Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2022/1171 E. 2023/36 K. 12.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ
(İnceleme Aşamasında / Duruşmasız)
(HMK. 353/1-b-1 Maddesi Uyarınca Başvurunun Esastan Reddine)

ESAS NO : 2022/1171
KARAR NO : 2023/36

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/02/2019
NUMARASI : 2015/386 Esas – 2019/104 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesine dayalı Tazminat
KARAR TARİHİ : 12/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/01/2023

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin davada, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme neticesinde;
İDDİA :
Davacı vekili; taraflar arasında davalı şirket ile dava dışı üniversitenin malik olduğu … parseldeki taşınmaz üzerine sosyal donatılar ve yaşam merkezi ile ar-ge ve ofis binalarının inşası, işletilmesi ve gelir paylaşımına ilişkin olarak 05/09/2013 günlü işbirliği ve gelir paylaşım sözleşmesi düzenlendiğini, sözleşme uyarınca binalardan elde edilecek gelirin taraflar arasında paylaşılacağını, sözleşmenin 15/08/2062 tarihinde sona ermesiyle taşınmazın dava dışı malike devredileceğini, söz konusu inşaatların yapılması dair davalı edimlerinin yerine getirilmesi için ihtarname keşide edildiğini, davalının dava dışı malik üniversitenin projeye onay vermediği gibi tahsis kararını da iptal ettiğinden sözleşmenin feshedildiğini bildirdiğini, fesih iradesinin davalı şirket yönetim kurulu tarafından ihbar edilmediğinden geçerli olmadığını, tahsis kararının gerçekte iptal edilmediğini, sözleşmenin feshini düzenleyen mücbir sebeplerin bulunmadığını, fesih bildiriminden sonra imzalanan fesih mutabakatının baskı ve hataya düşürülerek imzalatıldığından geçersiz olduğunu, bu nedenlerle sözleşme ceza-i şart tutarının davacıya verilmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile, 250,00 TL cezai şart bedelinin, edimin ifasının sağlanması veya sözleşme edimlerinin süresinde yerine getirilmediğinden fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 500,00 TL fesih tazminatının alınmasını veya yapmış olduğu masraflarla birlikte uğramış olduğu her türlü zarar için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 250,00 TL bedelin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 12/06/2017 günlü ıslah dilekçesi ile de davalının fesih mutabakatına aykırı davranması nedeniyle mahrum kaldığı karı veya sözleşme gereği yapmış olduğu proje bedeli ile tüm diğer zarar ve masraflarının fazlaya ilişkin dava, talep ve tüm hakları saklı olarak 60.000,00 TL bedelin davalıdan alınmasını talep etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili; taraflar arasındaki sözleşmeye konu taşınmazın tahsisinin malik tarafından iptal edildiğini, iptal kararından sonra sözleşmenin 12/08/2014 günlü mutabakat ile sona erdirildiğini, davacının zararlarının karşılanması için bedelin ödendiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; “Dava, sözleşmeye dayalı tazminat istemine ilişkindir. Taraflar arasında kurulan bir sözleşme ifa ya da fesih ile sonlandırılabilir. Sözleşmenin fesih ile sona ermesi halinde sözleşme ayakta kalmayacağından sözleşmeden beklenen fayda da sona erer. Sözleşmenin fesih akdi ile sona ermesi halinde ayrık durumlar dışında bu fesih sözleşmesi tarafları bağlamaktadır. Nitekim, TBK’nın “Tazminat karşılığı fesih” başlıklı 484. maddesinde “İşsahibi, eserin tamamlanmasından önce yapılmış olan kısmın karşılığını ödemek ve yüklenicinin bütün zararlarını gidermek koşuluyla sözleşmeyi feshedebilir.” hükmü düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasında 05.09.2013 günlü sözleşme ile bu sözleşmenin feshini düzenleyen 12.08.2014 günlü fesih mutabakatı bulunduğuna ve mutabakat uyarınca belirlenen bedellerin süresinde davacıya ödendiğine dair bir çekişme bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, fesih mutabakatının usulüne uygun düzenlenip düzenlenmediğine ve davacının sözleşmenin feshi nedeniyle doğan zararlarının karşılanıp karşılanmadığına ilişkindir. Taraflar arasında TBK’nın 470.maddesinde tanımını bulan 05.09.2013 günlü eser sözleşmesi bulunmaktadır. Ancak bu sözleşme ifadan önce taraflarca 12.08.2014 günlü “Fesih Mutabakatı” başlıklı sözleşme ile sona erdirilmiştir. Fesih mutabakatının incelenmesinde; 05.09.2013 günlü sözleşmenin feshedildiğinin, taahhütlerin yerine getirilmesi halinde hukuki yollara başvurulmayacağının, davalının fesih tazminatı olarak toplam 850.000TL karşılığı 354.000€ bedeli ödeyeceğinin, taşınmazda yeni bir inşaat olması halinde 10 yıl boyunca önceliğin davacıda olduğunun düzenlendiği görülmektedir. Taraflar arasında çekişme konusu edilmeyen husus bu sözleşmedeki bedelin davalı tarafından davacıya süresinde ödendiğine ilişkindir. Görülüyor ki, taraflar TBK’nın 484.maddesi uyarınca fesih sözleşmesi düzenlemiş davacı da fesih için belirlenen bedeli ödemiştir. Davacı ıslah dilekçesi ile taşınmazda yeniden ihaleye çıkılıp tarafına haber verilmediğinden fesih mutabakatına uygun davranılmadığını iddia etmiştir. Öncelikle basiretli tacir gibi hareket etmesi gereken davacı-yüklenici şirketin tarafı olduğu sözleşmenin ne anlama geldiğini sözleşmeyi imzaladığı anda bilmesi gerekir. Davacı anılan mutabakat uyarınca tüm zararlarının giderimini sağlamıştır. Islah dilekçesi ile mutabakatın hükümsüz kalacağını ileri sürmekle davalıdan aldığı 850.000,00 TL karşılığı 354.000 € bedeli iade etmesi gerekir ki, istemi tartışılsın. Bundan ayrı, davalı taşınmazın maliki bulunmayıp, tahsis ile kullanımını sağlamaktadır. Bu nedenle, mutabakatın taşınmazda yeni bir inşaat olması halinde 10 yıl boyunca önceliğin davacıda olduğu düzenlemesinin doğrudan davalının yerine getirebileceği bir husus değildir.” Gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davalı şirketin feshinin haksız olduğunu, mücbir sebep kabul edilebilecek bir husus olmadığını, davalının basiretli bir tacir gibi davranmadığını, sözleşmeye aykırı davrandığını, davalı şirketin taraflar arasında imzalanan mutabakat protokolünde belirtilen KDV’yi de ödemediğini bu nedenle, mutabakatnamenin geçerli olmayacağını, bilirkişi raporundaki KDV’ye yönelik açıklamaların doğru olmadığını, Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2015/119 D. İş sayılı dosyası ile yapılan tespit ile davaya konu taşınmazlar üzerinde bir çok firmanın faaliyet gösterdiğinin belirlendiğini, davalının taraflar arasındaki protokole aykırı olarak başka firmalar ile sözleşme imzalamasının kötüniyet göstergesi olduğunu, davalının taraflar arasındaki protokolü ihlal ettiğini, ticari defterlerini de mahkemeye sunmadığını, davalı ile dava dışı üniversite rektörlüğünün muvazaalı işlemler yaptıklarını davacının sözleşme gereğince ciddi harcamalar yaptığını, sunulan projeler üstünde davalı ve dava dışı üniversitenin taleplerine göre değişiklikler yapıldığını ancak davalının ruhsat başvurusunda bulunmadığını, yer testini yapmamak için kötüniyetle hareket ettiğini, davacının uğradığı zararlardan ve cezai şarttan sorumlu tutulması gerektiğini ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekilince istinaf edilmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, taraflar arasında düzenlenen fesih mutabakatında, fesih tazminatı olarak 350.000,00 Euro fesih tazminatının davalı tarafça davacıya ödeneceğinin belirtilmesine rağmen bir KDV oranından bahsedilmediği, taksitle yapılan ödemelerde de bir KDV ödemesinden bahsedilmediği, davacının davalının yaptığı ödemeler hususunda, KDV ödenmediği noktasında bir itirazda bulunmadığı, bu konuda bir ihtar da çekmediği, bu itibarla protokolün geçersiz hale geldiğinin kabul edilemeyeceği, davacının iş bu davada fesih mutabakatında öngörülen KDV’yi talep ve dava konusu da yapmadığı, asıl sözleşmeye dönerek sözleşmenin ifasına bağlı taleplerde bulunduğu, gelinen aşama itibariyle davacının KDV ödenmediği için fesih mutabakatının geçersiz hale geldiği yönündeki iddiasının hakkın kötüye kullanılması mahiyetinde olduğu, sözleşmenin ifasının imkansız hale geldiği ve bu hususta davalının bir kusurunun bulunmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine dair hüküm kurmak gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 135,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazine’ye irat kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ve istinaf kanun yoluna başvurma harcının kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZ yolu açık olmak üzere 12/01/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …
E-imzalıdır

Üye …
E-imzalıdır

Üye …
E-imzalıdır

Katip …
E-imzalıdır