Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2022/278 E. 2022/324 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ
(İnceleme aşamasında / Duruşmasız)
(HMK. 353/1-b-2 Kararın Kaldırılarak
Yeniden Hüküm Kurulmasına)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/10/2020
NUMARASI :…

DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesine Dayalı Alacak
KARAR TARİHİ : 31/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 14/04/2022

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkin davada mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme neticesinde;
İDDİA :
Davacı vekili; müvekkili tarafından …. için inşaat çalışmalarına başladıklarını, inşaat esnasında müvekkilinin inşaatına mani ve tehlike olabilecek olan orta ve alçak gerilim hattının iletimini sağlayan 3 adet direğin deplase edilmesi için davalı tarafa başvurulduğunu, söz konusu başvuruya olumlu bir cevap verilmediğini, akabinde ikinci bir başvuru yapıldığını, söz konusu direklerin deplase edilmesinin tüm masraflarının müvekkili tarafından karşılanacağının belirtildiğini, ikinci başvuruya binaen davalı tarafça ilk başvurunun cevabı olarak müvekkili tarafından bu direklerin deplase edilmesine izin verildiğini, müvekkiline ait … … inşaatının tamamlanması sonrasında, söz konusu otelin enerji ihtiyacının karşılanabilecek düzeyde olmamasından dolayı mevcut 160 kwa direk tipi trafo demontaj edilerek yeni mono blok köşk talebinde bulunulduğunu, davalı tarafça bu talep cevapsız bırakıldığını, akabinde talebin karşılıksız kalmasından dolayı tekrardan yapılan başvuru sonrasında …. sayılı ve 06.01.2014 tarihli yazı ile enerji izni verildiğini, izin sonrasında müvekkili tarafından bu izne riayet edilerek proje hazırlandığını, tüm maliyetin müvekkili tarafından karşılandığını, yapım sonrasında davalı tarafa söz konusu yapım bedellerinin ödenmesi için talepte bulunulduğunu ancak taleplerinin reddedildiğini, müvekkiline ait enerji ihtiyacını karşılanabilecek düzeyde olmaması, yapılan kentsel dönüşüm parselasyonları neticesinde trafonun arsa ortasında kaldığını, bulvar düzenleme sebebinden dolayı kot seviyesinin 0’dan -5’e inecek olması ve bu yüzden göçme tehlikesinden dolayı müvekkil arazisinde bulunan mevcut 1250 kwa şalt sahasının deplase edilerek yeni bir monoblok köşk talebinde bulunulduğunu, 26/11/2013 tarihli verilen enerji izninde yapılan yapının bağlantı öncesi tesislerin hepsinin davalı tarafa devrinin sağlanacağının belirtildiğini, müvekkile ait sahada kalan ve … belediyesinin yol yapım çalışması sebebiyle yol kotundan 4 metre yüksekte kalan kablolarının deplase edilmesinin de talep edildiğini, hem kablo hatlarının müvekkil arazisinde geçmesi ve trafo merkezinin müvekkil arazisinde olması ve müvekkilinin arazi kullanım ve güvenliğini tehlikeye atmasından dolayı davacının söz konusu işlemleri gerçekleştirmek zorunda kaldığını, yapılan çalışmalar neticesinde …… bulunan kablo deplase işlemleri için 149.227,47 TL…. bulunan trafo için 104/706,17 TL olmak üzere toplam 513.699,73 TL harcama yapıldığını, bu miktarın davalıdan talep edildiğini, ancak talebin reddedildiğini, davadaki sözleşmeye konu işlerin yapılabilmesi için müvekkilin bulunduğu bölgede davalı ile sözleşme yapmaktan başka şansının olmadığını, bu altyapı hizmetlerini sunabilmesi için gerekli araçların mülkiyetinin herhangi bir bedel ödenmeksizin davalıya geçeceğinin sözleşmede öngörüldüğünü, müvekkilinin sözleşmeye imza atmasının sebebinin elektrik hizmetini başka bir kurum ve kuruluştan alamayacak olması olduğunu, davalının güçlü konumda bulunmasının etkisiyle sözleşme hükümlerini müvekkiline deklare ettiğini ve müvekkilinin sözleşme hükümlerine itiraz etmek istediğinde ise sözleşme yapılmaması, gerekli altyapının sağlanamaması sebebiyle elektrik hizmetini alamama tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını ileri sürerek, davalı lehine düzenlenen sözleşme hükümlerinin butlanla batıl olduğunun saptanması ve müvekkili tarafından ödenen bedelin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL’sinin, davalıdan tahsilini istemiş, 28/02/2019 tarihli ıslah dilekçesi ile de dava değerini 519.046,73 TL olarak ıslah ederek, bu miktarın davalıdan tahsili ile müvekkiline iadesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili; dava konusu tesislere ilişkin olarak davacı taraf ile davalı şirket arasında yapılan devir sözleşmeleri bedelsiz olduğunu, davacının iddia ve taleplerinin sözleşme serbestisi içerisinde haksız ve hukuka uygun olmadığını, davacının tacir olup imzaladığı sözleşmelerin doğuracağı hukuki sonuçlar hakkında gerekli bilgi ve donamına sahip olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesi istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; “davacı şirketin inşa ettiği otele elektrik almak ve inşaatı yapabilmek için arsasında bulunan davalı şirkete ait orta ve alçak gerilim hatlarını sağlayan 3 adet direk ile trafonun deplase edilmesi gerektiği, davalıdan talepte bulunduğu, davalının bütün işlemlerin davacı tarafından yapılması koşuluyla elektrik verebileceğinin belirtilmesi nedeniyle taraflar arasında sözleşme yapılarak söz konusu tüm işlemlerin davacı tarafından yapıldığı, davacının deplase işlemlerinin mevzuat uyarınca davalı dağıtım şirketi tarafından yapılması gerektiği halde tek hizmet sağlayıcısı konumunda olması nedeniyle bu konumunu kötüye kullanarak kendisine yaptırıldığı, sözleşmenin bu nedenle TBK.20 ve devamı maddelerinde belirtilen dürüstlük kurallarına aykırı olduğu ve bu hükümlerin batıl olduğu iddiasıyla yapılan masrafın davalıdan tahsili talebiyle derdest davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Yukarıda izah edildiği üzere dava konusu direk ve kabloların deplase edilmesi ve trafonun yerinin değiştirilmesi işlemleri için taraflar arasında tanzim edilen sözleşmeye göre işlemlerin tamamının davacı tarafından yapılacağı ve herhangi bir masraf talep edemeyeceği sözleşmede belirtilmiştir. Ancak bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davalı, bölgede elektrik dağıtım hizmeti veren tek kurum olup hakim konumundadır. Davacının elektrik ihtiyacını başka yerden giderme imkanı bulunmamaktadır. …… Yönetmeliğinin 21. ve 26.maddelerine göre dava konusu olan işlemlerin davalı kurum tarafından yapılması, şayet yeterli finansmanı mevcut değil ise enerji ihtiyacı olan müşteriye yaptırması ve bedelinin de kendisi tarafından müşteriye ödenmesi gerekir. Bu nedenle sözleşme uyarınca deplase ve diğer işlemlerin davacı müşteriye yaptırılması ve ücretin onun tarafından karşılanacağına ve davalı dağıtım şirketinden talep edemeyeceğine dair hükmün TBK’nın 20/1 maddesine göre genel işlem koşulu niteliğinde olup aynı yasanın 25.maddesi gereğince dürüstlük kurallarına aykırı olarak karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı hükümler konulamaz hükmü gereğince sözleşmenin 7.maddesinde belirtilen masrafların davalıdan talep edilemeyeceğine dair hükmün bu madde kapsamında bulunması nedeniyle içerik denetime tabi olması gerektiği ve bu hükmün yazılmamış sayılması gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacı şirketin oteline elektrik hizmeti alabilmek için deplase ve inşaat faaliyetleri nedeniyle yaptığı harcamaların mevzuat uyarınca davalı dağıtım şirketi tarafından karşılanması gerektiği” gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; taraflar arasında aktedilen sözleşme maddelerinin genel işlem koşulu kabul edilerek, TBK. 21. maddesi kapsamında yazılmamış sayılamayacağını, davacı tarafın basiretli bir tacir olup, sözleşmenin doğuracağı sonuçlar hakkında gerekli bilgi ve donanıma sahip olduğunu, sözleşmenin son hükümler başlığı altında “müşteri tesis ettirdiği elektrik şebekesi ile ilgili olarak herhangi bir hak ve talep etmeyeceğini beyan, kabul ve taahhüt eder” hükmü bulunduğunu, bu hükmün davacı tarafından kabul edildiğini ileri sürerek, ilk derece mahkemesi kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, vekalet hükümlerine dayalı alacak istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davalı vekilince istinaf edilmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasında düzenlenen 08/01/2013, 26/11/2013,18/02/2014 tarihli sözleşmelerde davacı müşteri olarak anılmış olup, sözleşmenin 3 maddesine göre davacı kendisine ait işletmeler önündeki trafo ve müştemilatının tesisi işini, malzeme, montajve işçiliği de kendisine ait olmak üzere yapacaktır. Sözleşmenin 4 maddesine göre işlerin malzemesi ve montajının her türlü kontrolü ile işin geçici ve kesin kabulü
davalı Başkent EDAŞ tarafından yapılacaktır. Müşterinin yükümlülükleri başlıklı 5. maddeye göre sözleşmede belirtilen işlerin tüm giderleri müşteri tarafından karşılanıp yapılacaktır. Sözleşmenin 7. maddesinde “Müşteri tarafından hazırlanıp … tarafından onaylanacak projeye göre yapılacak tesislerin mülkiyeti ve envanter devri … yapılacaktır. Müşteri tesis ettirdiği elektrik şebekesi ile ilgili bir hak talep etmeyeceğini beyan, kabul ve taahhüt eder.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği, tam olarak iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. ….. ve Yargıtay uygulamasında eser sözleşmesinin unsurları 1) Meydana getirme (imal) 2) Bir eser ortaya çıkarılması 3) İş bedeli olarak gösterilmektedir. Eser sözleşmeleri ivazlı akitler grubunda yer aldığı için bedel unsuru zorunlu bir unsurdur. Bir eser sözleşmesinde bedel unsuru belirlenmemiş ise Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin istikrar kazanmış içtihatlarına göre iş bedeli TBK 481 maddesi uyarınca eserin yapıldığı yer ve zamandaki eserin değerine ve yüklenicinin giderine göre belirlenir. Yine Yargıtay 15.Hukuk Dairesi uygulamasına ve Doktrin görüşlerine göre, eğer sözleşmede eserin bedelsiz meydana getirileceği kararlaştırılmış ise bir eser sözleşmesinin varlığından söz edilemez. Ortada isim konulamayan böyle bir sözleşme var ise eser sözleşmesine ilişkin özel hükümler değil, TBK 502/2 maddesi uyarınca niteliğine uygun düştüğü ölçüde vekalet hükümleri uygulanır.
Somut uyuşmazlık yapılan bu genel açıklamalar çerçevesinde incelendiğinde; taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 7. maddesinde davacının kendi işletmeleri önüne yapacağı trafolar nedeniyle yahut trafo deplase işi nedeniyle davalı elektrik şirketinden bir bedel talep edemeyeceği düzenlemesi yapılmıştır. Davacı bu maddenin genel işlem koşulu olduğunu ileri sürerek davalıdan alacak talep etmektedir. Dayanak sözleşmede bir bedel unsuruna yer verilmediği için, sözleşmenin eser sözleşmesi olarak değerlendirilmesi hukuken mümkün değildir. Diğer yandan eser sözleşmesinin tarafları olan iş sahibi ve yüklenici de olayda bulunmamaktadır. Zira davacı, davalı şirketin yüklenicisi olarak bir kısım elektrik tesisat işleri yapmayı üstlenmemiştir. Davacı şirketin işletmeleri yakınlarında belediyelerin yaptıkları imar ve yol düzenlemeleri nedeniyle, elektrik trafosu yapılması veya trafoları ile müştemilatının yerlerinin değiştirilmesinin gerekmesi ve davalı şirketin bu işlemi kendilerinin kısa bir zaman içinde yapamayacağını bildirmesi üzerine, davacı bunların tesisi, deplasesi işlemini kendisi yaptırmıştır. Uyuşmazlığın vekalet sözleşmesi hükümleri çerçevesinde incelenip sonuçlandırılması gerekmektedir. Bu nedenlerle Dairemizce 31/12/2021 tarihinde ilgili 4. Hukuk Dairesi’ne görevsizlik kararı verilmiştir. Ne var ki Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kurulu, 17/01/2022 tarih ve 2022/30 karar sayılı kararı ile uyuşmazlığın eser sözleşmesinden kaynaklandığı gerekçesiyle, istinaf incelemesinin Dairemiz tarafından yapılmasına karar verdiğinden, uyuşmazlık Dairemizce vekalet hükümleri çerçevesinde incelenmiştir.
6098 sayılı TBK ‘nun 20 maddesinde “Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz. Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez. Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz. Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır. ” şeklinde genel işlem koşulları düzenlenmiştir. TBK’nın 20 ve devamı maddelerinde genel işlem koşulları ile ilgili olarak haksız şartın yazılmamış sayılmasına, yorum ve içerik denetimine ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Haksız şart ile ilgili olan TBK’nın 21. maddesi “Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme imkanı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır”. hükmünü havidir. Yorum denetimine ilişkin olan aynı Kanun’un 23. maddesinde ise “Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır” düzenlemesine yer verilmiştir. Aynı doğrultuda içerik denetimini düzenleyen 25. madde de “Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz” şeklindedir.
Genel olarak kişiler, özel hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde kalmak şartıyla diledikleri gibi düzenlerler, diledikleri konuda diledikleri kişiler ile sözleşme yapabilirler. Bu olanak, TBK’da öngörülen sözleşme özgürlüğü ilkesinin bir sonucudur ve bu hak irade özerkliği prensibi ile Anayasa (m.48) tarafından teminat altına alınmıştır. Bu sözleşme özgürlüğü çerçevesinde kişiler kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tiplerinden ayrı karma veya nev’i şahsına münhasır sözleşmeler yapmak ve bunların koşullarını diledikleri gibi tespit etmek, buyurucu ve yasak koyan kurallara, ahlâk ve âdaba aykırı olmamak şartıyla kanun tarafından düzenlenmiş olan sözleşme tipini değiştirmek ve konusunu yasal sınırlar içinde tayin etmek hakkına haizdirler. Dolayısıyla bu özgürlük, sözleşmeyi yapma, sözleşmenin karşı tarafını seçme, sözleşmenin içeriğini düzenleme ya da değiştirme, sözleşmeyi ortadan kaldırma ve nihayet sözleşmenin tabi olacağı şekli belirlemeyi de kapsar. Borçlar Hukuku’nun temelini oluşturan bireysel sözleşme, öneri, karşı öneri ve kabul gibi irade açıklamalarının uygunluğu ve uyuşmasının sağlanması, sözleşme hükümlerinin tartışma ve pazarlık konusu yapıldığı sözleşmedir. Ancak, sosyal ve ekonomik gelişmeler kitlelere yönelik hizmet gereksinimini yaratmış ve bireysel sözleşmenin kurulmasından önce bankalar, sigorta şirketleri, üretim ve pazarlama girişimcileri tek yanlı olarak sözleşme koşulları hazırlamakta, bu şekilde gelecekte kurulacak belirsiz sayıda, aynı şekil ve tipteki hukuki işlemleri düzenlemektedirler. İşte önceden hazırlanan tipik sözleşme koşulları için genel işlem koşulları terimi kullanılmaktadır. Bu tip sözleşmelere de tip sözleşme, katılmalı sözleşme, kitle sözleşme veya formüler sözleşme denilmektedir. Bu tip sözleşmelerde pazarlık yapılması söz konusu olmadığı gibi, çoğu kez fiyat konusu bile tarifelerle belirlenmekte ve pazarlık dışı bırakılmaktadır. İşte kitlelere yönelik bu sözleşmelerde girişimci karşısındaki diğer taraf, ya kendisine sunulan sözleşmeyi kabul edecek, ya da sözleşmeye konu edim veya hizmetten yoksun kalacaktır. Elektrik ve su dağıtım hizmetlerinin, “tekel” niteliğinde yürütülen bir hizmet olduğu yargı kararları ile de kabul görmüştür. TBK’nın uygulanması konusunda tüzel kişiler ve gerçek kişiler yönünden bir farklılık yoktur. Bu itibarla genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemeler tacirler yanında tacir olmayanlar (tüketiciler, alıcılar, müşteriler) içinde uygulanabilecektir.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanununun 55/f bendinde; 1-Doğrudan veya yorum yoluyla uygulanacak kanunî düzenlemeden önemle ölçüde ayrılan, veya 2-Sözleşmenin niteliğine önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem şartlarını kullananlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur. Hükümleri vazedilmiştir. Yine TTK’nın 20. maddesinde, tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir uygun bir ücret isteyebilir, hükmüne yer verilmiştir. Davacı tacir olup, yaptığı işler nedeniyle ücret isteyebileceği kuşkusuzdur. Yine aynı yasanın 18/2 maddesinde tacirin ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiği belirtilmiştir. 6098 Sayılı TBK’nun 20. maddesinin 4. fıkrasıyla da; kamu tüzel kişileri tarafından sunulan hizmetlere ilişkin sözleşmeler de, TBK’nun sağladığı genel işlem koşulları denetimine tabi hâle getirilmiştir. 25. maddede amaçlanan husus, karşı taraf açıkça bilgilendirilmiş, içeriğini öğrenme imkânı sağlanmış olsa bile hükmün dürüstlük kuralına aykırı şekilde konulamayacağı amaçlanmıştır. TBK’nun 25. maddesi, karşı taraf sözleşmeyi rızası ile imzalasa da, özellikle sözleşmeyi reddetme imkânının olmadığı bir başka deyişle alternatif sözleşme hükümleriyle ihtiyacın giderilemeyeceği durumlarda, TBK’nın 25. maddesi devreye girecektir.
Somut uyuşmazlık yapılan genel açıklamalar çerçevesinde incelendiğinde; yürürlükteki mevzuata göre, davacı şirketin davalı elektrik şirketi ile bir bedel almaksızın sözleşmede belirtilen işleri bizzat kendisinin yapmasına dair, davalı ile bir sözleşme imzalaması mecburiyeti bulunmamaktadır. Davacı ticaret şirketi olup, TTK 18 maddesi uyarınca, basiretli tacir gibi hareket etme yükümlülüğü altındadır. Bu bağlamda davacının ücret almaksızın bir işi yapmasının sonuçlarını öngörebilmesi gereklidir. TBK 21 maddesinde düzenlenen yazılmamış sayılma ilkesinin uygulanması için gerekli ” sözleşmenin yapılması sırasında karşı tarafa sözleşme koşulları hakkında bilgi vermeme”, ” karşı tarafın sözleşme koşullarını öğrenmesine imkan sağlanmaması” koşullarının somut olayda bulunmamaktadır. Bu itibarla yerel mahkemenin taraflar arsında imzalanan sözleşmenin 7 maddesini genel işlem şartı kapsamında değerlendirerek yazılmamış kabul etmesi Dairemizce isabetli bulunmamıştır….. aleyhine açılan benzer bir davada mahkemece, dava dışı arsa sahibinin dava konusu trafonun deplasesi için davalıya müracaat ettiği, davalı kurum … Müdürlüğü’nün 01.05.2009 tarihli oluru ile tüm masraflar dava dışı arsa sahibine ait olmak üzere trafonun deplasesine olur verildiği, bu sırada davacı şirketçe de aynı taleple davalıya müracaat edildiği, ancak müracaatı sonuçlanmadan arsa sahibine verilen olura dayanarak vekaletsiz iş gören sıfatıyla trafonun deplasesi işini tamamladığı, davalı kurumca deplasenin masraflarının talep edence karşılanması şartını açıkça belirttiği, bu nedenle davacının deplase giderlerini davalıdan talep edemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karar Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından 2011/13899 Esas- 2012/21503 Karar sayılı onanmıştır. Dairemizce yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HMK.’nın 353/1-b-2. maddesinde, yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmişse “düzelterek yeniden esas hakkında” duruşma yapılmadan karar verilmesi gerektiği düzenlendiğinden, diğer bir ifade ile kanun koyucu, temyiz kanun yolunda Yargıtay tarafından verilebilen, yerel mahkeme hükmünün gerekçesinin değiştirilerek düzelterek onanması kararını, istinaf mahkemeleri için öngörmeyip, bu halde istinaf mahkemesince yeniden esas hakkında karar verilmesi gerektiğini düzenlediğinden, Dairemizce davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK.’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/491 Esas, 2020/600 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b.2. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın REDDİNE,
4-Davacı taraftan peşin alınan 170,78 TL peşin harç ve 8.693,25 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 8.864,03 TL harçtan alınması gereken 80,70 TL maktu red harcının mahsubu ile bakiye 8.783,33 TL’nin karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
5- Karar tarihi itibariyle yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 43.002,34 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
6-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
7-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Artan gider veya delil avansı bulunması halinde, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgilisine iadesine,
İstinaf incelemesi yönünden;
9- Davalının yatırdığı 6.650,00 TL istinaf karar harcının davalıya iadesine,
10-Davalı tarafından yapılan 148,60 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve 51,50 TL istinaf dosya gönderme ücreti olmak üzere toplam 200,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZ yolu açık olmak üzere 31/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.