Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2022/819 E. 2022/1059 K. 22.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ

(HMK. 353/1-a-3-6 Maddesi Uyarınca
Kararın Kaldırılarak Gönderilmesine)

ESAS NO : 2022/819
KARAR NO : 2022/1059

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İSTİNAF KARARI

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/09/2021
NUMARASI : 2020/254 Esas 2021/598 Karar

DAVACI
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 22/11/2022
İSTİNAF KARAR YAZIM TARİHİ :28/11/2022

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan itizarın iptali davasında mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilen dosyanın yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İSTEM;
Davacı vekili tarafından verilen 24/06/2020 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı borçlunun … plakalı aracı ile kaza yaptığını, itiraza konu takibin dayanağı olan ve dosyada da sunulan fatura mahkemece de incelendiğinde faturada yer alan araç parçalarının kaza yapmış bir aracın trafiğe çıkabilmesi için gerekli olan parçalar olduğunun anlaşılacağını, somut olayda araç sahibi/borçlu/davalının kaza yapmış olan aracını kaşkol sigortadan tamir ettirmek maksadıyla aracını bir tamirhaneye bırakarak dosya açtırdığını, daha sonra faturada belirtilen parçaları müvekkilinden satın aldığını, tamir işlemi bitip kasko ya da sigortadan para geldiğinde de borcunu ödeyeceğini bildirdiğini, bu sebeple de faturanın açık fatura olarak düzenlendiğini, davalının aracı tamir edildikten sonra kasko veya sigorta şirketinden tamir masrafının davalının banka hesabına aktarıldığını, davalının maliki olduğu aracı sebebiyle müvekkili ile olan ticari ilişkileri devam ettiği halde söz konusu aracın tamirinden kaynaklanan borcunu müvekkiline ödemediğini, 16.09.2017 tarihli, … numaralı faturalardan kaynaklanan (3.165,99+9.999,30=) toplam 13.164,99 TL borcun ödenmemesi üzerine alacaklı müvekkili tarafından Ankara 19.îcra Müdürlüğünün 2019/2276 esas sayılı dosyasında icra takibi başlatıldığını ve borçluya 16.02.2019 tarihli ödeme emri gönderildiğini, davalının, hakkında başlatılan ilamsız takip dosyasında alacaklı görünen tarafa herhangi bir borcunun bulunmadığını iddia ederek, borca ve ferilerine itiraz ettiğini, davalının bahse konu olan faturalardan dolayı müvekkiline borçlu olduğunu, bu borcunu hala ödemediğini, icra takibine konu alacağın ticari ilişkiden kaynaklanmış olduğundan 18.10.2019 tarihli dilekçeyle arabuluculuk başvurusu yapıldığını,, arabuluculuk sürecinin 04.11.2019 tarihinde anlaşmazlıkla sonuçlandığını, bunun üzerine işbu itirazın iptali davasını açma zorunluluğu doğduğunu belirterek yukarıda ve re’sen dikkate alınacak nedenlerle fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla; borçlunun icra takibine ve borca yaptığı itirazın iptaline, takibin Ankara 19.icra Müdürlüğünün 2019/2276 E.sayılı dosyası üzerinden devamına, borçlu aleyhine takip konusu alacağın % 20 sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
YANIT:
Davalı vekili tarafından dosyaya sunulan 10/03/2021 tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin dolmuş işletmecisi olup, esnaf ve sanatkar olarak nitelendirilen bir meslek icra ettiğini, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedeni çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilen ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olan esnaf niteliğinde bir bir kimse olarak faaliyetini sürdürdüğünü, bu sebeple davada asliye hukuk mahkemesinin görevli olması sebebiyle dava şartı olan görev dava şartı yokluğundan davanın reddini ve müvekkili lehine yargılama ve vekalet ücreti hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 09/09/2021 tarih 2020/254 Esas 2021/598 Karar sayılı numaralı kararında özetle; Dava; faturaya dayalı itirazın iptali davasına ilişkindir. Dava 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu “Madde 67 – (Değişik madde: 18/02/1965 – 538/37 md.)
(Değişik fıkra: 17/07/2003 – 4949 S.K./15. md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.
(Değişik fıkra: 09/11/1988 – 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare:02/07/2012-6352 S.K./11.md.) yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.
İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.
Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.” hükümlerini haizdir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.05.2019 tarih ve 2017/19-823 Esas, 2019/553 E. Sayılı kararında ” faturayı alan kişi 8 gün içinde faturaya itiraz etmezse, faturanın dayandığı temel borç ilişkisinin bulunmadığının faturayı alan kişi tarafından ispat edilmesi gerekir. Ancak, faturayı alan kişi, öngörülen süre içinde faturaya ve bununla birlikte temel borç ilişkisine de itiraz ederse, genel hükümler çerçevesinde ispat yükü faturayı düzenleyen tacire ait olacaktır.” şeklinde karar verilmiştir.
Davalı, süresi içinde cevap dilekçesi vermemiştir. Yetkiye itirazı bulunmamaktadır. Davalı minibüs işletmecisi olduğunu iddia etse de, dosyada bulunan bs ve yevmiye defteri kayıtlarından davacıdan birçok kez “…” marka araçlara ait parça tedariği yaptığı anlaşılmıştır. Uyap gelir idaresi sorgulamasında kendine ya da başkasın ait taşınmaz, arsa gayrimenkul kiralanması kollarında faaliyet gösterdiği bilgisi verilmiştir. Bu haliyle davacının araç parçası temin ve ticareti yaptığı, tacir sıfatına sahip olduğu anlaşılmıştır. Her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili davalar Ticaret mahkemelerinin görev alanı içerisindedir. Bu nedenle davalının bilirkişi raporuna itirazında bildiridiği görevsizlik iddiası yerinde görülmeyerek reddedilmiştir. Takip ve dava konusu alacak faturaya dayalıdır. Faturalara davalı süresinde itiraz etmemiş, bu nedenle fatura içeriği kesinleşmiştir. Davalı tarafından dava konusu borç tutarının ödendiğine dair herhangi bir dekont ya da makbuz dosyaya sunulamamıştır. Davacının defterleri ve BA formları bilirkişi marifetiyle incelenmiş, davalının davacıya takip tutarı kadar borcu olduğu tespit edilmiştir.
20/04/2021 tarihli bilirkişi raporundan özetle, ” takibe /davaya konu edilen faturaların, davacı şirket yasal defterlerine usulüne uygun kayıt edildiği, davacı Şirket’in takibe konu faturaları 2017 /12 dönem Bs formunda beyan edildiği, takibe konu faturalara ilişkin davacı tarafından herhangi bir tahsilat (davalı tarafından herhangi bir ödeme) yapılmadığı, davacı şirketin, takip tarihi itibariyle davalı şirketten 13.164,99 TL alacaklı olacağı, icra inkâr tazminatı hususunun yüksek Mahkemenin takdirinde olduğu, ” kanaatine varıldığını bildirmiştir.
Bilirkişi raporu açık ve ayrıntılı olup, hükme esas alınarak davanın kabulüne, Ankara 19. İcra Müdürlüğünün 2019/2276 Esas sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin 13.164,99 TL asıl alacak ve asıl alacağa işleyecek %9 yasal faiziyle birlikte takibin devamına, alacağın %20 olan 2.632,99 TL icra inkar tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili tarafından verilen 02/11/2021 tarihli istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde Özetle; yasal süresi içinde dosyaya kazandırdırdıkları cevap dilekçelerinin değerlendirilmeden hüküm tesis edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava dilekçesi ve tensip tutanağının davalı müvekkiline 27.10.2020 tarihinde tebliğ edildiğini, 09.11.2020 tarihinde cevap dilekçesinin dosyaya sunulduğunu, 20.04.2021 tarihli bilirkişi raporunda dosyaya sundukları cevap dilekçelerine ilişkin herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığını, mahkemenin 09.09.2021 tarihli hükmünde ise, yasal süresi içinde cevap dilekçesi sunulmadığına ilişkin hatalı değerlendirmede bulunulduğunu, hüküm tesis edilirken dilekçelerindeki itirazların göz önünde bulundurulmadığını, eksik incelemeye dayalı hatalı hükmün kabulünün mümkün olmadığını, T.C. Bölge Adliye Mahkemesi İzmir 10. Hukuk Dairesi’nin 13.01.2017 tarih 2016/241 Esas – 2017/39 Karar sayılı ilamı “…kurulan hükümde, savunma kapsamında ileri sürülen kanıtlar ve dayanılan vakıalar konusunda hiçbir değerlendirme yapılmadan; toplanan kanıtların nelerden ibaret olduğu ve hükme dayanak alınan kanıtlar ile bu kanıtların üstün tutulma nedenleri konusunda herhangi bir irdelemeye yer verilmeksizin; adil yargılanma hakkının temel değerlerinden olan hukuki dinlenilme hakkına uygun olarak savunma ve kanıtlar yönünden değerlendirme içeren, hukuki denetime elveren bir gerekçe oluşturulmaksızın karar verildiği anlaşıldığından; aleyhine istinaf kanun yoluna başvurulan kararın, esası incelenmeksizin kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine …. karar vermek gerekmiş…” yönündeki emsal kararının itirazlarının haklılığını desteklediğini, eksik incelemeye dayalı mahkeme hükmünün kaldırılması gerektiğini, davanın öncelikle görev yönünden reddinin gerektiğini, göreve ilişkin itirazlarının mahkeme tarafından haksız şekilde reddedildiğini, 20.04.2021 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davalı müvekkilinin, basit usulde vergilendirilen mükellef kapsamında olduğunu, 5362 sayılı Kanun’un 3. maddesi “ister gezici ister sabit bir mekânda bulunsun, Esnaf ve Sanatkâr ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulunca belirlenen esnaf ve sanatkâr meslek kollarına dahil olup, ekonomik faaliyetini sermayesi ile birlikte bedenî çalışmasına dayandıran ve kazancı tacir veya sanayici niteliğini kazandırmayacak miktarda olan, basit usulde vergilendirilenler ve işletme hesabı esasına göre deftere tabi olanlar ile vergiden muaf bulunan meslek ve sanat sahibi kimseleri” esnaf ve sanatkar olarak tanımladığını, dolmuş işletmecisi olan müvekkilinin esnaf olarak nitelendirilmesi gerektiğinin bilirkişi raporu ile de kanıtlandığını, mahkeme kararında müvekkilinin birçok kez araç parça tedariği yaptığına ilişkin bir değerlendirmede bulunulduğunu, dosyada bu hususa ilişkin hiçbir evrak bulunmadığını, müvekkilinin kararda yazılı hususlarda herhangi bir faaliyetinin de bulunmadığını, keza, kararda davacı tarafın araç parçası temin ve ticareti yapması sebebiyle tacir olarak nitelendirildiğini, bu husustan bahisle müvekkilinin de tacir sıfatını haiz olduğuna ilişkin yapılan hatalı değerlendirmelere itiraz ettiklerini, esnaf olan müvekkili hakkında açılan davanın Asliye Hukuk Mahkemesi’nin görev alanına girdiği takdir edilerek görev yönünden itirazlarının kabulü ile davanın reddine karar vermesi gerekirken, mahkeme tarafından yapılan hatalı değerlendirmenin kabulünün mümkün olmadığını, bilirkişi raporunda belirtilenin aksine müvekkilinin davacı tarafa herhangi bir borcu bulunmadığını, davacının tek taraflı beyanları ve kurgularına dayanılarak düzenlenen bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, itirazlarının göz ardı edilğini, müvekkilinin daha evvel davacı firmada başka tamiratlar yaptırdığını ve bu hususta tüm ödemeleri eksiksiz gerçekleştirdiğini, bununla birlikte, borçlu bulunmadığı bir hizmet için haksız şekilde müvekkilinden ödeme beklenilmesinin kabul edilemeyeceğini, bilirkişi raporunda içeriği davalı müvekkili ile bağdaşmayan ve müvekkiline tebliğ edilmeyen faturalara ilişkin yapılan değerlendirmelerin hatalı olduğunu, bu değerlendirmeleri esas alan yerel mahkeme hükmünün kaldırılmasının gerektiğini, dosyada mevcut faturaların müvekkiline hiç tebliğ edilmediğini, fatura altındaki imzaların da müvekkiline ait olmadığını, esasen düzenlenen bir faturanın hüküm ifade edebilmesi için karşı tarafa tebliği zorunlu olup düzenlenen bir faturanın geçerli olabilmesi için alt nüshasının faturayı alan tarafından imzalanmasının gerektiğini, zira bu husus faturayı alanın faturadan haberdar olduğunu gösterdiği için önem arz ettiğinden, karşı tarafa tebliğ edilmeyen yani ulaştırılmayan faturanın içeriğinin kesinleştiğinden de söz edilemeyeceğini, icra takibine konu faturaların müvekkiline tebliğ edilmediğini, mahkeme tarafından faturalara itiraz edilmediğini ve faturaların kesinleştiğine ilişkin değerlendirme yapıldığını, söz konusu faturaların müvekkiline tebliğ dahi edilmemiş olduğundan kesinleşmesinin mümkün olmadığını, faturaların müvekkile tebliğ edilip edilmediğinin mahkemece araştırılmaksızın hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini, Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 22.01.2014 tarih 2013/7406 Esas – 2014/358 Karar sayılı “Mahkemece, davacı vekilinin faturanın tebliği ile ilgili belgeleri sunması sağlanarak faturanın davalıya ya da çalışanına tebliğ edilip edilmediği araştırılıp; 6102 sayılı TTK’nın 21/2. maddesi uyarınca faturanın tebliğ edilmiş olması halinde içeriğinin kabul edilmiş sayılacağı da gözönünde bulundurularak taraflar arasındaki akdi ilişki kurulmuş olduğunun tespiti halinde HMK’nın 10. maddesi uyarınca sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesi yetkili olacağından sözleşmenin ifa edileceği yer araştırılarak icra dairesinin yetkisinin belirlenmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.” şeklindeki ilamının, müvekkile tebliğ edilmeyen faturalara ilişkin itirazlarının haklılığını kanıtladığını belirterek istinaf başvurularının kabulü ile kararın kaldırılmasını ve yeniden hüküm kurulurak davanın reddine ve haksız kötü niyetle takipte bulunan davacı aleyhine %20 oranında kötü niyet tazimnatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355.maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Dava, araç yedek parça satışından kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali isteğine ilişkindir
Davacı yüklenici, davalı iş sahibidir.
Eldeki dava, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra, 24/06/2020 tarihinde açılmıştır. Burada öncelikli olarak asliye ticaret mahkemesinin davaya bakmakla görevli olup olmadığının belirlenmesi, davanın ticari niteliğinin ve görevli mahkemenin belirlenmesinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile getirilen düzenlemelerin değerlendirilmesi gerekir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır. Örneğin, ödünç para verme işlemlerine ilişkin uyuşmazlıklar Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, iflas davaları ise 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 154 ve devamı maddeleri hükmünce ticari dava sayılır. Buna karşılık Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca, tarafların tacir olup olmamasına bakılmaksızın ticari dava sayılan havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin uyuşmazlıklardan doğan davalar herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmiyorsa, ticari dava vasfını kaybedecektir.
Diğer taraftan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/II. maddesi uyarınca, taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari hale getirmeyecektir. Zira, Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olması davayı ticari dava haline getirmez.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar asliye ticaret mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Öte yandan aynı düzenleme gereğince, asliye ticaret mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde asliye hukuk mahkemelerine açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir. Başka bir anlatımla, yargı çevresinde asliye ticaret mahkemesi bulunmayan yerlerde bir ticari uyuşmazlığın çözümü için asliye hukuk mahkemesine genel mahkeme sıfatıyla dava açılması halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilmeksizin işin görülmesi gerekir. Buna karşılık, Kanun aksi durumu düzenlememiş olduğundan, asliye hukuk mahkemesinin ticari olmayan bir davayı asliye ticaret mahkemesi sıfatıyla görmüş olması açıkça bozmayı gerektiren bir usule aykırılık halini oluşturmaktadır.
Somut olayda; uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve mahkemenin uyuşmazlığı Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla çözmesi için uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur.
Davacı yüklenici, uyuşmazlık konusu işleri, ticari işletmesi ile ilgili olarak yapmıştır. Ancak vergi dairesinden gelen yazı cevabından davalının Gelir Vergisi Kanunun 47 ve 48 maddesinde sayıldığı şekilde “Basit usulde vergilendirilen mükellef” kapsamında olduğu, ve işletme hesabı esasına göre defter tuttuğu ve Esnaf ve Sanatlar Odasına kayıtlı bulunduğu ve mahkeme gerekçesinde belirtilenin aksine yedek parça ticareti yaptığına dair dosyaya yansıyan bir bilgi ve belge bulunmadığından uyuşmazlık konusu faaliyeti esnaf işletmesiyle ilgili olarak yapmıştır.
Yapılan açıklamalara göre, eldeki davaya bakma görevi 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olup, davalı vekili de dosyaya süresi içinde sundukları cevap dilekçesi ile görev itirazında bulunduğundan mahkemece uyuşmazlığın Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğinden ve bu husus dava şartı olup resen gözetilmesi gerektiğinden görev dava şartı sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken davaya asliye ticaret mahkemesi olarak bakılarak davanın esastan sonuçlandırılmış olması sebebiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun dairemizce kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.(Yargıtay Kapatılan 15.H.D. 2018/2605 Esas-2018/3264 Karar sayılı ilamı)
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Yasanın 27. maddesi (HUMK’nun 73. maddesi) uluslararası sözleşmeler ve Anayasanın 36. maddesiyle en temel yargısal hak olarak kabul edilen hukuki dinlenilme hakkı gözetilerek, mahkeme, tarafları dinlemeden, onların iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden, usulüne uygun olarak dosyaya beyanda bulunan tarafların beyan ve cevap dilekçelerini tartışıp değerlendirmeden hükmünü veremez. Somut olayda davalı vekilinin cevap dilekçesinin tebliğ üzerine iki haftalık yasal cevap süresi içinde davaya karşı cevaplarını içeren dilekçesini dosyaya sunduğu halde mahkeme kararının gerekçesinde davalının dosyaya cevap dilekçesini sunmadığının kabulü ile cevap dilekçesi tartılışıp değerlendirilmeden davalının hukuki dinlenilme hakkının ihlali suretiyle hüküm verilmiş olması da usul ve yasa hükümlerine aykırı görülmüştür.
Kabule görede; kural olarak, eser sözleşmesi, zorunlu şekil koşuluna bağlı değildir. Sözleşmenin kurulması için yazılı şekil şartı yok ise de davalı tarafından sözleşme ilişkisi inkâr edildiği takdirde yazılı delille ispata ilişkin kuralların gözetilmesi gerekir. 6100 sayılı HMK’nın 200. maddesine göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirası’ndan aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.
Yazılı sözleşme olmasa da sözleşmenin varlığını ortaya koyan davalının veya O’nun adına hareket eden kişinin imzasını taşıyan teslim belgesi, irsaliyeli fatura, ile de sözleşme ilişkisinin ispatı mümkündür. Bu şekilde belge sunulduğu takdirde bu belgelere karşı davalının beyanı alınmalı duruşmaya gelmemiş ise be belgelere karşı beyanı alınmak üzere isticvap kararı verilmelidir. Delil olarak dayanılmış ise ticari defter kayıtları da incelenerek sözleşme ilişkisi ispatlanabilir. Yazılı delil niteliğinde olmayan ancak kesin delil niteliğindeki ikrar, yemin delilleri ile de sözleşme ilişkisi ispatlanabilir.

Tüm bu delillerle de sözleşme ilişkisi ispatlanmış değilse HMK’nın 200. maddesindeki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. Açık muvafakat olmazsa tanıkla sözleşme ilişkisi ispatlanamaz. Bunun da istisnası olan HMK’nın 202. maddesine göre senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.
HMK’nın 222. maddesine göre ticari defterlerin, ticari davalarda delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Belirtilen şartlara uygun olarak tutulan ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir. Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamaz. Madde metninden de açıkça anlaşıldığı üzere ticari defterlerin sahibi lehine delil olabilmesi için diğer tarafın da ticari defterleri tutmak zorunda olan tacir olması gerekir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; dosya kapsamındaki delillere göre davalının ticari defter tutmak zorunda olan tacir durumunda bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacı ticari defterlerinin lehine delil oluşturması mümkün olmadığından davacının kendi ticari defterlerine dayalı olarak akdı ilişkinin varlığını ve alacağın miktarını ispatladığı kabul edilemez. Akdi ilişkinin varlığı yazılı delillerle veya diğer kesin delillerle de ispatlanmamıştır. Yazılı delil başlangıcı bulunmadığı gibi tanık dinlenmesi koşulları da bulunmadığından davacının akdi ilişkinin varlığını ispatlayıp ispatlayamadığı tartışılıp değerlendirilmeden mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olması da doğru olmamıştır. (Yargıtay kapatılan 15 Hukuk Dairesinin 15.H.D. 2017/648 Esas 2017/2538Karar sayılı ilamı)
Yukarıda açıklanan nedenlerle; sair hususlar incelenmeksizin davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a-3.a-6 maddeleri gereğince kaldırılmasına, dosyanın görev hususu gözetilerek ve dairemiz kararına uygun şekilde inceleme ve araştırma yapılmak suretiyle esasa ilişkin yeni bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin KABULÜNE,
2-.Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 09/09/2021 Tarih ve 2020/254 Esas 2021/598 Karar sayılı kararının HMK’nun 353/1-a-3 ve a-.6 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın görev hususu gözetilerek ve dairemiz kararına uygun şekilde yeniden inceleme ve araştırma yapılarak esasa ilişkin yeni bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Kararın mahiyeti gereği istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına, davalı tarafından yatırılan 59,30 TL ve 165,20 TL olmak üzere toplam 224,82 TL istinaf peşin karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
5- Davalı tarafça yatırılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek kararda dikkate alınmasına,
6- Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 22/11/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …
e-imza

Üye …
e-imza

Üye …
e-imza

Katip …
e-imza