Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2022/232 E. 2023/96 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/232 – 2023/96
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ
(İnceleme Aşamasında / Duruşmasız)
(HMK. 353/1-a-3-4-6 Maddesi Uyarınca Kararın
Kaldırılarak Mahkemesine Gönderilmesi)

ESAS NO : 2022/232
KARAR NO : 2023/96

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/01/2022
NUMARASI : 2020/134 Esas – 2022/25 Karar

DAVALILAR :
VEKİLİ :
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesine Dayalı Alacak
KARAR TARİHİ : 19/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 24/01/2023

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkin davada mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme neticesinde;
İDDİA :
Davacı vekili; taraflar arasında 04.06.2018 tarihinde imzalanan sözleşme gereği karşı tarafa ait olan, …sayılı parsel sayılı, … konutları adresindeki villaya bir takım imalatların yapılarak monte edilmesi konusunda tarafların anlaşmaya vardığını, sözleşmede belirtilen imalat ve montajların yapılmasına, sözleşme dışı işler de yapılmasına karşın, müvekkilinin hak ettiği bedelin ödenmediğini, Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesine ait 2019/193 D.İş. dosyası ile yerinde keşif yapıldığını ve bu keşif sonrası hazırlanan bilirkişi tespit raporuna göre müvekkili alacağının KDV hariç 550.600,00 TL olarak belirlendiğini, davalıların bu işten dolayı müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile, dava dilekçesi ile 1.000,00TL’nin ihtarname temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalılardan müşterek ve müteselsilen alınarak müvekkliline verilmesini karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini 219.434,00 TL’ye yükseltmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili; taraflar arasında imzalanan sözleşme gereği anılan adresteki villada yapılacak işlerin 10.08.2018 tarihinde tamamlanması gerektiğini, davacını işi süresinde tamamlayarak müvekkiline teslim etmediğini, bu nedenle davacı yana noter kanalı ile 25.07.2019 tarihinde…yevmiye numaralı ihtarnamenin tebliğ edilerek eksik işlerin tamamlanmaması halinde sözleşmenin feshedilerek, kalan işlerin davacı yanın nam ve hesabına yaptırılacağının ihtar ve ikaz edildiğini, buna rağmen eksik işlerin karşı tarafça tamamlanmaması nedeni ile müvekkilinin maddi zarara uğradığını, sözleşmenin 3. maddesi gereği geç teslim halinde davacı yandan günlük 500,00TL cezai şart öngörüldüğünü, bu hususa ait her türlü talep ve dava haklarını saklı tuttuklarını, davacının eksik bıraktığı işlerin 18. madde halinde tek tek sıralandığını, değişik iş dosyası üzerinden alınan bilirkişi tespit raporunu kabul etmediklerini, kendilerinin de Ankara 14. Sulh Hukuk Mahkemesine ait 2020/14D.İş dosyası ile keşif yaptırdıklarını ve bu keşif sonrası hazırlanan bilirkişi raporuna göre de kendilerinin davacı taraftan 17.842,00 TL alacaklarının bulunduğunun rapor edildiğini savunarak, davanın esas yönünden reddini, davalı …’nun sözleşmede taraf sıfatının bulunmadığını, bu davalı hakkındaki davanın pasif husumetten reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; “Taraflar arasında 04/06/2018 tarihi villa dekorasyon sözleşmesi yapıldığı, davalı …’nun sözleşmeyi kendi adı ve davalı şirket adını ayrı ayrı yazarak imzaladığı, taraflarca yapılan tespit raporlarını doğrulayan mahkememizce itibar edilen 13/09/2021 tarihli rapor doğrultusunda sözleşme gereği davacının yapmış olduğu imalatlar bedelinin 370.000,00TL, yeniden/değiştirilmek sureti ile fazladan yapılan imalatlar bedelinin 112.600,00TL, sözleşmede hiç olmadığı halde fazladan yaptığı işler bedelinin 68.000,00TLı olduğu, bu işler toplamının 550.600,00TLı olduğu, bu işlerden-imalatlardan davacı tarafça yapılan ayıplı imalatlardan kaynaklı 23.800,00TL tutarında ayıp (eksik iş nefaset) bedelinin düşülmesi gerektiği, bu durumda davacı yanın yaptığı işler-imalatlar bedeli tutarının KDV hariç 526.800 TL ı, KDV dahil 568.944,00TLı olduğu, davalı tarafça yapılan 344.510,00 TL ödemenin düşümü halinde davacının bakiye alacağının 224.434,00 TL olduğu, davalı …’nun sözleşmeyi kendi adını ve davalı şirket adını ayrı ayrı yazarak imzalama nedeniyle sözleşmenin tarafı olduğu bu nedenle pasif husumet itirazının kabulünün mümkün olmadığı, değişik iş dosyaları, değişik iş dosyalarını doğrulayan mahkememizce itibar edilen 13/09/2021 tarihli bilirkişi raporu, davalı tarafça ibraz edilen ödeme belgeleri ve tüm dosya içeriği ile anlaşıldığı” gerekçesi ile, davanın kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; hükmedilen alacağın 1.000,00 TL’sine dava tarihinden, kalan kısmına ıslah tarihinden itibaren faiz işletilmesinin hatalı olduğunu, Ankara 59. Noterliğinin 07/08/2019 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarı ile davalının 16/08/2019 tarihinde temerrüde düştüğünü, bu nedenle alacağın tamamına temerrüt tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, bilirkişi incelemesi ile yapılan işlerde kusur ve ayıp söz konusu olmadığı, 1. sınıf işçilik ve malzeme kullanıldığının tespit edilmesine rağmen, eksik iş ve nefaset indirimi yapılmasının da hatalı olduğunu, sözleşme kapsamında yapılan işler ile ilgili 5.000,00 TL’lik eksik hesaplama yapıldığını, yargılama giderlerinin eksik hesaplandığını, arabuluculuk vekalet ücretine hükmedilmemesinin de hatalı olduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın talepleri doğrultusunda kabulüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; müvekkilinin davacıya karşı herhangi bir sorumluluğunun bulunmadığını, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, yerel mahkemece husumet itirazlarının dikkate alınmadığını, davacının sözleşme ile yüklendiği edimlerini tam ve gereği gibi ifa etmediğini, bu durumun mahkemenin de kabulünde olmasına rağmen, davanın tümü ile kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, davacının işleri süresinde teslim etmediğini, bilirkişi raporlarına yaptıkları itirazların dikkate alınmadığını, alınan raporların eksik ve hatalı olduğunu, sunulan dekontların hatalı değerlendirildiğini, müvekkili tarafından 359.500,00 TL ödeme yapılmış olmasına rağmen, bu miktarın 344.510,00 TL olarak yapılan hesaplamasının da hatalı olduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın talepleri doğrultusunda reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir. Davacı taşeron davalı şirket yüklenici, diğer davalı … davalı şirketin yetkili temsilcisidir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olup, hüküm taraflarca istinaf edilmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Davacı ile davalı şirket arasında imzalanan 04/06/2018 tarihli sözleşme ile davacı villa mobilya ve ahşap kaplama işlerini yapmayı üstlenmiş, davalı şirket de 375.000,00 TL iş bedeli ödemeyi taahhüt etmiştir. Davacı işi yaptığını, sözleşme dışı işler de yaptığını ancak, davalı şirketin iş bedelini tam olarak ödemediğini iddia ederken, davalı taraf davalı gerçek kişiye husumet düşmeyeceğini, davacının süresinde işi bitiremediğini, eksik ve kusurlu imalatlar yaptığını savunmaktadır.
1-Davanın açıldığı 03/03/2020 tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un amaç başlıklı 1. maddesinde, “Bu Kanun’un amacı; kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarının koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerinin koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmelerini teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir. Tanım başlıklı 3. maddesinin (1) sağlayıcı; Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla tüketiciye hizmet sunan ya da hizmet sunanın adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (k) Tüketici; Ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi, (1) Tüketici işlemi; Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzer sözleşmeler de dahil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi.” düzenlemeleri bulunmaktadır. Bir hukuki işlemin tüketici işlemi sayılabilmesi için yukarıda belirtilen tanımlara uygun olması gerekir.
6102 sayılı TTK’nın 4.maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için ya tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması, yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünden düzenleme olması gerekmektedir. Anılan kanunun 5.maddesinde ise, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunun şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın Asliye Ticaret Mahkemesi, tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olup, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu düzenlenmiştir.
Somut olayda uyuşmazlık, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 470. vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmıştır. Anılan bu tür uyuşmazlıklar 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde tahdidi olarak sayılan mutlak ticari davalardan değildir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22/09/2008 tarih ve 2007/7851 E., 2008/10258 K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; TTK.nun 11. madde (6102 sayılı TTK 11.madde) hükmüne göre, ticarethane veya fabrika (md.12), yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler (md.13) ticari işletme sayılır. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir (md.14) (6102 sayılı TTK 12.m). Esnafın tanımı 17. maddede yapılmış ve bunların tacir olmadıkları vurgulanmıştır. Esnafın yaptığı işin hacim ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve mahiyeti verdiği taktirde, bu müessesenin de ticari işletme sayılacağı 13. maddede hüküm altına alınmıştır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticari işletmenin, ticaret siciline kayıtlı olmaması, diğer anlatımla esnaf odasına kayıtlı olması, bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez ve tacir olmamanın kesin bir kanıtı da değildir. Vergi mükellefi olup olmamak da tacir-esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak değerlendirilmez.
TTK.nun 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) uyarınca, iktisadi faaliyeti, nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri esnaftır. 11/06/2002 tarih ve 24782 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Esnaf ve Sanatkar ile Tacir ve Sanayiciyi Belirleme Koordinasyon Kurulu’nun 11 numaralı Kararı’nın 2. maddesinde, imalatla iştigal etmekle beraber, 5590 sayılı Ticaret ve Sanayi Odaları, Ticaret Odaları, Sanayi Odaları, Deniz Ticaret Odaları, Ticaret Borsaları ve Türkiye Ticaret, Sanayi Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği Kanunu’nun 3. maddesindeki “Sanayici” tanımının kapsamına girenler ile TTK’nın 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) dışında kalanların esnaf ve sanatkar sayılmayacağı belirtilmiştir. Diğer yandan, TTK’nın 1463. maddesinde de (6102 sayılı TTK 11/2. madde), önce 17. maddeye gönderme yapılarak, 507 Sayılı Kanun hükümlerinin saklı tutulduğu belirtildikten sonra “Bakanlar Kurulu’nun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz” denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir. Gerçekten, 19/02/1986 tarih ve 19024 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 25/01/1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. (21/07/2007 tarih ve 26589 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir.) Buna göre;
a-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 no’lu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
b-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci maddede belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Açıklanan hususlar gözetildiğinde somut olayda, davalı şirketin (sağlayıcı) davacı taşeronun (tüketici) konumunda olup olmadığı, davalı şirketin kendisine ait villanın mobilya işlerini yaptırıp yaptırmadığı eser sözleşmesi niteliğinde tüketici işlemi bulunup bulunmadığı, 6502 sayılı Kanun’un 73/1. maddesi uyarınca görevli mahkeme tüketici mahkemesi olup olmadığı incelenmelidir. Davalı şirketin yüklenici olup, üstlendiği işin mobilya işlerini taşeron olarak davacıya yaptırdığının anlaşılması halinde ise; davacı gerçek kişinin tacir sayılmasını gerektirir ticari faaliyeti olup olmadığı yukarıda anlatıldığı şekilde araştırılmalı, davacının tacir olmadığının tespit edilmesi halinde görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğu nazara alınmalıdır.
2- 04/06/2018 tarihli sözleşme davacı ile davalı şirket arasında imzalanmıştır. Sözleşme altında …’nun bir imzası yoktur. Tespit talepli dilekçede ve noter ihtarnamesinde …’un da karşı taraf olarak gösterilmesi ve bu şahsın bu belgelere husumet yönünden bir itirazda bulunmaması bu kişiye de açılan davada husumet yöneltilebileceği sonucunu doğurmaz. Mahkemece davalı gerçek kişiye iş bu uyuşmazlıkta pasif husumet düşmediğinin gözetilmemesi hatalı olmuştur.
3- Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarında gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Anayasanın 141/3. maddesine göre bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Adil yargılanma hakkının sağlanması kapsamında kararların gerekçeli olmasıyla ilgili kamu düzenine ilişkin hükümlere 6100 sayılı HMK’da da yer verilmiştir. HMK 297. maddeye göre hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri yer almalı ve sonuç kısmında da taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. HMK 298/2. maddede ise gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz hükmü mevcuttur.
Mahkeme gerekçeli karar içeriğinde davacının alacağının 224.434,00 TL olduğunu açıklamasına rağmen, kısa kararda ve hükümde 219.434,00 TL’ye hükmedilmiştir. Bu şekilde HMK 298 maddesine aykırı hareket edilmiştir. Mahkemece davacının alacaklı olduğu sonucuna ulaşılması halinde alacak miktarının açık, net ve çelişkiye düşülmeksizin tespit edilmesi gereklidir.
4- Mahkemece dava tarihi öncesinde temerrüde düşmediği kabul edilerek alacağa dava ve ıslah tarihlerinden itibaren faiz yürütülmüştür. Taraflar arasında imzalanan sözleşme tarihinde yürürlükte bulunan,6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 117. sözleşme ilişkisinden kaynaklanan alacaklara temerrüt faizi yürütülebilmesi için alacağın muaccel olması yeterli olmayıp, borçlunun ihtarla temerrüde düşürülmesi gerekir. Ya da aynı maddenin II. bendi uyarınca taraflarca ödeme tarihinin kesin olarak belirlenmesi gerekir. Alacaklı tarafından gönderilen ihtarnamenin borçluyu temerrüde düşürücü etkisi olduğunun kabul edilebilmesi için, ihtarnamenin belirli bir süre içerisinde bir borcun ödenmesi ihtarını içermesi zorunlu olup bir bedel içermeyen ya da içeriğinden bedel belirlenemeyen ihtarnameler borçluyu temerrüde düşürücü nitelikte kabul edilemez.(15 HD 25.05.2015 tarihli, 2014/7125 Esas, 2015/2786 Karar sayılı ilâmı)
Somut olayda, davacı yargılama aşamasında sunduğu dilekçelerinde Ankara 59. Noterliği’nin 07/08/2019 tarihli ve … yevmiye numaralı bir ihtarnamesinden bahsetmiştir. Mahkemece davacının çektiği ihtarnamenin bu anlatımlar çerçevesinde irdelenmesi ve dava öncesinde temerrüdün gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesi gereklidir.
5- Mahkemece bilirkişi heyetlerinden rapor da alınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda hesaplanan davacı alacağına ayrıca KDV de ilave edilerek davacının iş bedeli hesaplanmıştır. Sözleşme götürü bedelli olup, götürü bedelin içerisine KDV de dahildir. Bu itibarla davacının sözleşme kapsamında kalan iş bedeli alacağına ayrıca KDV eklenerek iş bedeli hesaplanması doğru olmamıştır. Sözleşme dışı işler yönünden ise bunların bedelinin yapıldıkları yıl serbest piyasa rayiçlerine göre hesaplanması gerekmektedir. Bu çerçevede mahkemece bilirkişi heyetine eser sözleşmeleri konusunda uzman bir bilirkişi de eklenmek ve açıklanan hususların gözetildiği bir ek rapor alınmak suretiyle sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle eksik inceleme ve değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli olmadığından, taraf vekillerinin istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a-3-4-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip karara bağlanması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/134 Esas, 2022/25 nolu kararının HMK’nın 353/1-a-3-4-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip, karara bağlanmak üzere mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Taraflarca yatırılan istinaf karar harcının talep halinde yatırana iadesine,
5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ve istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesince verilecek yeni kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından taraflar yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-a-3-4-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 19/01/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan
E-imzalıdır

Üye
E-imzalıdır

Üye
E-imzalıdır

Katip
E-imzalıdır