Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/507 – 2023/777
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31.HUKUK DAİRESİ
(İnceleme Aşamasında / Duruşmasız)
(Başvuru Kabul/Gönderme/HMK m. 353/1-a.6)
DOSYA NO : 2022/507 Esas
KARAR NO : 2023/777
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/02/2022
NUMARASI : 2020/467 Esas-2022/118 Karar
DAVACILAR :
İFLAS İDARE MEMURU :
VEKİLİ
DAVANIN KONUSU : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 06/06/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 09/06/2023
Taraflar arasında görülen Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasında mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacılar vekilleri; müvekkil firmanın da ortağı olduğu ve davacıların kurmuş olduğu adi ortaklık ile davalı arasında 18.09.2013 tarihinde 2013/116443 ihale kayıt nolu sözleşme ile …Merkez Atıksu Arıtma Tesisi İnşaatı işinin üstlenildiğini, müvekkil …. Şti. tarafından, akdedilen sözleşme kapsamında verilmesi iktiza eden 490,200,00 TL lik kesin teminat mektubunun adi ortaklık adına verildiğini, sözleşme kapsamında işe başlanılmış ve müvekkil firmanın da ortağı olduğu adi ortaklık tarafından iş taahhüt kapsamında belirlenen iş programına uygun olarak yerine getirildikten sonra işi geçici kabulü aşamasında adi ortaklığın pilot ortaklarından …. Şti. hakkında 22.10.2015 tarihi itibariyle Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/13 E., 2015/631 K., sayılı kararı ile iflas kararının verildiği ve bu iflas kararının 22.12.2015 tarihinde kesinleştiğini, iflas kararı üzerine davalı tarafından, adi ortaklık nam ve hesabına müvekkil tarafından verilen 490.200,00 TL tutarındaki teminat mektubunun nakde tahvil edildiğini, sözleşmeye aykırı bu işleme karşın Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/513 Esas sırasında kayıtlı dava dosyası üzerinden teminat mektubunun nakde tahvili işleminin tedbiren durdurulması ve nakde tahvil gerçekleşir ise tazmin tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsili talepli dava açıldığını, ilk derece mahkeme kararı Ankara 1. İcra Müdürlüğünün 2017/7943 Esas sayılı dosyası üzerinden ilamlı icraya dayanak yapılmış ve takip borçlusu davalı tarafından tehir-i icra kararının alındığını, karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulduğunu, istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiğini, istinaf kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurulduğunu ve hükmün onanmasına karar verildiğini, onama kararı üzerine davalının teminat mektubu 25.06.2020 tarihinde nakde tahvil edilmiş, dosya hesabı yaptırılarak bakiye alacak 59.180,85 TL belirlendikten sonra bu miktarın davalı tarafından icra dosyasına 26.06.2020 tarihinde yatırıldığını, davalı tarafından, davacıların iş ortaklığına ait teminat mektubunun nakde tahvil edilerek temerrüde düşürüldüğü 01.06.2016 tarihinden itibaren, ödemenin icraya yapıldığı 25,06.2020 ve 26.06.2020 (kısım kısım) tarihleri itibariyle aşkın zararın tazminine yönelik olduğunu, karşılanmayan ve somut olgulara dayanan zarara yönelik olarak; iş ortaklığı aleyhine Ankara 5, Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/254 E, 2019/437 K. Sayılı dosyası üzerinden açılan alacak davasında müvekkil aleyhine hüküm tesis edildiği gibi birleşen Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/530 esas sayılı sırasında kayıtlı dosyasında ise Ankara 29. İcra Müdürlüğünün 2016/5932 €sas sırasında kayıtlı icra dosyasına vaki itirazın iptaline karar verildiğini, ayrıca müvekkilinde ortağı olduğu iş ortaklığının başkaca borçlarını ödemekte zorlandığı gibi kredi de kullandığını beyan ederek, 50,000,00 TL aşkın zararın, 6100 sayılı HMK’nın 109.maddesi uyarınca, davalıdan, ödemenin yapıldığı 26.06.2020 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsili ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davacının, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/513 esas sayılı dosya ile aleyhe açtığı davada verilen 15.02.2017 tarih ve 2017/90 K. sayılı kararının icrası ile karşılanamayan zararının bulunduğu iddiasıyla aşkın zararının karşılanması istemiyle iş bu davayı açtığını, davacının bahsi geçen mahkeme kararını avans faizi ile icraya koyarak tahsil etmiş olmasına rağmen temerrüt faizi ile karşılanamayan zararının olduğu iddiasında olup, zarar sebebi olarak herhangi bir maddi vakıayı ortaya koyamadığını, dolayısıyla iş bu davanın ilk görünüşü itibariyle dahi hukuki dayanaktan yoksun olduğunu ve reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/513 esas sayılı dosyası ile açmış olduğu dava ile işbu davanın tarafları, dava konusu ve sebebinin aynı olduğunu ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 26.02.2020 tarih ve 2019/2863 E. 2020/798 K. sayılı karar reddedilerek yerel mahkeme kararının onanarak kesinleştiğini, anılan davada ileri sürülebilecekken talep edilmeyen ve saklı da tutulmayan işbu dava konusu talep bakımından kesin hüküm itirazında bulunduklarını, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar icin TBK m. 147 hükmünde 5 yıllık zaman aşım süresi öngörülmüş olup …Atıksu Arıtma Tesisi İnşaat Yapım İşinin geçici kabulünün 09.10.2015 tarihinde yapılmış olduğunu, bu tarihten itibaren 5 yıllık süre içinde talepte bulunulması gerektiğinden iş bu dava konusu talepler bakımından dava tarihi itibariyle zaman aşım süresinin dolduğunu, müvekkil bankaya yüklenebilecek herhangi bir kusurun mevcut olmadığını, bu noktadan hareketle davacının TBK m. 122 çerçevesinde müvekkil bankadan aşkın zarar talep etmesinin hukuki dayanaktan yoksun olup aşkın zararın tazmini koşullarının oluşmadığını, davacının temerrüt faizi ile karşılanamayan zararının var olmadığını, davacının temerrüt faizini talep edebilmek için gecikme nedeniyle uğranılan zararın ispatı gerekmediği halde faizi aşan zarar munzam zararın istenebilmesi için, alacaklı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararının varlığını kanıtlamak zorunda olduğunu beyan ederek, haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddine karar verilmesi ile yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece; tüm dosya kapsamına göre, dava dosyası muhteviyatına sunulan Ankara 8.Asiye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/513 E. 2017/90 Karar sayılı kararının istinaf ve temyiz yasa yollarından geçerek onandığı, Mahkeme kararına istinaden davacılar tarafından Ankara 1.İcra Müdürlüğü’nün 2017/7942 E. sayılı dosyası ile davalı … A.Ş. Aleyhine 245.100,00 TL Asıl Alacak ve asıl alacağa 01/06/2016 tarihinden tahsil tarihine kadar işleyecek 49,75 Avans faizi ile tahsiline yönelik icra takibi başlatıldığı, davacılar aleyhine başlatılan Ankara 5, Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/254 esas sayılı Alacak davasının huzurdaki davaya konu aşkın zarar tazminine kaynak 490.200,00 TL’lik kesin teminat mektubunun nakde çevrilme tarihinden önceki bir tarihte açıldığı, davacı iş ortaklığı firmalarının davaya konu teminat mektubunun nakde çevrilmesinden sonraki süreçte kullandıklarını beyan ettikleri kredilere ilişkin herhangi bir belge sunulmadığı, davacı iş ortaklığı firmaları davaya konu teminat mektubunun nakde çevrilmesinden sonraki süreçte kredi kullandıkları ve temerrüt faizi ile karşılanmayan aşkın zararları bulunduğunu dava dilekçesinde beyan etmiş olmalarına rağmen bu konuda bir ispat bulunmadığı, davacını temerrüt faizi ile karşılanamayan zararı olduğuna ilişkinde bir bilgi ve belge sunulmadığı, aşkın zarar kavramı ve talep edilebilme şartları: Aşkın zarara ilişkin TBK m. 122 hükmü şöyledir: “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.” Hükümde kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsendiği, bu zararın karşılanmasının iki bölümde düşünüldüğü, birinci bölüm kanıtlanmadan ödenmesi talep edilecek zarar miktarı olduğu, bunun temerrüt faizi olduğu, diğer bir deyişle temerrüt faizinin miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edildiği, bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etmek olanağı yasal olarak mevcut olmadığı (Yargıtay 15. HD 12/05/2016 tarih 2016/1049 E. 2016/2737 K.) bu durumda çözümlenmesi gereken hukuki sorunun; temerrüt faizini aşan bir zararın mevcut olup olmadığı hususu olduğu, yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşunun davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı, davacının para alacağını zamanında alması halinde ne şekilde kullanacağını kanıtlaması gerektiği (Yargıtay 15. HD 12/05/2016 tarih 2016/1049 E. 2016/2737 K.), Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 12/05/2016 tarih ve 2016/1049 E. 2016/2737 K. Sayılı kararında: “Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. Burada davacının kanıtlaması gereken husus enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını, alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde gerçekleşen bu fark sebebiyle daha yüksek kurdan ödemek zorunda kaldığını kanıtlamak durumundadır. Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular BK’nın 105. (T.B.K. 122.) maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez.” denildiği, davacının zarar iddiasının soyut iddia olarak kaldığı ve ispat edilemediği belirtilerek, davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekilleri istinaf başvuru dilekçesinde özetle; TBK’nın 122.maddesinin temerrüt faizi ile karşılanmayan zararın hüküm altına alınmasına ilişkin olduğunu, borçlunun kusuru olmadığını kanıtlamadığı sürece zararı gidermesi gerektiğini, aşkın zararın ayrı yeni borç ve bağımsız olduğunu, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin kararı ve Anayasa Mahkemesi kararları ile munzam zarara ilişkin ilke kararı oluşturulduğunu, zararın hesaplanmasında somut delillerle kanıtlanma uygulamasından vazgeçildiğini, Anayasa Mahkemesi kararının bağlayıcı olduğunu, munzam zararın varlığı konusunda karine kabul edildiğini, zarar oluştuğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasını ve davanın kabulünü talep etmiştir.
GEREKÇE :
Dava, Eser Sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Munzam zarar, davanın dayanağı olan eser sözleşmesinin düzenlendiği ve davanın davanın açıldığı tarihlerde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. TBK’nın 122/1. maddesinde “”Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”” şeklinde 818 sayılı BK’nın 105. maddesindeki düzenlemeye paralel ve dili sadeleştirilmiş bir hüküm getirilmiştir.
Yargıtay HGK’nın 10.11.1999 gün ve 13-353/929 sayılı kararında vurgulandığı üzere; Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan borçlu temerrüdünün hukuki bir sonucudur ve alacaklının zararının faizi aşan bölümüdür. Borçlu para borcunun vadesinde ödemediğinde (temerrüt) oluştuğunda sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına girer. Bu durumda BK’nın 103. maddesi uyarınca alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı ispat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı giderme hakkı tanınmıştır. Bunun dışında, alacaklının uğradığı zararın temerrüt faizinin üstünde gerçekleşmiş olması durumlarında ise, davada uygulanması gereken BK’nın 105. maddesi gündeme gelir. Munzam zarar, borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır. Diğer bir anlatımla temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğu kurallarına bağlı bir zarar şeklinde tanımlanabilir. BK 105. kaynağı ne olursa olsun, temerrüt faiz yürütülebilir nitelikte olmak koşuluyla bütün para borçlarında uygulanma olanağına sahiptir. Borcun dayanağı haksız fiil, sözleşme, nedensiz zenginleşme, kanun, vekâletsiz iş görme olabilir. Bu bağlamda hemen belirtelim ki, munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuki aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK 105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar bu hukuki niteliği ve karakteri itibariyla, asıl alacak ve faizleri yönünden icra takibinde bulunulması veya dava açılmasıyla sonuç ermeyeceği gibi, icra takibi veya dava açılması sırasında asıl alacak ve temerrüt faizi yanında talep edilmemiş olması halinde dahi (BK’nın 105/2) takip veya davanın konusuna dahil bir borç olarak da kabul edilemez. Hâl böyle olunca, asıl alacağın faizi ile birlikte tahsiline yönelik icra takibinde veya davada munzam zarar hakkının saklı tutulduğunu gösteren bir ihtirazî kayıt dermeyanına da gerek bulunmamaktadır. Ayrı bir dava ile on yıllık zamanaşımı süresi içerisinde her zaman istenmesi mümkündür. Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. BK’nın 105. maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun tümerrüde düşmedeki kusurunun varlığı asıldır. Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak, temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir.
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru sonucunda vermiş olduğu, 21.12.2017 gün ve 2014/2267 sayılı başvuru nolu kararına konu uyuşmazlıkta, başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılarak ödendiği anlaşıldığından başvurucuya şahsi ve olağan dışı bir külfet yüklendiği, bu tesbite rağmen derece mahkemelerinin başvurucunun zarara uğradığını ayrıca ispatlaması gerektiği yönündeki katı yorumu nedeniyle somut olay bakımından kamu yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında kurulması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine değerlendirilip mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olması karşısında, hak ihlâline neden olmamak düşüncesiyle munzam zararın somut delillerle kanıtlanması gerektiği uygulamasından vazgeçilmiş, gelişen ekonomik koşullar, mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasındaki adil dengenin korunması Anayasa Mahkemesinin ihlâl kararlarının bağlayıcılığı gözönünde tutularak enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurları, mevduat faizleri, devlet tahvilleri ve diğer yatırım araçlarının faiz oranları ile birlikte getirilerinin temerrüt faizden fazla olması halinde munzam zararın varlığının karine olarak kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir (Yargıtay (kapatılan) 15. Hukuk Dairesi, 2020/967 Esas – 2021/859 Karar; 2018/1494 Esas – 2019/932 Karar).
Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelince; davacı yüklenicinin bu davadaki talebi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenen aşkın (munzam) zarara ilişkin olup, Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/513 Esas sayılı dosyası ile açılan ilk alacak davasında karşılanmayan zararlarının varlığı ve miktarını mahkemenin de kabulünde olduğu gibi somut delillerle ve yeterince kanıtlayamamışlardır.
Ancak, ülkemizde yaşanan ve herkes tarafından bilinen enflasyon, artan fiyatlar, döviz artışı vs. gibi olgular nedeniyle her zaman alacaklıların zararının temerrüt faizi ile karşılanması mümkün olmayacağından, öncelikle munzam zarar talep edilen alacakla ilgili temerrüt tarihinden tahsil tarihine kadar geçen süredeki enflasyon verilerini gösterir TEFE, TÜFE-ÜFE oranları, banka vadeli mevzuat faiz oranları, döviz kurları, devlet tahvil faiz oranları, işçi ücretleri ve diğer yatırım araçları ile ilgili getiri bilgilerinin resmi kurumlardan sorulup tesbit edildikten sonra, uzman bilirkişi kurulundan, tahsiline karar verilen davacı alacağının temerrüt tarihinde bu yatırım araçlarından oluşacak sepete yatırılması ve değerlendirilmesi halinde tahsil tarihlerinde asıl alacakla birlikte getirisinin ulaşabileceği miktar ile tahsiline hükmedilen asıl alacak ve bu alacak için temerrüt tarihinden tahsil tarihlerine kadar davacının tahsil edebileceği ve tahsil ettiği faiz miktarı ve toplam miktar ve bu şekilde bulunacak toplam miktarlar arasındaki fark konusunda gerekçeli, ilk derece Mahkemesi ve Bölge Adliye Mahkemesi denetimine elverişli ek rapor alınıp değerlendirilerek faizle karşılanamayan zarar konusunda sonucuna uygun bir karar verilmesi yerine yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
O halde Mahkemece yapılacak işlem yukarıdaki açıklamalar kapsamında tüm bilgi ve belgelerin resmi kurumlardan getirtilerek bilirkişi heyetinden denetime elverişli şekilde ek rapor alınarak ulaşılacak sonuca göre karar verilmesinden ibaret olacaktır.
Açıklanan nedenlerle; sair hususlar incelenmeksizin davacılar vekillerinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde sonuçlandırılması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacılar vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-ANKARA 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’nin 22/02/2022 tarih ve 2020/467 Esas-2022/118 Karar sayılı kararının HMK’nun 353/1-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacılar tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
5-Davacılar tarafından ödenen istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-İnceleme konusu kararın icrasının geri bırakılması için İİK’nın 36/1 maddesi gereğince varsa taraflarca yatırılan nakit teminatların veya sunulan banka teminat mektuplarının dosya kapsamı ve kararın niteliğine göre aynı maddenin 5. Fıkrası gereğince yatıran/sunan tarafa İADESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 06/06/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan
✍e-imzalıdır
Üye
✍e-imzalıdır
Üye
✍e-imzalıdır
Katip
✍e-imzalıdır