Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/1378 E. 2023/1403 K. 01.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi Esas-Karar No: 2022/1378 – 2023/1403
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1378
KARAR NO : 2023/1403

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/12/2021
NUMARASI : 2017/716 Esas 2021/967 Karar

DAVACI
VEKİLİ :
DAVALILAR
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 01/11/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 10/11/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 26/09/2011 tarihinde davalı sigorta şirketine ZMMS ile sigortalı olup diğer davalının sürücüsü ve maliki bulunduğu … plakalı araç ile getirilen malzemenin indirilmesi sırasında, davalı araç sürücüsünün kamyonu hareket ettirmesi sebebiyle müvekkilinin demirler altında kalması sonucu %61 oranında malul kaldığını ve bakıma muhtaç durumda olduğunu, … plakalı araç maliki ve sürücüsü davalının kazanın oluşumunda tamamen kusurlu olduğunu, kaza nedeniyle Ankara 36.Asliye Ceza Mahkemesi’nde 2014/48 E. sayılı dosyada görülmekte olan davada taksirle yaralamaya sebebiyet vermekten mahkumiyet verildiğini ve hükmün kesinleştiğini, Mahkemenin gerekçeli kararında davalı sürücünün kamyon kasası üzerinde duran müvekkili ve diğer kişilerin kasadan inmeden aracı inişli yokuşlu yolda hareket ettirmiş olmasından dolayı kusurlu olduğunun kabul edildiğini, müvekkilinin geçirdiği kaza nedeniyle çalışma gücünün kaybolduğunu, davalı sigorta şirketine 26/07/2017 tarihinde zararın giderilmesi talebinin 31/07/2017 tarihinde tebliğ edildiğini, bu konuda sigorta şirketince maluliyet kesinleşmeden herhangi bir ödeme yapılmayacağının mail yolu ile bildirildiğini belirterek, belirsiz alacak olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik çalışma gücünün kaybı nedeniyle 10.000TL maddi tazmınatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 100.000,00-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı …’dan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, bedel artırım dilekçesi ile maddi tazminat talebini 45.383,02-TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin nakliyecilik işi ile iştigal ettiğini, ….Şti.’nin, ….Şti.’nin …’ne karşı yüklenmiş olduğu nakliye işinde … plakalı aracı ile çalışmakta iken 26/09/2011 tarihinde meydana gelen iş kazasında ….Şti.’nin işçisi olan davacının yaralandığını ve malul kaldığını, müvekkilinin iş kazası olarak kabul edilen bu olayda hiçbir kusurunun bulunmadığını, müvekkilinin kendisine verilen talimat gereği İvedik/Ostim” den 15-20 Kg. ağırlığında ve 2 M. uzunluğundaki 200 adet çit demirini kullanmakta olduğu kamyona yüklediğini ve İncek/Mühye Köyüne taşıdığını, boşaltma mahalline gelindiğinde yükün boşaltılması için aracın durdurulmasının istenildiğini, boşaltılacak olan çitlerin tamamının aynı yere indirilmesi istenmediğinden … isimli kişi tarafından aracın 3-5 metre geri alınması için direksiyon başında olan müvekkiline talimat verildiğini, bu esnada boşaltma işini gerçekleştiren davacı ile birlikte …, … ve bir çalışanın daha aracın üzerinde olup direksiyon başındaki müvekkilinin bu kişilerin durumunu görmesinin mümkün olmadığını, kendisine aracı biraz ileri alması için talimat verildiğinden ve bu kişilerinin kendilerinin emniyette olduğunu düşündüğünden aracı hareket ettirdiğini ancak aracın durması üzerine esneme yapan malzemenin kayması sonucu çalışan kişilerden … ve davacının yaralandıklarını, olayın meydana geliş şekline bakıldığında kazanın ve yaralanmanın meydana gelmesinde müvekkilinin herhangi bir kusurunun olmadığının açıkça gözlendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta AŞ (eski ünvan … … Sigorta A.Ş.) vekili cevap dilekçesinde; … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile teminat altına alındığını, müvekkili şirketin ancak sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, kaza ile sakatlık arasındaki illiyet bağının tespit edilmesi gerektiğini, davacı tarafından istenilen eksik belgelerin müvekkili şirkete iletilmediğini, Geçici İş Göremezlik Tazminatının 6111 Sayılı Yasa ve Trafik Sigortası Genel Şartları gereğince teminat dışında olduğunu, söz konusu kazanın iş kazası olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, söz konusu kazanın iş kazası olması durumunda Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından bağlanan peşin sermaye değerinin sorulup tenzil edilmesi gerektiğini, gelirin Asgari Ücret üzerinden hesap edilmesi gerektiğini, Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesinin ancak gerçek ve doğrudan olan zarar kalemleri için teminat verdiğini, davacı taleplerinin bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davacının Ankara 5. İş Mahkemesinin 2012/1101 (mahkemelerin bölünmesi sonucu Ankara 27. İş Mahkemesinin 2016/133 esas sayılı) esas sayılı dava dosyasında davalılar …, ……Ltd. Şti. ile ……Ltd. Şti.’ye karşı açtığı davada aldırılan kusur bilirkişi raporu ile mahkemece alınan kusur raporu arasında bir çelişki bulunmadığından, davacının meydana gelen kazada davalının sevk ve idaresindeki araç hareket halinde iken araçta inmemesi nedeniyle %10, araç sürücüsü davalının da araçtaki yükü indirme sırasında bağlamaması ve araç kasasında bulunan davacıyı araçtan indirmemesi nedeniyle %10 oranında kusurlu olduğu, meydana gelen kazada davalı sigorta şirketinin aracın zorunlu sigortacısı olması nedeniyle tespit olunan kusur oranları çerçevesinde maddi tazminat miktarından sorumlu olacağı, 29.03.2018 tarihli Adli Tıp Kurumu İkinci Üst Kurulu’nun hazırladığı raporda, davacının kaza nedeniyle, meslekte kazanma gücünü %61 oranında kaybettiği ve bir başkasının devamlı surette bakımına muhtaç olmadığının tespit edildiği, bu rapor esas alınarak hüküm kurulan Ankara 27. İş Mahkemesi’nin 2016/133 esas sayılı dosyası kesinleşmiş olduğundan ve Adli Tıp Kurumu İkinci Üst Kurulu’nun Gazi Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nın üst inceleme/itiraz mercii olduğundan hesaplamada %61’lik maluliyet oranı esas alındığı, İş Mahkemesinde açılan davada davalıların davacıya karşı işçi-işveren ilişkisi içindeki hukuki sorumluluğu ile eldeki davada sigorta poliçesini düzenleyen ve haksız fiil sorumlusu olan davalıların davacıya karşı hukuki sorumluluğunun birbirinden farklı olması ve kusur dağılımı dikkate alınarak davacıya mükerrer ödeme yapılmasının mümkün olmadığı, davalı … vekilinin zamanaşımı itirazının davanın açıldığı tarih, kaza tarihi ve KTK md. 109 uyarınca eldeki dava süresinde açıldığından yerinde olmadığı, kaza tarihi itibarıyla geçerli maluliyete esas yönetmelik hükümlerine uygun alınan maluliyet raporu, TRH 2010 yaşam tablosu ve progresif rant yöntemine göre, SGK tarafından davacıya yapılan ödemeler, Yargıtay içtihatları ve yukarıda belirtilen kusur oranlarına göre düzenlenen aktüer bilirkişi …’in bilirkişi raporu ile dava dilekçesi ve talep arttırım dilekçesinde belirtilen miktarlara göre davacının davalılardan 45.382,02-TL sürekli işgörmezlikten kaynaklı maddi tazminat talep edebileceği, davalı sigorta şirketinin 11/08/2017 tarihinde, diğer davalı …’nın ise haksız fiil tarihi itibarıyla temerrüde düştüğü, sigortalı aracın cinsi ve kullanım amacı gereği kabul olunan tutara talep gibi avans faizi işletilmesi gerektiği, Yargıtay Kararlarında manevi tazminat davasının kısmi dava olarak açılamayacağı, ıslah yoluyla da talebin artırılamayacağının benimsendiği, manevi tazminatın bir bütün olduğu, duyulan acı ve üzüntünün karşılığı dava yolu ile belirlenip karşı tarafa bildirildikten sonra arttırılması veya yeni bir dava açılarak istenmesinin mümkün olmadığı, davacının işçi ve işveren ilişkisi içinde Ankara 5. İş Mahkemesinin 2012/1101 (mahkemelerin bölünmesi sonucu Ankara 27. İş Mahkemesinin 2016/133 esas sayılı) esas sayılı davası ile manevi tazminat talebini ileri sürdükten sonra eldeki davayı açıp yeniden davalılara karşı manevi tazminat talebini ileri sürmesinin manevi tazminatın bölünmezliği ve bir bütün olması ilkesine aykırılık teşkil ettiği anlaşıldığından davacının davalı …’ya karşı manevi tazminat talebinin reddi gerektiği gerekçesiyle “davanın kısmen kabulü ile; 45.382,02-TL maddi tazminatın davalı … yönünden kaza tarihinden, davalı … … Sigorta A.Ş. yönünden 11/08/2017 tarihinden itibaren işletilecek avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ÖDENMESİNE, davacının manevi tazminat talebinin reddine,” karar verilmiş, hükme karşı taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; iş mahkemesinde açtığı iş kazasından kaynaklı tazminat davasında günlük gelirinin 50TL olarak belirlenip hesap yapıldığını, bu kararın kesinleşmesi ile gelirin de kesinleştiğini, iş bu davada hükme esas alınan raporda asgari ücrete göre hesap yapılmasının doğru olmadığını, yine hüküm kesinleşene kadarki güncel verilerin uygulanması gerektiğinden karara itiraz ettiklerini, hesap yöntemindeki %10 artışın da günün ekonomik koşullarında az olduğunu, tazminatın düşük hesaplandığını, maluliyet oranını kabul etmediğini, ATK raporuna itiraz üzerine Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından düzenlenen raporda %92 malul kaldığı ve bakıcı ihtiyacı olduğunun belirtildiğini, bakıcı tazminatı hesaplanmamasının doğru olmadığını, düşülen PSD’nin de maluliyet oranına göre oranlanması gerektiğini, fazla düşüldüğünü, maluliyet oranı ve olayın vehameti karşısında manevi tazminata da karar verilmesi gerektiğini belirterek, istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta AŞ. vekili istinaf dilekçesinde; sigortalı aracın işletilme halinde olmadığını ve kaza yerinin karayolu sayılamayacağından zarardan sigortanın sorumlu olmadığını, kusur raporunun yetersiz olduğunu ATK ve Karayolları Fen Heyetinden rapor alınması gerektiğini, maluliyet raporunun kaza tarihi 2011’deki yönetmelik olan çalışma gücü yönetmeliğine göre düzenlenmesi gerektiğini, tazminatın ZMMS genel şartlarına göre hesaplanması gerektiğini, eksik belge ile sigortaya başvurulması nedeniyle dava tarihi itibarıyla temerrüde düştüklerini, avans faizi işletilmesinin de hatalı olduğunu, geçici işgöremezlik tazminatı ve geçici bakıcı gideri ile rapor ücreti ve tedavi giderinden sigortanın sorumlu olmadığını belirterek, istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; Ankara 27. İş Mahkemesindeki 2016/133 E. Sayılı tazminat davasının işbu davanın yargılaması devam ederken 14/02/2019 tarihinde sonuçlandığını ve temyiz dahi edilmeden kesinleşen karar gereğince, tahakkuk eden 514.198,07.-TL maddi tazminat ile 100.000,00.-TL manevi tazminatın, davalılardan …. Şti. tarafından davacı …’na ödendiğini, bu davadaki kararın mükerrer ödemeye neden olduğunu, ayrıca ıslah tarihi (23/11/2021) ile kaza tarihi (26/09/2011) arasında 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini belirterek, istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davacı ve davalılar vekillerinin istinaf sebepleri doğrultusunda, kamu düzenine aykırılıklar resen gözetilerek, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme tarafından davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, tüm taraf vekilleri tarafından istinaf edilmiştir.
Davanın belirsiz alacak davası olması nazara alındığında dava tarihi itibarıyla zamanaşımının zararın tamamı için kesileceği ve dava tarihi ile kaza tarihi arasında 8 yıllık ceza zamanaşımının dolmadığı anlaşıldığından davalı …’nın zamanaşımı istinafına itibar edilmemiştir.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden, davalı sürücü …’nın sahibi ve şoförü olduğu, diğer davalı şirkete ZMMS ile sigortalı kamyonla, çevre koruma duvarı inşaatında kullanılmak üzere 26/09/2011 tarihinde nakledilen demir çitlerin, inşaat sahasında araçtan indirilmesi sırasında davacı …’nun üzerine malzemenin devrilmesi sonucu yaralandığı, dosya kapsamına ve oluşa uygun, tüm raporlar arasındaki çelişkiyi giderici mahiyette ve kaza tarihinde yürürlükte bulunan “çalışma gücü… yönetmeliği” hükümlerine göre Adli Tıp Kurumu 2. Üst Kurulu tarafından düzenlenen ve hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmayan rapora göre davacının olay nedeniyle %61 oranında malul kaldığı anlaşılmıştır.
Haksız fiil neticesinde zarar meydana gelmiş ise kural olarak zarar veren gerçek zarardan sorumludur. Dolayısı ile zarara yönelik zarar veren tarafından yapılan bir ödeme ile gerçek zarar karşılanmamış ise zarar gören bakiye zararını talep edebilir. Ancak, zarardan birden fazla kişinin müteselsil sorumluluk ilkesi gereğince sorumlu olması durumda, zarar görenin bakiye zarara ilişkin taleplerinin, müteselsil sorumlulukta borcun sona ermesini düzenleyen TBK’nın 166. maddesi hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
TBK’nın 166. maddesi; “(1)Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. (2) Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. (3)Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır.” denilmiştir. İlgili madde gereğince, müteselsil borçlulardan birisi tarafından ifada bulunulmuş ise, diğer borçlu/borçlular da yapılan ödeme kadar borçtan kurtulacaktır. Bunun istinası ikinci fıkrada düzenlenmiş olup, ilgili fıkra gereğince borçlulardan birisi alacaklıya ifada bulunmaksızın borcundan kurtulmuş ise diğer borçlular da bundan durumun veya borcun niteliği gereği istifade edebilecektir. Yargıtay içtihatları ve doktorinde kendisine rücu edilecek asıl borçlunun bu şekilde alacaklıya karşı borcundan kurtulmuş olması halinde, borcundan kurtulan asıl borçluya rücu hakkı bulunan diğer müteselsil borçluların da borcundan, kendisine rücu edebilecekleri ölçüde kurtulacağı kabul edilmektedir.
Somut olayda; davacı tarafından Ankara 27. İş Mahkemesinin 2016/133E. 2019/20K. sayılı dosyasında eldeki davanın da konusu olan iş kazası nedeniyle işverenlere karşı açılan maddi ve manevi tazminat davasında “..her ne kadar dosya arasında bu konuda bir belge bulunmamakta ise de mahkememizce 24/02/2013 tarihli celsede dinlenen tanık … karataşın davacının 15 yıllık kıdemli kaynakçı olduğu ve günlük 50,00 TL yevmiye aldığını beyan ettiği, bu beyanın davacının yaptığı iş, kıdemi ve yaşıyla uygun olduğu, kaldı ki bu nitelikteki bir işçinin iddia edildiği gibi asgari ücretle çalışmasının da hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceği, bu nedenle davacının kaza tarihindeki günlük yevmiyesinin 50,00 TL olduğu kabul edilmiş ve bilirkişi tarafından bu doğrultuda yapılan hesaplama sonucunda..” gerekçesi ile davacının kazancının asgari ücretin üzerinde olduğu kabul edilerek, davacının %61 maluliyetine ve alt işveren davalı … … Şirketinin %50, asıl işveren Doğtaş … Şirketinin %30, şoför … %10, kazazede … %10 oranında kusuruna göre yapılan hesap doğrultusunda “….geçici ve sürekli iş göremezlikten kaynaklanan toplam 514.198,07 TL maddi tazminat ile 100.000TL manevi tazminat olay tarihi olan 26/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … … Şirketi ile … …. Şti.’den müştereken ve müteselsilen tahsiline,fazlaya ilişkin talebin reddine,” karar verildiği anlaşılmıştır.
Davacı iş bu davada ise müteselsil sorumluluk esasına göre bu kez de araç işleteni/sürücüsü ve ZMMS sigortacısına karşı aynı olaydan kaynaklanan maddi ve manevi zararının giderilmesi için dava açmıştır.
Dava, haksız fiil nedeniyle maddi ve manevi tazminata ilişkin olup, davacı tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla zararlarının tahsilini müteselsil borçlu sigorta şirketinden ve işleten/sürücüden de talep edebilir. Müteselsil borçlulardan birisi veya bir kısmı tarafından borcun tamamının veya bir kısmının ödenmesi durumunda, TBK’nın 166/1. maddesi gereğince diğer borçlular da bu oranda borçtan kurtulacağından, davalı …’nın istinaf dilekçesindeki beyanları da nazara alındığında, yukarıda belirtilen İş Mahkemesi dosyası getirtilerek, bu dosyada hüküm altına alınan miktara davalı …’nın %10 kusuruna isabet eden miktarın dahil olup olmadığı, dahil ise bu miktarın ödenip ödenmediği araştırılarak, eğer henüz ödeme yapılmamışsa eldeki davanın davalıları ile iş mahkemesi dosyasının davalılarının müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları gözetilerek “tahsilde tekerrüre neden olmayacak” şekilde hüküm kurulması, ödeme yapılmışsa davanın konusunun kalıp kalmadığı değerlendirilerek ayrıca müteselsil sorumluluk kapsamında bir kısım borçlular yönünden zarar belirlenmiş ise, TBK’nın 166.maddesi gereğince tespit edilen zararın diğer sorumlulara etkisi de tartışılarak varılacak uygun sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yine; iş göremezlik nedeniyle ortaya çıkan zararın tayininde zarar görenin elde ettiği gelirinin doğru biçimde belirlenmesi, tazminatın doğru tespitinde önemli yer tutmaktadır. Zarar gören kişi, asgari ücret üzerinde bir gelir elde ettiğini iddia ediyorsa bunu ispat etmesi gerekmekte olup, yerel mahkeme de bedensel zararların tazmini davalarında zarar görenin zararını resen belirlemek durumundadır. Bu bağlamda, gerçek zararın hesaplanmasında, zarar görenin asgari ücretten fazlasına dair kazancı olduğu yönünde bir iddiası varsa kaza tarihinden hesap tarihine kadar ki gelirini gösteren belgelerin temin edilmesi suretiyle gelirlerin belirlenmesi, böyle bir iddia olmaması yahut zarar görenin herhangi bir işinin olmaması halinde kazancı asgari ücret kabul edilmesi, zarar görenin çalışma hayatının aktif çalışma dönemi ve emeklilik dönemi olan pasif devre olarak ayrılması, kaza tarihinden hesap tarihine kadar geliri bilinen (işlemiş) ve geliri bilinmeyen (işleyecek) aktif dönemin ve zarar görenin bakiye ömrü esas alınarak pasif dönemin tespit edilmesi, zarar görenin kaza tarihinden hesap tarihine kadar bilinen kazancı üzerinden, işlemiş (bilinen) aktif dönem zarar hesabının yapılması; işleyecek (bilinmeyen) aktif dönem hesabında zarar görenin hesap tarihinde bilinen son geliri nazara alınarak işleyecek aktif dönem tazminat hesabı yapılması, pasif dönem hesabında ise asgari geçim indirimi uygulanmaksızın asgari ücret üzerinden zarar hesabının yapılması gerekmekte olup, İş mahkemesi kararının kesinleşmesi ile artık davacının gelirinin asgari ücretin üzerinde olduğunun netleştiğinin kabulü ile iş mahkemesi dosyasında kabul edilen gelir miktarı (hesap bilirkişi raporu da incelenerek) belirlenerek bu miktara göre tazminat hesabı yapılması gerekirken mahkemece asgari ücret üzerinden yapılan hesap kapsamında karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; taraf vekillerinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince ayrı ayrı kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve İş Mahkemesi dosyası getirtilerek, bu dosyada hüküm altına alınan miktara davalı …’nın %10 kusuruna isabet eden miktarın dahil olup olmadığı, dahil ise bu miktarın ödenip ödenmediği araştırılarak, eğer henüz ödeme yapılmamışsa eldeki davanın davalıları ile iş mahkemesi dosyası davalılarının müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları gözetilerek “tahsilde tekerrüre neden olmayacak” şekilde ayrıca, bir kısım müteselsil sorumlular hakkındaki zararın belirlenmesine yönelik olarak TBK’nın 166. maddesi değerlendirilerek hüküm kurulması gerektiği, ödeme yapılmışsa davanın konusunun kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerektiği, iş mahkemesi kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak kesinleşmişse bu dosyada kabul edilen davacının gelirine göre iş bu dosyada zararın hesaplanması gerektiği gözetilerek sonucuna göre yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1- Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı KABULÜ ile; Ankara 12 Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 23/12/2021 tarihli, 2017/716 Esas – 2021/967 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf edenler tarafından yatırılan “istinaf karar harcının” istek halinde istinaf edenlere iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-İİK’nın 36. maddesi gereğince Ankara 22. İcra Dairesi’nin 2022/130 Esas sayılı dosyasına yatırılan 160.000,00-TL teminat mektubunun yatırana iadesine,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirilmesi, bakiye harç tahsili ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 01/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.