Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/1213 E. 2023/1427 K. 08.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : …. (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/09/2021
NUMARASI
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 09/11/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … vekili, davalı … vekili, davalı … vekili, davacılar … ve … vekilleri tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı … sigortalı, davalı …’ ın kiraya vereni, davalı …’ in de maliki olduğu diğer davalı sürücü belgesiz olan …’ ın idaresindeki plakalı araçla davacıların çocuğu olan yaya konumundaki 10 yaşında olan …’ a 50 km/h hız limitli meskun mahal içi 8.5 metre genişliğindeki yolda hız limitlerinin çok üzerinde seyirle kusurlu olarak çarparak ölmesine neden olduğunu, yapılan müracaat üzerine davalı … tarafından davacı … adına 7.249,52 TL, davacı … adına ise 12.912,10 TL maddi tazminat ödemesinin yapıldığını, ancak ödenen bu meblağın çok düşük olduğunu belirtilerek müvekkiller ve müvekkillerin velayeti altında bulunan … …, … …, … … için şimdilik 10.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Islah dilekçesinde ise, dava dilekçesinde müvekkilin destekten yoksun kalma tazminatı için fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 10.000,00-TL talep edildiğini, bilirkişi raporuyla, müvekkillerin toplam tazminat miktarının 73.083,53-TL olarak belirlenmesi nedeniyle, dava değerini 63.083,53-TL. artırarak tazminat talebini 73.083,53-TL’ye ıslah ettiklerini belirtmiştir.
Davalı …Ş. , davaya cevap vermemiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; dava konusu kazanın henüz trafik bilincini algılamayacak olan yaya çocuk …’ın sağına ve soluna bakmadan yolu karşıya geçerken koşmasından kaynaklandığı ve yayanın bu bağlamda 2918 sayılı KTK’nın 68. maddesi kural ihlalinin işlemiş olduğunu, davalı …Ş. tarafından da davacı tarafa tazminat ödemesinin yapıldığını, davalı …’ın sorumluluğunun olmadığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … vekili süresinden sonra verdiği cevap dilekçesinde; mülkiyeti davalıya ait olan … plakalı aracın diğer davalı …. isimli firmaya kiralanmış olunduğunu, dolayısıyla da husumet yokluğundan dolayı davanın reddi gerektiğini, davalının adına kayıtlı aracı ticari faaliyeti için araç kiralama şirketine kiralayarak işleten sıfatını kaybetmiş olduğunu ve bu nedenle de kazanın meydana gelmesinde malik veya işleten olarak sorumluluğunun olmadığını, aracın … tarafından diğer davalı …’a kiralanmış olunduğunun sabit olduğunu, araç işleteninin davalılardan … olduğunu, diğer davalı …’ın ehliyeti olmaksızın aracı kiraya vermesinin kusurlu bir eylem olduğunu, dilekçeleri ekinde de sunulan dekontlardan anlaşılacağı üzere davalının aracını kiralama firması olan …’a Mayıs 2018 tarihinde kiralamış olduğunu, diğer davalı …’ın … bedellerini davalının … Bankası hesaplarına kimi zaman “… …” açıklaması ile kimi zaman da açıklamasız şekilde göndermiş olduğunu, böylelikle aracı kiralayan kiracı …’ın aracın işleteni haline gelmiş olduğunu, sonuç olarak kazanın meydana gelmesinde mütevvefa yayanın kusurlu olup, araç sürücüsüne yüklenebilecek bir kusurun olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; davalının … … isimli işletmenin işleticisi olup, diğer davalı sürücü … ile arasında 01.09.2018 tarihinde araç kiralama sözleşmesi ile taahhütname imzalanıp, sürücüye aracın teslim edildiğini, 01.09.2018 – 12.09.2018 tarihlerini içeren araç kiralama sözleşmesinde ve taahhütnamesinde belirtilen hükümlere göre; (9) “ölümlü kazalarda gerek karşı taraf, taraflar ve gerek araç içindeki kişilerin kan bedelini kiracı tarafından ödenmek zorunda olup tüm yasal sorumlulukta kiracıya aittir. (1) “kaza mahallinde mutlaka trafik zaptı ve alkol raporu alınması zorunludur, aksi taktirde, doğacak hasardan, masraf ve zarardan tamamen kiracı sorumludur” (Kiracı sürücü olay yerinden kaçmıştır) şeklinde imzalanan taahhütname ile bütün sorumluluğun davalı sürücü …’da olup davalının bu davada taraf olarak bulunmaması gerektiğini, davalının finansal kiralama işi yapıyor olmakla hukuken işleten olmamakla, davalıya husumet yöneltilemeyeceğini, davalı …’ın, …’in aracının kiralanması için kiracı sürücü … ile araç maliki … arasında aracılık yapmış olduğunu, kısa süreli kiracılık, rehin veya ariyet almak kişiyi işleten haline getirmeyeceğini, bu taktirde işleten sıfatının … veya ariyet verende kalacağını, dolayısıyla davalının işleten değil aracılık eden olduğu ve sorumluluğunun da bulunmadığı belirtilerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, dosya arasına alınan hasar dosyasında davalı … tarafından 16.10.2018 tarihinde davacılardan …’a 7.249,52-TL, …’ye ise 12.912,10-TL ödeme yapıldığı, bilirkişi raporunda, 09.09.2018 tarihinde meydana gelen trafik kazasında …’ın vefat etmiş olması nedeniyle … plakalı araç sürücüsü davalı …’ın meydana gelen kazanın oluşumunda, 2918 sayılı KTK’nın 36., 51. ve 52/a-b. maddeleri kural ihlalini işlemiş olduğu kazanın oluşumunda %25 oranında kusurlu olduğu, davacılar desteği yaya …’ın meydana gelen kazanın oluşumunda, 2918 sayılı KTK’nın 68/b-c ve KTY’nin 138/b-3 maddeleri kural ihlallerini işlemiş olmakla %75 oranında kusurlu olduğu, ödeme tarihi olan 16.10.2018 tarihi itibariyle davacılardan …’nin zararının 21.282,65 TL, …’ın zararının 15.321,34 TL hesaplandığı, Sigorta Şirketi tarafından yapılan ödemenin zararı karşılamadığı görüldüğünden rapor tarihindeki verilerle yeniden hesaplama yapıldığı, rapor tarihi itibariyle davacılardan …’nin bakiye zararının 24.777,54 TL, …’ın bakiye zararının 21.492,28 TL hesaplandığı, TRH 2010 yaşam tablosu ve 1/Kn %10 artırım-iskonto metodu uygulanmak suretiyle ve karar tarihine en yakın asgari ücret dikkate alınmak suretiyle Yargıtay içtihatları doğrultusunda yeniden hazırlanan 16.07.2021 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle; davacılardan …’nin bakiye zararının 44.165,99 TL, …’ın bakiye zararının 28.917,54 TL hesaplandığı yönünde görüş ve kanaat bildirildiği gerekçesiyle “1.-Davanın KABULÜ ile, 44.165,99 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı …’a verilmesine, 28.917,54 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müştereken müteselsilen tahsili ile davacı …’a verilmesine, hükmedilen tazminat miktarlarına davalı … bakımından 04/03/2020 tarihinden diğer davalılar bakımından 09/09/2018 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanmasına” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar … ve … vekili istinaf dilekçesinde; kazanın oluşumda davalı araç sürücüsünün tam kusurlu olduğunu, kaza tespit tutanağı ve ceza dosyasındaki bilgi belgeler incelendiğinde kazanın oluşum şekli, sanığın ehliyetsiz araç kullanması, 50 km/sa hız sınırı olan bir yolda bu sınırın çok üzerinde seyretmesi, müteveffa küçüğün çarpmanın etkisiyle 50 metre savrulmuş olmasının davalının hız sınırlarının çok üzerinde seyrettiğinin açık kanıtı olması, davalı sürücünün 8,5 metre genişliğinde olan yolun kaldırımından hareketlenen öleni görmemesinin dikkatinin yolda olmadığının göstergesi olması, sürücünün hiçbir fren tedbirine başvurmamasının davalı araç sürücüsünün asli kusurlu olduğunu gösterdiğini, davalı araç sürücüsünün ehliyetsiz olmasının asli kusur olup, kazanın oluşumuna davalının ehliyetsiz olması esaslı olarak etki ettiğini belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; gerek cevap dilekçesinde gerekse yargılama sırasında sunulan beyanlarda belirtildiği üzere müvekkili adına kayıtlı aracı diğer davalı …’a kiralayarak işleten sıfatını kaybettiğini, diğer davalı … … … … isimli firmanın sahibi olup, firmanın iştigal alanının araç kiralamak olduğunu, müvekkilin kazaya karışan … plakalı aracı Mayıs 2018 tarihinde araç kiralama firması sahibi diğer davalı …’a kiraladığını, diğer davalı … … bedellerini müvekkilinin … Bankası hesaplarına kimi zaman “… …” açıklaması ile kimi zaman da açıklamasız şekilde gönderdiğini, böylelikle aracı kiralayan kiracı …’ın aracın işleteni haline geldiğini, müvekkili adına kayıtlı aracı ticari faaliyeti için araç kiralama şirketine kiralayarak işleten sıfatını kaybettiğini, kazanın meydana gelmesinde malik veya işleten olarak sorumluluğu bulunmadığını, aracın … tarafından diğer davalı …’a kiralandığını, Mahkeme kararında savunmalarının hangi gerekçeyle reddedildiğine dair bir açıklık bulunmadığını, müvekkil yönünden işleten sıfatının yokluğundan davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme sonucunda davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; söz konusu kaza 09.09.2018 tarihinde meydana gelmiş olup, kazanın üzerinden 2 yıldan fazla bir zaman geçtiğinden davanın zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı definde bulunduklarını, bilirkişi tarafından düzenlenen kusur raporunda müvekkilin %25, müteveffanın ise %75 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, kusur oranını kabul etmediklerini, müteveffanın yaşının küçük olması, trafik kurallarını bilecek ve doğabilecek tehlikeleri tam olarak değerlendirebilecek yaşta bulunması, yola ani ve kontrolsüz girmesinin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 68/b maddesine aykırı olması nedeni ile tam kusurlu olduğunu, 2918 sayılı KTK m. 90/1-b’ye göre; “Destekten yoksun kalma tazminatı, ulusal doğum ve ölüm istatistikleri kullanılarak hazırlanan hayat tablosu ve zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarında yüzde 2’yi geçmemek üzere belirlenen iskonto oranı esas alınarak hayat anüiteleri ile genel kabul görmüş aktüerya kurallarına uygun olarak hesaplanacağı”nın belirtildiğini ancak bilirkişi tarafından teknik faiz hesaplaması yapılmamış olup, bu sebeple düzenlenen raporun bu haliyle hatalı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; müteveffa kazanın oluşumunda tam kusurlu olup, asla kabul etmemekle birlikte talep edilen alacak miktarları söz konusu kazanın üzerinden 2 yıldan fazla bir zaman geçtiğinden davanın zamanaşımına uğradığını, zamanaşımı definde bulunduklarını, finansal kiralama işi yapan müvekkilin hiç bir sorumluluğu olmayıp işleten sıfatını haiz olmamasına karşın davalı müvekkilin de müteselsil sorumluluğuna karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, kısa süreli kiracılık, rehin veya ariyet almanın kişiyi işleten haline getirmeyeceğini, bu taktirde işleten sıfatının … veya ariyet verende kalacağını, (Hasan Tahsin Göncan Hukuki Sorumluluk Tazminat Sigorta ve Rücu Davaları, 17HD.17.03.2009 3489/1507) aracın … adına kayıtlı olduğunu ve cevap dilekçesine ek sundukları dekontlardan anlaşılacaktır ki maddi ölçüte de uyar şekilde araç malikinin ekonomik yarar da sağladığını, araç maliki aracını kısa süreliğine, ekonomik yarar sağlamak amacıyla aracını kiraya verdiğini ve müvekkilin bu duruma aracılık yaptığını, davanın husumet yönünden reddi gerektiğini, bilirkişi tarafından yapılan hesaplamalar hatalı olup, esas alınmasının mümkün olmadığını, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2020/2598E. – 2021/34K. sayılı ilamında TRH2010 tablosunun güncellenen ülke gerçeklerine daha yakın olduğu belirtilerek hesaplamalarda TRH2010 tablosu kullanılması gerektiğini, bilirkişi tarafından teknik faiz kullanılmamasının isabetsiz olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Mahkemece verilen kararın, HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf edenin sıfatına göre ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma nedeniyle maddi tazminat istemidir.
Öncelikle, dava dilekçesinin (1.) sayfasında, davacılar olarak … ve …’ın kendi adlarına asaleten … adına velayeten yer alıp, bu şekilde davacıların gösterildiği anlaşılmakta olup, karar başlığında, davacılar olarak sadece … ve Mecburen …’ın gösterilmesi diğer davacılar adlarına yer verilmemesi isabetsiz ise de, bu husus mahallinde düzeltilebileceğinden kaldırma sebebi yapılmamıştır.
Bununla birlikte, davacılar vekilinin dava dilekçesinde, müvekkilleri ve müvekkillerinin velayeti altında bulunan …için şimdilik 10.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep ettiği anlaşılmaktadır.
Islah dilekçesinde ise davacılar vekili, dava dilekçesinde müvekkilin destekten yoksun kalma tazminatı için fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 10.000-TL.talep edildiğini, bilirkişi raporuyla, müvekkillerin toplam tazminat miktarının 73.083,53-TL. olarak belirlenmesi nedeniyle, dava değerini 63.083,53-TL. arttırarak tazminat talebini 73.083,53-TL.’ye ıslah ettiklerini belirtmiştir.
6100 sayılı HMK’ nın 31. maddesinde, “Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişki gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir, soru sorabilir, delil gösterilmesini isteyebilir” denilmekte olup, bunu sadece hakime tanınan bir yetki şeklinde değil, aynı zamanda hakime verilen bir ödev olarak anlamak gerekir.
Mahkemece, davacılar vekiline her bir davacı adına talep edilen miktar açıklattırılmak suretiyle her bir davacı adına talep edilen miktarlarla bağlı olarak hüküm kurulması gereğinin gözetilmemesi isabetsizdir.
Diğer taraftan, Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca hâkimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçe de hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.
Herkes Anayasanın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına sahiptir. Hukuki Dinlenilme Hakkı gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir.
Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâlidir. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden söz edilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.
Somut olayda, Mahkeme kararının gerekçesinde hangi davalının ne sıfatla sorumlu olduğuna dair bir açıklama yer almamakta olup, karar bu nedenle gerekçesizdir.
İşleten tanımı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatını belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi ise “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, … sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hâkimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şartı aranmakta ise de sözleşmenin noter aracılığıyla yapılması şartı aranmamaktadır.
Her ne kadar davalı … tarafından cevap dilekçesi süresinden sonra ibraz edilmişse de, dava dilekçesinde de anılan şahsın malik olduğu belirtilerek dava açıldığı anlaşılmakta olup, anılan şahsın malik olması yanında işleten sıfatı bulunup bulunmadığının da araştırılması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler de gözönünde bulundurularak, taraflar arasındaki kiralama sözleşmesi dikkate alınarak, taraflar arasında tanzim edilen … sözleşmesinin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir … sözleşmesi olup olmadığı, aracın teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, … sözleşmesinin ve … bedelinin Maliye ve Vergi Dairelerine bildirilip bildirilmediği, … bedellerinin ödenip ödenmediğinin, gerektiğinde davalı malik ve kiracının ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle … sözleşmesinin belirtilen bu deliller ile fatura ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalının işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususları tartışılarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir
Açıklanan nedenlerle; davalı … vekili, davalı … vekili, davalı … vekili, davacılar … ve … vekillerinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkemece davacılar vekiline HMK’nın 31. maddesi gereğince taleplerinin açıklatılmasından sonra HMK’nın 297. maddesine uygun denetlenebilir mahiyette bir karar verilmemiş olması nedeniyle, kararın HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın yeniden görülerek, usule ve Kanun’a uygun, denetlenebilir mahiyette bir karar verilmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kaldırma sebebine göre davalı … vekili, davalı … vekili, Davalı … vekili, davacılar … ve … vekillerinin sair istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı … vekili, davalı … vekili, davalı … vekili, davacılar … ve … vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile, Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 27/09/2021 tarihli 2020/502 Esas – 2021/562 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, istinaf eden davacılar vekilinin ve davalılar vekillerinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden taraflarca yatırılan istinaf karar harcının istek halinde istinaf eden taraflara iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-HMK’nın 333. maddesi gereğince kullanılmayan istinaf gider avansının karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 08/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.