Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2021/334 E. 2022/1125 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 31. HUKUK DAİRESİ

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ
(İnceleme Aşamasında Kararın Kaldırılarak Dosyanın Mahkemesine Gönderilmesi HMK 353/1-a.4-6 md)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : ….
ÜYE : ….
ÜYE : …..
KATİP : …..
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/01/2021
NUMARASI :……
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 01/12/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/12/2022

Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin davada mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili, ….. çevre yolu yapım işinin iş sahibi idarece davalı yüklenicilere verildiğini, yüklenicilerin projenin bir kısım işinin yapımını davalı … şirketine 01/07/2012 tarihli sözleşme ile bıraktıklarını, bu şirketin de 02/08/2012 tarihli sözleşme ile işi müvekkiline devrettiğini, davalılar ile iş sahibi … arasındaki sözleşmede alt yüklenici kullanabilmek için iş sahibinin onayının gerektiğini, ancak iş sahibinin onayı bulunmadığından … Şirketinin resmi alt yüklenici olmadığını, … Şirketinin işi almadan 10 gün önce kurulan bir paravan şirket olduğunu, şirketin ortağı olan …’ın yıllarca davalılardan … … Şirketinde üst düzey yöneticilik yaptığını, davalı adi ortaklığı oluşturan şirketlerin asıl yatırımcısının … … Şirketi olduğunu, eser sözleşmesi yapabilme hak ve ehliyeti olmayan bu hususta yasal yetkisi olmayan … Şirketinin sanki bu yetkisi varmış gibi kabul edilerek müvekkili ile devir sözleşmesi yapılmasına onay verilmek suretiyle müvekkilinin aldatıldığını, müvekkilinin kendisi açısından yasal olduğunu düşündüğü sözleşme ile üstlendiği işi, sözleşmeden daha fazla kazı yaparak tamamladığını ve teslim ettiğini, ancak davalıların ödeme yapmadığını, işin yapımı sırasında muvaazalı olarak kurdurulan ve hiç iş yapmayan … Şirketine usulsüz olarak hak ediş yaptıklarını, müvekkilinin aldatıldığı hususunun … …. Müdürlüğünün 02/06/2017 tarihli yazısı ile tescillendiğini, bir yıllık hak düşürücü sürenin bu tarih itibariyle başladığını, aldatma eylemini gerçekleştiren davalı adi ortakların BK 36 ve 49.maddelerine göre haksız fiil hükümleri gereğince müvekkilinin zararlarından sorumlu olduğunu, aldatma, haksız fiil ve sözleşme öncesi kusur sorumluluğu hükümlerine dayandıklarını, 31 numaralı hakedişe esas yeşil defterde imalatların kayıtlı olduğunu, müvekkilinin yaptığı işin tamamının 35 numaralı hakediş raporunda da bulunduğunu belirterek, masraf ve hakediş alacağı olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL’nin yasal faizi ile müşterek ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı adi ortaklığı oluşturan şirketler vekili, davacı ile davalı müvekkilleri arasında sözleşmesel herhangi bir ilişki olmadığını, davacının, alt yüklenicilik sözleşmesini diğer davalı ile imzaladığını, müvekkilin davacıya karşı herhangi bir beyan ya da taahhüdünün olmadığını, davalı müvekkiller taahhüdü altında yapımı devam eden…..Tünellerinin yapımı işi için diğer davalı …..ile 01.07.2012 tarihli sözleşme imzalandığını, bu sözleşmenin “Devir ve Temlik Yasağı” başlığını taşıyan 25.maddesinde “Alt Yüklenici … …’nin, hiçbir neden veya gerekçeyle, yükümlendiği İş’i davalı müvekkillerin yazılı ön onayını almadan kısmen veya tamamen bir başkasına devredemeyeceği” nin hüküm altına alındığını, davalı müvekkiller ile diğer davalı … … arasında yapılan 01.07.2012 tarihli sözleşmenin 13.5. maddesi hükmüne göre, … … taahhüdünü yerine getirmek üzere kendi ekibine ek olarak ikincil alt yüklenici çalıştırabileceğini, sözleşmenin bu hükmüne istinaden, diğer davalı … … firmasının talebi/bildirimi üzerine, davacı … firmasının müvekkilleri tarafından ikincil alt yüklenici olarak SGK’ya bildirildiğini, bu bildirimin, müvekkili davalılar ile … arasında imzalanan sözleşme konusu işin davacıya devir ve temlik edildiği, dolayısıyla davalı müvekkillerin davacıya karşı herhangi bir taahhütte bulunduğu anlamına gelmediğini, bu nedenle davacı, davalı müvekkillerin alt yüklenicisi değil, diğer davalı … … alt yüklenicisi olduğunu, … … alt yüklenicisi olan davacının, sosyal güvenlik mevzuatı kapsamında işyeri bildiriminin yapılmasının kendisini, davalı müvekkillerinin muhatabı ve dolayısıyla sözleşme tarafı yapmayacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, dava dilekçesinde ileri sürülen hususların, hukuki ve fiili gerçeklerle bağdaşmadığı gibi, iyi niyet ve dürüstlük kuralları gereği de kabulünün mümkün olmadığını, usûle ilişkin olarak, dava dilekçesinde talepler, taleplerin dayanakları ve talep sonucunun açık ve net olarak belirtilmediğini, bu nedenle dava dilekçesinin HMK md. 119 gereğince davacı tarafından açıklanması gerektiğini, dava dilekçesinde belirtilen iddia ve vakıaları kabul anlamına gelmemekle birlikte zamanaşımı definde bulunduklarını, dava zamanaşımı süresi içerisinde açılmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin olarak, müvekkili davalı … …., … Genel Müdürlüğü’nün açmış olduğu ihaleyi alan … adı ortaklığının (…..) alt yüklenicisi olarak 01/07/2012 tarihinde … İnşaatı kapsamında … … Tünellerinin yapımını üstlendiğini, bu kapsamda ana yüklenici olan … Ortak Girişiminden sözleşmeli olarak iş devralmasının söz konusu olmadığını, işin bir bölümünün müvekkili şirkete alt yüklenici (taşeron) sözleşmesi ile ihale edildiğini, işin yapımı için sonrasında müvekkili ile davacı … … Ltd. Şti. arasında 01/08/2012 tarihli alt yüklenici sözleşmesi düzenlendiğini ve davacı firmanın işe başladığını, imzalanan sözleşmenin bir devir sözleşmesi olmadığını, taşeron sözleşmesi olduğunu, ana yüklenici ile yapılan 01/07/2012 tarihli sözleşmede müvekkili şirketin işin yapılması için ikincil alt yüklenici çalıştırabileceğinin düzenlendiğini, sözleşme hükümlerine istinaden, davacı şirket ikincil alt yüklenici olarak, müvekkil şirketin talebi üzerine ana yüklenici tarafından SGK’ya bildirildiğini, bu bildirimin, işin davacıya devir ve temlik edildiği anlamına gelmediğini, davacı firmanın aldatıldığına dair yapmış olduğu savunmaya itibar edilmesinin mümkün olmadığını, davalı firmanın çalışmaya başladığı ilk günden bu zamana kadar, gerek üstlendiği işi gereği gibi yapmamış olması, eksik ve kusurlu işlemlerde bulunması, gerekse iş güvenliği tedbirlerini almaması ve diğer sebepler ile müvekkil firmaya zarar verdiğini, eksik ve hatalı imalatlar yaptığını, hatta müvekkili ile arasında düzenlemiş olduğu imzaladığı sözleşmeleri ve hak edişleri dahi kabul etmeyerek kendi ile çelişkiye düşerek; basiretli bir tacir olmadığı gibi kötü niyetli olduğunu gösterdiğini, davacı hakkında Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1694 Esas sayılı dosya ile dava açtıklarını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ:
Mahkemece, “… Mühendisi ve Mali Müşavir bilirkişiden alınan rapordan özetle, “…… Mahkemenize ait olmak üzere; davacı şirketin, Borçlar Kanununun 36. ila 49. ve devam maddeleri gereğince ‘aldatma’, ‘haksız fiil’ ve ‘sözleşme öncesi kusur sorumluluğu’ hükümleri gereğince uğradığı herhangi bir zarara ilişkin olarak dosya kapsamında belge bulunmadığı, Firmalar arasında mevcut olan hukuki ihtilafların, buna ilişkin olarak başlatılacak yargısal süreçler neticesinde çözüme kavuşabileceği, nitekim, davacı tarafından, dava konusu işe ilişkin olarak taşeron kaydının yapılası istemi ile … Genel Müdürlüğüne yapılan başvurunun reddine ilişkin 11.06.2015 gün ve 11416 sayılı işlemin iptali istemi ile açılan davada, Samsun 2. İdare Mahkemesinin 28.01.2016 gün ve E:2015/1205, K:2016/111 sayılı kararı ile işlemin iptaline karar verildiği, bu kapsamda, Borçlar Kanununun 36. ila 49. ve devam maddeleri gereğince ‘aldatma’, ‘haksız fiil’ ve ‘sözleşme öncesi kusur sorumluluğu’ hükümleri gereğince tespit edilen bir zarar bulunmadığından herhangi bir hesaplama yapılamadığı, ” şeklinde kanaat bildirmiştir. Davacı davalı … … Ltd. Şti. Firmasının sözleşme öncesi aldatma, haksız fiil, sözleşme öncesi kusur sorumluluğu (… in …) kapsamında davalılardan tazminat talep etmiştir. … in … sorumluluğu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda açık bir hükümle düzenlenmemiştir. Bu sorumluluk İsviçre ve Alman hukukları kaynaklı olup, Türk doktrinine ve mahkeme kararlarına yansımıştır. … in … sorumluluğu sözleşme görüşmeleri sırasında tarafların özenli ve dürüst davranma ilkelerine kusurlu olarak uymamaları veya diğer taraf nezdinde uyandırılan güvene aykırılık nedeniyle verdikleri zarardan hakkaniyet ilkesi gereğince sorumlu olunmasını ifade etmektedir. Doktrinde bu sorumluluğun 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesine dayandığı üzerine fikir birliği mevcuttur. Söz konusu maddede herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda oluduğu ve bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunmayacağı belirtilmiştir. Yargıtay’ca da benzer kararlar verilmiştir. Yargıtay’a göre sözleşme yapma iradesi bulunmadığı ya da bu yönde var olan iradesi güçlü olmadığı halde karşı tarafta aksine kanı uyandırma sorumluluğa sebeptir. Şu kadar ki akdin müzakeresi taraflar arasında bir hukuksal ilişki kurar sözleşmenin müzakeresine girişen taraflar, bu ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranmakla yükümlüdürler. (Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 15.09.1997 tarih ve 1997/8864 K. Sayılı kararı) Dosyaya sunulan sözleşmeler incelenmiş, davalılar … … Ltd Şti ile diğer davalılar arasında 01.07.2012 tarihinde … İnşaatı kapsamında … tüneli girişi ile … tüneli çıkış tarafı yapım işi işin alt yüklenici sözleşmesi imzalandığı anlaşılmıştır. Daha sonra 01.08.2012 tarihinde davacı … … Ltd Şti ile … … Ltd şTi arasında … İnşaatı kapsamında … tüneli girişi ile … tüneli çıkış tarafı yapım işi işin sözleşme imzalandığı anlaşılmıştır. 01.07.2012 tarihli sözleşme incelenmiş, “13.5 maddesi… Alt yüklenici, … onayını alarak taahhüdünü yerine getirmek için kendi ekibine ek olarak ikincil alt yükleniciler istihdam ettiği takdirde, … açısından, bu ikincil Alt Yükleniciler, Alt Yüklenici’nin kendi personeli olarak kabul edilir ve Sözleşme’nin Alt Yüklenici personeli ile ilgili hükümlerine tabi olurlar. …, İş’in yapımı sırasında gerek alt Yüklenici’nin kendi personeli, gerekse ikincil Alt Yüklenicilerin çalıştırdığı personelden uygun görmediklerinin İş’e ilişkin faaliyetlerine son verilerek İş’in başından uzaklaştırılmasını talep edebilir. Alt Yüklenici ve ikincil Alt Yüklenicileri, … bu talebini yerine getirmekle yükümlüdür. ” maddelerini haizdir. 01.08.2012 tarihli sözleşme incelendiğinde davacının dava konusu … İnşaatı kapsamındaki … … yapım işini davacı tarafından davalıların arasındaki imzalamış oldukları 01.07.2012 tarihli sözleşme kapsamında üstlendiği anlaşılmıştır. Ek protokol ile davacının işi yapabilmesi için 313.616,90.TL makine kiralama bedeli olarak 30.01.2103 tarihli çek ile ödeneceği kararlaştırılmıştır. Taraflar arasındaki 01.08.2012 tarihli sözleşme gereğince davacının …. kapsamındaki … … yapım işini üstlendiği, bu işin davalı … … Ltd Şti. Firmasının makine ve ekipmanların kira bedelini ödediği anlaşılmıştır. Davacı bu haliyle sözleşme konusu işin yapımını üstlenmiş, davalı … … Ltd Şti’de işin yürütülmesi için bir takım mali yükümlülükler altına girmiştir. Davacının yapacağı işlerin sınırları çizilerek alacağı ücret kararlaştırılmıştır. Davacı şirket olması nedeniyle tacir sıfatını haizdir. Bu haliyle basiretli tacir gibi davranmak yükümlülüğü altındadır. Sözleşme kurulmadan önce üstlenilecek iş hakkında araştırma yapmak ve kendi şartlarına uygun ise sözleşme imzalamak durumundadır. Davacı bu araştırmayı yaptığını dilekçeleriyle kabul etmekte, bu nedenle sözleşmeyi imzadığını beyan etmektedir. Davalı … … bu haliyle davacıyı yanıltıcı herhangi bir bilgi vermemiş, dürüstlük kuralına aykırı davranmamıştır. Sözleşme kapsamında üzerine düşen sorumlulukları da yerine getirmiştir. Bu nedenle davalıların sorumluluğuna gidilemez. Dosyadan alınan bilirkişi raporu da yukarıdaki açıklamaları destekler niteliktedir. 16.07.2020 tarihli….. imzalı bilirkişi raporu açık ve ayrıntılı olup, hükme esas alınmıştır…” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davanın asıl davalısının esasa ilişkin olarak doğrudan adi ortaklığı oluşturan şirketler olduğunu, … şirketinin ise muvaazalı olarak kurdurulmuş paravan şirket olması nedeniyle tali davalı olduğunu, gerek bilirkişi raporunda gerekse gerekçeli kararda … Şirketinin esasa ilişkin olarak var olduğunun kabul edilmesinin hatalı olduğunu, en başından itibaren dava dilekçesindeki talebe bağlı olarak BK’nın 36 ile 49 ve devam maddeleri gereği aldatma, haksız fiil ve sözleşme öncesi kusur yönünden hukuki bir tespit yapılması gerekirken bunun yapılmadığını, bu hususta bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinin dikkate alınmadığını, mahkeme kararının çelişkili olduğunu, taraflar arasındaki sözleşmenin TBK’nın 205 ya da 206.maddesine göre; sözleşmenin devri ya da sözleşmeye katılma niteliğinde olup, her iki durumda da adi ortaklığı oluşturan şirketlerin sözleşmenin doğrudan tarafı haline getirdiğini, adi ortaklığı oluşturan şirketlerin en başından beri müvekkili şirketin kendi alt yüklenicisi olduğunu bildiğini, müvekkilinin ikincil alt yüklenici olmadığını, mahkemece, hukuki denetime elverişli olmayan bilirkişi raporu esas alınmak üzere dosyaya sunulmuş olan maddi deliller yok sayılarak karar verildiğini belirterek, mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE:
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
1-Dava dilekçesinde; 02/08/2012 tarihli, davacı ile davalılardan … Şirketi arasında imzalanan sözleşme gereğince, yapılan işler nedeniyle oluşan hak ediş alacağı ve masrafların tüm davalılardan tahsili talep edilmiş; davalılardan … Şirketi cevap dilekçesinde, davacı hakkında Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1694 esas sayılı dava dosyası ile alacak davası açtığını bildirmiştir.
Uyap sisteminde yapılan incelemede; Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1694 esas sayılı dava dosyasında; asıl davada, davacı …… Ltd. Şti’nin cari hesap alacağı olarak şimdilik 990.000,00 TL’nin ve davalı nam ve hesabına ödemiş olduğu fatura ve alacakları nedeniyle şimdilik 10.000,00 TL’nin davalı ….. Ltd. Şti’den tahsilini talep ettiği, bu dava ile birleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/6 esas sayılı dava dosyasında ise bu kez; davacı …… Ltd. Şti ve diğer davacıların, alt yüklenicinin üstlendiği edimi zamanından önce ve tam olarak yaptığı, fazladan 1600 metre kazı yaptığı, hakedişlerinin ödenmediği, 3.000,000,00 TL bedelli senedin teminat olarak verildiğini belirterek, teminat senedinden dolayı borçlu olmadığının tespitini talep ettiği, yapılan yargılama sonucunda ilk derece mahkemesince; asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verildiği, kararın davacı-birleşen davada davalı … Şirketi vekilince istinaf edilmekle, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesinin 2020/432 esas ve 2022/319 karar sayılı kararı ile; “…taraflar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, mahkemece dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun ve isabetli karar verilmiş olduğu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve özellikle mahkemesince taraflar arasındaki sözleşme, taraf delilleri, düzenlenen hakedişler ve yapılan imalatlar değerlendirilmek suretiyle sözleşme kapsamında kesin hesabın çıkartılmış bulunmasına, birleşen davaya konu senedin aynı sözleşme kapsamında düzenlendiği tarafların kabulünde olup, birleşen davanın da bu kapsamda değerlendirip yazılı şekilde hüküm kurulmasında dosya kapsamı ile usul ve yasaya aykırılık bulunmadığının anlaşılmasına göre” gerekçesiyle, davacı-birleşen davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği ve dosyanın halen; Yargıtay incelemesinde bulunduğu görülmüştür.
Bu durumda; içeriği yukarıda açıklanan dosyada, taraflar arasında kesin hesabın yapıldığının belirtildiği, eldeki davada ise; davacı tarafça, fazladan kazı yapıldığı da belirtilerek masraf ve hakediş alacağının tahsilinin talep edildiği, böylece; diğer dosyanın sonucunun eldeki dosyayı doğrudan etkileyeceği anlaşıldığından, Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1694 esas ve 2019/994 karar sayılı dosyasının sonucunun beklenmesi, gerektiğinde birleştirme hususunun düşünülmesi gerekirken, bu hususlar üzerinde hiç bir değerlendirme yapılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olmuştur.
2-6100 sayılı HMK’nın 33. maddesi hükmünce hakim Türk hukukunun resen uygulayacağından maddi vakıaları ileri sürüp kanıtlamak taraflara, hukuki nitelendirme tarafların beyanı ile bağlı olmaksızın hakime aittir (Yargıtay 15. HD. 2006/3568 E 2006/3685 K; 2018/5408 E 2019/3454 K; 2018/4396 E 2018/4298 K).
Dava dilekçesinin incelenmesinde; davacı vekili, her ne kadar TBK’nın aldatma, haksız fiil ve sözleşme öncesi kusur sorumluluğu hükümlerine dayandıklarını belirtmiş ise de; aynı zamanda, davalılardan …….Ltd. Şti’nin dava konusu işi almadan 10 gün önce diğer davalılarca muvazaalı olarak kurulmuş bir paravan şirket olduğunu, … şirketinin ortağı olan …’ın yıllarca davalılardan … … şirketinde üst düzey yöneticilik yaptığını vb.beyanlarda bulunmuştur. Bu durumda, davacı tarafın, davalı … şirketi ile diğer davalılar arasında organik bağ bulunduğu ve bu nedenle müvekkilinin alacağından diğer davalıların da sorumlu olduğu, özetle “tüzel kişilik perdesinin aralanması” teorisine de dayandığı anlaşılmaktadır.
Kural olarak tüzel kişiler kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız ayrı kişiler olup “sınırlı sorumluluk” ilkesi çerçevesinde hukuki işlemlerde taraf olurlar. Bu ilke tüzel kişiliği oluşturan kişilere koruma sağlamaya yönelik ise de bu sayede kimi zaman sözleşme ve kanundan doğan borç ve yükümlülüklerden kurtulabilmek için tüzel kişiliğin araç olarak kötüye kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bunun engellenebilmesi amacıyla doktrinde “perdenin aralanması” teorisi geliştirilmiş, zaman içerisinde Yargıtay uygulamalarında da bu teori benimsenmiştir (Emsal Yargıtay 19.HD 07.06.2011 T 2010/11147 E 2011/7567K, 19 HD 12.05.2006 T. 2005/8774 E 2006/5232 K, 9 HD 27.06.2011 T. 2011/30349 E 2011/19150 K, 23.HD 19.06.2012 T.2012/3083 E 2012/4296 K). Perdenin aralanması ile şirket kurucusu gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilebildiği gibi, aynı şirketler içerisinde yer alan kardeş şirketler arasında da sorumluluğun gerçekleştiğinin kabulü sağlanabilir.
Organik bağ ilişkisinde, borçlu olduğu iddia edilen tüzel kişinin, alacaklının sözleşmeden doğan haklarını kullanmasının engellenmesi için temsilde farklı kişiliklere yer vermesi sözkonusudur. Bu durumda tüzel kişinin bağımsızlığı sınırlanır ve organik bağ içinde olunan kişi ile özdeş kabul edilir.
Bu anlamda; tüzel kişilik hakkının kötüye kullanılması, kanuna karşı hile, alacaklıya zarar verme (haklarının alınmasını engelleme), tarafta muvazaa ve namı müstear yaklaşımı nedeni ile dolaylı temsil sözkonusudur. Bu durumların sözkonusu olduğu halde, tüzel kişilik perdesinin aralanması sureti ile gerçek borçlu veya organik bağ içinde olan tüm borçlular sorumlu tutulmaktadır. Organik bağ ise; şirketlerin adresleri, faaliyet alanları, ortakları ve temsilcilerinin aynı olmasından, aralarındaki hukuki ilişkilerin tespitinden anlaşılır (Yargıtay 9. HD 2015/10138 E 2018/4389 K; 15. HD 2019/2590 E 2020/408 K; 15. HD 2016/4881 E 2018/836 K vb).
Yukarıda açıklanan hukuksal nedenlerle; mahkemece, davalılardan … şirketi ile diğer davalılar arasında organik bağ bulunup bulunmadığı, davacının iddia ettiği alacaktan … şirketi dışındaki diğer davalıların da sorumlu olup olmayacakları hususunda gerekli inceleme ve değerlendirme yapılıp sonucuna uygun bir hüküm kurulması gerekirken, bu konuların nazara alınmaması hatalı olmuştur.
Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a.4-6 maddesi gereğince kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/01/2021 gün ve 2018/135 Esas 2021/49 Karar sayılı kararının HMK’nun 353/1-a.4-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
5-Taraflarca ödenen istinaf kanun yoluna başvurma harcı ve yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olarak 01/12/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan Üye Üye Katip
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır