Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2022/191 E. 2022/214 K. 10.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ
(İnceleme Aşamasında / Duruşmasız)
(HMK. 353/1-a-6 Maddesi Uyarınca Kararın
Kaldırılarak Mahkemesine Gönderilmesi)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/06/2019
NUMARASI : ….

DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesine Dayalı Alacak
KARAR TARİHİ : 10/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 14/03/2022

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkin davada mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme neticesinde;
İDDİA :
Davacı vekili; müvekkili ile … arasında 17.12.2007 tarihinde sözleşme aktedildiğini, sözleşme uyarınca davacı şirket ile davalı şirket arasında öncesinde akdedilen 31.03.2005 tarihli sözleşmeye dayanarak 46 adet WAIS cihazının sağlanması için yine davacı ile davalı arasında 01.12.2007 tarihinde sözleşme imzalanarak proje tanımlamasındaki açıklama ile sınırlı olmak kaydıyla bir konsorsiyum ilişkisi kurulduğunu, bu sözleşmeye göre 10 ay içerisinde 46 adet WAIS sistemlerinin davalı şirket ve yetkilisi … tarafından üretileceğini, ancak taraflar arasındaki anlaşmaya göre cihaz üretimi için gerekli ödemelerin davalı şirkete yapılmasına rağmen davalı şirketin 1 adet dahi cihaz üretmediğini, bunun üzerine ihale makamına karşı olan sorumlulukların yerine getirilebilmesi için davacı şirketin başka bir firma ile anlaştığını ve fahiş bir meblağ ödemek suretiyle ihalede belirtilen 46 adet cihazı idareye teslim ettiğini ve halihazırda idare ile davacı şirket arasındaki sözleşmenin devam ettiğini, davaya konu alacağın temelinin ihale makamına WAIS cihazının sağlanabilmesi için davacı ile davalı arasında akdedilen 31.03.2005 ve 01.12.2007 tarihli … İşbirliği anlaşmasının yerine getirilmemesinden doğan zarara ilişkin olduğunu, taraflar arasında akdedilen sözleşme uyarınca hazırlanan maliyet tablosunda belirtilen giderlerin, belirtilen vadelerde fatura karşılığı, davacı şirket yetkilisi …’ın banka hesaplarından havale suretiyle davalıya ödendiğini, bu minvalde davalıya toplam 666.645,00-TL’lik ödeme yapıldığını, idare ile imzalanan sözleşmeye konu WAIS/… sistemlerinin üretimi için gerekli bütün teknik donanım, doküman, ihaleye ilişkin teknik ve idari şartnamelerin davalı tarafa sunulduğunu, gerekli maliyetin de gönderildiğini ancak davalı şirketin taahhüdünü yerine getirmediğini, sözleşme şartlarının gerçekleşeceği inancı ile yapılan ödemelerin sebepsiz kaldığını, bu nedenle de 666.645,00 TL’nin kendilerine iadesinin gerektiğini, davalı tarafın sözleşme ile üstlendiği edimi yerine getirmemesinden dolayı ihale makamı olan … tarafından ihale konusu işin gecikmesi nedeni ile davacıya 590.329,50 TL ceza kesildiğini, idareye teslim edilen 46 adet WAIS cihazı idare tarafından kabul edilse dahi kesilen 590.329,50 TL’lik cezanın ihale bedelinden mahsup edilerek davacıya ödeneceğini, davacı şirketin itibarını zedeleyici manevi kayıplarını telafi edebilmek ve kamu ihalelerinden men edilmemek amacıyla İsveç menşeli bir firma ile anlaşmak zorunda kalındığını, bu firmaya da 1.000.000,00 TL bir bedel ödendiğini, davalının anlaşma konusu iş yapılmadığı için davacının alternatif kaynak bularak işi tamamlamak zorunda kaldığını, Ankara 17.Noteri’nin 18.12.2009 tarih, ,,, yevmiye numaralı ihtarnamesi ile Ankara 33.Noterliği’nin 15.12.2010 tarih …. yevmiye numaralı ihtarnameye verilen cevapta taraflar arasında akdedilen işbirliği anlaşmasının feshedildiğini belirterek, 01.12.2007 tarihli sözleşme çerçevesinde davalı şirkete ödenen 666.645,00-TL’nin fiili ödeme tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte şimdilik 5.000,00TL’sinin, davalı şirketin sözleşme gereğince yüklenilen işi yerine getirmemesinden dolayı doğan zararların şimdilik 5.000,00 TL’sinin fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı şirketten tahsilini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı şirket yetkilisi; davalı olarak gözüken şirket unvanının taraflarına ait olmadığını, kendi şirketlerinin unvanı ile benzerlik gösterdiğini, bu nedenle kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini ve bu yönüyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, dava tutarının sözleşmede açıkça belirtilmiş olmasından dolayı davanın 10.000,00 TL’lik bir dava olmadığını, bu hususta davacıya ilgili harçların tamamlattırılması yönünde karar verilmesini, davalı şirketin 1997 senesinde ….. Sanayi alanında hizmet vermek üzere mühendislik şirketi olarak kurulduğunu, o tarihten beri birçok önem…… İhalelerini kazandığını ve aldığı tüm projeleri başarı ile tamamladığını, davacı şirket sahibi …’ın, kendi firması bünyesinde teknik herhangi bir işi yapabilecek kadroya sahip olmadığı için kendilerine başvurarak savunma sanayinde belli projeler için gerekli olan gizlilik belgelerini alabileceğini ve gireceği yüksek bedelli ihalelerde her türlü teminat mektubu ve proje finansmanı gibi konulan sağlayabileceğini söyleyerek işbirliği için kendilerini ikna ettiğini, bunun üzerine 2005 yılındaki anlaşmanın imzalandığını, yapılan işbirliği kapsamında, ….. ihalesinin çıktığını, … olarak tek başlarına girebilecekleri bu ihaleye … firmasının talepleri doğrultusunda … bir iş bitirmiş olmak gayretlerine olumlu yaklaşılarak … firmasının girmesinin kabul edildiğini, … firmasının ön planda yer alarak kendini savunma sanayinde … bir iş bitirmiş firma olarak öne çıkmak isterken … firması finansman konusunda sıkıntı yaşamayacağı bir ortamda proje geliştirmeyi tercih ederek 01.12.2007 tarihli anlaşmanın imzalandığını, bu anlaşma gereğince projenin ihtiyacı olan nakit akışının … tarafından sağlanacağını, bu kaynakla teknik faaliyetlerin yürütülmesi için kendilerinde bulunan … ekibin projenin geliştirilmesi için idame ettirileceğini, proje ekibinin proje kapsamında idame ettirilmesinden kaynaklanan giderlerin diğer masraflar ile birleştirilerek aylık gerçekleştirilen hizmetlerin faturası niteliğinde …’ye fatura edilerek ödeneceğini, proje maliyetinin ihale bedeli olan 816.500,00-TL’yi aşması durumunda …’nin haklarını korumak üzere ilgili aşan kısmın miktarının geri ödenmesinin ilerleyen safhadaki sistem satışlarından elde edilecek satış gelirlerine bırakılmasının kararlaştırıldığını, … ile … arasındaki sözleşmeden kaynaklanacak idari para cezasının paylaşılacağını ancak teminat mektubunun hâzineye irad kaydedilmesinin sadece …’nin sorumluluğunda olduğunu, kendi firmalarının tecrübesini, …’nin ise mali gücünü ortaya koyduğunu, projenin alınmasını müteakip … firmasının işin başındaki proje kadrosunun; 5 uzman bilgisayar mühendisi, ……. frekanslarında uzman danışman Profesör, … firmasından bir uzman mühendis ile oluşturularak çalışmalara başlandığını, bu proje süresince … olarak diğer işler ile ilgilenilmediği için başkaca gelir kaynağının olmadığını, bu nedenle de gelir kayıplarının geçen 2 senelik süreçte yaşandığını, sistem tasarımının gerçekleştirildiğini, sistem prototiplerinin üretilerek …….Laboratuvarlannda ve firma içinde birçok testten geçirildiğini, üretimi tamamlanan yaklaşık 10 adet sistemin testlerde kullanıldığını, yaklaşık 10 ay boyunca sözleşmeye alenen aykırı olarak davacı tarafından hiçbir ödemenin yapılmamasına rağmen çalışmalara devam edildiğini, Rusya’dan getirilen … konusundaki uzman test ekibi ile sistem testlerine başlandığını, … firmasının projenin başında 1 ay geç ödemeye başladığını, 4.aydan sonra ise ödemelerin tam olarak gerçekleştirilmeyip iyice aksatıldığını, aylık olarak değil …’nin ödeme yapabileceği zamanlarda fatura kesildiğini, … firması yetkilisi …’m sürekli olarak personelini gönderip sözleşmede cezai madde bulunmamasına rağmen sözleşmenin feshedilmesi durumu için bir senet talep ettiğini, firmalarının bu talebe sürekli olarak olumsuz yanıt verdiğini, ancak yaşanan mali krizin projeyi de durdurma noktasına getirmesinden sonra Şubat 2008’de bankaya verilerek finansman yaratılacağının söylenmesi üzerine teklifin kabul edildiğini, senede …’ın kefil olacağının ve bu durumda … aleyhine kullanılamayacağının, senede iki imza atılması gerektiğinin belirtilmesi üzerine de senedin … tarafından iki imza ile tanzim edildiğini, senet tanziminden sonra davacı tarafından senede …’ın adının eklendiğini, bu şekilde kendisinin de kefil sıfatıyla borçlandırıldığını, akabinde senedin icraya konu edildiğini ve … hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulduğunu, tüm bu yaşananlardan sonra noter kanalı ile ihtarname gönderilerek sözleşmeyi feshettiklerinin bildirildiğini, savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; “Türk Borçlar Kanunu’nun 620.maddesinde adi ortaklığın “Adi ortaklık sözleşmesi, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeye üstlendikleri sözleşmedir.” şeklinde tanımlandığı görülmüştür. Taraflar arasında yer alan 01/12/2007 tarihli işbirliği anlaşmasının 6.maddesi, 8.maddesi , 10.maddesi ve genel itibariyle sözleşmenin bütünü birlikte değerlendirildiğinde; davacı ve davalının bir sistemi geliştirmek için emeklerini ve mallarını ortaya koyduğu ve bu çerçevede bir ortaklık oluşturduklarının anlaşıldığı, söz konusu ortaklığın TBK’nın 620.maddesinde bahsedilen adi ortaklık kapsamında kaldığı, bundan dolayı mahkememizce taraflar arasındaki 01/12/2007 tarihli sözleşmenin bir adi ortaklık sözleşmesi olduğu kabulünün gerektiği, davacının söz konusu adi ortaklığa koyduğu bedeli davalıdan talep etmesi nedeniyle söz konusu talebin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi olarak değerlendirilmesinin gerektiği, bu çerçevede taraflara TBK 644/2 gereği tasfiye memurlarını belirlemeleri için süre verildiği, verilen süre içerisinde taraflar ortak tasfiye memuru belirleyemediği, bunun üzerine 07/05/2019 tarihli celsenin 1 nolu ara kararı gereğince tasfiye memurlarının mahkemece belirlendiği, belirlenen tasfiye memurlarına ücretlerinin takdir edildiği, takdir edilen ücretlerin TBK’nın 644/3.maddesi gereğince yarısının davacı tarafından yarısının da davalı tarafından yatırılmasının kararlaştırıldığı, taraflara kesin süre verildiği, verilen kesin süre içerisinde davalının ücreti yatırdığı ancak davacının yatırmadığı, davacı tarafından 25/06/2019 tarihli celsede tasfiye memurları için ücret yatırılmayacağının beyan edildiği, davacının yatırmadığı ücretin davalı tarafından yatırılıp yatırılamayacağının sorulduğu, davalı tarafından aynı celsede davacının yatırması gereken ücretin kendileri tarafından yatırılmayacağının belirtildiği görülmüş olup tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, taraflar arasındaki sözleşmenin adi ortaklık sözleşmesi olması, davacının talebinin adi ortaklığın fesih ve tasfiyesini gerektirmesi, fesih ve tasfiye için tasfiye memurlarına ödenmesi gereken ücretin davacı tarafından ödenmediği ve davacının davasını ispatlayamadığı” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; taraflar arasında imzalanan 01/12/2007 tarihli anlaşmanın adi ortaklık anlaşması olmadığını, mahkemenin taraflar arasındaki ilişkiyi adi ortaklık olarak kabul etmesinin yanlış olduğunu, … A.Ş’nin söz konusu işin tek sorumlusu olduğunu, davacının davalıdan hizmet aldığını, davalı şirketin üstlendiği sorumlulukların gereğini yerine getirmediğini, davacının zararlarını tazmin etmesi gerektiğini ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, eser sözleşmesine dayalı alacak istemine ilişkindir. Davacı yüklenici, davalı ise alt yüklenicidir. Mahkemece davanın usulden reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı tarafça istinaf edilmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 120. maddesinde; “Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığı’nca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.” hükmü bulunmakta, aynı kanunun 324. maddesinde ise; “Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır. Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.” hükmü bulunmaktadır. HMK 324. maddede düzenlenen delil avansının süresinde yatırılmaması halinde uygulanacak müeyyide bu delile dayanmaktan vazgeçme olarak uygulanmalıdır. Hukuk Genel Kurulu’nun 12.12.2012 tarih, 2012-9/1172 Esas, 2012/1172 Karar sayılı ilamı ve Yargıtay 15.HD’nin yerleşik içtihatları da bu yöndedir (19/06/2019 tarih ve 2018/5066 E- 2019/2851 K ).
Mahkemece verilecek sürelerin niteliği ve sonuçları da önemlidir. Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine ve tarafların durumlarına göre belirlemesi için hâkime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle HMK 90. (HUMK’nın 159. md.) maddesinin açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler Hâkim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşın, HMK’nın 94/2. maddesine (HUMK’nın 163. md.) göre hâkimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hâkim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun ve isterse Hâkim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uyulmamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hâkimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hâkim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Öte yandan, savunma hakkı Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Buna göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı merciileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Adil yargılanma hakkı hak arama özgürlüğünün uygulamaya yönelik uzantısı niteliğindedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesi uyarınca “Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Bu hak; yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir.” hükmünü düzenlemektedir.
Somut uyuşmazlık yapılan genel açıklamalar ve mevzuat çerçevesinde değerlendereldiğinde; mahkemece her ne kadar dava adi ortaklığın feshi mahiyetinde bulunmuş ise de, taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde; davalı şirketin davacıya 46 adet WAIS sistemi üreteceği, davacının da buna karşılık ödeme yapacağı görülmektedir. Bu husus dikkate alındığında taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla mahkemece uyuşmazlığın eser sözleşmesi hükümleri çerçevesinde incelenip değerlendirilmesi gereklidir. Bu bağlamda davacı eser sözleşmesi kapsamında davalıdan alacaklı olduğunu ispat etmekle yükümlüdür. Bilirkişi masraflarını da davasını ispatla yükümlü olan davacı taraf karşılamalıdır. Bu nedenle mahkemece bilirkişi raporunun alınması gerekli görülüyor ise, bilirkişi masraflarının tamamının davacıdan alınması yönünde ara karar kurulmalı ve davacı vekiline buna yönelik kesin süre verilmelidir. Mahkemece uyuşmazlığın adi ortaklığın feshi mahiyetinde değerlendirilerek delil avansının yarısının davalı taraftan alınmasına yönelik ara karar kurulması ve davalının delil avansı yatırmadığı düşüncesi ile davacının davasının ispatlayamadığının kabul edilmesi isabetli olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle eksik inceleme ve değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip karara bağlanması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesİ’nin 2010/788 Esas, 2019/572 nolu kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip, karara bağlanmak üzere mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talep halinde kendisine iadesine,
5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ve istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesince verilecek yeni kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 10/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

….