Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2022/317 E. 2023/436 K. 05.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/317 Esas
KARAR NO : 2023/436 (İnceleme aşamasında / Duruşmasız)
(Kararın Kaldırılarak Yeniden Hüküm Kurulması 353/1-b-2)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/07/2018
NUMARASI : 2016/738 Esas-2018/662 Karar

DAVACI : …
VEKİLİ :
DAVALI : …
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Marka Hazırlama Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali

KARAR TARİHİ : 05/04/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 17/04/2023

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan marka hazırlama sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali davasında mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dairemize gönderilen dosyanın yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İSTEM;
Davacı vekili tarafından verilen 22/09/2016 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davacı şirketin reklam ve tanıtım sektöründe iş yaptığını, davalı ile aralarında hizmet ve iş birliği sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşme kapsamında müvekkilinin üstlendiği işleri yerine getirdiği halde alacaklarının ödenmediğini, ödenmeyen iş bedeli için düzenledikleri faturadan kaynaklanan alacaklarının tahsili için başlattıkları icra takibinin davalının itirazı üzerine durdurulduğunu belirtip, davalının icra takibine yapmış olduğu haksız itirazın iptaline ve %20 oranında inkar tazminatının davalıdan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
YANIT:
Davalı vekili tarafından verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; Davacının alacak isteminin zaman aşımına uğradığını, davacının sözleşme hükümlerine uygun hizmet vermediğini, bu kapsamda kendileri için hazırlanan markanın başka bir şirkete ait marka ile benzerlik gösterdiği iddiası ile davalı şirket yetkilileri hakkında Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinde açılan dava sonucu şirket yetkilisinin mahkum olduğunu, sözleşme hükümlerine uygun biçimde eser yerine getirilmediği için ücret talep etme hakkı bulunmayan davacının davasının reddine ve kötüniyet tazminatının davacıdan alınmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/07/2018 tarih 2016/738 Esas 2018/662 Karar sayılı kararında özetle; Dava, taraflar arasında düzenlenen sözleşme nedeni ile davacı tarafından yerine getirildiği söylenen işler nedeni ile oluşan davacı alacağının tahsili için başlatılan icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasında “Hizmet ve İşbirliği Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin düzenlendiği, davacının davalı adına marka hazırlama işini yerine getirdiği, bunun dışında diğer tanıtım hizmetlerini sunduğu ve davacı tarafından hazırlanan marka nedeni ile davalı şirket yetkilileri hakkında dava açılıp, mahkumiyet kararı verildiği tartışma konusu değildir.
Davacı taraf sözleşmeden kaynaklanan tüm yükümlülüklerini sözleşme hükümlerine uygun biçimde yerine getirdiklerini, bu nedenle davalıdan alacaklı olduklarını ileri sürmektedir. Davalı taraf ise davacı tarafından kendileri için hazırlanan markanın başka bir şirkete ait marka ile benzerlik göstermesi nedeni ile ceza yargılaması yapılıp, şirket yetkilisinin mahkum olduğunu, bedeli talep edilen markanın sözleşme hükümlerine uygun biçimde hazırlanmamış olması nedeni ile bu işe ilişkin davaya konu fatura bedellerinin kendilerinden tahsil edilmesinin mümkün olmadığını ileri sürmektedir.
Taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca davacı tarafından davalı adına marka hazırlama işlemi yapılmıştır. Hazırlanan markayı kullanmaya başlayan davalı taraf hakkında bu markanın kendi şirketlerine ait marka ile benzerlik gösterdiğini ileri sürüp, 3.kişiler tarafından davalı şirket yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu suç duyurusu üzerine Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2016/178 Esas 2017/137 Karar sayılı dosyası üzerinden yargılaması yapılmış, davacı şirkete ait markanın daha önce tescil edilen başka bir şirkete ait marka ile benzerlik gösterdiği kabul edilip, davalı şirket yetkilisinin cezalandırılması yoluna gidilmiştir.
Davacı tarafından davalı için hazırlanan marka, ceza yargılamasına konu şikayet ve sonrasında ceza davası açılmadan önce davalı şirket tarafından kullanılmaya başlanılmıştır. Dava dışı şirket yetkililerinin markalar arasındaki benzerlik nedeni ile 13/11/2015 tarihinde gerçekleşen şikayetleri üzerine davalı şirket yetkilileri hakkında iddianame düzenlenmiş, yapılan yargılama sonucunda 27/04/2017 tarihinde davalı şirket yetkililerinin mahkumiyetine karar verilmiştir.
Mahkumiyet ile sonuçlanan karar içeriğinden anlaşıldığı gibi, davacı tarafından davalı adına hazırlanan markanın daha önce başka bir şirket tarafından tescil ettirilen marka ile benzerlik gösterdiği anlaşılmaktadır. Davalımız tacir olup, kendisi için hazırlanan markayı teslim alıp kullanmaya başlamadan önce, aynı markanın başka şirketler tarafından daha önce kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmesi gerekmektedir.Davacının hazırladığı markanın başka bir marka ile benzerlik göstermesi halinde işin ayıplı olarak yerine getirildiğini kabul etmek gerekmekte olup, davalının markanın kendisine tesliminden itibaren makul bir süre içerisinde davacıya ayıp ihbarında bulunması gerektiği halde, dava dışı şirketin marka kullanımından kaynaklanan şikayetinin 13/11/2015 tarihinde gerçekleşmesi üzerine en geç bu tarihte davalının ayıplı ifadan haberdar olduğu, bu tarihten itibaren makul süre içerisinde davacıya ayıp ihbarında bulunması gerekir iken, aradan bir yılı aşkın süre geçtikten sonra iş bedelinin tahsili için 01/08/2016 tarihinde başlatılan icra takibine yönelik 08/08/2016 tarihli itirazı ile ayıbın varlığını ileri sürdüğü, bu hali ile davacı tarafından gerçekleştirilen ayıplı ifaya rağmen makul süre içerisinde ayıp ihbarında bulunmayan davalının ürünün ( kendisi için hazırlanan markayı ) olduğu hali ile kabul ettiği, davacı tarafından yerine getirilen iş bedelinin davalıdan talep edilmesinin mümkün olduğu, bu nedenle davalının icra takibine yönelik itirazının iptali gerektiği kabul edilmiştir.
Toplanan delillere göre; Taraflar arasında imzalanan sözleşme uyarınca marka hazırlama işini de kapsayan tanıtım işlerinin davacı tarafından davalı için yapılması konusunda anlaşıldığı, davacının bu kapsamda davalı adına tanıtım amaçlı işlemler yaptığı, bu işlemlerden birinin de davalı adına hazırlanan marka olduğu, hazırlanan markanın başka bir marka ile benzerlik göstermesi sonrası davalı şirket yetkilileri hakkında mahkumiyet kararı verilmiş olmakla birlikte, davacının marka hazırlama işini ayıplı olarak yerine getirdiği kabul edildiğinde, davalının en geç haklarındaki şikayetin yapıldığı 13/11/2015 tarihinde markalar arasındaki benzerlik konusunda bilgi sahibi olduğu, 2 yıla yakın süren ceza yargılaması sırasında davalı tarafından usulüne uygun biçimde ve süresinde davacıya yapılmış ayıp ihbarı bulunduğunun kanıtlanmadığı, ayıp ihbarının ilk kez icra takibi ile iş bedeli talep edildikten sonra yaklaşık bir yılı aşan süre sonunda gündeme getirildiği, bu hali ile süresinde ayıp ihbarında bulunmayan davalının markayı bulunduğu hali ile kabul etmiş sayılacağı gerektiği için iş bedelinin davalı tarafından ödenmesi gerektiği, taraflar arasındaki çekişmenin talep edilen alacak miktarı ile ilgili olmayıp, marka hazırlama işinin ayıplı olduğu iddiası nedeni ile davalının ödeme yapmaktan kaçınmaktan kaynaklandığı, bu hali ile davalının marka hazırlama işi de dahil tüm tanıtım faaliyetleri nedeni ile oluşan davacı alacağına yönelik itirazının haklı nedene dayanmadığı, bu nedenle itirazın iptali gerektiği, davacı alacağı likit nitelikte olup, itiraz nedeni ile davacının alacağına ulaşması geciktirildiği için hüküm altına alınan alacağın % 20’si oranında inkar tazminatının davalıdan alınması gerektiği, davacı alacağı sözleşmeden kaynaklanmakta olup, 6098 sayılı yasanın 146.maddesi ile öngörülen 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı kabul edilip, davanın kabulüne davalının Ankara 15. İcra Müdürlüğünün 2016/15341 Esas sayılı icra takibine yönelik itirazının 40.754,28 TL asıl alacak üzerinden iptaline, takip tarihinden itibaren asıl alacağı değişen oranlı avans faizi uygulanmak suretiyle takibin devamına, kabul edilen 40.754,28 TL asıl alacağın %20 ‘sine karşılık gelen 8.150,86 TL inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya ödenmesine dair karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili tarafından verilen 21.09.2018 tarihli istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde özetle; Dava konusu uyuşmazlığın müvekkili şirketin yeni konut projesinin tanıtımını yapmak maksadı ile davacı … şirketi ile “Hizmet ve İş Birliği Sözleşmesi” imzaladığını, ancak davacı şirketin proje isim önerisi olarak sunup kabul ettirdiği ” … ” markasının tescilli başka bir marka olan ” … ” markası ile benzerlik oluşturduğunu, bu nedenle müvekkili şirketin … markasının her türlü kullanımından vazgeçtiğini ve markayı kullanımdan kaldırdığını, buna rağmen müvekkili şirketin yetkili temsilcisinin, marka hakkına tecavüz iddiası ile Ankara 1. FSCM’nin 2016/178 e sayılı dosyası üzerinden yargılanarak ceza aldığını, davacı yanın tüm bu olumsuz hususları görmezden gelerek sözleşme kapsamındaki bakiyenin tüm haklarını talep ile icra takibi başlattığını, ancak müvekkili şirketin icra takibine itiraz ettiğini, itirazın iptali konulu huzurdaki davanın ise davacının talepleri ile icra inkar tazminatının kabulü ile neticelendiğini, mahkemenin, müvekkili şirketin tacir olması nedeni ile basiretli davranması gerektiğini belirtse de davacı yanın da bir ticaret şirketi olduğunu, davacı yanın da aynı şekilde basiretli davranma yükümlülüğünün olduğunu, hele de reklam konusunda hizmet veren bir şirket olması, bu nedenle isim önerisi tercihlerinde konu dışı hizmet veren diğer tacir şirketlere nazaran daha dikkatli ve özenli davranması gerektiği halde mahkemenin bu sorumluluğu salt davalı müvekkiline yüklemesinin hatalı olduğunu, davacı tacirin, reklam konusunda uzman, piyasayı iyi bilen, araştırma yükümlülüğü olan, marka ve isim konusunda ve markanın tanıtımı konusunda davalı müvekkilinin sahip olacağı basiretten çok daha fazlasına sahip olması gerekmesine rağmen sözleşmenin kendisine yüklediği edimi layıkı ile yerine getirmediği gibi, müvekkilin marka kullanımından doğan menfaati elde edememesine, müvekkilinin ceza yargılaması neticesinde mahkum edilmesine, müvekkilinin başka marka bulmak ve başka maliyetlere katlanmak zorunda kalmasına sebep olduğunu, davacı yanın, sözleşmenin yüklediği edimlerini gereği gibi yerine getirmediğinden mahkemenin esas hakkında verdiği kararın hatalı olduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşmede bir davacı yana yükletilmiş olan genel anlamda tanıtım ve reklamcılık adı altında bir çok edim yükletildiğini, bilirkişi raporunda bu edimlere değinildiği gibi, mahmemece tarafların iddia ve itirazlarının sözleşmede yer alan edimlerin hangi kısımlarına ne derecede sirayet ettiğinin tespitinin istendiğini, raporda ” … isminin belirlenmesinin piyasa fiyatlarına göre bedelinin tespitine” yer verildiğini, müvekkilinin, davacı şirkete yapmış olduğu hizmetler kapsamında ajans hizmetler bedeli adı altında 22.000,00 TL ve ajansın hazırladığı konsept üzerinden tasarımı yapılan işlerde %5 ajans hizmet payı ödeneceği sözleşmede belirlenmiş olduğundan bu tür hizmetler karşılığında müvekkili şirketçe 30.540,00 TL ödenmiş olduğunun tespit edildiğini, müvekkilinin hali hazırda davacı yana 50.000,00 TL’den daha fazla bir ödeme yaptığını, davacı yanca bu ücretin hakedilmemiş olmasına rağmen müvekkilinin sözleşme kapsamında ödeme yaptığını, bilirkişice tespit edilmiş olan “markanın, proje tanıtım ve imajının oluşturulmasında en etkili unsur olduğu, orta düzeydeki tüketicinin algısını ve projeye olan ilgisini belirleyecek en temel araç olduğu dikkate alınarak isim çalışmasının toplam hizmet bedeli içindeki oranının yaklaşık %25 olması gerektiğinden bahisle neticeden 8.250-TL olması” şeklinde tespit edilen bu tutarın müvekkili şirketçe daha evvelden davacı yana ödenen bedellere dahil olduğundan davacının 8.250,00 TL olarak tespit edilen alacağının da kalmamış bulunduğunu, bilirkişinin tespitinde yer alan kurumsal kimlik çalışmaları kapsamındaki hizmetler ile iletişim çalışmaları kapsamındaki hizmetleri kapsamında sayılan 14 adet kalem hizmeti arasında isim çalışmasının en temel hizmeti oluşturduğunu, diğer bütün hizmetlerin ise bu çalışma üzerine inşa edildiğini, markanın proje tanıtımı ve imajın oluşturulmasında en etkili unsur olduğunun tespit edildiğini, isim çalışmasının en etkili unsurunu ise ve üzerine inşa edilecek diğer unsurların temel unsurun sorunlu olması halinde bu sorundan etkileneceğinin tespit edilmiş olmasına rağmen davacı adına alacak hesaplanmasının hatalı olduğunu, mahkemece sözleşmede yer alan edimlerin ücrete yansıması bakımından rapor kazandırılmış olmasına rağmen ilerleyen aşamalarda bu raporun gereksiz görüldüğünü ve ayıbın ihbar edilmemiş olması yönünden hüküm verilmesinin yeterli görüldüğünü, oysa ki uyuşmazlık konusunun, salt olarak ayıbın ihbar edilmemiş olması olarak görülemeyeceğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin varlığının çekişmesiz olduğunu, tarafların iki tarafa borç yükleyen bu sözleşmenin kendilerine yüklediği edimleri ne derece yerine getirdiğini, sözleşmeye uygun davranıp davranmadığı hususunun da irdelenmesi gerektiğini, davacı yanın zaten sözleşmenin kendisine yükümlediği edimlerini gereği gibi yerine getirmediğini, davacı yanın sözleşmede yer alan tüm edimleri kalem kalem yerine getirmediğinden sözleşmeden beklediği menfaatlerin tamamını elde etmesinin de mümkün olmadığını, müvekkili şirketin en büyük şikayetinin sözleşmeden beklediği menfaati elde edememesi olduğunu, bununla da kalmayıp, önerilen hatalı marka nedeni ile başka markalara yönelmek zorunda kalarak başka masraflar yaptığını, müvekkili şirketin, davacı yan tarafından mağdur edilmiş olmasına rağmen itirazlarının haksız kabul edilmesinin hukuki bir açıklaması olmadığı gibi vicdani kanaat ile de uyuşmadığını, davacı yanın, sözleşmenin kendisine yüklediği edimleri ayıplı şekilde yerine getirip müvekkilini gerek hukuki gerekse cezai anlamda zarara uğratmış olup aynı zamanda projesinin tanıtımı için başka bir şirket ile yeni bir reklamcılık ve tanıtım sözleşmesi imzalamak zorunda kalarak maddi kayba uğrattığını, tüm bu hususların mahkemece görmezden gelinmesinin kabul edilebilir bir durum olmadığını, şartları oluşmayan icra inkar tazminatının kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, mahkemece itirazın iptali ile birlikte asıl alacağın %20 si oranında icra inkar tazminatına hükmettiğini, davanın esası hakkında yukarıda açıklanan hususlar kapsamında davacı yanın esasen haksız olması nedeni ile icra inkar tazminatı talep edebilmesinin mümkün olmadığını, istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırıldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355.maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Dava, taraflar arasında düzenlenen marka hazırlanması ve yan hizmetlerin yürütülmesine ilişkin sözleşmeden kaynaklanan bakiye iş bedeli alacağının tahsili amacıyla dört adet faturaya istinaden davalı hakkında başlatılan icra takibine davalının yaptığı itirazın iptali isteğine ilişkindir.
Davalı vekili davaya cevabında, öncelikle zamanaşımı defiinde bulunmuş, esasa ilişkin olarak ise, davacı yüklenici tarafından hazırlanan markanın, başka bir şirkete ait markaya tecavüzü olduğu iddiasıyla davalı şirketin yetiklisi hakkında Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinde dava açıldığını, markaya tecavüz suçu sabit görülerek davalı şirket yetkilisinin cezalandırılmasına karar verildiğini ve bu sebeple davacının edimini sözleşmeden beklenen amaca uygun olarak yerine getirdiğinden söz edilemeyeceğinden ve müvekkili davalı tarafından daha önce davacı yana yapılan ödemeler de gözetilerek davacının başkaca alacağa hak kazanmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece alacağın on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu ve dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı kabul edilerek davanın esasına geçilmiş, uzman akademisyen bilirkişiden rapor alınmış ve sonuçta davacı tarafından sözleşme kapsamında hazırlanan markanın tecavüzlü olduğu hususunun bir ayıp ihbarı olarak davacı yükleniciye yapılması gerektiği, bu ihbarın en geç, dava dışı şirketin markaya tecavüz iddiasıyla yaptığı şikayet tarihi itibariyle bu durumdan haberdar olunduğundan bu tarihte yapılması gerektiği ancak davalı iş sahibinin bu ihbarı zamanında yapmayarak icra takibine itiraz dilekçesinde dile getirdiğinden davacı yüklenicinin iş bedeline hak kazandığı ve takibe konu faturalar sebebiyle bakiye iş bedeli alacağının davalıdan tahsili gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının takibe yaptığı itirazın iptali ile takibin devamına ve takibe konu alacağın likit olması sebebiyle asıl alacağın %20’si oranında inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine dair karar verilmiş bu karara karşı davalı vekilinin yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf yoluna başvurduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 698 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen “eser” sözleşmesi ilişkisinden kaynaklanmaktadır. Eser sözleşmeleri TBK’nın 147/5 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olup davacı yüklenicinin hazırlamış olduğu markayı davalı iş sahibine tesliminden itibaren yasal beş yıllık zamanaşımı süresi içerisinde icra takibi yapmış olduğu anlaşıldığından takip tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı anlaşıldığından sonuç olarak mahkemece davalının zamanaşımı defiinin reddi ile davanın esasının incelenmesine geçilmiş olmasında yasaya aykırılık görülmemiştir.
Eser sözleşmelerinin taraflarından olan yüklenicinin edimi, sözleşmeye uygun, ayıpsız ve eksiksiz bir eserin teslimi, işsahibinin edimi ise, iş bedelinin ödenmesidir.
Eser sözleşmelerinde kural olarak sözleşme konusu işin tamamlanıp teslim edildiği ve bedele hak kazanıldığını kanıtlama yükü davacı yükleniciye aittir. Davalı tarafça sözleşmede hazırlanması kararlaştırılan markanın başka bir firmaya ait marka ile benzerlik göstermesi sebebiyle dava dışı marka sahibi tarafından yapılan şikayet üzerine davalı şirket yetkilisi hakkında ceza davası açıldığı ve yargılama sonucunda şirket yetkilisinin markaya tecavüz sonucundan mahkumiyetine karar verildiği ve bu kararın kesinleştiği bu sebeple davacının davalı için hazırladığı markanın kullanılamadığı ve sözleşmeden beklenen faydanın sağlanamadığı ayrıca başka bir marka bulmak için yeniden maliyet yapmak zorunda kaldığını ve sözleşmeden beklenen fayda sağlanamadığından davacının bedele hak kazanamadığını, davacı yana davadan önce yapılan 50.000,00 TL tutarında ödemeler bulunduğunu belirterek haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı yüklenicinin iş bedeline hak kazanabilmesi için eseri sözleşme ve ekleri, fen ve tekniği ile iş sahibinin ondan beklediği amaca uygun olarak yapması gerekir. Tarafların imzasını taşıyan sözleşmeden ve dosyada rapor düzenleyen uzman akademisyen bilirkişi raporundan davalı yüklenicinin taraflar arasında yapılan “Hizmet ve İşbirliği Sözleşmesi” kapsamında öncelikle isim çalışması (marka) yapmayı taahhüt ettiği, sözleşmede belirtilen diğer işlerin tamamının ise marka üzerine yapılacak çalışmalardan ( amblem, tasarım, tanıtım ve tutundurma faaliyetleri ) oluştuğu bu nedenle üretilen markanın sorunlu olması halinde, bu sorunun marka üzerine inşa edilen diğer bütün işlere yansıyacağı anlaşılmaktadır. Bu halde, gerçekleştirilen imalâtın (markanın) sözleşmeye uygun olup olmadığının saptanması için iş sahibinin sözleşmeden beklediği amacının göz önünde tutulması gerekir. Davalı iş sahibi bu sözleşme ile davacı tarafından hazırlanacak markanın, inşaat alanında faaliyet gösteren şirketinin tanıtımı ve pazarlamasında kullanacağından ancak açılan ceza davası sonucunda davacının hazırladığı markanın başka bir markaya tecavüzlü olduğu sabit görülüp markaya tecavüz suçundan dolayı davalı iş sahibi şirket yetkilisinin cezalandırılmasına karar verildiğinden davalı iş sahibinin yüklenicinin hazırladığı marka ve yan ürünleri kullanmasına imkan kalmadığından davacının yaptığı marka hazırlama ve tanıtım hizmetlerinin sözleşmeye uygunluğu yeterli olmayıp davalı iş sahibinin sözleşmeden beklediği amacı karşılamadığı bu sebeple davacı yüklenicinin sözleşme kapsamında edimini usulüne uygun olarak yerine getirdiğinden söz edilemeyeceğinden davacının, davalı iş sahibinden bakiye iş bedelini talebe hakkı bulunmamaktadır. Bu gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece sözleşmeden beklenen amaca uygun olarak yerine getirilmeyen marka hazırlama ediminin ayıp ihbarının süresinde yapılmadığı gerekçesiyle davalı iş sahibi tarafından kabul edilmiş sayılması gerektiğinin kabulü ile ve gerekçesi tartışılmadan uzman bilirkişi raporunun aksi yönde davanın kabulüne karar verilmiş olması sebebiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun dairemizce kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi uyarınca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde düzelterek yeniden esas hakkında karar verilebileceğinden mahkeme kararının HMK’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince kaldırılmasına, davacı yüklenicinin yukarıda belirtilen gerekçelerle sözleşme kapsamında edimini usulüne uygun olarak yerine getirmediği anlaşıldığından ve bu itibarla davalı iş sahibinden iş bedeli alacağını talebe hakkı bulunmadığından bakiye iş bedeli alacağının tahsili amacıyla davalı iş sahibi hakkında başlatılan icra takibine davalı iş sahibinin yaptığı itirazın haklı olması sebebiyle bu itirazın iptali konusunda açılan davacı davasının dairemizce reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince KABULÜNE,
2-Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/07/2018 tarih ve 2016/738 Esas 2018/662 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
4- Alınması gerekli 179,90 TL istinaf karar harcının davacı tarafından peşin olarak yatırılan 492,22 TL harç bedelinden mahsubu ile kalan 312,32 TL harç fazlasının talep halinde davacıya iadesine, ( İlk derece mahkemesinin 2016/738 Esas 2018/662 karar sayılı 16.07.2018 tarihli kararı uyarınca davalıdan tahsiline karar verilen bakiye karar harcının tahsil edilmiş ise davalıya iadesi, tahsil edilmemiş ise işlemsiz iadesi konusundaki prosedürün ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
5-Davalı kendini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1 ve 2 maddeleri gereğince kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan 9. 200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
7-Gider ve delil avansından bakiye kısmın HMK’nin 333/1 maddesi uyarınca yatıran taraflara iadesine,
İstinaf incelemesi yönünden;
8-Davalının istinaf başvurusunun kabulüne karar verilmiş olduğundan istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına,
9-Davalı tarafından yapılan 695,98 TL istinaf karar harcının talep halinde kendisine iadesine,
10- Davalı tarafından yatırılan 98,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile kanun yoluna başvurma harcı 33,00 TL dosya gönderme masrafı ve 14 TL posta masrafından oluşan olmak üzere toplam 145,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
11-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından taraflar lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
12- Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 05/04/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e- imzalıdır e- imzalıdır e- imzalıdır e- imzalıdır