Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1470 – 2023/1474
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2022/1470
KARAR NO : 2023/1474
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/12/2021
NUMARASI : 2016/207 Esas – 2021/921 Karar
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA;
DAVACI :
VEKİLİ :
ASIL VE BİRLEŞEN DAVADA;
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 15/11/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 15/11/2023
Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … Sigorta AŞ. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili asıl dava dilekçesinde; müvekkilinin 01/01/2015 tarihinde 23.30 sıralarından yoldan taksiye binmek için karşıya geçtiği sırada davalıların ZMMS sigortası, sürücüsü ve işleteni olduğu … plakalı aracın geri geri gelerek müvekkiline çarptığını ve ağır şekilde yaralanmasına neden olduğunu, müvekkilinin maddi manevi zarara uğradığını, belirterek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak müvekkilinin geçici iş ve sürekli iş göremezlik nedeniyle 500,00 TL, yapmış olduğu tedavi ve ilaç masrafları, yol ulaşım giderleri, bakıcı ve devam eden masraflar nedeniyle 500,00 TL olmak üzere 1.000,00 TL maddi tazminatın 01/01/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tüm davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, ayrıca 40.000,00 TL manevi tazminatın sigorta haricindeki diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; mahkemenin asıl davasında alınan bilirkişi raporuna göre geçici iş göremezlik tutarının 140.296,43 TL hesaplandığını, ıslahtan önce hesaplanan tutardan 61.251,38 TL fazla olduğunu, aradaki fark nedeniyle birleştirme talepli dava açtıklarını belirterek açılan davanın mahkeme dosyası ile birleştirilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta vekili asıl davaya cevap dilekçesinde; müvekkilinin adresinin İstanbul olduğunu ve Ankara mahkemelerinin yetkili olmadığını yetkisizlik kararı verilmesi talep ettiklerini, müvekkilinin dava dilekçesinde ünvanının hatalı yazıldığını düzeltilmesi gerektiğini, esas yönden ise … plakalı aracın kaza tarihinde müvekkili tarafından ZMMS sigortası ile sigortalı olduğunu, sorumluluklarının 290.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, kusur yönünden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini sorumluluklarının kusur ile sınırlı olduğunu, davacının maluliyetini ve zararını kanıtlaması gerektiğini, Yargıtay kararları gereğince geçici iş göremezliğin tedavi giderleri kapsamında olup, 6111 sayılı Yasa gereğince sorumlulukları olmadığını, öte yandan davacının bar işletmecisi ve ayrıca …. Şti. şirketinin yetkilisi olduğunu, işletmesini kendisinin işlettiği dönemden daha düşük bedele kiraya verdiğini, kiralayanın kira bedelini ödemediği gibi çalışanların maaşını ve işletme giderini ve SSK borçlarını da ödemediğini iddia ettiğini, manevi tazminatın ve kar kaybının sigorta kapsamında olmadığını, bakıcı giderinin ise başkasının bakımına muhtaç olunmasını gerektirdiğini, davacının bu durumu kanıtlaması gerektiğini, faizin kaza tarihinden itibaren talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı … Sigorta birleşen davaya cevap dilekçesinde; dava şartının yerine getirilmediğini, müvekkilinin geçici iş göremezlik tazminatı, geçici bakıcı gideri, tedavi gideri ve rapor ücreti talebinden poliçe gereği sorumlu olmadığını, kusurun ATK Trafik İhtisas Dairesi nezdinde incelenmesi gerektiğini, davacının gelirinin araştırılması gerektiğini, müvekkiline yöneltilecek faizin temerrüt tarihinden itibaren işletilecek yasal faiz olması gerektiğini belirterek davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddini, esasa girilmesi halinde davanın esastan reddini, aleyhe hüküm kurulması halinde reddedilen kısım için yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacıya yüklenmesini talep etmiştir.
Davalı… vekili asıl davaya cevap dilekçesinde; Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu, davanın … da yöneltildiğini, olayla bir ilgisinin bulunmadığını, davanın husumetten reddi gerektiğini, kazanın davacının hem alt geçit hem üst geçit olan bir noktada bunları kullanmayarak akan trafiğe rağmen yola çıkması ile gerçekleştiğini, bu nedenle kazada davacının kusurlu olduğunu, müvekkilinin asli kusurundan söz edilemeyeceğini, ayrıca Ankara’da çalışan davacının çok donanımlı bir hastanede tedavi olma imkânı varken Diyarbakır … Hastanesinde tedavi olmasının da düşündürücü olduğunu, 13 gün yoğun bakımda kalan kişinin Diyarbakır’a ambulans aracılığıyla götürülmesinin mümkün olmadığını, kabul etmemekle beraber de, talep edilen maddi ve manevi tazminatın fahiş olduğunu, davacının sahibi olduğu barı kısa sürede kiralamasının da düşündürücü olduğunu, davacının aylık gelirinin 10.000,00 TL olduğunu maaş bordrosu ile kanıtlaması gerektiğini, belirterek davanın reddini istemiştir.
Davalı …’nın birleşen davaya cevap dilekçesinde; davanın yasal hak düşürücü sürede açılıp açılmadığının incelenmesi gerektiğini, davacının tüm taleplerinin zamanaşımına uğradığını, ceza yargılamasının henüz son bulmadığını, dava sürecinde alınan raporların taraflarına tebliğ olmadığını, arabuluculuk sürecine dahil edilmediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, davacının Ankara Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan maluliyet raporunda, 01/01/2015 tarihinde gerçekleşen trafik kazasına bağlı yaralanması sebebiyle, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği esas alınmak kaydıyla vücut çalışma gücünden %9.1 oranında kaybettiği, tıbbi iyileşme süresinin 6 (altı) aya kadar uzayabileceği, iş göremez kaldığı 6 ay boyunca başkasının bakımına muhtaç olduğunun belirtildiği, kazada kusur tespiti açısından trafik kusur bilirkişisinden rapor alındığı, davalı şirkete sigortalı, davalı …’nın araç maliki ve işleteni olduğu, otomobilin sürücüsü …’nın, meydana gelen olayda %100 (yüzde yüz) oranında kusurlu olduğu, davacı yaya … …’nın ise olayda kusursuz olduğunun mütalaa edildiği, aktüer bilirkişiden alınan raporda, davacı … …’nın olay nedeniyle uğradığı gerçek net maddi zararının 40.622,29 + 7.209,00 TL olmak üzere toplam 47.831,29 TL olarak hesaplandığı, davacının maddi tazminat talebinin, diğer tedavi giderleri de dahil olmak üzere toplam 1.000,00 TL olduğu, hesaplanan 47.831,29 TL maddi zararın davalı şirket tarafından temin edilen ZMMS poliçesi teminat limiti dahilinde kaldığı, tedavi giderlerinin uzman doktor bilirkişi marifetiyle hesaplanması yerleşik Yargıtay kararları gereği olduğundan, bu yönde hesaplama ve değerlendirme yapılmadığı, manevi tazminatın Sayın Mahkemenin takdirinde bulunduğu, hükmedilecek tazminata, davalı sigorta şirketi yönünden maddi tazminatla sınırlı olmak üzere 06.03.2016 dava, diğer davalılar yönünden 01.01.2015 olay tarihinden itibaren, Yüksek Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 08.10.2015 tarih ve E: 2014/4443 – K: 2015/10298 sayılı emsal nitelik taşıyan düzelterek onama ilamında yer alan “ … Davacı vekilince avans faizi talep edilmiş, mahkeme de avans faizine hükmedilmiştir. Oysa kazaya karışan ticari amaçla kullanılan bir araç olmayıp, hususi araç olduğundan yasal faize hükmedilmesi gerekmektedir.” öngörüsü gereği, (sigortalı araç hususi olmakla) yasal faiz yürütülmesi gerektiğinin mütalaa edildiği, davacı vekilinin itirazı doğrultusunda davacının İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesine sevk edilerek muayenesinin yapılarak ve dosya kapsamındaki tedavi evrakları incelenerek 01.01.2015 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle geçici ve/veya sürekli maluliyetinin bulunup bulunmadığı, bulunuyor ise oran ve süresine ilişkin rapor tanzim edilerek engellilik raporu ile AÜTF Adli Tıp ABD Başkanlığı’ndan alınan maluliyet raporu arasındaki çelişkinin giderilmesinin istenilmesine karar verildiği, İstanbul ATK 2. İhtisas Dairesince düzenlenen 08/02/2019 tarihli raporda, davacının 01/01/2015 tarihinde geçirdiği trafik kazasına bağlı yaralanmasının 30/03/2013 tarih ve 28603 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmeliği dikkate alındığında; kişinin Tüm Vücut Özürlülük Oranının %15 (yüzdeonbeş) olduğu, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 6 (altı) aya kadar uzayabileceği, özürlülük kavramı ile meslekte kazanma gücü kaybı kavramının farklı olduğu, tüzük ve yönetmeliklerinin farklı bölümlerde değerlendirildikleri, aralarında bağlantı bulunmadığı, engellilik oranının belirlenmesinde kaza ile illiyeti bulunmayan hipertansiyon, diyabet gibi şikayetlerin de değerlendirildiği, bu nedenle düzenlenmiş özürlülük raporu ile maluliyet raporunun mukayese edilemeyeceğinin mütalaa edildiği, mahkemece dosyanın davacının son alınan maluliyet rapor nazara alınarak ve ayrıca 2019 verileri çerçevesinde değerlendirme yapılarak hesaplama yapılması için yeniden aktüer bilirkişiye tevdine karar verildiği, ek raporda verilen görev kapsamında yapılan hesaplama sonucu davacının net gerçek maddi (geçici-sürekli iş göremezlik) zararının 76.016,05 TL olarak hesaplandığı, 26/01/2018 tarihli raporla hesaplanan bakıcı ihtiyacı nedeniyle uğranılan zararın 7.209,00 TL olduğu, davacının toplam maddi zararının (76.016,05 + 7.209,00) 83.225,05 TL olduğunun belirlendiği, dosyanın tedavi giderleri yönünden Adli Tıp Uzmanı Bilirkişiye tevdii ile davacının 01/08/2019 tarihli talep dilekçesinde, belirtilen tedavi giderleri açısından, değerlendirme yapılarak, yapıldığı belirtilen tarihler itibariyle maliyeti belirlenerek, öncelikle davacının geçirmiş olduğu kaza nedeniyle söz konusu masrafların kaza nedeniyle yapılması gereken masraflar olup olmadığı, davacının yaptığını iddia ettiği masrafların SGK-SUT yönetmeliği çerçevesinde, SGK tarafından karşılanan masraflar olup olmadığı, davacı tarafından bir kısım sağlık kuruluşlarına ilişkin tedavi giderleri talep edilmiş ise de, fatura ile ispatlanabilecek boyuta olmasına göre belgesi sunulmayan masrafların SGK tarafından karşılanmadığının kabulünün mümkün olup olmayacağı, hususları da değerlendirilerek, davacının geçirmiş olduğu kazaya göre talep edilen tedavi giderlerinden makul olanlar belirlenerek, ne miktarda tedavi gideri talep edebileceği (bakıcı gideri hariç) hususlarında rapor tanziminin istenilmesine karar verildiği ve raporun tanzim ettirildiği gerekçesiyle maddi tazminat talepleri yönünden davanın kısmen kabulü ile; davacının 5.694,42 TL geçici iş göremezlikten kaynaklı zararı, 79.045,05 TL sürekli iş göremezlikten kaynaklı zararı, 2.403,00 TL bakım gideri zararı ve 11.540,15 TL tedavi giderinden kaynaklı zararı toplamı 98.682,62 TL’den ibaret maddi tazminatın davalılar … ve … yönünden 01/01/2015 kaza tarihinden itibaren davalı … … Sigorta AŞ. yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
Fazlaya ilişkin talebin reddine,
Manevi tazminat talepleri yönünden davanın kısmen kabulü ile; 20.000,00 TL’den ibaret manevi tazminatın davalılar … ve … yönünden 01/01/2015 kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine,
Fazlaya ilişkin talebin reddine,
Birleşen Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2021/603 Esas sayılı dosyası yönünden,
Davanın kabulü ile; davacının 61.251,38 TL sürekli iş göremezlikten zararından kaynaklı maddi tazminatın davalılar … ve … yönünden 01/01/2015 kaza tarihinden itibaren davalı … … Sigorta AŞ. yönünden 14/07/2021 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … Sigorta AŞ. vekili istinaf dilekçesinde, dosyaya sunulan bilirkişi raporunda, başvuranın meydana gelen kaza sonrası maluliyetine ilişkin olarak talep edilen tazminatın %15 maluliyet üzerinden hesaplandığını dava talepleri başvurusunca ıslah edildiğini, dosyanın tekrardan ATK’ya gönderildiğini ve Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre %19,1 maluliyet oranı tespit edildiğini ve bu oran üzerinden TRH-2010 Yaşam Tablosu Esas alınarak hesaplama yapıldığını, çıkan miktar, ıslah ile talep edilen miktardan yüksek çıkması sebebiyle davacı vekili tarafından ek dava açıldığını, söz konusu davanın kısmi dava olarak açıldığını, belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi mümkün olmasa dahi, bu ihtimalde de açılan ikinci davanın derdestlik ile reddi gerektiğini, başvuru konusu kaza 01.01.2015 tarihinde meydana gelmiş olup, kaza tarihi itibariyle geçerli olan Yaşam Tablosu PMF-1931 olduğunu, bilirkişi raporunda TRH-2010 Yaşam Tablosu esas alınmış olup, bu nedenle raporun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla eğer dosyada TRH-2010 Yaşam Tablosuna Göre Hesap yapılacak ise Trafik Sigortası Genel Şartları gereği hesaplamada daha önce de itirazlarda belirtildiği üzere, %1,8 Teknik Faiz Yönteminin kullanılması gerektiğini, aktüerya hesaplamasına esas alınan maluliyet raporunun usule ve ilgili mevzuata uygun olmadığını, karara konu maluliyet raporunun ”Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine” göre düzenlendiğini, kaza 01.01.2015 tarihinde gerçekleşmiş olup, kaza tarihi itibariyle uygun yönetmeliği göre düzenlenmediğini, geçici iş göremezlik tazminatı ile geçici bakıcı ve tedavi ve sair giderlerinden poliçe kapsamı gereği sorumlu olunmadığını, müterafik kusur ve hatır taşıması indirimin uygulanması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davalı vekilinin hükme esas alınan maluliyet raporuna yönelik istinaf taleplerinin incelenmesinde;
Yerleşik Yargıtay uygulamasında çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplara ilişkin zararın varlığı ve oranın belirlenmesinde; 11/10/2008 tarihinden önceki kazalarda Sağlık İşlemleri Tüzüğü ve ekindeki cetvelin esas alınması gerektiği, 11/10/2008 tarihinden sonra meydana gelen kazalarda Sağlık İşlemleri Tüzüğü yürürlükten kalktığından, Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğinin uygulanması gerektiği kabul edilmiştir. Aynı dönemlerde, 06/02/1998 tarihinden itibaren Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik ve bu yönetmeliği değiştiren 30/03/2013 tarihinde yürürlüğe giren Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik yürürlükte bulunmaktadır.
Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği 11/10/2008 tarihinde yürürlüğe girmiş olup “Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre sigortalı sayılanlar ve bunların bakmakla yükümlü oldukları veya hak sahibi çocuklarının çalışma gücü veya meslekte kazanma gücü kayıp oranlarının tespitine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” denilmiş, yönetmeliğin çalışma gücü kaybı, vazife malullüğü, harp malullüğü ile erken yaşlanma durumlarının tespiti ile ilgili tüm hükümler Maluliyet Tespit İşlemleri Yönetmeliği ile yürürlükten kaldırılmış, Yönetmelik’in iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin hükümleri ve bu kapsamda uygulanacak cetveller yürürlükte bulunmaktadır. İş kazası ve meslek hastalıkları ile ilgili olarak Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü tarafından çıkartılan 2013/34 sayılı Genelgede de; “5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na dayalı olarak yürürlükte olan ‘Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği’ 03/08/2013 tarihli ve 28727 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanmış olup, 01/09/2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelik ile birlikte; 2011/49 sayılı Genelge çerçevesinde iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin hususlar devam etmekte olup, çalışma gücü kaybı tespitine ilişkin hususlar yeniden düzenlemiştir.” denilerek, maluliyet oranının tespitinde uygulana gelen iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin olarak yönetmelik hükümlerinin yürürlükte olduğu belirtilerek, bu çerçevede uygulamanın “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine” göre yapılmasının gerekliliği açıklanmıştır. Yine Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı Emeklilik Hizmetleri Genel Müdürlüğü de 17/09/2015 tarihli 2015/23 sayılı Genelgesinde, iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle düzenlenecek raporların, rapor düzenlemeye yetkili sağlık kuruluşları tarafından “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliğine” göre düzenleneceği belirtilmiştir. Bu nedenlerle 01/09/2013 tarihinden sonrası içinde “Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği”nin iş kazası ve meslek hastalığına ilişkin düzenlemelerin yapıldığı maddeleri hali hazırda yürürlükte bulunmaktadır.
Çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybının belirlenmesinde “Meslekte Kazanma Gücü Azalma Oranının Hesaplanması” başlıklı 23. maddesinde belirtildiği şekilde; yönetmeliğin eki olan A cetveli listelerinde yazılı arızalardan birinin meslekte kazanma gücünü ne oranda azaltacağı hesaplanmasında, A cetvelindeki vücudun çeşitli bölgelerine veya sistemlerine göre hazırlanmış olan 14 arıza listesinden sigortalının arızası bulunur. Bu arızanın solundaki arıza sıra numarası ile sağındaki arıza ağırlık ölçüsü bir tarafa kaydedilir. B cetveli listelerinde önce sigortalının iş kolu, sonra bu iş kolu içindeki meslek veya iş çeşidi bulunur. Bunun karşısındaki meslek grup numarası da bir yere yazılır. Sigortalının meslek veya iş çeşidi bu listelerde bulunmadığı takdirde meslek veya işinin benzeri veya en yakını esas alınır. Sürekli iş göremezlik simgesini gösteren C cetvelinin arızaya uygun tablosunun sütundaki arıza sıra numarası ile satırdaki meslek grup numarasının kesiştiği noktadaki sürekli iş göremezlik simgesi bulunarak bir tarafa kaydedilir. Tespit edilen bu meslekte kazanma gücü azalmasının sigortalının yaşına uygun oranını bulmak için E cetvelinden yararlanılır. Birden fazla sistemi ilgilendiren sekel bulgu varsa, Balthazard Formülü kullanılarak birleştirilir ve bu şekilde zarar görenin maluliyeti belirlenir.
Buna göre; kısaca zarar görenin maluliyetinin belirlenmesinde o olaya ilişkin yaralanmalar ve arazlar belirlenerek, zarar görenin mesleği, çalıştığı iş koluna ve yaşına göre değerlendirme yapılarak rapor düzenlenir.
Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması Ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan en son 30/03/2013 tarihinde yürürlüğe girmiş olup Yönetmeliğin; “Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar” başlıklı 1. maddesinde; “Bu Yönetmelik; özürlü sağlık kurulu raporlarının alınışı, geçerliliği, değerlendirilmesi ve özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek yetkili sağlık kurumlarının tespiti ile ilgili usul ve esasları belirlemek; özürlülerle ilgili derecelendirmelere, sınıflandırmalara ve tanımlamalara gereksinim duyulan alanlarda ortak bir uygulama geliştirmek ve uluslararası sınıflandırma ve ölçütlerin kullanımının yaygınlaştırılmasını sağlamak amacıyla hazırlanmıştır.” düzenlemesi yer almaktadır.
Kapsam başlıklı 2. maddesinde ise; “Bu Yönetmelik, özürlülere sağlanan haklardan ve verilecek hizmetlerden yararlanmak üzere istenilen özürlü sağlık kurulu raporları ile özürlü sağlık kurulu raporu verebilecek yetkili sağlık kurumlarını ve özürlülerle ilgili sınıflandırma ve ölçütleri kapsar.” denilmiş, Yönetmeliğin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ile Sağlık Bakanı tarafından yürütüleceği belirtilmiştir. Madde metninden de anlaşıldığı üzere “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” özürlülere sağlanan haklardan yaralanmak üzere düzenlenmiştir. “Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerinde kişinin mesleği ve iş kolunun herhangi bir önemi olmayıp kişinin genel özür oranı, hastalıkları dikkate alınarak yönetmelikte belirtilen hastaneler tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle de iş gücü kaybını belirlemeye uygun olmaması nedeniyle Yargıtay ilgili Daireleri tarafından aynı tarihte yürürlükte olmasına rağmen uygulanması kabul edilmemiştir.
Farklılığı ortaya koymak açsından örnek vermek gerekir ise; kaza neticesinde orta parmağı kopan 39 yaşında bir müzisyenin Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Tespit İşlemleri Yönetmeliğine göre A Cetveline göre AAÖ %5 iken; “F” meslek kodu nazara alındığında %20 maluliyeti söz konusu olduğu halde, sadece engelliği tespit eden Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Raporlar Hakkında Yönetmelik Hükümleri ve cetveline göre %5 civarındadır. Bu durum her zaman zarar gören lehine bir durum olmayıp, zarar sorumlusunun da lehine olabilmektedir. Örneğin deri kaybı çoğu zaman Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Tespit İşlemleri Yönetmeliğine Göre Çalışma Gücü Kaybına neden olmaz iken, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırılması ve Özürlülere Verilecek Raporlar Hakkında Yönetmelik açısından engel niteliğinde görülmektedir. Yine psikolojik rahatsızlıklarda da benzer bir durum söz konusudur.
Açıklanan yönetmelik hükümleri ve TBK 54. maddesi birlikte değerlendirildiğinde, haksız eylemden zarar gören kişinin beden gücünün belli oranda yitirilmesi durumunda, kişi, yaşıtlarına oranla daha fazla güç ve efor harcamak durumundadır. Bu fazla güç kaybı yüzünden haksız eylemden zarar gören kişinin tazminat isteme hakkı bulunmaktadır. Talep edilecek bu tazminatın belirlenmesi için kişinin daha fazla efor sarf edip sarf etmeyeceği, maluliyetin kazancına etkisi olup olmadığının değerlendirilebilmesi için kişinin yaptığı iş önem kazanmaktadır. Doktrinde kabul edilen görüşe göre bir kişinin maluliyetinin kişinin kazancına etkisinin belirlenmesinde zarar görenin mesleği önem kazanmakta olup kişinin parmağının kopması halinde piyano sanatçısı veya kâtip olması halinde mahrum kaldığı kazancı ile öğretmen ya da inşaat işçisi olması halinde kazanç kaybının aynı olmayacağı aşikârdır. Bu durumda meslekleri farklı olan kişilerin maluliyet oranının da mesleği dikkate alınarak belirlenmesi gerekir. Maluliyet ya da sürekli iş göremezlik oranının belirlenmesinde asıl olan zarar görenin yaptığı işe göre kaza nedeniyle meydana gelen iş gücü kaybıdır, özür oranı değildir. Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Tespit İşleri Yönetmeliği yürürlükte bulunduğu sürece iş göremezlik oranının SGK ile aynı kurallara göre belirlenmesi gereklidir.
Bu hale göre zarar gören kişinin yaralanması ve maluliyeti arasında illiyet bağı kurularak meslek grup numarası cetvelleri ile maluliyet oranı belirlenen Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümlerine göre belirlenmesi gerekir.
Bu nedenle; 01/06/2015 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Genel Şartları’nda engellilik tespitine yönelik yönetmelik hükümlerinin cismani zarar hesabında kabul edilmiş olması, emredici kanun hükümleri karşısında sigortanın sorumluluğu açısından farklılığa gidilmesini gerektirmeyeceği gibi, AYM’nin iptal kararında da bu farklılığın kabul edilmemesi, “gerçek zarar” vurgusu yapılmış olması, TBK’nın 54. maddesinde davacının talep edebileceği zararın çalışma gücünün azalmasına ve kaybına ilişkin zarar olması karşısında, gerek sigorta şirketinin sorumluluğu açsından, gerekse de diğer sorumlular açısından engellilik durumunun tespitine yönelik hükümlerinin uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
Hal böyle olunca somut olayda, mahkemece davacının sürekli iş göremezlik oranının Çalışma Gücü Ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği hükümleri esas alınarak belirlendiği raporun hükme esas alınmasında bir isabetsizlik görülmemiştir. Kaldı ki, kaza tarihi olan 01/01/2015 tarihinde Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümleri yürürlüğe de girmemiştir.
Derdestlik yani davanın görülmekte olması, 6100 sayılı HMK’nın 114/I-ı. maddesinde dava şartı olarak düzenlenmiştir. Dava şartı olan derdestlik nedeni ile davanın reddi için üç koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bunlar; 1-davanın daha önce aynı veya başka bir mahkemede açılmış olması, 2-birinci davanın görülmekte olması, 3-daha önce açılmış ve görülmekte olan dava ile ikinci davanın yani bu davanın aynı olması koşuludur. Bu dava ile görülmekte olan başka bir davanın aynı dava olduğunu söyleyebilmek için ise, maddi anlamda kesin hüküm gibi her iki davanın taraflarının, konusunun ve dava sebeplerinin aynı olması gerekir. Dava sebebinden maksat da (hukuki sebepler değil) davanın dayanağını teşkil eden vakıalardır (Kuru Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. IV, B. 6, İstanbul 2001, s. 4217-4244).
Somut olayda; birleştirilen dava ile asıl davanın tarafları aynı ise de, dava konusu edilen talepler birbirlerinden farklıdır. Birleştirilen davada, asıl davada ıslahın yapılmasından sonra yeniden ıslah yapılamayacağından bahisle tespit edilen bakiye alacak miktarı talep edilmiş olup, derdestlik bulunmadığı gibi ek dava açılamayacağına ilişkin bir düzenleme de bulunmadığından bu yöne ilişkin istinaf sebebine de itibar edilmemiştir.
Faturalandırılamayan tedavi giderine ilişkin olarak, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin yerleşmiş içtihatlarında belirtildiği üzere olayın niteliği gereği bütün giderlerin belgelendirilmesi hayatın olağan akışına aykırıdır. Ulaşım gideri konusunda belge bulunmasa da, davacının yaralanmasına göre tedavisi tamamlanıncaya kadar hastaneye gidip gelmesi hayatın olağan akışına uygundur. Bu durumda mahkemece doktor bilirkişiden davacının tedaviye gitmesi gerektiği tarihler konusunda rapor alınarak, davacının ikamet adresi ile hastanelerin mesafesi, o tarihlerdeki ticari taksi ücretleri v.s. göz önünde bulundurularak makul bir ulaşım giderine hükmedilmesi gerekmektedir. Yine yaralanmaya bağlı olarak yapılması olanaklı bulunan fatura edilemeyen tedavi giderleri yönünden davacının tüm tedavi evrakları incelenerek yaralanma derecesi ve iyileşme süreci de gözetilerek uzman doktor bilirkişiden alınacak rapor sonucuna göre fatura edilmeyen tedavi giderleri hakkında bir karar verilmesi gerekmektedir (Yargıtay 17. H.D’nin 11.06.2020 tarih 2019/2585 Esas- 2020/3385 Karar, 28.02.2019 tarih 2016/4476 Esas- 2019/2293 Karar, 27.09.2017 tarih 2015/1535 Esas- 2017/8273 Karar, 09.04.2015 tarih 2015/1134 Esas – 2015/5600 Karar ve 12.11.2012 tarih 2012/32523 Esas-2012/12417Karar). Dosya kapsamına göre, doktor bilirkişiden alınan rapor usul ve yasaya uygun olduğundan mahkemece hükme esas alınması yerinde bulunmuştur. Öte yandan, davacı-birleşen dava davacısının soyadı “…” olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin gerekçeli karar başlığında soyadının “…” olarak yazılması HMK’nın 183.maddesi gereğince maddi hatadan kaynaklanmakta olup, mahkemece her zaman düzeltilecek hatalardan olduğundan kaldırma nedeni yapılmamıştır.
Açıklanan nedenlerle; usul ve yasaya uygun olarak verilen ilk derece mahkemesi kararına karşı davalı Sigorta vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı … Şirketi vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 10.925,09-TL istinaf karar harcından, peşin olarak yatırılan 3.300,00-TL istinaf karar ve ilam harcının mahsubuyla, bakiye 7625,09-TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-İstinaf talebinde bulunan tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf yoluna başvuran tarafça yatırılan gider avansından varsa, kullanılmayan kısmın yatıran taraflara iadesine,
5-Kararın tebliği ve harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda,, HMK.nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 15/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Başkan
Üye
Üye
Katip
* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.