Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 35. Hukuk Dairesi 2022/1096 E. 2022/563 K. 07.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1096 – 2022/563
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
35. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/1096
KARAR NO : 2022/563

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/07/2021
NUMARASI : 2017/216 Esas 2021/552 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : TAZMİNAT
KARAR TARİHİ : 07/12/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 02/01/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde; 11/05/2016 tarihinde davalı sigorta şirketine ZMMS ile sigortalı aracın yapmış olduğu tek taraflı trafik kazasında araçta yolcu konumunda bulunan müvekkilinin ağır yaralandığını, araç sürücüsünün Çubuk Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/658 Esas sayılı dosyasında alınan kusur raporunda %100 kusurlu olduğunun belirtildiği, müvekkilinin kaza sonrasında çalışamaz hale geldiğini, zararlarından davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğunu ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı tutarak 20.000,00 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili asıl davaya yönelik 18/11/2019 tarihli ıslah dilekçesinde; bilirkişi tarafından bakiye iş göremezlik zararının 131.830,52 TL hesaplandığını, müvekkilinin daha önce müracaat ettiği Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından alınan raporda sürekli maluliyeti çıkmamış ise de tedavi süreci tamamlanmadan alınan raporun hatalı olacağını, bu nedenle Hacettepe Üni. Tıp Fakültesi Adli Tıp ABD’den alınan rapora göre karar verilmesi gerektiğini, buna göre davalı … A.Ş.’den talep ettikleri maddi tazminatı 131.830,52 TL olarak ıslah ettiklerini belirtmiştir.
Asıl davada davalı … A.Ş. vekili davaya cevap dilekçesinde; üçüncü kişilerin uğramış olduğu bedeni zararlardan sigorta poliçesinde belirtilen azami limitlerle ve işletenin veya işletenin eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru oranında maddi tazminat ile sorumlu tutulabileceğini, davacının geçici iş göremezlik ve geçici dönem bakıcı ihtiyacına yönelik Sigorta Tahkim Komisyonu’nun 2016. E. 24244 dosyası ile başvuru yaptığını ve kararda 14.7780 TL geçiçi iş göremezlik ve geçici döneme ait bakım giderine hükmedildiğini ve iş bu karara müvekkili tarafından itiraz edildiğini, itiraz Hakem Heyeti kararı ile 01/06/2015 yürürlük ve 04/05/2015 tarihli Karayolları ZMMS Genel Şartları A.5. C sürekli sakatlık başlıklı hükümde geçici iş göremezlik tazminatının poliçe teminatı kapsamında olmadığının açıkça belirtildiğini, iş bu kararın müvekkili lehine bozularak davacının taleplerinin reddine karar verildiğini, Genel Şartlar gereği alınacak raporun özürlü sağlık kurulu raporu olduğunu, geçici iş göremezlik tazminatının poliçe kapsamında olmadığını, faiz başlangıç tarihinin ise dava tarihi olarak dikkate alınmasını gerektiğini, savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde; 11/05/2016 tarihinde davalı …’in kullanmakta olduğu, diğer davalı adına kayıtlı aracın tek taraflı olarak kaza geçirmesi sonucu araçta yolcu konumundaki müvekkil…’ın daimi sakat kaldığını, bakıcıya muhtaç olduğunu, daimi işgücü kaybı yanında mevcut 3 aylık iş göremezlik raporu ile de en az 3 aylık geçici iş gücü kaybının bulunduğunu bu nedenlerle fazlaya ait ve munzam zarardan kaynaklanan alacakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00-TL maddi tazminatın (geçici ve sürekli işgücü kaybı tazminatı ile bakıcı gideri), 30.000,00-TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren avans faizi, yargılama giderleri ve avukatlık ücreti ile birlikte müştereken ve müteselsilen davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Birleşen davada davacı vekili 08/11/2018 havale tarihli ıslah dilekçesi ile dava dilekçelerinde talep etmiş oldukları maddi tazminatı 72.343,71-TL olarak ıslah ettiklerini belirterek 30.000,00 TL manevi tazminatın ve 72.343,71 TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili birleşen davada birleştirme kararından sonra birleşen davaya ilişkin 11/02/2020 tarihli ıslahın açıklanmasına yönelik dilekçesinde ise birleşen davada ıslah edilen 72.343,71 TL’nin ne şekilde tespit edildiğini açıklayarak; birleşen davada dava dilekçesindeki 5.000,00 TL’yi geçici iş göremezlik, bakıcı gideri ve sürekli iş görmezlik tazminatı için talep ettiklerini, taleplerinin 1,00 TL’sinin bakıcı giderine ilişkin, 1,00 TL’sinin geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin olduğunu, bakıcı giderinden feragat ettiklerini, geçici iş göremezlik ve sürekli iş görmezlik taleplerinin de 4.999,00 TL olduğunu ve bu taleplerini de 72.343,71 TL olarak avans faizi ile talep edildiğini, birleşen dosyada 5.203,96 TL geçici iş görmezlik ile 77.125,95 TL sürekli iş görmezlik olmak üzere toplam 82.329,91 TL müvekkilinin zararının hesaplandığını ve … A.Ş. tarafından geçici ve sürekli iş görmezlik ayrımı yapılmaksızın 9.986,20 TL ödeme yapıldığını, bu ödemenin 5.203,96 TL’sinin geçici iş göremezliğe, 4.782,24 TL’sinin kalıcı iş görmezliğe ilişkin ödendiğini kabul ettiklerini, buna göre müvekkilinin geçici iş göremezlik alacağının kalmadığını, bakıcı giderinden feragat ettiklerini, birleşen dosyada 4.998 TL olan sürekli iş göremezlik tazminatını da 72.341,71 TL’ye çıkardıklarını belirterek davalıdan tahsilini istemiştir.
Birleşen davada davalılar … ve …. Şti vekili birleşen davadaki cevap dilekçesinde; kazanın oluşumunun tamamen mücbir sebeplerden ileri gelmiş olmakla müvekkiline atfedilebilecek herhangi bir kusurun mevcut olmadığını, davacının emniyet kemeri takmaksızın seyahat ettiği için davacıda kırık meydana geldiğini, davanın haksız olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece eldeki dava 23/03/2017 tarihinde açılmasına rağmen, Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesine 24/01/2017 tarihinde açılan 2017/56 E. sayılı davanın birleştirilmesi kararından sonra her iki dosya açısından yargılamaya devam edilerek; davanın trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat talebine ilişkin olduğu; Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurumu Anabilim Dalı Başkanlığı tarafından tanzim olunan raporda; 11/05/2016 tarihli trafik kazasına bağlı kişinin bedensel özür oranının %26 olduğu, tıbbi iyileşme süresinin 4 aya kadar uzayabileceğinin belirtildiği, aktüer bilirkişi raporunda…’ın yaralanması nedeniyle davalıların müştereken sorumlu oldukları geçici iş gücü kaybı zararının 5.203,96 TL, davacının yaralanması nedeniyle davalı … A.Ş. yönünden yapılan hesaplamaya göre sürekli iş göremezlik tazminatının 123.503,82 TL, Yargıtay içtihatlarına göre diğer davalıların sorumlu oldukları sürekli iş gücü kaybı zararının ise 144.192,89 TL olduğu, sigorta şirketinin hesaplanan miktar ile sınırlı olmak üzere davalıların zararından sorumlu oldukları, manevi tazminat hususuna ilişkin nihai takdir ve değerlendirmenin mahkemeye ait olduğunun belirtildiği; davacı yanın dava öncesi Sigorta Tahkim Heyeti’ne başvuru yaptığı ve maddi tazminat talep ettiği, talep uyuşmazlık hakemlerince kısmen kabul edilmişken, itiraz hakem heyeti kararı ile hakemlerin kararını kaldırmakla talebin reddine karar verildiği, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun uyuşmazlık tarihinde yürürlükte bulunan 6456 sayılı kanunla değiştirilen 30’uncu maddesinin 12.fıkrası gereğince, “Beş bin Türk Lirasının altındaki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarının kesin olduğu, beş bin Türk Lirası ve daha üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında verilen hakem kararlarına karşı kararın Komisyonca ilgiliye bildiriminden itibaren on gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere Komisyon nezdinde itiraz edilebileceği, kırk bin Türk Lirasının üzerindeki uyuşmazlıklar hakkında itiraz üzerine verilen kararlar için temyize gidilebileceğinin belirtildiği, dava ve uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak Sigorta Tahkim Komisyonu Hakem Heyetince kesinleşmiş bir karar olduğunun görüldüğü, HMK 114. maddesinin 1.fıkrasının (i) bendi gereğince aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış olmasının dava şartı olduğu ve HMK 115/2 maddesi gereği mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verilebileceği, davacının aynı uyuşmazlık hakkında daha önce verilmiş tahkim heyetince yapılan başvuru üzerine hükme bağlandığı anlaşıldığından Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 2015/10944 E,2015/11934 K, 2014/8450 E, 2015/8107 K, 2014/10408 E, 2014/10179 K. sayılı içtihatları doğrultusunda maddi tazminat taleplerinden tahkime müracaat edilen talepler yönünden reddine karar verilmesi gerektiği, davacı vekilinin 11/02/2020 tarihli dilekçesi ile taleplerini kuruşlandırıldığı ve iş bu dilekçe ile bakıcı gideri talebinden feragat ettiğini ve geçici iş gücü kaybı zararı taleplerinin karşılanmış olduğunu beyan ettiğinden, bu talepler yönünden feragat nedeniyle ret ve konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verilmesi gerektiği, manevi tazminat talebi yönünden ise olayın meydana geliş şekli, davacının kaza sonrası çekmiş olduğu acı, elem ve üzüntü, tarafların sosyal ekonomik durumlarının değerlendirilmesi suretiyle manevi tazminat yönünden davanın kısmen kabulüne karar vermek gerektiği gerekçesi ile; “Asıl dava yönünden davanın reddine; Birleşen dava yönünden, bakıcı gideri talebinin feragat nedeniyle reddine, geçici iş göremezlik zararı talebinin konusuz kalması nedeniyle, karar verilmesine yer olmadığına, sürekli iş göremezlik tazminatı talebi yönünden, davanın reddine, manevi tazminat talebi yönünden 10.000,00 TL manevi tazminatın davalılar … ve …. Şti.’den kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte bu davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,” karar verilmiş hüküm asıl ve birleşen davada davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; mahkeme gerekçesinde, müvekkilinin daha önce sigorta Tahkim Komisyonu’ndan maddi tazminat talep ettiği ve sigorta tahkim komisyonu tarafından hüküm altına alındığı ve kesinleştiği gerekçesi ile maddi tazminat taleplerinin kesin hüküm nedeniyle reddine karar verildiğini, kararın hatalı olduğunu, davalının cevap dilekçesinde müvekkilinin sigorta tahkime müracaat ettiğine yönelik savunmasının bulunmadığını, tahkim itirazının ilk itiraz olduğunu, ayrıca takim dosyasında sadece bakıcı gideri ve geçici iş göremezlik zararı olduğunu, kalıcı iş göremezlik talep edilmediğini bu nedenle eldeki davada kalıcı iş göremezlik zararlarının hüküm altına alınmamasının hatalı olduğunu; eldeki dosyada Hacettepe Üni. Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından 13/12/2018 tarihinde rapor alındığını, kaza tarihinin ise 11/05/2016 olduğunu, müvekkilinde görülmeyen bir çok rahatsızlığın zamanla ortaya çıktığını, ağrılarının arttığını, kas güçlerinin zayıfladığını ve hareket kısıtlığının olduğunu, tedavi süreci tamamlanmadan rapor alınmasının yanlış değerlendirme ve sonuca neden olacağını, tahkim dosyasında kalıcı iş göremezlik talep edilmemişken, kalıcı iş görmezlik yönünden asıl ve birleşen davada taleplerinin kabulü yerine kesin hüküm nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, müvekkilinin %26 maluliyet oranı ve karşı tarafın kazada %100 kusurlu olması nedeniyle hüküm altına alınan manevi tazminatın çok yetersiz olduğunu, 30.000,00 TL manevi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Asıl ve birleşen dava trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle tazminat istemidir. Davacı Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde 23/03/2017 tarihinde açtığı dava ile kazaya karışan araç trafik sigortacısından maddi tazminat talep etmiş iken, bu dosya ile birleşen Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/56 E. sayılı dosyasında ise 24/01/2017 tarihli dava dilekçesi ile araç sürücüsü ve işleteninden maddi ve manevi tazminat talep etmiş dava tarihi itibariyle sürücü ve işleten hakkında açılan davada Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan davanın Asliye Hukuk Mahkemesinde açıldığı, Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen 2017/56 E. sayılı dosyada mahkemece, aynı kaza nedeniyle Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde de, sigorta şirketi hakkında dava açıldığı, davaların birlikte görülmesi gerektiği, her ne kadar Asliye Ticaret Mahkemesindeki dava daha sonra açılmış ise de, Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan davanın, Asliye Hukuk Mahkemesinde birleştirilemeyeceğinden, eldeki dava daha önce açılmış olmasına rağmen sonradan açılan Asliye Ticaret Mahkemesi dosyası ile birleştirilmesi gerektiği gerekçesi ile Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi dosyası ile birleştirme kararı verildiği, kararın kesinleşmesinden sonra dosyanın gönderilmesi üzerine, Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından asıl ve birleşen davada esas hakkında karar verildiği görülmüştür.
İstinaf incelemesi, istinaf dilekçesinde ileri sürülen istinaf sebepleri ile sınırlı ise de; mahkeme kararında kamu düzenine aykırılık bulunması halinde re’sen incelenebilir. Mahkemelerin görevi ve Kanun hükmüne açıkça aykırı şekilde birleştirme kararı verilmesi, kamu düzenine aykırılık teşkil edeceğinden re’sen incelenebilir.
Haksız fiilden kaynaklanan sorumluluk davalarından, birden fazla kişi zarardan farklı sebepler ile sorumlu olması halinde, davacı zararını sorumlulardan ayrı ayrı kusur oranına göre talep edebileceği gibi, TBK’nın 61. maddesi ve haksız eylemin trafik kazasından meydana gelmiş olması durumda KTK’nın 88. maddesi gereğince müteselsil sorumluluk hükümleri gereğince de talep edebilir. Bu kapsamda açılacak davada zarar sorumluları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından, davacı sorumluların bir kısmı hakkında dava açarak da zararının karşılanmasını talep edebilir. Davacının zarar sorumluları hakkında ayrı ayrı dava açması halinde görülmekte olan davalar aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunsa dahi ancak yasaların imkan tanıması halinde birleştirilebilir. Kanun’da öngörülen birleştirme hükümlerine aykırı şekilde yapılacak, birleştirme doğal hakim ilkesine de aykırılık oluşturacağından, Kanun’da tanınmayan bir yetki kullanılarak hakim takdiri ile dosyaların birleştirileceği mahkemece belirlenemez.
Tüm bu açıklamalardan hareket ile hukuk yargılamasından 6100 sayılı HMK’nın 166. maddesinde; “(1)Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme Kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar. (2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır. (3) Birleştirme kararı, derhal ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir. (4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır. …..” düzenlemelerine yer verilmiş, yasal düzenleme ile hangi davalarda birleştirme karar verilebileceği, birleştirme kararının görülmekte olan davalarda hangi mahkeme tarafından verilebileceği ve usulü düzenlemiştir. Yasal düzenlemeye aykırı olarak birleştirme kararı verilmez.
Somut olayda; davacı trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle 24/01/2017 tarihinde, sürücü ve işleten hakkında Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesine dava açarak maddi ve manevi tazminat talep etmiş olup açılan dava ticari dava mahiyetinde değildir. Akabinde davacı tarafından bu kez 23/03/2017 tarihinde ZMMS kapsamında sigorta şirketine karşı Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açarak maddi tazminat talep etmiştir. Davacının tazminat talebi aynı sebepten kaynaklanmakta ise de her iki davanın davalıları arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından davacının, davalılardan tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla ayrı davalarda zararının karşılanmasını talep etmesine yasal bir engel bulunmamaktadır. Öte yandan Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi’de açılan dava, Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan davadan önce açılmış olması nedeniyle ilk açılan mahkemenin kanunen ikinci açılan dava ile görmekte olduğu davayı birleştirme yetkisi olmadığı gibi, Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmekte olan dava ticari dava olmaması nedeniyle eldeki davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmekte olan ticari dava ile birleştirilmesi de yasal olarak mümkün değildir. Bu durumda davaların ayrı görülerek tahsilde tekerrüre esas olmamak üzere davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yasal düzenlemeye açıkça aykırı şekilde ticari dava mahiyetinde olmayan davanın, dava yönünden görevsiz olan Asliye Ticaret Mahkemesindeki dava ile birleştirilmesine karar verilmesi sonrasında, dosyaların birleştiği mahkeme tarafından davanın esası hakkında karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bunun yanı sıra; eldeki davada, ilk derece mahkemesi tarafından, davacının maddi tazminat taleplerine yönelik daha önce Sigorta Tahkim Komisyonu’na müracaat ettiği ve maddi tazminata ilişkin taleplerinin reddine karar verildiğinden bahisle davacının dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde talep ettiği tazminat kalemleri yönünden kesin hüküm oluştuğundan bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Kesin hüküm HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiştir. Şekli ve maddi olarak ikiye ayrılır. Verilen bir hükme karşı Kanun yolları kapalı ise veya Kanun yolları açık olsa bile süresinde gidilmemişse veya tüm Kanun yolları tükenmişse hüküm şeklen kesinlik kazanmıştır.
Maddi anlamda kesin hükümde ise, dava sebebinin (maddi vakıaların), taraflarının ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
Önemle vurgulanmadır ki, maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrası için söz konusudur. Hüküm fıkrası, davada (veya karşı davada) istenen hususlar (talep sonucu) hakkında mahkemece verilen kararı (hükmü) gösterir. Hükmün gerekçesinin kesin hüküm gücü bulunmamaktadır. Bununla beraber, gerekçe maddi anlamda kesinlikten tamamen soyutlanmış da değildir.
Maddi anlamda kesinlik, yalnız hüküm fıkrasına ilişkin olduğundan hükümde tarafların talep sonuçları (veya talep sonuçlarının bazı kalemleri) hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemişse, hakkında karar verilmemiş olan hususlar bakımından maddi anlamda kesin hüküm söz konusu olmaz.
İspat bakımından değerlendirmek gerekir ise, HMK’nın 204. maddesinin birinci fıkrasına göre ilamlar kesin delil sayılmaktadır.
Birinci davada verilmiş olan hüküm, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak, aynı konuya ilişkin olarak açılan ikinci davada, kesin hükme bağlanmış olan husus yönünden kesin delil teşkil eder (HMK m.303/1,2).
Aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak ve aynı hukukî ilişki hakkında açılan ikinci davanın konusu, birinci davadakinden farklı olsa bile, iki davanın da temelini oluşturan aynı hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığı hakkında (birinci davada) verilmiş olan (kesin) hüküm, ikinci davada kesin delil teşkil eder.
Bir davada verilen kesin hüküm, bu davanın tarafları dışındaki başka birine (üçüncü kişiye) karşı açılan (veya üçüncü kişi tarafından birinci davanın taraflarından birine karşı açılan) ve konusu ile dava sebebi (vakıalar) aynı olan ikinci bir davada kesin delil teşkil etmez, çünkü iki davanın tarafları farklıdır. Fakat, birinci davada verilen kesin hüküm, ikinci davada kuvvetli (güçlü) bir takdiri delil teşkil eder (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Cilt II, Ankara, 2011, s. 2341 vd.).
Bunların yanı sıra, tazminat hukuku açısından, açılan ilk dava sırasında zararın ortaya henüz çıkmamış olması yahut belirlenme ihtimalinin bulunmaması nedeniyle ilk davanın (tahkim yargılamasının) reddine karar verilmesinden sonra, zararın oluşması yahut ortaya çıkması durumunda, ilk davanın sırf zarar oluşmadığından reddedilmesi durumunda ilk kararının kesin hüküm oluşturacağından söz edilemez. (Yargıtay 4. H.D. 2022/568 E. 2022/9828 K. “Taraflar arasında görülen Antalya 4. Asliye Tİcaret Mahkemesinde 2016/36 esas sayılı davası kesinleştiği için bu dava taraflar için bağlayıcı olup artık aynı hukuki sebeplerle ikinci bir dava açılamaz. Ne var ki gelişen durumların varlığı halinde artık yeni ortaya çıkan durumlar açısından kesin hüküm söz konusu değildir. Zira daha önceki yargılamada sonradan gelişen bu durumlar yargılama konusu yapılmamıştır. Gelişen durum; olay sonucu meydana geldiği halde, başlangıçta bilinen yaralanmalar dışında, sonradan ortaya çıkan veya gelişen, olaya bağlı vücut bütünlüğünü bozan sonuçlar olarak tanımlanabilir. Gelişen durumun olup olmadığı ise her olaya özgü olarak kanıtlara göre değerlendirilir.”)
Somut olayda; davacı 11/05/2016 tarihinde meydana gelen kazaya ilişkin olarak 19/08/2016 tarihinde Sigorta Tahkim Komisyonu Uyuşmazlık Hakem Heyetine başvurmuş %38 oranında maluliyetinin meydana geldiğini belirterek maddi zararlarının tazminin talep etmiş, Uyuşmazlık Hakemi tarafından alınan bilirkişi raporlarında başvurucun sunduğu raporun bir yıl süreli bir engelli raporu olması ve halen iyileşme süresinin dolmamasına göre sürekli maluliyetinin tespitinin mümkün olmadığı ve 4 ay süre ile geçici iş göremez kaldığına yönelik raporlar çerçevesinde, Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından da, gerekçesinde henüz sürekli maluliyet durumunun tespitinin mümkün olamadığı hususu açıklanarak, yapılan hesaplama çerçevesinde geçici iş göremezlik ve bakıcı gideri yönünden talebin kabulüne karar verilmiş, karara Sigorta Şirketinin itirazı sonrasında İtiraz Hakem Heyetinin 16/02/2017 tarih 2017/İHK-540 sayılı kararı ile Sigorta şirketinin Sigorta Genel Şartlarına göre geçici iş göremezlik tazminatı ve sürekli iş göremezlik tazminatının sigortanın sorumluluğunda oladığından reddine karar verilmiştir. Dosya içerisinde Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakem Heyeti tarafından Yargıtay yolu açık olarak verildiği belirtilen kararın kesinleştiğine dair bilgi de bulunmamaktadır. Sigorta şirketi hakkında açılan dava ise 23/03/2017 tarihinde açılmış olup davacı gelişen durum savunmasında bulunduğundan, Uyuşmazlık Hakem Heyeti tarafından verilen kararın ret gerekesi de değerlendirilmek suretiyle, öncelikle davacının Sigorta Tahkim Komisyonu’ndan talebine ilişkin olarak verilen kararın kesinleşip kesinleşmediği hususu Sigorta Tahkim Komisyonu’ndan sorularak, kararın kesinleşmiş olması durumunda, davacının Uyuşmazlık Hakem Heyeti kararına itiraz etmemiş olmasına göre Sigorta Şirketinin itirazı sonrasında verilen kararın, hüküm fıkrası yanı sıra gerekçesi de değerlendirilerek davalı sigorta şirketinden talepleri yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı üzerinde durularak, özellikle davacının, daha önce itiraz hakem heyetine müracaat ettiği sırasında tedavisinin sürdüğü ve gelişen duruma ilişkin iddiaları değerlendirilerek, bu kapsamdaki delilleri de toplanarak, ayrıca Sigorta Tahkim Komisyonu’ndaki dosyada taraf sıfatı bulunmayan sürücü ve işletene, kararın etkisi de tartışılmak suretiyle sonucuna göre olumlu olumsuz bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmiş olması da isabetli görülmemiştir.
Yukarında açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf sebeplerinin kabulüne, ilk derece mahkemesi usulsüz olarak birleştirme kararı verilerek gönderilen Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesinin 2017/56 E. dosyasında tefrik kararı verilerek, dosyanın görülmesinde Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan usulsüz yapılan birleştirme kararı gereğince dosyanın Çubuk Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi için, ayrıca Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından verilen kararın kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı hususunda değerlendirme yapılarak, davacının Sigorta Tahkime müracaatı sırasında tedavisinin devam ettiğine ve gelişen duruma ilişkin iddialarına yönelik delilleri toplanarak sonucuna göre karar verilmesi için, kararın HMK’nın 353/1-a-(5)(6) maddeleri gereğince kaldırılmasına, kaldırma sebeplerine göre davacı vekilinin sair istinaf sebeplerinin incelenmesine yer olmadığına, karar vermek gerekmiş aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile; Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 13/07/2021 tarihli 2017/216 Esas – 2021/552 Karar sayılı kararın, HMK’nın 353/1-a-(5) (6). maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Kararın kaldırılma sebebine göre, davacı vekilinin sair istinaf taleplerinin İNCELENMESİNE YER OLMADIĞINA,
2-Dosyanın, davanın yeniden görülmesi için mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf eden davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının davacıya iadesine,
4-İstinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesinde değerlendirilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 07/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.