın yargı yolu yokluğu nedeniyle usulden reddine” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı … vekili istinaf dilekçesinde, idarelerin hizmet kusurlarından dahi olsa açılmış olan maddi-manevi tazminat talepli davalarda yargı yolunun adli yargı olduğunu, bu hususta, adli yargının görevli olduğuna dair Uyuşmazlık Mahkemesi kararı ve diğer emsal Mahkeme kararları mevcut olup bu sebeple, Yerel Mahkemenin , yargı yolu olarak İdari yargıyı görevli görmesi ve davayı reddetmesinin hukuka aykırı olduğunu, bir an için davalı … yönünden idari yargının görevli olduğu kabul edilse bile, bu durumda davalı … lehine yargı yolunun yanlış olması nedeni ile usulden red gerekçesi ile yalnızca bir kez vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, hem maddi tazminat yönünden hem de manevi tazminat yönünden ayrı ayrı davalı … lehine hüküm tesis etmesinin isabetsiz olduğunu, manevi tazminat miktarının düşük olduğunu, davalı … … aleyhine hükmedilen destekten yoksun kalma tazminatının faiz başlangıç tarihi yönünden yasal faiz başlangıç tarihinin 18.01.2018 tarihi olarak kabul edildiğini, davalı … … dava konusu kaza ile ilgili 05.08.2016 tarihinde başvuru yapılarak temerrüde düşürüldüğünü, sigorta şirketine başvuru tarihi olan 05.08.2016 tarihinden sonraki 8 gün geçtikten sonra 14.08.2016 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, faiz başlangıç tarihi olarak neden 18.01.2018 tarihinin esas aldığının da gerekçede belirtmediğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde, müşterek ve müteselsil sorumluluğun olduğu bir davada diğer davalı idare yönünden yargı yolu yokluğu kararının hukuka aykırı olduğunu, motorlu … ihbar bulunduğunu , faiz sorumluluğuna ilişkin kararın hatalı olduğunu, davacı 2 yıllık okul okumakta olup 25 yaşa göre hüküm tesisinin hatalı olduğunu, müteveffanın oğlu davacı … …, 2 yıllık yüksek okul öğrencisi olup, 18 yaşında başlanan üniversite eğitim hayatının normal şartlarda en geç 22 -23 yaşlarında bitmesi gerektiğini, 25 yaşına kadar yapılan hesaplamanın hakkaniyete de uygun olmadığını, aynı olaya ilişkin ceza dosyası ve Ankara 1. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyası bilirkişi raporlarına aykırı kusur raporuna göre hüküm verilemeyeceğini, manevi tazminat miktarının yüksek olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davacı ve davalı … vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, kamu düzenine aykırılıklar resen gözetilerek, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazası nedeniyle cismani zarardan dolayı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme tarafından … yönünden davanın yargı yolu dava şartı yokluğundan usulden reddine, diğer davalılar yönünden kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davanın adli yargı kolunda görülüp görülmeyeceğine ilişkindir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme, düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini şu gerekçelerle reddetmiştir; (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı) “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, kamu kurum yada kuruluşlarının hizmetlerini yerine getirirken gerekli ve yeterli özen ve ihtimamı gösterip göstermemesine, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.” .Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. Uyuşmazlık Mahkemesi, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
Yargıtay uygulamalarında ise, içtihat değişikliği ile AYM’nin kararı, UYM’nin kararları ve kanun maddesinin yasama belgeleri ve kanun gerekçesi çerçevesinde, hizmet kusurundan açılan tazminat davalarının 2918 Sayılı Yasanın 110. maddesi gereğince adli yargıda görülmesi gerektiği kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2020/3530 – 4192 sayılı kararında, Uyuşmazlık Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin yukarıda bahsi geçen iptal kararına atıflar yapmak suretiyle gerekçesinde “Benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.” denilerek önceki içtihatlarından ilke kararı ile dönüldüğü belirtilmiştir.
Somut olayda; davacı vekili, davalı … Başkanlığına “yolun yapım, bakım ve işaretlenmesinden kaynaklanan sorumluluğunu yerine getirmediği” iddiası ile husumet yönelttiğine göre, 2918 Sayılı Yasanın 110. maddesi ve Yargıtay 4.HD kararında da belirtildiği üzere davanın adli yargı yerinde görülerek, mahkemece işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın idari yargıda görülmesi gerektiğine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Kabule göre de, kusur oranına ilişkin olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesi’ne göre hukuk hakiminin ceza mahkemesinin kusurun belirlenmesine ilişkin kararıyla bağlı olmayıp, yüksek mahkeme kararlarıyla belirlendiği şekilde sadece var olduğu kabul edilen maddi vakıa yönünden ceza mahkemesi kararıyla bağlı olduğu, ancak yüksek mahkeme kararlarında müstakar şekilde belirtildiği üzere, mahkumiyet kararının dayanağı maddi vakıanın sabit kabul edilmesi yönüyle hukuk hakiminin bağlılığı kuralının, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları yönünden bahis konusu edilemeyeceği, netice olarak ceza mahkemesinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, TBK 74. maddesi anlamında hukuk hakimini bağlayıcı nitelikte bir karar olmadığı, uyuşmazlığın çözümü ve haklılık durumunun hukuk hakimi tarafından deliller serbestçe değerlendirilerek takdir edilmesi gerektiği gözetilmelidir. Ceza dosyasından alınan kusur raporları, diğer hak sahibi tarafından açılan dava dosyasında yer alan kusur raporları da celbedilerek, Adli Tıp Genişletilmiş Uzmanlar Kurulundan çelişkiyi giderici rapor alınmalıdır.
Diğer taraftan, destek 48 yaşında vefat etmiş olup, boşanmış olduğundan AYİM tablosuna evlenme ihtimalinin ve çocuk sahibi olma ihtimali de değerlendirilerek buna göre pay ayrılması gerektiğinin gözetilmemesi yerinde değildir. (Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 30/10/2018 tarih ve 2015/14273 Esas, 2018/9712 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 17 Hukuk Dairesinin 19/12/2018 tarih ve 2018/2507 Esas, 2018/12483 Karar sayılı ilamı)
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK.nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, belirtilen hususlardaki eksiklikler tamamlanarak yeniden hüküm kurulması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin ve davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/05/2022 tarihli, 2018/545 Esas, 2022/395 Karar sayılı kararının HMK.nın 353/1-a-4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, kaldırma sebebine göre sair istinaf itirazlarının şimdilik İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-İstinaf yoluna başvuran tarafından yatırılan peşin istinaf karar harcının istek halinde yatırana iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran tarafça yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 10/05/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.



Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.