Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31.HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/610 Esas
KARAR NO : 2023/870 (Ön İnceleme aşamasında / Duruşmasız)
(Kararın Kaldırılarak Gönderilmesi
HMK 353/1-a-3)
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/03/2023
NUMARASI : …
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak
KARAR TARİHİ : 11/07/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/07/2023
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak davasında mahkemece davanın göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan usulden reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dairemize gönderilen dosyanın yapılan istinaf ön incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İSTEM;
Davacı vekili tarafından verilen 01/02/2021 tarihli dava dilekçesinde özetle; ….. olan davalı şirketin yüklenici sıfatı ile taahhüdü altında olan ve müvekkili … alt yüklenici olarak yer aldıgı 41,8 metre boyunda, 18 metre genişliğinde … tip alüminyum gemi imalatı ve montajı işi için tüm işçilik giderleri de davalıya ait olmak üzere 21.000 kg miktar ve 1,40 Euro birim fiyat olmak üzere toplamda 29.400 Euro bedel üzerinden davalı şırketle müvekkili arasında anlaşma sağlandığını, taraflar arasında bu işi düzenleyen 15.11. 2019 tarihli yazılı bir sözleşme akdedilerek taraflarca imza edildiğini, müvekkilinin imzasını taşıyan nüshasının davalı şirkete verildiğini, ancak davalı şirketin sözleşmenin kendi imzasını taşıyan nüshasının müvekkilinin tüm ısrarlarına rağmen müvekkiline davalı tarafından verilmediğini, bu nedenle müvekkilinin elınde sözleşmenin imzasız nüshasının bulunduğunu, davalı şirketin adresinde yer alan şubesinde strut ve tüplerden oluşan toplamda 10.400 kg imalatın.. ..müvekkili tarafından tamamlandığını, davalı şirketin de strut ve tüplerden oluşan bu imalatı montaj için …. tersanesine götürdüğünü davalı şirket ile ana yüklenici arasındaki bir takım ticari anlaşmazlıklar nedeniyle işin kalan kısmının yapılmadan davalı şirketin işi bıraktığını, işin kalan kısmının yapılmayacağını müvekkiline söylediğini, davalı şirketin işin başlangıcında yaptığı sözleşmeyi kabul anlamına geleceğini bildiği için art niyetli bir şekilde müvekkiliyle yaptığı sözleşmeyi yazılı olarak fesih etmediğini, işin devam etmeyeceğini şifahen söylemekle yetinip işten çekilerek kendi lehine fiili durum oluşturduğunu, davalı şirket tarafından, yapılan iş için bir kısım işçi giderleri dahil olmak üzere farklı zamanlarda müvekkiline 51.647,00TL ödeme yapıldığını, ancak teslim edilen işe göre yapılan ödemenin eksik olduğunu, bakiye alacağın müvekkiline ödenmediğini, müvekkili tarafından bakiye alacağın ödenmesi için davalı şirkete Konya 4. Noterliği’nin 24.07.2020 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinin gönderildiğini, ihtarnamenin 29.07.2020 tarihinde davalı şirkete tebliğ edildiğini, ihtara rağmen davalı şirket tarafından bir ödeme yapılmadığını ve ihtarnameye de cevap verilmediğini beyan ederek, davanın kabulü ile; HMK md.109 gereğince kısmi dava olarak ikame ettikleri davada fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 12.000,00TL alacağın (Konya 4. Noterliği’nin 24.07.2020 tarihli … yevmiye numaralı ihtarnamesinin davalıya tebliğ edildiği) 29.07.2020 tarihinden itibaren ticari işlere uygulanan avans faizi ile birlikte davalı şirketten tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT:
Davalı vekili tarafından verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; Görev itirazında bulunduklarını belirterek, müvekkili ile davacı arasında işçi-işveren ilişkisi dışında bir ilişkinin bulunmadığını, davacı ve davacı ile birlikte işe alınan çalışanların yanlış imalatları nedeniyle müvekkilinin büyük zararlara uğradığını, sözleşmenin feshedilmesi ile birlikte bu çalışanların iş akitlerinin de sonlandırıldığını, uluslararası test merkezi olan … Ltd. Şti. ile müvekkili arasındaki e- maillerde açıkça görüleceği üzere, firmalar adına kontrolleri yapanlardan birinin de davacı tarafından tanık olarak gösterilen … olduğunu, … tarafından verilen raporda kaynak işlerinin uygun olmadığını, testlerden geçemediğini, yapılması gerekli revizelerin neler olduğunun belirtildiği, davacı tarafından yapılan işleri kapsayan bu hususların müvekkilinin zararına yol açtığını, müvekkilinin hesaplarından davacıya yapılan ödemelerin tamamının işçilik alacaklarına mahsuben yapıldığını, işlem açıklamalarının da “ücret, Agi, maaş vb.” olduğunu, ek olarak davacı ve diğer çalışanların işe alındığı dönemde yapılan işe özel makine alımlarının yapıldığını, tüm bu alımların da yine müvekkili tarafından yapıldığını, alım yapılan makinelere ilişkin kayıtların müvekkilinin defterlerinde işli olduğunu, davacının tacir olmadığını, ticari işletme kaydı olmayan davacı ile basiretli bir tacir olan alışılagelmiş iş hacminden çok daha büyük bir iş için sözleşme akdeden müvekkilinin taşeronluk ilişkisi kurmasının mümkün olmadığını, davacının bu işi taşere edebilecek donanımı bulunmadığını, kendisine ait bir işyeri, çalışanı ve ekipmanın bulunmadığını, tüm bu hususların davacının müvekkili emrinde ücret karşılığı çalıştığının resmi kanıtı olduğunu beyan ederek, usul ve yasaya aykırı davanın öncelikle usulden, aksi halde esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/03/2023 tarih 2021/163 Esas 2023/415 Karar sayılı kararında özetle; Dava, taraflar arasında düzenlenen eser sözleşmesi nedeniyle alacak istemine ilişkindir.
Kahramankazan AHM’nin 2021/59E-2021/63K sayılı ilamı ile görevsizlik kararı verilerek mahkememize gönderilen dava dosyası mahkememiz esasının yukarıda belirtilen sırasına kaydı yapılmıştır.
Davacı yan davalı ile aralarında ana yüklenicisi … isimli firma olan … …işine ilişkin iş akdi sözleşmesi bulunduğunu iddia ederek bakiye iş bedelinin tahsilini talep etmiş, davalı yan ise taraflar arasına yüklenici – işveren ilişkisi bulunmadığını, davacının davalı yanında çalışan olduğunu, mahkememizin görevsiz olduğunu, iş mahkemesinin görevli olduğunu savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememizce dosyadaki delillerin görev hususunda doğru kararın verilmesi için yeterli olmadığı değerlendirildiğinden ön inceleme aşamasında görev itirazının bu aşamada reddine karar verilmiş, deliller toplanarak, tanıklar dinlenerek ve bilirkişi incelemesi yaptırılarak görev hususu değerlendirilmiştir.
Dosyaya sunulan imzasız iş akdi sözleşmesi başlıklı belgeye dayanarak yüklenici …… ana yüklenici … …. karşı üstlendiği ….. alt yüklenici sıfatıyla davacı tarafından üstlenildiği iddia edilmektedir. Davalı tarafça akdi ilişki kabul edilmediğinden davacının öncelikle akdi ilişkiyi ispat etmesi gerekmektedir. Davacı tarafça bu iddianın ispatı için imzasız sözleşme, SGK kayıtları, ödeme dekontları, tanık beyanları delil olarak gösterilmiştir. Öncelikle sunulan sözleşme imzasız olduğundan delil olarak değerlendirilemeyecektir. Sunulan ödeme dekontlarının açıklama kısmında “… …….. …” şeklinde açıklamalar bulunmakta olup, bu açıklamalar ve dolayısıyla dekontlar da taraflar arasında iddia olunan akdi ilişkinin varlığını ispata yarar mahiyette değildir. SGK kayıtlarında ise davalı tarafından davacının 26/11/2019 tarihinde işe giriş, 01/12/2019 tarihinde işten ayrılış bildiriminde bulunulduğu, bunun haricinde …,……. adına da bildirimlerin bulunduğu, yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde taraf defter ve kayıtlarında iddia olunan akdi ilişkiye istinaden kaydın bulunmadığı, taraflarca bildirilen tanıklar dinlenmişse de akdi ilişkinin varlığının tanık beyanlarıyla ispat edilemeyeceği, dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde davacının taraflar arasındaki akdi ilişkiyi ispatlayamadığı, yemin delili hatırlatılmasına rağmen davacının yemin deliline başvurmadığı, bu itibarla davacının akdi ilişkiyi ispatlayamadığı, davalının da kabulünde olduğu ve dosyadaki delillerden de anlaşıldığı üzere taraflar arasında işçi-işveren ilişkisi bulunduğu bu itibarla da görevli mahkemenin İş Mahkemesi olduğu, mahkememizin görevli olmadığı sonuç ve kanaatine varılmakla 6100 sayılı HMK’nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri uyarınca göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğu dikkate alınarak, davanın usulden reddine, görevli mahkemenin Kahramankazan Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi sıfatıyla) olduğuna dair karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili tarafından verilen 08/05/2023 tarihli istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde özetle; Kahramankazan Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesi’nin 2021/59 esas sayılı dosyasından ikame etmiş oldukları iş bu davaları hakkında Kahramanakazan Asliye Hukuk (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) Mahkemesinin;” 23.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5216 Sayılı … Kanunun geçici 2. maddesinin 1. fıkrasına göre Kahramankazan ilçesinin … Belediyesi sınırları içerisine alındığı Hakimler ve Savcılar Kurulunun 14.11.2002 tarih ve 520 Sayılı 27.12.2004 tarih ve 636 Sayılı kararlarına göre 5216 Sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 23.07.2004 tarihinden sonra açılmış olanTicari davalarının bağlı bulundukları ağır ceza mahkemelerinde oluşturulan müstakil Asliye Ticaret mahkemelerinde görülmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Buna göre,5216 Sayılı Kanunun yürürlük tarihi olan 23.07.2004 tarihinden sonra açılan davaya bakma görevinin Ankara Batı Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemelerine ait olduğu ve görev konusunun mahkemece resen gözetilmesi gerektiğinden HMK’nun 1. ve devamı maddelerine göre mahkememizin görevsizliğine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” şeklinde yetkisizlik kararı verdiğini, her ne kadar mahkeme kararında görevsizlik olarak belirtilse de görevsizlikten kastın yetkisizlik olduğunu, mahkemece dosyanın kesinleşmesine müteakip dosyayı yine kendisi gibi Asliye Ticaret Mahkemesi olan Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesine gönderdiğini, buradan dahi mahkemenin görevsizlikten kastının yetkisizlik olduğunu anlamanın mümkün olduğunu, davalarının dayanağının eser sözleşmesi olduğunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 470. maddesinde, “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımladığını, eser sözleşmelerinin iki tarafa karşılıklı borç yükleyen bir tür iş görme sözleşmesi olduğunu, yüklenicinin, iş sahibine karşı yüklendiği özen borcu nedeniyle eseri yasa ve sözleşme hükümlerine, fen, teknik ve sanat kurallarına uygun olarak yaparak ve zamanında tamamlayarak iş sahibine teslim etmekle yükümlü olduğunu, eser sözleşmelerinde “eser” ve “bedel” olmak üzere iki temel unsurun olduğunu, bu sözleşmelerde yüklenicinin istenen özellikte eseri meydana getirmeyi, iş sahibinin de bu çalışma karşılığında ivaz ödemeyi üstlendiğini, tarafların anlaşırken bedel kararlaştırmamış olmalarının sözleşmenin kurulmasına etki etmeyeceğini, taraflar kararlaştırmamış olsa da bedel ödeneceği biliniyorsa veya bilinmesi gerekiyorsa eser sözleşmesinin bulunduğunun kabul edileceğini, TBK’nın 12/1. maddesine göre sözleşmelerin geçerliliğinin, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı olmadığını, bu düzenleme gereğince kural olarak sözleşmelerin ve bu arada eser sözleşmelerinin yasada aksi düzenlenmedikçe, hiçbir şekle bağlı olmayıp, sözlü veya yazılı yahut resmî biçimde yapılabileceğini, buna göre eser sözleşmesinin yazılı olmasının zorunlu olmadığını, başka bir deyişle eser sözleşmesinin geçerli olmasının hukukumuzda bir şekle bağlanmadığının açık olduğunu, her tür ve şekilde eser sözleşmesi yapılabileceğinin buradan hareketle sözlü olarak eser sözleşmesinin de yapılabileceği olduğunu, davaya dayanak işin; bir eser olduğunu, bu kapsamda imzasız da olsa taraflar arasında bir sözleşme imzalanma hadisesi yaşandığını, davalı şirketin kendisinde bulunan sözleşme nüshasını müvekkiline imzalattığını ama müvekkiline verdikleri nüshayı düzenleme yapmak bahanesiyle imzalamadığını, bundan dolayı müvekkili ile davalı taraf arasında sözlü olarak eser sözleşmesinin yapıldığının varsayılacağını, nitekim taraflar arasındaki bu eser sözleşmesinin varlığının hem müvekkilinin hesabına gönderilen ödemelerin açıklama kısmından hem tanıklarının anlatımlarından hem de davalı tanığı …’un ifadesinde özellikle;”….ben de bu şekilde davacı çalışanı olarak dava konusu işte çalıştım….yasal ücretim de davalı firma tarafından ödendi bakiye kalan kısım ise davacı tarafından ödendi….davacı da bir kaynak makinesi kiralamıştı….davacı yeni bir iş aldığını ve benim sigortamı sonlandıracağını söyledi….” yönündeki bu anlatımların davacı müvekkilinin bir işçi olmadığını açık bir şekilde işveren olduğunu ortaya koyduğunu, hangi iş yerinde bir işçinin çalışan işçisi olacağını, hangi iş yerinde bir işçinin diğer bir işçinin ücretini ödeyeceğini, hangi iş yerinde bir işçinin bir alet kiralayıp işyeri için kullanacağını, hangi işçinin diğer bir işçinin sigortasını sonlandırabileceğini, mahkemece dosya kapsamındaki delillerin neden yeterli görülmediğine anlam verilmediğini, dava dilekçelerinde de bahsettikleri üzere delil başlangıcı(6100 sayılı HMK’nun 202/2;Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.) sayılan belgelerin mevcut olması durumunda tanık dinlenilebileceğini, hem müvekkilinin hesabına gönderilen ödemelerin dekontlarının, hem de müvekkilinin işçilerinin davalı firma tarafından sigortalandığını göstereceğini, işe giriş ve işten ayrılış bildirgeleri ışığından tanık dinleterek sözleşme olgusunu ispat edebileceğini, nitekim yukarıda da değinildiği üzere delil başlangıçları doğrultusunda dinletmiş oldukları tanıkları ile ve davalı tanığı …’un da anlatımlarıyla davaya dayanak eser sözleşmesinin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ispat edildiğini, bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırıldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini mahkeme aksi kanaatte ise görevli mahkemenin belirlenerek dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Dava, davalının alt yüklenicisi olduğu, ana yüklenicisi …. alüminyum gemi imalatı ve montajı işini konu alan eser sözleşmesi kapsamında davacının taşeron olarak bu işin bir kısım işçiliklerinin yapımı nedeniyle davalıdan alan bakiye alacağın ödenmediği iddiasıyla talep edilen alacak isteğine ilişkindir.
Davalı vekili davaya cevabında, taraflar arasında işçi- işveren ilişkisi dışında başka bir ilişki bulunmadığını ve davacının işçi olarak yapmış olduğu imalatlarda da ayıplar bulunduğunu ve bu sebeple müvekkili davalının zarara uğramış olduğunu, müvekkilinin hesaplarından davacıya yapılan ödemelerin tamamının işçilik alacaklarına mahsuben yapıldığını, davacının tacir olmadığını, bu sebeple basiretli bir tacir olup alışılagelen iş hacminden çok daha büyük bir iş için sözleşme akdeden müvekkilinin davacı ile taşeronluk ilişkisi kurmasının mümkün olmadığını ve davacının bu işi taşere edebilecek bir donanımının da bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, akdi ilişkinin davalı tarafça kabul edilmemesi sebebiyle öncelikle davacının sözleşme ilişkisini ispatlaması gerektiğini, davacının bu iddiasının ispatı için göstermiş olduğu delillerden imzasız sözleşme ve SGK kayıtlarının delil olarak kabul edilemeyeceği ödeme dekontlarının incelenmesi sonucunda ise bu dekontlardaki açıklamalardan dekontların taraflar arasında iddia olunan akdi ilişkinin varlığını ispata yarar mahiyette olmadığı, SGK kayıtlarından, davacının bir müddet davalı yanında SGK’lı işçi olarak çalıştığının anlaşıldığı ve bu sebeple akdi ilişkinin tanık beyanları ile de ispatının mümkün olmadığı ve davacı yanın yemin teklif etme hakkını kullanmak istemediğini beyan ettiğinden davacının sözleşme ilişkisini ispat edemediği bu sebeple görevli mahkemenin taraflar arasındaki işçi- işveren ilişkisi nedeniyle iş mahkemesi olduğu kabul edilmek suretiyle davanın görev dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş bu karara karşı davacı vekilinin yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.
Davacı ile davalı şirket arasında yazılı eser sözleşmesi bulunmamaktadır. Kural olarak eser sözleşmesinin kurulması zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Ancak karşı tarafça akdî ilişkinin varlığının inkâr edilmesi halinde dava tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 200. maddesi gereğince, bir hakkın doğumu düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri iki bin beş yüz Türk lirasını geçtiği takdirde senetle ispatlanması gerekir. Ayrıca davalının muvafakati veya HMK 202. maddesi uyarınca yazılı delil başlangıcının bulunması halinde tanıkla ispat mümkündür.
Yazılı sözleşme bulunmamakla birlikte, sözleşmenin varlığını ortaya koyan, karşı tarafın ya da onun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan, sözleşme ilişkisinin kurulduğuna delalet edecek teslim belgesi, fatura, tutanak veya başka bir iş nedeniyle yapıldığı kanıtlanamayan ödeme belgelerinin bulunması halinde, sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. Somut olayda davacı akdî ilişkinin varlığını yukarıda açıklandığı şekilde yazılı belge ile ispatlayamamış ise de bir kısım ödeme belgelerini dosyaya sunduğu ve bu belgelerde yapılan ödemelerin bir kısmının işçi ödemesi olduğu bir kısmının ise işçi bedeli olduğuna dair açıklamayı haiz olmadığı ve davacıya … işi için gönderildiği yönünde açıklamalar bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu sebeple adı geçen ödeme belgelerinin yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğu kabul edilerek davacı tarafından gösterilen tüm tanıkların anlatımları da birlikte değerlendirilmek suretiyle akdi ilişkinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi ve akdî ilişkinin varlığının bu şekilde belirlenmesi halinde gerekirse mahallinde keşif de yapılmak suretiyle davacının yaptığını ileri sürdüğü işlerin 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 576. maddesi hükmünce yapıldığı yıl mahalli piyasa rayiçleri ile bedeli tesbit ettirilip davacıya yapıldığı anlaşılan ödemelerin mahsubu ile sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken, ispat külfeti konusunda yanılgıya düşülerek ve yine davacının, dava dilekçesinde davaya konu ettiği alacağının eser sözleşmesinden kaynaklanan iş bedeli alacağı olduğunu belirtmesi ve ödenmeyen işçilik alacağı bulunduğundan bahisle işçilik alacağına ilişkin bir talebinin bulunmadığı anlaşıldığı halde mahkemece akdi ilişkinin davacı yanca varlığının kanıtlanamaması halinde ise davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece hem akdi ilişkinin varlığının davacı tarafça ispatlanamadığının kabulüne karar verilmesi hem de aynı gerekçe ile davada görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu kabul edilmek suretiyle ilk kabulü ile çelişir şekilde görevsizlik kararı vermiş olması sebebiyle davacı yanın istinaf başvurusu dairemizce haklı görülmüştür.
Yine dosya arasında Kazan Asliye Hukuk Mahkemesinin vermiş olduğu 03/02/2021 tarihli 2021/59 Esas 2021/63 Karar sayılı görevsizlik karının bulunduğu ve Kazan Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararına gerekçe olarak, davanın ticari nitelikteki eser sözleşmesinden kaynaklanmış olması sebebiyle davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerektiği, 5216 sayılı … Kanunun geçici ikinci maddesinin birinci fıkrasına göre Kahramankazan ilçesinin … Belediyesi sınırları içerisine alındığı, bu sebeple kanunun yürürlük tarihi olan 23/07/2004 tarihinden sonra açılmış olan ticari davaların bağlı bulundukları Ağır Ceza Mahkemelerinde oluşturulan müstakil Asliye Ticaret Mahkemelerinde görülmesi gerektiği gerekçesine dayandığı ve bu gerekçelerle davaya bakma görevinin Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu kabul ederek davanın usulden reddine karar verdiği anlaşılmaktadır.
Dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01/07/2012 tarihinden sonra, 01/02/2021 tarihinde açılmıştır. Her ne kadar Kazan Asliye Hukuk Mahkemesince, uyuşmazlığın ticari dava olduğu kabul edilmek suretiyle Asliye Tİcaret Mahkemesine görevsizlik kararı verilmiş ise de burada öncelikli olarak asliye ticaret mahkemesinin davaya bakmakla görevli olup olmadığının belirlenmesi ile davanın ticari niteliğinin ve görevli mahkemenin belirlenmesinde TTK ile getirilen düzenlemelerin değerlendirilmesi gerekir.
TTK’nın 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin, taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olması zorunludur. Yine, TTK’nın 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, TTK, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
TTK’nın 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce yargılamanın her aşamasında re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, TTK’nın 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir.
Somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlığın, eser sözleşmesinden kaynaklandığı iddia edilmekte olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. 6102 sayılı TTK’nın 4.maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için ya tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması, yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesi’nin bakacağı yönünden düzenleme olması gerekmektedir. Anılan kanunun 5.maddesinde ise, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunun şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi, tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olup, asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu düzenlenmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22/09/2008 tarih ve 2007/7851 E., 2008/10258 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; TTK.nun 11. madde (6102 sayılı TTK 11.madde) hükmüne göre, ticarethane veya fabrika (md.12), yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler (md.13) ticari işletme sayılır. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir (md.14) (6102 sayılı TTK 12.m). Esnafın tanımı 17. maddede yapılmış ve bunların tacir olmadıkları vurgulanmıştır. Esnafın yaptığı işin hacim ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve mahiyeti verdiği taktirde, bu müessesenin de ticari işletme sayılacağı 13. maddede hüküm altına alınmıştır. Bir kimsenin … Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticari işletmenin, ticaret siciline kayıtlı olmaması, diğer anlatımla esnaf odasına kayıtlı olması, bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez ve tacir olmamanın kesin bir kanıtı da değildir. … mükellefi olup olmamak da tacir-esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak değerlendirilmez.
TTK.nun 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) uyarınca, iktisadi faaliyeti, nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri esnaftır. 11/06/2002 tarih ve …..Kanunu’nun 3. maddesindeki “Sanayici” tanımının kapsamına girenler ile TTK’nın 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) dışında kalanların esnaf ve sanatkar sayılmayacağı belirtilmiştir.
Diğer yandan, TTK’nın 1463. maddesinde de (6102 sayılı TTK 11/2. madde), önce 17. maddeye gönderme yapılarak, 507 Sayılı Kanun hükümlerinin saklı tutulduğu belirtildikten sonra “Bakanlar Kurulu’nun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz” denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir. Gerçekten, 19/02/1986 tarih ve 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 25/01/1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. (21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı … Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir.) Buna göre;
a-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve … Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 no’lu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
b-… Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci maddede belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Davanın taraflarından davacı gerçek kişi olup, görev hususu re’sen araştırılması gerektiğinden mahkemece davacının tacir olup olmadığı hususu, yukarıda belirtilen şekilde … Dairesi Müdürlüğü’ne müzekkere yazılmak suretiyle araştırılarak sonucuna göre, mahkemenin görevli olup olmadığının tespiti gerekir. Bu sebeple dosyanın gönderildiği Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesince tacir araştırması yapılarak sonucuna göre davacının tacir olmadığının belirlenmesi halinde uyuşmazlık yönünden görevli mahkemenin Kahramankazan Asliye Hukuk Mahkemesi olacağından dosyanın ,Kahramankazan Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmek üzere görev dava şartı nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi, davacının tacir olduğunun belirlenmesi halinde ise dosyanın gönderildiği ve eldeki kararı veren Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesinin davaya bakmakla görevli olacağından bu mahkemece yukarıda belirtilen şekilde akdi ilişkinin ispatı yönünden tüm deliller toplandıktan sonra uyuşmazlığın esası hakkında Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesince karar verilmesi gerekeceğinden ve görev dava şartı olup dairemizce de resen gözetilmesi gerektiğinden bu gerekçelerle de davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun, esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a.3 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde öncelikle tacir araştırması yapılarak sonucuna göre görevli mahkemenin belirlenmesinden sonra davanın esastan sonuçlandırılması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun, esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin KABULÜNE,
2-Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/03/2023 tarihli ve 2021/163 Esas 2023/415 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1-a.3 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde yeniden inceleme ve araştırma yapılarak görevli mahkemenin belirlenmesinden sonra esasa ilişkin yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kararın mahiyeti gereği istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından yatırılan 179,90 TL maktu istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafça yatırılan 492,00 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Talep halinde inceleme konusu kararın icrasının geri bırakılması için İİK’nın 36/1 maddesi gereğince varsa taraflarca yatırılan nakit teminatların veya sunulan banka teminat mektuplarının dosya kapsamı ve kararın niteliğine göre aynı maddenin 5. fıkrası gereğince yatıran/sunan tarafa İADESİNE,
7- Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 11/07/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır