Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/1505 E. 2023/1569 K. 29.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1505 – 2023/1569
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1505
KARAR NO : 2023/1569

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/11/2021
NUMARASI : 2020/684 Esas 2021/758 Karar

DAVACI
VEKİLİ
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 29/11/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 04/12/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 12/11/2016 tarihinde davalı sigorta şirketine ZMMS poliçesi ile sigortalı … plakalı traktörün % 75 asli kusuru ile müvekkilinin üzerinden geçtiğini, kazada müvekkilinin yaralanarak malul kaldığını, buna ilişkin rapor alındığını, davalı sigorta şirketine başvuru yapıldığı halde sonuç alınamadığını, yine Sigorta Tahkim Komisyonunda da bir sonuç alınamadığını, Zorunlu Arabuluculuk görüşmelerinde de anlaşmaya varılamadığını, müvekkilinin uğradığı zararlardan fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik; geçici işgücü kaybı için 100,00 TL, kalıcı işgücü kaybı için 100,00 TL ve tedavi sürecindeki bakıcı gideri için 100,00 TL olmak üzere toplam 300,00 TL’nin temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bedel artırım dilekçesi ile; geçici iş görmezlik tazminatı talebinin 6.227,11 TL’ye, bakıcı gideri tazminatı talebinin 1.235,25 TL’ye, sürekli iş görmezlik tazminatını 302.537,64 TL olmak üzere toplam 310.000,00 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; … plakalı kazaya karışan aracın müvekkili şirkete 24.03.2016–2017 tarihleri arasında ZMMS poliçesi ile sigortalı olduğunu, işbu poliçeden dolayı sorumluluğun sigortalının kusuru oranında olmak üzere, bedeni zararlarda şahıs başına azami 310.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, kazanın meydana geldiği yer itibariyle trafik kazası niteliği taşımadığını, teminat dışı olması nedeniyle başvurunun reddine karar verildiğini, davanın öncelikle “dava şartı eksikliği” sebebiyle usulden reddi gerektiğini, davacının müvekkil şirkete erişkinler için engellilik değerlendirmesi hakkında yönetmeliğe uygun bir rapor sunmadığını, meydana gelen kaza nedeniyle geçici iş göremezlik tazminatı ve geçici bakıcı giderinden müvekkil şirket sorumlu tutulamayacağını, sorumluluğun Sosyal Güvenlik Kurumuna ait olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; kazanın meydana geldiği yerin kara yolu bağlantısı bulunduğu, KTK’nın uygulanması gerektiği, davaya esas kazada davalıya ZMMS ile sigortalı traktör sürücüsünün %75, yaralananın %25 kusurlu olduğu, olay nedeniyle davacının %15 malul kalacak ve 6 ayda iyileşebilecek, 1 ay bakıcı ihtiyacı olacak şekilde yaralandığı, alınan aktüer raporuyla davacının zararının belirlendiği ve bu miktara talebin artırıldığı, ancak hesap bilirkişisi raporunda, kalıcı maluliyet zararı yönünde işleyecek pasif devre için % 25 maluliyet ve davalı sigortanın % 75 oranında kusuru nazara alınarak yapılan hesapta 81.842,88 TL dönem zararı hesaplanmış ise de, mahkemece bu döneme ilişkin davacının maluliyetinin % 15 olduğu ve bu nedenle zarar miktarının 49.105,73 TL olduğu halde sehven bu miktar nazara alınmadan, hesaplama hatası sonucu toplam zararın “198.007,08 TL” yerine “230.774,23 TL” olarak yazıldığı, bu yazım yanlışlığının hak kaybına neden olmaması amacıyla gerekçeli kararda düzeltilmesi gerektiği anlaşıldığından; davacının davasının kısmen kabulü ile; 1.235,25-TL bakıcı gideri, 6.227,11-TL geçici iş göremezlik zararı ve198.007,08 TL kalıcı işgücü kaybı zararı olmak üzere toplam 205.519,44 TL’nin 08/02/2020 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazla istemin reddine karar verilmiş; hükme karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı Sigorta vekili istinaf dilekçesinde; kazanın meydana geldiği yer itibarıyla trafik kazası sayılamayacağını, gerekirse kaza yerinin keşfen tespiti gerektiğini dolayısıyla sigortanın zarardan sorumlu olmadığını, genel şartlara göre eksiksiz tüm belgelerle başvurulmadığından dava şartı yokluğundan davanın reddi gerektiğini zira sunulan maluliyet raporunun genel şartlardaki forma uygun olmadığını, hükme esas alınan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen maluliyet raporunun yetersiz olduğunu, maluliyet oranının fahiş olduğunu, kusur oranını kabul etmediklerini, zarar hesabının genel şartlara göre yapılması gerektiğini geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri zararlarından sorumlu olmadıklarını belirterek, istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davalı Sigorta vekilinin istinaf sebepleri doğrultusunda, HMK’nın 355. maddesi kapsamında, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme tarafından davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Adil yargılanma hakkı Anayasa’mızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasa’nın 141/3. maddesine göre, bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir.
6100 sayılı HMK.’nın 294. maddesi gereğince, mahkeme, yargılamanın sona erdiği duruşmada hükmü vererek tefhim eder. Hükmün tefhimi, her halde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur. Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir. HMK’nın 297/2. maddesi gereğince, hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Yine HMK’nın 298/2. maddesi gereğince de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz. Kararın gerekçesi ile hükmün birbirine uyumlu olması gerekir. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyetine ve kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasa’nın 141. maddesine de aykırı bir durum yaratır.
HMK’nın 294/3. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olarak gerekçeli kararın yazılması zorunludur. Esasen, kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan el çekmiş olan hakimin artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak bulunmamaktadır. HMK’nın 298/2. maddesi uyarınca, gerekçeli karar tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
HGK’nın 24.02.2010 tarihli 2010/1-86 Esas ve 2010/108 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “…yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Dairemiz’in hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur…”
Yargı erkinin görev ve yetkisi, Anayasa ile yasaları amaçlarına uygun olarak yorumlayıp uygulamak, keza içtihadı birleştirme kararlarının bağlayıcılığını gözetmekten ibarettir. Kısa kararla gerekçeli karar ve hüküm arasındaki çelişkiye cevaz verilmemesinin amacı, kamunun mahkemelere olan güveninin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hüküm başka, gerekçeli karardaki hüküm veya gerekçe başka ise bu durumun, mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. 10/04/1992 tarih ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da bu konuya çok büyük bir önem verilmiş, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde, başka hiçbir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, kararın salt bu nedenle bozulması gerektiğine işaret edilmiştir.
Somut olayda; mahkemece tefhim edilen kısa kararda ” …230.744,23-TL kalıcı iş gücü kaybı zararı olmak üzere toplam 238.206,59-TL’nin… ” ifadesi bulunduğu ancak, gerekçeli kararda ise “198.007,08 TL kalıcı işgücü kaybı zararı olmak üzere toplam 205.519,44 TL’nin” şeklinde karar verilerek, bu şekilde kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki yaratılması doğru görülmemiştir.
Mahkemece, kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişki giderilecek şekilde yeniden bir karar verilmesi zorunlu olduğundan, usul ve yasaya aykırı olan hükmün kaldırılması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle; 10/04/1992 tarih ve 1991/7 Esas, 1992/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması nedeni ile önceki verilen kararla bağlı olmaksızın aradaki çelişkiyi giderecek şekilde yeniden karar verilebilmesi için davalı sigorta vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1-a-4. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kaldırma nedenine göre davalı vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; Ankara 8. Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 19/11/2021 tarihli, 2020/684 Esas – 2021/758 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-4. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, kararın kaldırılma sebebine göre davalı vekilinin sair istinaf taleplerinin bu aşamada İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden tarafa iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 29/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.