Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2023/1019 E. 2023/1135 K. 24.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/1019 – 2023/1135
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/1019 Esas
KARAR NO : 2023/1135
(Ön İnceleme aşamasında / Duruşmasız)
(Kararın Kaldırılarak Yeniden Hüküm Kurulması / HMKm.353/1-b-2)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/04/2023
NUMARASI : 2022/208 Esas-2023/268 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Rücuen Tazminat
KARAR TARİHİ : 24/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 30/10/2023

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat davasında mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde taraf vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dairemize gönderilen dosyanın yapılan istinaf ön incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İSTEM;
Davacı vekili tarafından verilen 17/03/2022 tarihli dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı arasında akdedilen sözleşme kapsamında yüklenici firma nezdinde çalışan dava dışı işçi … tarafından açılan ve Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/192 E. Sayılı dosyası üzerinden görülen davada dava dışı işçinin işe iadesine karar verildiğini, işe iade ve tazminat talepli dava nedeniyle müvekkili şirketçe ödenen tutarların, müvekkili şirket ile davalı arasında 07.04.2017 tarihinde “Ağrı Suçatağı 300 Yataklı Devlet Hastanesi İnşaatı Yapım İşi” ne dair akdedilen sözleşme kapsamında davalı şirketten rücuen tahsili talebi olduğunu, arabuluculuk görüşmeleri sonrasında işbu davanın açıldığını, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında 07.04.2017 tarihinde “Ağrı Suçatağı 300 Yataklı Devlet Hastanesi İnşaatı Yapım İşi” ne dair sözleşme akdedildiğini, işbu sözleşmenin konusunu Ağrı Suçatağı 300 Yataklı Devlet Hastanesi İnşaatı Yapım İşi kapsamında sözleşmede yazılı şartlar dahilinde işveren tarafından belirlenerek taşeron tarafından gerçekleştirilecek “Muhtelif İnşaat İşlerinin” teşkil ettiğini, ilgili sözleşmenin 10. maddesinin “Sözleşme ifası süresince, işbu sözleşmenin imzalanmasını müteakiben yürürlükteki mevzuatın tanımlandığı çerçevede yapılacak yer teslimi prosedürleri neticesinde İşverence SGK’da açılmış olan dosyanın altında taşeronca bir alt, iş yeri numarası alınacak SGK dosyası tanzim edilecektir. Taşeron tarafından çalıştırılacak her türlü personel bu iş yeri numarası altında işlem görecektir. Taşeron çalıştırdığı personelin yürürlükteki mevzuata göre vergi, SGK primleri, işçilik ücretleri, tazminat ve masraflarını ve sözleşmenin ifası ile ilgili tüm vergi ve fonlarını ödemekle mükelleftir.” hükmüne havi olduğunu, bu kapsamda davalı tarafça, işin yapımı için personel çalıştırıldığını, ilgili personelin bildirimlerinin yapıldığını, davalı tarafın çalıştırmış olduğu personeller tarafından müvekkili şirket ve davalı … firmasına karşı Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin dosyasında toplam 21 adet işe iade ve tazminat talepli dava açılmış olup söz konusu davaların istinaf incelemesi neticesinde kesinleşerek aleyhe sonuçlandığını, ancak fiili olarak işe iade ile yükümlü işveren davalı firma tarafından dava dışı işçilerin işe iade edilmediğini, tespit olunan işe iade davasına özgü tazminat ve ücretlerin de ödenmediğini, feshin geçersizliği ve işe iade davasının alt ve asıl işveren ilişkisinde, her iki işverene birlikte açılması halinde, davacı işçi alt işveren işçisi olup, iş sözleşmesi alt işveren tarafından feshedildiğinden, feshin geçersizliği ve işe iade yükümlülüğünün alt işverende olduğunu, her bir dosya için 3.577,26-TL ilamdan ve başlatılan icra takibinden kaynaklı vekalet ücreti, harç ve yargılama giderleri, faiz ve sair tutarların ödendiğini, her bir dosya için 16.990,61- TL işe başlatmama tazminatı, boşta geçen süre ücreti, faiz, İcra giderleri ve sair tutarların ödendiğini, tüm bunlarla birlikte müvekkili şirketin yargılama aşamasında birtakım yargılama giderlerine de katlanmak zorunda kaldığını, işbu davada müvekkilinin 165,70 TL istinaf harcı, 150,00 TL yargılama gideri ödediğini, 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine dair yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunduğunu, TBK’nın 167. Maddesinde “Aksi karşılaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir.” hükmüne yer verildiğini, bu kapsamda mevzuat hükümleri ve emsal yargıtay kararları uyarınca müvekkili Şirketin taleplerinde haklı olduğunun kabul edilmesini, yapılan ödemelerin tamamının ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte rücuen tahsiline karar verilmesi gerektiğini belirterek fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik toplam 12.022,96-TL ödemenin ödeme tarihi olan 18.03.2020 tarihinden itibaren, toplam 315,70-TL istinaf harcı ve gider avansının ödeme tarihi olan 16.09.2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş yargılamanın devamı sırasında mahkememize vermiş olduğu ıslah dilekçesinde, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, ıslah dilekçelerinin davalı vekiline tebliğine müteakip, davalarının kabulüne, ıslah yoluyla artırılan miktarla birlikte toplam 20.567,87-TL ödemenin ödeme tarihi olan 18.03.2020 tarihinden itibaren, toplam 315,70-TL istinaf harcı ve gider avansının ödeme tarihi olan 16.09.2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte (yasal faizden aşağı olmamak kaydıyla) davalıdan tahsiline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT:
Davalı vekili tarafından verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; dava dışı işçilerin dava dilekçesinde de belirtildiği gibi müvekkili ve davacı şirkete karşı önce işe iade davası açmış ve yapılan yargılama sonucu aleyhe hüküm kurulması nedeni ile davacı şirket tarafından işçilere ödeme yapıldığını, her ne kadar davacı rücuen alacak isteminde bulunmuşsa da müvekkili şirketin, davacı şirketten alacaklı konumunda olup takas ve mahsup defi’inde bulunduklarını, TBK’nun 139. maddesinde, iki kişinin, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu olmaları halinde, her iki borç muaccel ise her birinin alacağını borcuyla takas edebileceği, alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebileceği, zamanaşımına uğramış bir alacağın takasının ancak takas edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebileceğinin bildirildiğini, TBK 102. maddesinde mahsubun “ Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır.” şeklinde düzenlendiğini, müvekkili şirket ile davacı arasındaki ticari ilişki kapsamında müvekkilinin alacağı bulunduğunu, bu durumun cari hesap kayıtlarında da mevcut olduğunu, bu sebeplerle takas defiinde bulunduklarını, iç ilişki kapsamında tarafların ticari defterlerinin incelenerek takas defi ile birlikte müvekkili şirketin davacıya karşı borçlu olup olmadığının tespitini talep ettiklerini, ayrıca dava dışı işçilerin açmış oldukları davalarla ilgili olarak arabuluculuk ücretlerinin taraflarınca yatırılmış olduğunu, bu tutarların rücuen alacak ilişkisi kapsamın da mahsup işleminin gerçekleştirilmesi gerektiğini, sonuç olarak iç ilişkide müvekkilin davacıdan alacaklı olması nedeni ile açılan davanın hukuka aykırı olup özellikle takas defi’nin ve mahsup talebinin mahkemece değerlendirilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/04/2023 tarih 2022/208 Esas ve 2023/268 Karar sayılı kararında özetle;
Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/192 Esas sayılı dosyası incelendiğinde; Dava dışı işçi … tarafından işe iade istemi ile davacı … … A.Ş., davalı … … Limited Şirketi ve dava dışı … aleyhine açılan davada; ” Davanın kısmen kabulü, kısmen reddi ile, … ve … Yapı Şirketi aleyhine açılan davanın kabulü ile, davalı Yapı Şirketi tarafından gerçekleştirilen feshin geçersizliğine, davacının … Yapı Şirketi’ne ait işyerindeki işe iadesine, davacının yasal süre içerisinde başvurmasına rağmen davalı işveren tarafından süresi içerisinde işe başlatılmaması halinde davalı tarafından ödenmesi gereken tazminat miktarının davacının kıdemi, fesih nedeni dikkate alınarak takdiren 4 aylık brüt ücretin tutarı olan 8.118,00 TL olarak belirlenmesine, davacı işçinin işe iadesi için işverene süresi içerisinde müracaatı halinde hak kazanılacak olan ve kararın kesinleşmesine kadar en çok 4 aya kadar ücret ve diğer haklarının toplamı Brüt 8.118,00 TL’nin davalılar … ve … Yapı Şirketi’nden müştereken ve müteselsilen tahsilinin gerektiğine.. ” şeklinde karar verildiği, anılan mahkeme kararına yönelik davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi’nce yapılan istinaf incelemesi neticesinde istinaf başvurusunun esastan reddi ile kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
Ağrı İcra Dairesi’nin 2020/814 Esas sayılı icra dosyası incelendiğinde; Dava dışı işçi vekili tarafından davacı … … A.Ş., davalı … … Limited Şirketi aleyhine başlatılan icra takibinde 2.725,00 TL vekalet ücreti, 257,50 TL yargı gideri, olmak üzere toplam 2.982,50 TL’nin ödenmesi talep edildiği, dosyada mevcut 18.03.2020 tarihli banka dekontları incelendiğinde davacı şirket tarafından “….A.Ş./T.C.AĞRI İCRA D…. 2020/814 E.SAYILI DOSYA BORCU Ö.” açıklamasıyla dava dışı …’ın vekili …’ın hesabına 3.577,26 TL ödeme yapıldığı anlaşılmıştır.
Ağrı İcra Dairesi’nin 2020/825 Esas sayılı icra dosyası incelendiğinde; dava dışı işçi vekili tarafından davacı … … A.Ş., davalı … … Limited Şirketi aleyhine başlatılan icra takibinde 8.118,00 TL boşta geçen süreye ilişkin alacak, 1.650,29 TL (12.02.2019-18.02.2020 tarihleri arası faiz alacağı), 8.118,00 TL işe başlatmama tazminatı, 2,00 TL (17.02.2020-18.02.2020 tarihleri arası faiz alacağı) olmak üzere toplam 17.888,29 TL’nin ödenmesi talep edildiği, Ağrı İcra Dairesi hesabına davacı tarafından 18.03.2020 tarihinde 16.990,61 TL ödeme yapıldığı anlaşılmıştır.
Dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır.
Bilirkişiden alınan 16/11/2022 tarihli raporda: Davacı tarafından davalı şirket çalışanına mahkeme kararına istinaden icra tehdidi altında ödemek durumunda kaldığı tutarın davalıya rücu edilebilip edilemeyeceği hususunda takdirin Sayın Mahkemeye ait olduğunu, mahkemece rücu edilebileceği kanaatine varılması halinde; Dava dışı … tarafından Ağrı 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 14.06.2019 tarih 2018/192 E. 2019/178 K. Sayılı ilamına istinaden Ağrı İcra Dairesi’nin 2020/814 ve 825 E.sayılı dosyaları üzerinden başlatılan icra takiplerine istinaden 18.03.2020 tarihinde yapılan ödemeler toplamı 3.577,26 TL + 16.990,61 = 20.567,87 TL olarak hesaplanmakla davacının talebinin 12.022,96 TL olduğunu, davacı tarafından davalı şirket çalışanı tarafından açılan davada yargılama masraflarına ilişkin yapılan ödemeler toplamı 165,70 +100,00 = 265,70 TL olarak hesaplanmakla davacının talebinin 315,70 TL olduğu bildirilmiştir.
Bilirkişiden alınan 12/01/2023 tarihli ek raporda:Kök raporda da belirtildiği üzere iş bu rücu davasına konu alacak Ağrı 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2018/192 E.sayılı dosyasından kaynaklanmakta olup davalı tarafından sunulan ödeme makbuzunun da rücu davası ile ilgisi bulunmadığı anlaşıldığından takas defi kapsamında değerlendirilebilmesi mümkün olmadığını, kaldı ki söz konusu işe iade dava dosyaları kapsamında işçinin davalı … Yapı Şirket nezdindeki işe iadesine karar verildiği, bu itibarla Ağrı 1.Asliye Hukuk Mahkemesi kararına istinaden kendisinden tahsil edilen harcın yükümlüsü olduğundan davacının alacaklarından mahsup edilemeyeceği kanaati ile hukuki takdir ve değerlendirmenin mahkemeye ait olduğunu, arz ve izah olunan nedenlerle; tarafların bilirkişi kök raporuna karşı beyan ve itirazlarının kök rapordaki tespit ve kanaati değiştirir nitelikte olmadığı görülmekle hukuki takdir ve değerlendirmenin mahkemeye ait olduğu bildirilmiştir.
Dava; asıl işveren tarafından dava dışı işçiye ödenen işçilik alacaklarının taraflar arasındaki sözleşme hükümleri gereğince davalı alt işverenlerden rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı … A.Ş. tarafından dava dışı işçiye icra takibi aracılığıyla ödenen işe iadeden kaynaklı işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücreti ve İcra marifetiyle ödenen faiz tutarları, vekalet ücreti, harç, masraf tutarlarının davalı şirkete rücu edilip edilemeyeceğine ve rücu miktarına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümünde taraflar arasında imzalanan sözleşme hükümlerine göre bir sonuca gidilmesi gerekmektedir.
Dava dosyasına CD içinde dijital olarak sunulan sözleşme metinlerinin ve eki Şartnamelere göre, dava dışı … ile davacı … A.Ş. arasında ve davacı … A.Ş. ile davalı … …. Şti. (Yüklenici) arasında akdedilen Ağrı Suçatağı 300 Yataklı Hastane İnşaatı ile Altyapı ve Çevre Düzenlemesi İkmal İşine dayalı Hizmet Alımına ait Sözleşmesinin ve ekleri incelenmiştir.
Taraflar arasındaki Sözleşmenin 10. maddesinde “….”Sözleşme ifası süresince, işbu sözleşmenin imzalanmasını müteakiben yürürlükteki mevzuatın tanımlandığı çerçevede yapılacak yer teslimi prosedürleri neticesinde İşverence SGK’da açılmış olan dosyanın altında Taşeronca bir alt ,iş yeri numarası alınacak SGK dosyası tanzim edilecektir. Taşeron tarafından çalıştırılacak her türlü personel bu iş yeri numarası altında işlem görecektir. Taşeron çalıştırdığı personelin yürürlükteki mevzuata göre vergi, SGK primleri, işçilik ücretleri, tazminat ve masraflarını ve sözleşmenin ifası ile ilgili tüm vergi ve fonlarını ödemekle mükelleftir….” hükmünü içermektedir.
İşverenlerin sorumluluğuna ilişkin Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 21/04/2022 tarih ve 2021/2157 Esas, 2022/2344 Karar sayılı kararında “Hizmet alım sözleşmeleri; ihale şartları ile belirlenen işin sözleşmede kararlaştırılan bedel ile yapılmasının üstlenildiği sözleşmelerdir. Bu sözleşme türünde yüklenicinin edimi, hizmetin kendi işçisi ile yerine getirilmesi, işverenin edimi ise sözleşme bedelinin ödenmesidir. Sözleşme kapsamında yapılması gereken iş yüklenici işçisi tarafından yerine getirilecektir. İş aktinin yüklenici ile işçi arasında yapıldığı hususu ihtilaflı değildir. SGK kayıtları da bu hususu doğrulamaktadır. Hizmet alımı tip sözleşmelerinde işverenin, yüklenici tarafından çalıştırılan işçinin ücretinin ödenmesi, sosyal haklarının takibi gibi denetim dışında işçiye karşı bir sorumluluğu yoktur. İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir. İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekir. Hizmet alım ihaleleri aynı yüklenici tarafından alındığı gibi, değişik yükleniciler tarafından da alınabilmektedir. Bu halde işyeri devri suretiyle işçiler yeni yükleniciye devredildiği için hizmet akitleri kesintiye uğramadan devam etmekte ve işçilik alacakları da bu doğrultuda hesaplanmaktadır. İşçiye ödenen kıdem tazminatı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup bu kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak yükleniciler işverene karşı sorumludurlar. İhbar tazminatından son işveren sorumludur. Bunların dışında hafta tatil ücreti, ücret alacağı, fazla mesai ücreti gibi işçiye ödenen tazminatlardan yükleniciler işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu olacaklardır. İşveren tarafından bu ödemelerin feri mahiyetinde yapılan ödemeler de ayrı esasla yüklenicilerden tahsil edilebilecektir. Yükleniciler aleyhine açılan rücu davalarında ayrı sözleşmelerle hizmet ifa eden yükleniciler mecburi dava arkadaşı olmadığı gibi borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarına ilişkin kanun hükmü veya sözleşme bulunmamaktadır. Bu nedenle alacak davalarında her davalı aleyhine ayrı tahsil hükmü kurulmalıdır. Davanın itirazın iptali şeklinde açılmış olması durumunda ise takibin hangi davalı açısından hangi miktarla devam edeceği ayrı ayrı belirlenmelidir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 25/06/2020 tarih ve 2019/1035 Esas, 2020/2289 Karar sayılı kararında ”… İşveren ile yüklenicinin İş Kanunu’na göre işçiye karşı müteselsilen sorumlu olmasına rağmen rücu ilişkisinde taraflar arasında imzalanan sözleşmenin uygulanması sözleşme hukukunun en temel ilkelerindendir. İşçilik alacakları işveren tarafından ödenen işçinin; yüklenici işçisi olması, sözleşme ücretine işçinin ücret ve sosyal haklarının dahil olması, işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekirHizmet alım ihaleleri aynı yüklenici tarafından alındığı gibi, değişik yükleniciler tarafından da alınabilmektedir. Bu halde işyeri devri suretiyle işçiler yeni yükleniciye devredildiği için hizmet akitleri kesintiye uğramadan devam etmekte ve işçilik alacakları da bu doğrultuda hesaplanmaktadır. İşçiye ödenen kıdem tazminatı iş sözleşmesinin feshedildiği tarihteki giydirilmiş ücret üzerinden hesaplanmakta olup bu kıdem tazminatının tamamından işçiyi çalıştırdıkları dönemle orantılı olarak yükleniciler işverene karşı sorumludurlar. Yıllık izinler kullanılmadığı taktirde iş sözleşmesinin feshi ile ücrete dönüşmektedir. Sözleşmeyi feshedenin son yüklenici olduğu ve yıllık izinlerinde bu fesih ile ücrete dönüştüğü gözönüne alındığında yıllık izin ücretinden son yüklenici sorumlu olacaktır. İhbar tazminatından son işveren sorumludur. Bunların dışında hafta tatil ücreti, ücret alacağı, fazla mesai ücreti gibi işçiye ödenen tazminatlardan yükleniciler işverene karşı işçiyi çalıştırdıkları dönemle sınırlı olarak sorumlu olacaklardır. İşveren tarafından bu ödemelerin feri mahiyetinde yapılan ödemeler de ayrı esasla yüklenicilerden tahsil edilebilecektir. Yükleniciler aleyhine açılan rücu davalarında ayrı sözleşmelerle hizmet ifa eden yükleniciler mecburi dava arkadaşı olmadığı gibi borçtan müteselsilen sorumlu olacaklarına ilişkin kanun hükmü veya sözleşme bulunmamaktadır. Bu nedenle alacak davalarında her davalı aleyhine ayrı tahsil hükmü kurulmalıdır. Davanın itirazın iptali şeklinde açılmış olması durumunda ise takibin hangi davalı açısından hangi miktarla devam edeceği ayrı ayrı belirlenmelidir. ….Davalı işçisinin sosyal hakları davalı tarafından ödenmemesi sebebiyle iş mevzuatı uyarınca sorumlu olan davacı aleyhine dava açılmış olması ve ödemenin davacı tarafından yapılması halinde işveren davalı sözleşme hükümleri çerçevesinde malvarlığında meydana gelen azalmanın tamamını davalılardan talep edebilecektir bu gerekçeyle icra masraflarının da davalılardan sorumlu oldukları dönemle sınırlı olarak tamamının hüküm altına alınması gerekir…”. şeklinde belirtilmiştir.
Toplanan taraf delilleri, hizmet alım sözleşmeleri, Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin dosyası, icra dosyaları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamına göre Taraflar arasındaki ilişki hukuki nitelikçe “hizmet temini (alım) sözleşmesi” olup; kendine has özellikleri olan bu sözleşme türü için zamanaşımı süresini düzenleyen ayrık bir hüküm de bulunmadığından, TBK’nın zamanaşımı konusundaki genel hükmü olan 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanmalıdır. Somut olayda TBK’nın 146. maddesindeki zamanaşımı süresinin henüz dolmadığından davalı tarafın zamanaşımı def’inin reddine karar verilmiştir.
Ticari ilişkiden dolayı davacının davalılardan olan alacağının tayin ve tespiti bakımından bilirkişi raporları alınmıştır. Alınan bilirkişi raporu diğer delillerle birlikte değerlendirilerek yapılan inceleme sonucunda davalının sunduğu ödeme makbuz örneklerinde ödemelerin hangi ödemeye ilişkin olduğunun belirtilmemesi keza Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davanın işçilik alacakları davası olması ve işçilik alacaklarının rüçhan hakkı kapsamında dava dışı işçinin şirket alacağında öncelik hakkı bulunması ve işçilik davası ile ilgili olmaması karşısında takas mahsup defi değerlendirmesi yapılmamıştır.
Davacı … A.Ş. tarafından dava dışı işçi için işe iadeden kaynaklı işe başlatmama tazminatı, boşta geçen süre ücreti, faizler, vekalet ücreti, yargılama giderleri, harç ve ferilerine dayalı olarak toplamda 20.567,87-TL ödeme yapmış olduğu, taraf şirketler arasında imzalanan Hizmet Alım Sözleşmesi hükümleri uyarınca davacı … A.Ş.’nin, dava dışı işçiye banka yoluyla icra dosyalarına ödediği işe iade tazminatları ve ferilerine ilişkin ödenen miktarın teyidi ve davalı … …. Şti.’den rücuen talep edilebileceği miktar bilirkişi raporunda hesaplanmış, dava dışı işçinin sadece davalı yanında çalışması, davalının işçisi olması, kesinleşen mahkeme kararına göre davalı şirkete iadesine karar verilmesi, haksız fesih sebebiyle açılan işe iade davası ve sonrasında ortaya çıkan tazminat ve ferilerinden davalı şirketin neden olması ve ortaya çıkan zarardan da tek başına davalı şirketin sorumlu olması gerektiği keza asıl işverenin işçilik alacaklarından sorumlu olacağına dair sözleşmede bir hüküm bulunmaması hususları nazara alındığında davacı işverenin işçiyi çalıştıran yüklenicilerden ödediği bedeli ve ferilerinin tamamını talep etme hakkı bulunduğunun kabulü gerekmiş, davacı tarafından ödenen 20.567,87-TL”nin iş bu davanın taraflarının davaya konu olan Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesindeki davasında davalı olarak gösterildiği ve söz konusu yargılama her iki davalı tacir yönünden tamamlandığından ödeme tarihi olan 18/03/2020 tarihinden itibaren talep gibi (yasal faiz oranından az olmamak üzere) avans faizi uygulanmasına karar vermek gerekmiştir.
Davacı toplam 315,70-TL istinaf harcı ve gider avansının ödeme tarihi olan 16.09.2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte (yasal faizden aşağı olmamak kaydıyla) davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş ise de istinafa davacı kendi lehine hükmün bozulması amacı ile gittiği ve kendi lehine istinaf giderlerine katlandığı anlaşılmakla bu talebe yönelik olarak davada fazlaya ilişkin istemin reddine dair karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili tarafından verilen 25.05.2023 tarihli istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde özetle; Huzurdaki dosyanın rücuen tazminat talepli olarak açıldığını, taraflarının ve konusunun aynı olan seri dosyalardan birisi olduğunu, dosyaların tamamının, taraflar arasında akdedilen yapım işi sözleşmesi gereği çalışan işçilerin işçilik alacaklarına yönelik yapılan ödemelerin rücusuna ilişkin olduğunu, seri dosyalarda alınan bilirkişi raporları ile rücu ilişkisinin yorumlanmasının birbirinden farklı olduğunu, dosyalar arasındaki çelişkiler giderilmeksizin hüküm kurulmasının son derece yanlış ve hukuka aykırı olduğunu, bununla birlikte dosya kapsamında talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, bu yönde taraflarınca yapılan itirazların tamamının mahkemece reddedildiğini, zaman aşımına uğradığını, alacaklar yönünden hüküm kurulduğunu, gerekçeli kararda zamanaşımı defiinin reddine yönelik mahkemece yapılan açıklamada, taraflar arasında hizmet alım sözleşmesi olduğunu ve kendine has özellikleri olan bu sözleşme türü için kanunda ayrık bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden genel hükümlere tabi olarak 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçerli olduğunu, bu nedenle zamanaşımı defiinin yerinde olmadığından reddine karar verildiğinin açıklandığını, mahkemece yapılan bu değerlendirmenin hukuki anlamda doğru olmadığını, davacı tarafça talep edilen ödemelerin 16.09.2019 ve 18.03.2020 tarihinde yapıldığını, ödeme yapılan miktarların ise belli olduğunu, davacı tarafın, ödemenin yalnızca 12.022,96 TL’sini, kısmi alacak olarak, rücu istemi için ön görülen 2 yıllık süre içerisinde talep etmiş olup kalan kısmı için zaman aşımı süresinin çoktan dolduğunu, taraflar arasındaki mevcut ticari ilişki kapsamında, müvekkili şirketin davacı şirketten alacaklı olması nedeniyle huzurdaki davada takasın mahsup defiini ileri sürdüklerini, dosyada yapılan bilirkişi incelemesi neticesinde kesin olarak görülebilecek bu hususta ise gelen rapor sonuçlarının oldukça çelişkili olduğunu, seri dosyalardaki somut olayın çözümlenebilmesi için tarafların ticari defterlerinin incelenmesinin elzem olduğunu, tüm dosyalar açısından taraflara ait aynı ticari kayıtlar incelenmiş olmasına karşılık; huzurdaki dosyada müvekkilinin davalıya 5.725.547,22 TL borçlu olduğunu ancak yine aynı kayıtların incelendiği 2022/191 E. sayılı dosyada alacak borç ilişkisinin bulunmadığının raporlandığını, yine aynı seride alınan bir başka raporda ise müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğu sonucuna ulaşıldığını, bu durumda meydana gelen bu açık çelişkinin taraflarınca defalarca belirtilmiş olmasına karşılık, giderilmeden hüküm verildiğini, cevap dilekçeleri ile açık bir şekilde ticari defter kayıtlarına delil olarak dayandıklarının belirtildiğini, dosya kapsamında yapılan bilirkişi incelemesinde usulüne aykırı olarak müvekkiline ait ticari defterlerin incelenmediğini, söz konusu usulsüzlüğün ise mahkemece giderilmediğini, ticari defterlerin incelenmesi için görevlendirilen bilirkişilerce müvekkili şirket yetkilisi ile telefonla ve Whatsapp uygulaması üzerinden iletişime geçildiğini, bu iletişimde şirket yetkilisince defter kayıtlarına ulaşılmadığının beyan edildiğini bu nedenle müvekkil şirkete ait defter kayıtlarının incelenmediğinin belirtildiğini, hukukta böylesi bir bildirim usulü bulunmadığını, söz konusu defter kayıtlarına delil olarak dayanılmışken, uyuşmazlık konusu dönem belirtilmek suretiyle hangi yıla ait ticari defterlerin hangi konu ve dönemle ilgili inceleneceğinin ve bilirkişinin inceleme görev alan ve sınırlarını HMK hükümlerine göre belirlemek suretiyle davalıya ticari defterlerin ibrazı için usulüne uygun kesin süre verilmesi, davalının mahkemece usulüne uygun olarak kurulan ara karara rağmen defterlerini ibraz etmemesi halinde ise HMK md. 220 gereğince davalı defterlerini ibraz etmeme nedeni hakkında defterleri elinde olmadığını, özenle aradığı hale bulamadığı ve nerede olduğunu bilmediğine ilişkin yemin teklif edilmesini, davalı tarafça kesin sürede ibraz etmeme hakkında delilleri ile birlikte kabul edilebilir bir mazeret göstermemesi ve teklif edilen yeminin kabul ve icra edilmemesi hallinde ise davacı defterlerini de dikkate alarak ibraz etmeme sonucuna göre usulüne uygun olarak tutulan açılık ve kapanış tasdikleri yapılan davacı ticari defterlerindeki kayıtların esas alınarak rapor oluşturulması gerektiğini fakat somut olayda izlenen yolun içtihatlarca netlik kazanmış usul ile hiçbir ilgili bulunmadığını, esasa ilişkin olarak yapılan incelemeler neticesinde bilirkişi tarafından dosyaya sunulan raporda; işçinin alt işveren olarak müvekkili şirketin bünyesinde çalıştığını, taraflar arasında akdedilen hizmet alım sözleşmesinin 10. maddesinde “taşeron tarafından çalıştırılan personelin vergi, SGK primleri işçilik ücretleri, tazminat ve masrafları ve sözleşmenin ifası ile ilgili tüm vergi ve fonların ödenmesinden taşeronun sorumlu olduğu” düzenlemesi bulunduğundan alt işveren olan müvekkilinin yapılan ödemelerin tümüne tek başına katlanması gerektiğine kanaat edildiğinin belirtildiğini, bu durumun tamamen hatalı bir değerlendirme olduğunu, zira rücuya ilişkin kanuni düzenlemenin son derece açık olduğunu, bu kapsamda rücuya yönelik hüküm kurabilme için evvelce taraflar arasında varsa sözleşme hükümlerine şayet yoksa genel hükümlere göre bir sorumluluk esasına gidilmesi gerektiğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmeler açısından somut olay değerlendirildiğinde ise rücuya ilişkin herhangi bir düzenleme olmadığının açık olduğunu, her ne kadar taşeron tarafından çalıştırılan personelin vergi, SGK primleri işçilik ücretleri, tazminat ve masrafları ve sözleşmenin ifası ile ilgili tüm vergi ve fonların ödenmesinden taşeronun sorumlu olduğu düzenlenmişse de söz konusu düzenlemenin, İş Kanunu madde 2 ye aykırı olduğundan hükümsüz olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmede, anılan hükümden başka rücuya yönelik bir düzenleme de bulunmadığından sorumluluğun müteselsil olarak değerlendirilmesi gerektiğini, tarafınca dosyaya sunulan harç ödeme makbuzlarının da “makbuzlarda herhangi bir açıklama yer almadığından” bahisle rücu ilişkisine konu olup olmayacağının değerlendirildiğini, bu nedenle mahsup yolunda dikkate alınmadığını, bununla birlikte bilirkişi tarafından dosyaya sunulan vergi dairesi ödeme makbuzlarına yönelik hukuki yorum getirildiğini, dava dosyaları kapsamında işçinin müvekkili şirket nezdinde işe iadesine karar verildiğini, bu itibarla Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesi kararına istinaden kendisinden tahsil edilen harcın yükümlüsü olduğunu bu nedenle mahsup edilemeyeceği kanaatini bildirdiğini, bilirkişi tarafından hukuki değerlendirme yapılmasının, bilirkişilik kuralları ve HMK md. 279 madde hükmü açısından yasak olduğundan söz konusu raporun hükme esas alınamayacağının da ortada olduğunu, bununla beraber şayet açıklama olmadığından bahisle rücu ilişkine konu olup olmayacağı belirlenemediğini, bu durumda ilgili vergi dairesine yazılarak yapılan ödemelerin hangi mahkemenin, hangi dosyaya istinaden yapıldığının rahatlıkla görülebileceğini, zira yargılama giderleri için mahkemelerce vergi dairelerine gönderilen evraklar üzerinden tahakkuk yapıldığını, bu durumun netliğe kavuşması açısından Seğmenler Vergi Dairesine müzekkere yazılmasının taraflarınca talep edilmiş olsa da mahkemece bu taleplerinin zımnen reddedildiğini, herhangi bir gerekçe de gösterilmediğini, bu nedenlerle istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 16/06/2023 tarihli istinaf başvurusuna cevap dilekçesi ile katılma yolu ile istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davalı tarafın, alacağın zaman aşımına uğradığından bahisle ıslah ile yapılan arttırım bakımından davanın reddine karar verilmesi gerektiğine ilişkin istinaf sebeplerinin yersiz olduğunu, zira açılan davanın davalı işçisine ödenen tazminatların ve ferilerinin rücuen tahsili istemine ilişkin olduğu, bu nedenle zaman aşımı süresinin 10 yıl olduğunu, davalı tarafın takas ve mahsup iddialarının da doğru olmadığını, bu konuda herhangi bir delil ve belge sunulamadığını, yine tarafından işçilik alacaklarından müteselsilen sorumlu oldukları yönündeki davalı iddialarının da doğru olmadığını, taraflar arasındaki sözleşme hükümleri kapsamında davalının personellere ödenen ücret, tazminat ve masrafların tamamından sorumlu olduğunu, bu konudaki Yargıtay içtihatlarını da dilekçelerinde dosyaya sunduklarını, bu nedenle davalı vekilinin haksız ve hukuki dayanaktan yoksun istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiğini ancak Yargıtay kararlarından da görüleceği üzere işçilik alacakları davası sonucunda davacının yani asıl işverenin ödediği yargılama giderlerini rücu edebileceğinin belirtildiğini ve bu kapsamda herhangi bir ayrım da yapılmadığını, bu nedenle müvekkili şirketin yargılama aşamasında katlanmak durumunda olduğu toplam 315,70 TL istinaf harcı ve gider avansının da davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken bu talepleri yönünden davanın reddine karar verilmiş olması sebebiyle katılma yoluyla istinaf başvurularının kabulü ile kararın kaldırılarak davanın tamamının kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup rücuen alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalı vekilince istinaf edilmiş, davacı vekili ise katılma yoluyla istinaf etmiştir.
Dava, davacı ile davalı arasındaki eser sözleşmesinin ifası sırasında dava dışı üçüncü kişi … tarafından taraflar aleyhine açılan ve Ağrı 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/192 Esas sayılı dosyası üzerinden görülen dava nedeniyle, bu davanın taraflar aleyhine sonuçlanmış olması nedeniyle mahkeme kararında hükmedilen alacaklar ile yargılama harç ve giderlerinin başlatılan icra takipleri sırasında davacı tarafından dava dışı işçiye ödenmiş olması sebebiyle genel hükümlere istinaden açılmıştır. Davacı eser sözleşmesine dayalı olarak rücuen tazminat isteminde bulunmaktadır. Bu sebeple mahkemenin, taraflar arasındaki sözleşmeyi Hizmet Alım Sözleşmesi olarak nitelendirerek yapmış olduğu hukuki değerlendirmeler dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nın 147/6. Maddesi gereğince yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında eser sözleşmesinden doğan davalar 5 yıllık zamanaşımı süresine tâbidir.
Zamanaşımı süresinin başlangıcına gelince; TBK’nın 149. maddesindeki düzenlemeye göre zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihte işlemeye başlar. Alacağın muacceliyeti bir ihbar yapılmasını gerektirir ise zamanaşımı bu ihbarın yapıldığı günden itibaren işler. Rücu hakkı başkasına ait bir borcu yerine getiren kişinin mal varlığında meydana gelen kaybı gidermeye yönelik tazminat niteliğinde bir talep hakkı olduğundan, alacaklıyı tatmin eden kişi alacaklının hakkından bağımsız kendi şahsında doğan bir hak elde etmektedir. Bunun sonucu olarak da rücu hakkı dava dışı alacaklıya tazminatın ödendiği tarihten itibaren başlayacaktır. Bu durumda 16/09/2019 ve 18/03/2020 ödeme tarihlerine göre, dava ve ıslah tarihleri itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresi henüz dolmadığından sonuç olarak mahkemece davalı tarafın zamanaşımı definin reddine karar verilmiş olmasında yasa hükümlerine aykırı bir durum görülmemiştir.
Yine taraflar arasındaki “Ağrı Suçatağı 300 Yataklı Devlet Hastanesi İnşaatının Yapım İşi” konulu eser sözleşmesinin 10. Maddesi uyarınca taşeron tarafından çalıştırılacak her türlü personelin yürürlükteki mevzuata göre verdiği, SGK primleri, işçilik ücretleri, tazminat ve masraflarından ve sözleşmenin ifası ile ilgili tüm vergi ve fonları ödemek ile davalı taşeronun sorumlu olacağı kararlaştırılmıştır.
Sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan TBK’nın 167. maddesinde “aksi kararlaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar” şeklinde düzenleme yapılmış ve aynı maddenin II. fıkrasında kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı olduğu belirtilmiştir. Dava dışı işçi …, davacının işçisi olmayıp davalı yüklenicinin iş yeri siciline kayıtlı işçisidir ve davalı taşeron son işveren olup davacının müteselsil sorumluluğu İş Kanunu’nun 36.maddesindeki düzenlemeden kaynaklanmaktadır. Sözleşme hükümlerine göre taşeron işçilerinin işçilik alacaklarından sorumluluk taşerona ait olup bundan doğan zararlardan taşeronun sorumlu olacağının belirtilmiş olmasına göre kararlaştırıldığı gibi taşeronun işçisinin işçilik alacaklarından taşeronun sorumlu olacağının, davalı taşeronun sözleşme hükümleri gereğince işleri gerekli özen ve ihtimamı göstererek planlayacağı ve projelendirerek yüreteceği, tamamlayacağı ve işlerde olabilecek kusurları sözleşme hükümlerine uygun olarak gidermek zorunda olduğu ve davacı iş sahibi (yüklenici) tarafından davalı taşerona verilecek sözleşmede kararlaştırılan iş bedeli içerisinde taşeronun kullanacağı malzeme, tesis, işçilik ücretleri, ekipman masrafları, kâr payı ve vb. dahil olduğundan hukuki ilişkinin niteliği gereği çalıştırdığı işçinin ücreti ile işçilik alacaklarının tamamından taşeronun sorumlu olduğunun kabulü zorunludur.
Bu durumda mahkemece de davalı taşeronun kendi işçisinin işçilik alacaklarının tamamından sorumlu olduğu, sözleşmede davacı iş sahibinin de bu alacaklardan sorumlu olacağına dair bir düzenlemenin bulunmadığı ve yasal sorumluluğu nedeniyle dava dışı işçiye tazminat ödemek zorunda kalan davacı iş sahibinin (yüklenicinin), davalı taşerondan ödediği miktarı rücu etmekte haklı olduğunun kabulünde ve davalı taşeronun davacıdan talep edebileceği bir alacağının bulunduğunun ispatlanamamış olması sebebi ile davalının takas ve mahsup isteğinin reddine karar verilmiş olmasında usul ve yasa hükümlerine aykırı bir durum görülmediğinden davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf gerekçeleri nedeniyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Ancak davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusu yönünden yapılan değerlendirmede ise davalı tarafın istinaf başvurusunun kesinlik sınırının üstünde kaldığı ve süre yönünden de usulüne uygun bulunduğu, bu sebeple davalı tarafın istinaf başvurusunun esasının değerlendirilmesi yapıldığından artık davacı tarafın hakkında verilen kesin nitelikteki karara karşı katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunma hakkı olduğu bu sebeple davacı hakkında verilen kararda reddedilen dava değerinin kesinlik sınırında kalmış olması nedeniyle istinaf başvurusunun, kesinlik nedeniyle reddine karar verilmesi mümkün olmadığından davacı yanın istinaf başvurusunun esastan değerlendirilmesi gerekmiştir. Davacı tarafça dava dışı işçi … tarafından açılan işçilik alacağı davası nedeniyle yapıldığı anlaşılan istinaf harcı ile istinaf yargılama giderine ilişkin harcamaların da adı geçen dava nedeniyle yapılmış ödeme niteliğinde olması nedeniyle davacının istinaf harcı ile istinaf yargılama giderine karşı olarak yaptığı anlaşılan 265,70 TL’lik ödemenin de ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline rücuen tahsiline karar verilmesi gerekirken bu konudaki davacı talebinin reddedilmiş olması doğru olmadığından davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiş, davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun ise kabulüne, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde düzelterek yeniden esas hakkında karar verilebileceğinden mahkeme kararının, HMK’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın kabulüne, davacı tarafından dava dışı işçiye ödenen 20.567,87 TL’lik ödemenin ödeme tarihi olan 18/03/2020 tarihinden itibaren, davacı tarafından dava dışı işçinin açmış olduğu dava sebebi ile yapmış olduğu anlaşılan toplam 265,70 TL istinaf harcı ve istinaf yargılama giderinin de ödeme tarihi olan 16/09/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine dair dairemizce yeniden davanın kısmen kabulüne dair karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun, HMK’nın 353/1/b/1 maddesi gereğince REDDİNE,
2-Davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun, HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince KABULÜNE,
Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/04/2023 tarihli ve 2022/208 Esas 2023/268 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın KISMEN KABULÜNE,
Davacı tarafından yapılan 20.567,87 TL’lik ödemenin, ödeme tarihi olan 18/03/2020 tarihinden itibaren, davacı tarafından yapılan 265,70 TL’lik ödemenin ise ödeme tarihi olan 16/09/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan rücuen alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine,
4-Karar tarihi itibariyle hüküm altına alınan alacak üzerinden alınması gerekli 1.423,14 TL nisbi karar ve ilam harç bedelinden davacı tarafından peşin olarak yatırılan toplam 390,62 TL harç bedelinin mahsubu ile kalan 1.032,54 TL harç bedelinin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan toplam 390,62 TL harç bedelinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-İlk derece mahkemesinin 12/04/2023 tarihli ve 2022/208 Esas 2023/268 Karar kararında belirtilen ve davalıdan alınmasına karar verilen 1.014,37 TL bakiye karar harç bedelinin davalıdan tahsil edilmiş ise davalıya iadesi, tahsil edilmemiş ise harç tahsil müzekkeresinin işlemsiz iade edilmesi konusundaki prosedürün ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
7- Davacı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 ve 2 maddeleri uyarınca hesaplanan 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8- Davalı reddedilen miktar üzerinden kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 ve 2 maddeleri uyarınca hesaplanan 50,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinin yargılaması sırasında harç, bilirkişi ücretleri ve tebligat gideri olarak yapıldığı anlaşılan toplam 1.405,00 TL yargılama giderinin davanın kabul oranına göre hesaplanan 1.391,00 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyenin davacı üzerinde bırakılmasına,
10- 6102 sayılı TTK’nın 5/a maddesi ve 6325 sayılı kanunun 18/A-11,13 ve 14. maddeleri uyarınca sarf edilen 1.320,00 TL zorunlu ara buluculuk giderinin davanın kabul oranına göre hesaplanan 1.306,80 TL’sinin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına, 13,20 TL’sinin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
11- HMK’nun 333/1 maddesi gereğince gider ve delil avansından bakiye kısmın yatıran taraflara iadesine,
İstinaf incelemesi yönünden;
12-Davalının istinaf başvurusunun reddine karar verilmiş olması sebebiyle alınması gerekli 1.423,14 TL istinaf nisbi karar harcından davalı tarafından peşin olarak yatırılan 351,25 TL’nin mahsubu ile kalan 1.071,89 TL istinaf nisbi karar harcı bedelinin davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
13- Davalı tarafından yatırılan 492,00 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına,
14- Davacının, istinaf başvurusunun kabul edilmiş olması sebebi ile istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına, davacı tarafından yatırılan 179,90 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
15-Davacı tarafından yatırılan 492,00 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile 137,00 TL dosya gönderme masrafı ile 10,00 TL posta giderinden oluşan toplam 639,00 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
16-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
17-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 24/10/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan Üye Üye Katip