Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/1787 E. 2023/866 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1787 – 2023/866
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1787
KARAR NO : 2023/866

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/05/2022
NUMARASI : 2015/259 Esas – 2022/401 Karar

DAVACILAR :
VEKİLLERİ
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 07/06/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 07/06/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı… vekili ile davalı …. Şti. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davacı …’nın 24.04.2014 tarihinde yürüyüş yapmak için gittiği parkta davalı… yönetimindeki diğer davalıya ait …plakalı aracın yoldan çıkarak kaldırımda bulunan davacıya çok hızlı şekilde çarptığını, davalı şoförün tam ve asli kusurlu olup, davacı …’nın kusursuz olduğunu, çarpma neticesinde davacının ağır şekilde yaralandığını, 4 aya yakın süre sonunda davacının yoğun bakımdan çıktığını, bakıma muhtaç bir şeklide tedavisinin devam ettiğini, davacı …’nın hastanede yattığı aylar sonucu oluşan her türlü tedavi gideri, her gün hastaneye ulaşım gidiş dönüş giderleri, yeme içme ve diğer tüm giderlerin tazminini talep ettiklerini, davacıya devamlı bir bakıcının bakmakta olduğunu, özel fizik tedavisi ve rehabilitasyon merkezlerinde ücret karşılığı tedavi ve tıbbi malzeme giderlerinin tazmini gerektiğini, davacı …’nın … isimli işletmeyi işletmekte olduğunu, oluşan gelir kaybı ve bundan sonra çalışamayacak olması nedeniyle de oluşacak gelir kaybının da tazminin gerektiğini, ileri ki dönem için personel giderinin de meydana geldiğini, davacı …’nın …’nın 23 yıllık eşi olduğunu, kazadan bu yana tüm acılarını paylaştığını, tüm bu süreçte manevi olarak zaten çökmüş olan davacının maddi olarak da çöktüğünü, davacı …’nın …’nın kızı olduğunu, kaza ve sonrasında yaşananlardan derinden etkilendiğini ve tarif edilemez acılar yaşadığını, davacıların yaşadığı ağır ruhsal ve sihirsel çöküntülerin kazanın doğrudan sebep olduğu zararlar olduğunu belirterek, davacının maddi kaybı nedeniyle şimdilik 1.000,00 TL’nin tüm davalılardan işleyecek avans faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı … için kaza tarihinde itibaren işleyecek en yüksek faizi ile tahsil edilmek üzere 150.000,00 TL manevi tazminatın 2 ve 3 nolu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı … için kaza tarihinde itibaren işleyecek en yüksek faizi ile tahsil edilmek üzere 75.000,00 TL manevi tazminatın 2 ve 3 nolu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacı … için kaza tarihinde itibaren işleyecek en yüksek faizi ile tahsil edilmek üzere 75.000,00 TL manevi tazminatın 2 ve 3 nolu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 17/12/2015 tarihli açıklama dilekçesi ile 1.000,00 TL olan maddi tazminat talebinin 300,00 TL’sinin tedavi giderine, 350,00 TL’sinin geçici iş göremezliğe, 350,00 TL’sinin sürekli iş göremezliğe ilişkin olduğunu beyan etmiştir.
Davalı …. Şti. vekili cevap dilekçesinde, davalının araç sahibi olduğunu, ancak ne kazada kusuru bulunduğunu ne de olay anında aracın yanında olduğunu, sadece araç sahibi olması sebebiyle sorumlu tutulmasının hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, husumet yönünden davanın reddi gerektiğini, muğlak ifadeler nedeniyle davacının maddi tazminat talebinin dikkate alınmamasının gerektiğini, manevi tazminat için istenilen miktarın fahiş olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı… cevap dilekçesinde; dava konusu trafik kazasının meydana gelmesinde tüm kusurun davalıya yükletilmesinin hak ve vicdana, oluşa aykırı olduğunu, davalının diğer davalının iş yerinde fırın ve tezgahta çalışmakta iken iş verenin şoförlük yapmasını istediğini, 04.30’a iş başı yapıp bitkin düşen davalının rızası hilafına paket servis aracı direksiyonuna geçmek zorunda kaldığını, fırın ustası davalının şoför olmadığını, olay günü şehir için hız limitleri dahilinde iken bir anda direksiyonun komut almadığını fark ettiğini, tüm çabasına rağmen direksiyon hakimiyetini kaybettiğini, yolun sağındaki kaldırıma savrularak durabildiğini, araçtan indiğinde davacı …’ya çarptığını görerek acil yardım istediğini, davalının korna tedbiri almasına rağmen kaza yerinin paralelindeki park alanında ya da yürüyüş yolunda değil kaldırımda spor yapan davacının kornayı duymadığını, dikkatsiz olabileceğini, diğer davalı iş verenin kendisini bilmediği teknik arızaları olan bir arabada şoförlük yapmaya icbar etmiş olmasının ve bu teknik arızalar nedeniyle aracın kumanda edilememesinin kazaya neden olduğunu, tedavi yeme içme, ulaşım, bakıcı, gelir kaybı vs giderlerin tazmini talebinin hukuki mesnetten yoksun olduğunu, manevi tazminat koşulları oluşmadığı gibi talep edilen miktarın fahiş olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. (münfesih …Sigorta A.Ş.) cevap dilekçesinde; davaya konu kazaya karışan …plakalı aracın trafik sigorta poliçesi ile 29.05.2013 – 13.05.2014 tarihleri arasında sigortalı olduğunu, sorumluluklarının poliçe limiti ile sınırlı olup sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve zarar nispetinde olduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, toplanan deliller, kazaya ilişkin ceza dosyası kapsamı, Adli Tıp Kurumu 2. Üst Kurulu raporu kusur oranına ve aktüer hesaba ilişkin düzenlenen bilirkişi heyeti kök ve ek raporları ile aktüer bilirkişi ek raporları ve tüm dosya kapsamı uyarınca 24/04/2014 tarihinde davalı … Sigorta A.Ş.’ye ZMSS poliçesi ile sigortalı, işleteni davalı… … Ltd. Şti., sürücüsü davalı… olan kamyonetin karayolunda seyrederken direksiyon hakimiyetinin kaybedilerek yaya kaldırımındaki davacı …’ya çarpması ile gerçekleşen trafik kazasında davacının yaralandığı, trafik kazasında …plakalı araç sürücüsü davalının %100 oranında kusurlu olduğu, davacı …’nın ise kusurunun bulunmadığı, kaza nedeniyle yaralanan davacının %69 oranında meslekte kazanma gücünden kaybetmiş olduğu, geçici iş göremezlik süresinin 6 ay olup bu süre boyunca bir başkasının yardımına gereksinim duyabileceğinin belirlendiği, davalılardan … Sigorta A.Ş. tarafından yargılama safahatında ödenen 268.000,00 TL iş göremezlik zarar bedeli ile 268.000,00 TL tedavi gideri kapsamında bakıcı gideri zarar bedeli mahsup edilmek sureti ile aktüerya uzmanı bilirkişinin ek raporunda güncel verilerle yapılan hesaplama neticesinde davacı …’nın %69 maluliyet oranı ve kazanın gerçekleşmesinde davalı sürücünün %100 kusurlu oluşu nazara alınarak talep edebileceği bakiye iş gücü kaybı zararının 733.176,18 TL olarak belirlendiği, davacı …’nın bakıcı gideri 6.665,40 TL sair tedavi gideri 2.000 TL olarak belirlenmekle davalı sigorta şirketi tarafından yapılan 268.000 TL ödeme neticesinde bu kalemlere ilişkin bir alacağının bulunmadığı, trafik kazası nedeniyle yaralanan davacı …’nın tespit edilen bakiye maddi zararından davalı araç maliki/işleten… … Ltd. Şti’nin TBK 51,54 maddeleri ile KTK’nın 85. maddesi uyarınca yine davalı araç sürücüsü… TBK’nın 51,54. maddeleri gereğince davacının maddi zararlarından sorumlu oldukları, davacı vekilinin 23/10/2017 tarihli dilekçesi ile davalı … Sigorta A.Ş.’ye yönelik davadan feragat ettiklerini bildirdiği, vekaletnamesinin tetkikinde davadan feragat yetkisinin bulunduğu anlaşılmakla HMK’nın 307,309. maddeleri uyarınca feragat davaya son veren taraf işlemi olduğundan bu davalı hakkında açılan davanın feragat nedeniyle reddine karar vermek gerektiği, manevi tazminat koşullarının oluştuğu, davacı …’nın davalı … Sigorta A.Ş’ne yönelik maddi tazminat davasının vaki feragat nedeniyle reddine, davacı …’nın diğer davalılara yönelik maddi tazminat talebinin kısmen kabulü ile; 733.176,18 TL’nin 24.04.2014 kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılar… …. Şti. ve davalı…’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’ya ödenmesine, davacı …’nın davalılar… …. Şti. ve davalı…’ye yönelik fazlaya ilişkin maddi tazminat talebinin reddine, davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile takdiren davacı … için 75.000,00 TL, davacı … için 40.000,00 TL ve davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminatın 24.04.2014 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı… …. Şti. ve davalı…’den müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine, davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı… vekili istinaf dilekçesinde; HMK. md.176/2 gereğince aynı davada ancak/en fazla bir kez ıslah yoluna başvurulabileceği Kanun’un amir hükmü iken yerel mahkemenin geçersiz 2. ıslahı hükme esas almasının yasaya aykırı olduğunu, 10.08.2017 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda 14.08.2017 tarihinde davacı yanca dava ıslah edilmek suretiyle maddi tazminat talepleri (bakıcı gideri dahil) 795.741,27-TL’ye yükseltilmek istenmişken bu kez davacının 14.03.2022 tarihli dilekçesi ile iş gücü kaybı maddi tazminat talebini 305.755,50-TL’den 733.176,18-TL’ye yükseltmek istemesi Kanunen caiz olmamasına karşın Yerel Mahkemece usul ve yasaya aykırı olarak işbu 2. (geçersiz) ıslah dilekçesi karara mesnet kılınmışsa da; 6100 sayılı HMK’nın 176. maddesi; ‘Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.’ hükmünü içerdiğinden, ikinci ıslah talebinin geçersiz olduğunu, 14.03.2022 tarihli 2. (geçersiz) ıslaha vaki zamanaşımı itirazının da göz ardı edildiğini, PMF Tablosunun kullanılması gerektiğini, maluliyet raporlarının çelişkili olduğunu, ibraname doğrultusunda davanın reddi gerektiğini, davacı yan, 16.11.2017 günlü duruşmada sigorta poliçe limiti dahilinde davalı sigorta şirketinden 536.000,00-TL asıl alacak ile işbu asıl alacağın faizi ve vekalet ücretini tahsil ettiklerinden bahisle sigorta şirketine yönelik davadan feragat ettiklerini beyan etmişse de; davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin 27.10.2017 günlü dilekçe ekinde sunduğu 22.09.2017 tarihli’Makbuz ve İbraname’nin ‘Ödeme Hesap Tablosu’ başlığı altında davacılardan …’ya; 268.000,00-TL kalıcı iş göremezlik asıl alacağı, 268.000,00.-TL bakıcı tazminatı asıl alacağı, 70.000,00-TL faiz, 38.190,00-TL dava vekalet ücreti, 19.858,00.-TL icra vekalet ücreti olmak üzere toplam 664.048,00-TL ödeme yapıldığı, müteselsil borçlulardan birinin zarar görenin zararını ödemesi oranında diğer borçlular borcundan aynı oranda kurtulacaklarının gözetilmediği, ayrıca kabule göre de hüküm altına alınan manevi tazminat tutarlarının fahiş olduğunu, yerel Mahkemece her ne kadar davacı … için 75.000,00 TL, davacı … için 40.000,00 TL ve davacı … için 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmişse de; davacı müvekkilin devlet memuru olup ailesinin geçimini güçlükle idame ettirebildiğini, hükmedilen miktarın fahiş olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı …. Şti. vekili istinaf dilekçesinde; davacı yanın, dava dilekçesinde belirtmediği ve açıkça talep etmediği alacak kalemlerini, dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra yargılama sırasında talep etmiş olup mahkemece dava dilekçesinde belirtilmeyen ve açıkça talep edilmeyen alacaklara hükmedilmesinin hukuka ve usule aykırı olduğunu, davacı tarafından sunulan 11.03.2015 tarihli dava dilekçesine bakıldığında maddi tazminat olarak HMK m.107 uyarınca şimdilik 1.000,00-TL olarak talepte bulunduğu, dava dilekçesinin bu maddi tazminat taleplerini açıkladığı kısmında ise; davacının hastanede yattığı aylar boyunca oluşan her türlü tedavi gideri ile her gün hastaneye ulaşım gidiş – dönüş giderleri, hastanede gerek diğer davacıların gerekse gelen ziyaretçilerin yeme, içme ve diğer giderleri ve özetle yaralama dolayısıyla ortaya çıkan her türlü tedavi giderleri ve hastanede yatış süreci boyunca ortaya çıkan tüm giderlerin tahsilini, davacıya sürekli bir bakıcı baktığından ve davacının tedavi için rehabilitasyon merkezlerine gittiğinden bu giderlerin tahsilini, davacının … isimli iş yerini artık işletemeyecek olması nedeniyle oluşan gelir kaybını ve bu işletmede çalışamayacak olması ve yerine bir personel alınması gerekeceği sebebiyle personel giderini talep ettiğini, bunun haricinde sürekli veya geçici iş göremezlik talebinde bulunduğunun belirtmediğini, dava dilekçesinde talep edilmeyen sürekli ve geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilemeyeceğini, kaza tarihi 24.04.2014 olduğundan maluliyete ilişkin raporların ‘Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliğine’ göre tanzim edilmesi gerekirken hukuka aykırı şekilde ‘Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine’ göre tanzim edilmesinin isabetsiz olduğunu, dosya kapsamında müvekkil şirkete ait aracın ZMMS şirketi olan davalı … Sigorta tarafından, yargılama sürmekteyken 03.10.2017 tarihinde yapılan tazminat ödemesinin güncellenmesi ve aktüerya rapor tarihindeki değeri tespit edilerek hesaplanan tazminattan bu şekilde indirilmesi gerekirken yapılan ödemenin eksik bir şekilde ve güncelleştirilmeksizin hesaplanan tazminattan indirilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, dosya kapsamında müvekkil şirkete ait …plakalı aracın Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta şirketi olan … Sigorta’nın (münfesih …Sigorta), dava devam etmekteyken 03.10.2017 tarihinde poliçe üst limitleri kapsamında davacıya 268.000,00-TL sürekli iş göremezlik tazminatı adı altında bir bedel (toplamda 664.048,00-TL) ödediğini, dosya kapsamında yapılan aktüerya hesaplama raporlarında davacının -kabul anlamına gelmemek kaydıyla- tazminat alacakları devamlı olarak yeni asgari ücret uyarınca güncellenmiş olmasına rağmen davalı sigorta tarafından davacıya ödenen bedel, güncelleştirme yapılmaksızın ödendiği şekliyle indirim konusu yapıldığını, dosya kapsamında davalı sigorta şirketi tarafından davacılara yapılan ödeme miktarı 664.048,00-TL olup tazminat hesabından bu miktarın mahsubu gerekirken yalnızca 268.000,00-TL’nin mahsup edilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, yapılan hesaplamalarda davacının yaşam süresi PMF-1931 Tablosuna göre hesaplanmalı iken hatalı bir biçimde TRH-2010 Tablosuna göre yapıldığından söz konusu karar hatalı olup istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması gerektiğini, dosya kapsamında hükmedilen alacak kalemlerine ilişkin ticari-avans faizine hükmedilmesi hukuka aykırı olup yerel mahkeme kararının istinaf incelemesi neticesinde kaldırılması gerektiğini, davacının, tüm zararları, sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme neticesinde karşılanmış olup davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, manevi tazminat fahiş bir biçimde belirlenmiş olup bu hususta taraf tanıkları dinlenmediğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davalı… vekili ile davalı …. Şti. vekillerinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan daimi iş göremezlik ödeneği ve bakıcı gideri, manevi tazminat istemine ilişkindir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Bedensel Zarar” başlıklı 54. maddesinde;
“Bedensel zararlar özellikle şunlardır:
1. Tedavi giderleri.
2. Kazanç kaybı.
3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar.” hükmü yer almaktadır.
Bedensel zarara uğrayan kimse tamamen veya kısmen çalışamamasından ve ilerde ekonomik yönden uğrayacağı yoksunluktan kaynaklanan zarar ve ziyanı ile bütün masraflarını zarar verenlerden isteyebilir.
Bunlar doktrin ve Yargıtay uygulamaları ile; Geçici iş göremezlik nedeniyle iş ve kazanç kaybı, sürekli iş göremezlik (kalıcı sakatlık yada maluliyet) nedeniyle çalışma gücü ve kazanç kaybı, tedavi giderleri ve tüm iyileşme sürecinde yapılan her türlü masraflar ve ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar olarak kabul edilmektedir.
İş Hukukunda ve Sosyal Güvenlik Yasası’nda “sürekli işgöremezlik” olarak adlandırılan bedensel zararlara “kalıcı sakatlık” denildiği gibi, Yargıtay kararlarında ve Adli Tıp Kurumu raporlarında “beden gücü kaybı” veya “çalışma gücü kaybı” ya da “meslekte kazanma gücü kaybı” da denilmektedir.
Adli Tıp dilinde, “kalıcı” bedensel zararlar organ yitimi ve organ zayıflaması olarak ikiye ayrılmaktadır.
Sürekli işgöremezlik zararları, beden gücü kayıp oranlarına göre de ayrılmakta, bunlar:
1) Sürekli kısmi işgöremezlik,
2) Sürekli tam işgöremezlik olarak adlandırılmaktadır.
Sürekli kısmi işgöremezlik, organ eksilmesi veya organ zayıflaması nedeniyle beden gücünün belli bir oranda azalması durumudur. Bu durumdaki kişi çalışmasını sürdürebilir ise de, yaşıtlarına ve aynı işi yapanlara göre (sakatlığı oranında daha fazla güç ve çaba harcayacağından), kazançlarında bir azalma olmasa bile (sakatlığı oranında) tazminat isteme hakkı bulunduğu kabul edilmekte; buna Yargıtay kararlarında “güç kaybı-efor kaybı” tazminatı denilmektedir.
Sürekli kısmi işgöremezlik durumundaki kişi, çalışan ve kazanç elde eden biri olmayıp da işsiz, yaşlı, emekli, ev kadını, çocuk olsa bile, bunlar günlük yaşamlarını sürdürürlerken “sakatlıkları oranında zorlanacak olmaları ” nedeniyle tümünün “güç kaybı tazminatı” isteme hakları bulunduğu kabul edilmektedir.
Sürekli tam işgöremezlik, beden gücünün bütünüyle yitirilmesi durumudur. Bu durumdaki kişi artık çalışamayacak ve kazanç elde edemeyecektir. Bu nedenle tazminatı yüzde yüz oranı üzerinden hesaplanacak, giderek başkasının yardımıyla yaşamını sürdürmesi zorunluluğu varsa, ayrıca tazminat bakıcı giderleri de eklenecektir (Ç.Ahmet Çelik: Trafik Kazalarında Tazminat ve Sigorta Hukuk ve Ceza Sorumluluğu, Seçkin Yayınevi, Nisan 2017, s: 385vd.). (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2018 tarih ve 2018/17-142 Esas, 2018/1625 Karar sayılı ilamı).

Somut olayda, davacı dava dilekçesinde tedavi devam ettiği için işletmesiyle ilgilenemediğini ve kalacak özür durumu nedeniyle bundan sonra da işletmeyi yürütemeyeceğini belirtmiş olup, bu talebin sürekli iş göremezlik zararına ilişkin olduğu, dolayısıyla dava edilmeyen talebin sonradan davaya ithal edilemeyeceğine ilişkin istinaf sebeplerine itibar edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
İkinci ıslah dilekçesinin gözetilip gözetilemeyeceğine ilişkin olarak ise, davanın belirsiz alacak davası olup olmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Yargıtay HGK’nın 2021/485 E. – 2021/971 K. sayılı kararında fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak açılan davanın “Belirsiz Alacak Davası” kabul edilip edilemeyeceği değerlendirilmiş, gerekçesinde; “Alacağın yalnızca bir bölümü için açılan davaya ise kısmi dava denir. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukukî ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen, alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109. maddesinde kısmi dava türü düzenlenmiştir. Bu maddeye göre; “Kısmi dava madde 109; (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) (Mülga: 1/4/2015-6644/4 md.) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez”. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez. Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu anlaşılıyor ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” şeklinde bir ifadeye yer verilmiş ise, bu husus, davanın kısmi dava olarak kabulü için yeterli sayılmaktadır (Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H.: Medeni Usul Hukuku, C.II, 15. baskı, İstanbul 2017, s.1000). Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 16.05.2019 tarihli ve 2016/22-1166 E. – 2019/576 K. sayılı kararında da benimsenmiştir. Belirsiz alacak davası niteliği gereği istisnai bir dava türü olmakla davasını belirsiz alacak davası olarak açan kişi bunu açıkça dilekçesinde belirtmelidir. Davanın fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak açılmış olması halinde dava kısmi dava olup, davanın, özel bir dava türü olan ve HMK’nın 107. maddesinde düzenlenen “belirsiz alacak davası” olarak açılması için dava dilekçesinde açıkça belirtilmesi gerektiğinden, kısmi dava niteliğindeki davada dava değeri ancak ıslah yolu ile ancak bir kez artırılabilir (Yargıtay HGK’nın 2021/485 E. – 2021/971 K. sayılı emsal kararı) bu nedenle kısmi davada dava değerinin artırılmasına yönelik ilk dilekçesinin talep artırım, ikinci dilekçenin ıslah olarak kabul edilmesine olanak da bulunmamaktadır.” denilerek, davanın açıkça belirsiz alacak davası olarak açılmadıkça, dava belirsiz alacağa konu edilebilecek alacak dahi olsa belirsiz alacak davası olarak kabul edilmeyeceği kabul edilmiştir.
Somut olayda; davanın HMK 107. maddesi uyarınca belirsiz alacak davası olarak açıldığı anlaşılmakla, ilk dilekçenin talep artırım ikinci dilekçenin ise ıslah dilekçesi olarak kabulünde de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Islaha karşı zamanaşımı define ilişkin olarak ise,
Tahsil talepli belirsiz alacak davasında, dava tarihinde alacağın tamamı için zamanaşımı kesilir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 157. maddesi uyarınca, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra zamanaşımı yeniden işlemeye başlar. Bu nedenle yargılama sırasında alacağın zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, davacının talep artırım dilekçesi üzerine ileri sürülen zamanaşımı definin de sonuca bir etkisi olmaz.
Yerleşmiş Yargıtay kararları uyarınca yargılama devam ederken davadan sonra yapılan ödeme tutarının yasal faiz eklenmeksizin hesaplanan tazminattan indirilmesi gerekir. Bu nedenle, Mahkemece yapılan ödemenin güncellenmeksizin düşülmesi isabetlidir.
Feragatin sirayeti hususuna gelince,
Trafik kazası neticesinde meydana gelen zararlardan; zarara sebebiyet veren sürücüler, işleten ve işletenin sorumluluğunu ZMMS ile üstlenen sigorta şirketi KTK’nın 85, 91 ve 88. maddeleri gereğince müteselsilen sorumludur. Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri TBK’nın 162/2. ve 163. maddelerine göre borcun tamamından sorumludur.
Müteselsil borçlularda borcun sona ermesini düzenleyen TBK’nın 166. maddesinde; “(1)Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. (2)Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. (3)Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır.” düzenlemesine yer verilmiş, bu doğrultuda müteselsil borç nedeniyle alacaklıya halef olmayı düzenleyen TBK’nın 168/2 maddesinde de; “Alacaklı diğerlerinin zararına olarak borçlulardan birinin durumunu iyileştirirse, bunun sonuçlarına katlanır.” denilerek, bir borçlu lehine yapılacak olan iyileştirmenin, diğer borçluların aleyhine olması halinde, iyileştirmenin aleyhine olduğu, diğer borçluların da bundan istifade edeceği kabul edilmiştir.
Davadan feragat borcu sona erdiren bir irade beyanı olup, kural olarak feragat edilen borçlu yönünden hüküm ifade etmekle birlikte, borçluların müteselsil sorumluluğunun bulunduğu hallerde, müteselsil borçlular ancak durumun ve borcun niteliği elverdiği ölçüde veya feragat ile borçlulardan birinin durumunu diğerlerinin zararına iyileştirmiş ise feragatten istifade edebilirler. Aksi takdirde, feragat ancak yapılan kişi lehine sonuç doğurur.
Somut olayda; davacı, müşterek müteselsil borçlulardan, … Sigorta A.Ş. hakkındaki iş göremezlik tazminatına ilişkin taleplerinden feragat etmiş olup, 2918 Sayılı Yasanın 91. maddesi gereğince sigorta şirketi, işletenin sorumluluğunu üstlendiğinden, sigorta şirketi ifâda bulunsun ya da bulunmasın yapılan feragat işletenin yararına olduğundan işletene de sirayet edeceğinden işleten de sigorta teminat limiti ile sınırlı olarak (sigorta limitini aşan zarar varsa bu kısım hariç) borcundan kurtulacaktır.
Sürücü açısında ise, sigorta şirketi sürücünün sorumluluğunu üstlenmediğinden, sigorta şirketi hakkında davadan feragat edilmesi halinde, sürücü kusurundan kaynaklanan zararlarında, sürücünün zararına sigorta şirketinin durumunun iyileştirilmesi mahiyetinde olmadığından, sigorta şirketi hakkındaki davadan feragat edilmiş olması durumunda, sürücü yapılan ödeme var ise ancak ödeme yapılan miktar ile sınırlı olarak borcundan kurtulur (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2019/5845E. 2020/3050 K., 2016/18007 E. 2019/7784 K.).
Somut olayda; davacı vekilinin dilekçesi ile sigorta şirketine yönelik talebinden feragat ettiği anlaşılmaktadır. Kaza tarihinde sigorta şirketinin ZMMS kapsamında kişi başı sorumluluğu, 268.000,00 TL olup, davacı yan sigorta şirketi hakkındaki davasından feragat ettiğinden, TBK’nın 166/2. ve 168/2. maddesi gereğince, diğer borçlular da, durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde bundan yararlanabileceğinden, mahkemece hükmedilen toplam maddi tazminat miktarında poliçe limiti düşülerek hüküm kurulduğundan feragatin sirayeti söz konusu değildir.
Hesap yöntemine gelince, gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 Esas – 2020/8874 Karar sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 Esas – 2021/34 Karar sayılı ilamı). Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile, KTK’nın 90. maddesindeki; “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan Genel Şartlar’da öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “Bu Kanun çerçevesinde hazırlanan Genel Şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmekle, zarar hesaplanmasında ZMMS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve anüite formülüne göre devre başı ödemeli belirli süreli rant esası (%1,8 teknik faiz) bu cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Anılan nedenlerle tazminat hesaplamasında bakiye ömür sürelerinin TRH 2010 Tablosu’na göre belirlenmesi, zarar görenin bilinen dönem sonrası muhtemel gelirinin her yıl için %10 artırılıp %10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir. Bu nedenle, hesaplama yöntemi de usulüne uygun bulunmuştur.
Maluliyet oranına ilişkin olarak ise,
Yerleşik Yargıtay uygulamasına göre, maluliyete ilişkin alınacak raporlar 11/10/2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihi ile 01/06/2015 tarihleri arasında sonrada Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01/06/2015 tarihi ile 20/02/2019 tarihleri arasında Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine, 20/02/2019 tarihinden sonra da Erişkinler için Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
TBK’nın 54. maddesi gereğince çalışma gücünün kaybı ve azalmasından kaynaklanan zararların kaza tarihi nazara alındığında, 28727 sayılı Resmi Gazetede Yayımlanan Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin; kişinin çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kayıp edip etmediğinin değerlendirilmesi için düzenlendiği, yönetmelik ekindeki listelerde hangi hastalıkların ve arızaların bu kapsamda sayılabileceğinin listelendiği, buna göre; çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybının değerlendirilmesinde “Maluliyet Tespit işlemleri Yönetmeliği’nin kullanılmasının teknik olarak mümkün olmadığı, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybının Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin, “iş kazası” ve “meslek hastalığı” kapsamındaki hükümlerinin, özellikle Yönetmeliğin 22. maddesinde iş kazası ve meslek hastalığındaki maluliyet oranlarının tespitine yönelik maddenin ve cetvellerin yürürlükten kaldırılmamış olması da nazara alındığında, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybının Tespit İşlemleri Yönetmeliği’ne ait cetveller kullanılarak maluliyet oranı belirlenmesinde ve bu raporun hükme esas alınmasında da bir isabetsizlik görülmemiştir.
Faiz türü konusunda ise,
İşletilecek faiz türünün tespitinde, zarara neden olan aracın trafik kaydı ve kaza tarihindeki gerçek kullanım amacının değerlendirilmesi, bu değerlendirme neticesinde aracın kullanım amacının hususi olması durumunda yasal faize, ticari olması ve davacının avans faizi talebi bulunması halinde avans faizine hükmedilmesi gerekmektedir.
Somut olayda; davalı tarafından sigortalanan şirket adına kayıtlı paket servis aracı olduğu anlaşılmakla avans faize hükmedilmesi de yerindedir.
Hükmolunan manevi tazminat miktarına gelince, mahkemece manevi tazminat takdirinde olayın özellikleri, tarafların sosyal ekonomik durumları değerlendirilmek suretiyle manevi tazminatın belirlenmiş olmasına, kaza neticesi davacıların yaşadığı elem ve ızdırabın derecesine göre davacılar lehine takdir edilen manevi tazminat miktarlarında isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı … vekili ile davalı …. Şti. vekilinin tüm istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı… vekili ile davalı …. Şti. vekilinin yerel mahkeme kararına yönelik istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalılardan alınması gereken 59.304,11 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 29.654,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 29.650,11 TL harcın istinaf eden davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazineye irat kaydına,
3-İstinaf eden tarafça yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333. maddesi gereğince kullanılmayan istinaf gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-Kararın taraflara HMK’nın 359/4 maddesi gereğince usulüne uygun şekilde tebliğine,
Dair, duruşma açılmadan dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi uyarınca kararın usulen tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde TEMYİZ YOLU AÇIK olmak üzere 07/06/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.