Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2020/913 E. 2021/1059 K. 11.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ
(İnceleme Aşamasında / Duruşmasız)
(HMK. 353/1-a-3-6 Maddesi Uyarınca Kararın
Kaldırılarak Mahkemesine Gönderilmesi)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/12/2018
NUMARASI ….

DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesine Dayalı İtirazın İptali
KARAR TARİHİ : 11/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/11/2021

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkin davada mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme neticesinde;
İDDİA :
Davacı vekili; taraflar arasında mevcut ticari ilişki kapsamında dava konusu faturalara konu mobilyaların müvekkili tarafından imal edilip davalı firmaya teslim edildiğini, davalı tarafından yapılan ödemelerin mahsubu sonrasında bakiye alacağın tahsili amacıyla Ankara 17. İcra Müdürlüğünün ….. Esas sayılı dosyasında başlatılan icra takibinin haksız itiraz nedeni ile durduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına hüküm olunmasını talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA
Davalı şirket vekili; dava konusu malların satın alınma maksatlı olarak alınmadığını, davacı tarafın daha sonra üretmeyi ve bu maksatla satışı yapılması planlanan ürünler için teşhir maksatlı üretildiğini ancak, davacının teşhir maksatlı üretilen bu malların devamını üretemeyeceğini müvekkiline e posta ile yazılı olarak bildirilince, taraflar arasında oluşması beklenen ticari işbirliğinin gerçekleşmediğini, teşhir malların iade alınması için davacı şirket yetkilileri ile görüşüldüğünde, davacının bu malları iade almaya yanaşmayarak taraflarına 21/03/2017 tarihli 25.293,00 TL tutarlı faturanın gönderildiğini, faturaya konu mallar satın alınma maksatlı olarak alınmadığı için faturanın 29/03/2017 tarihinde ihtarname ile iade edilip, malların teslim alınmasının yazılı olarak istenildiğini, faturaya konu emtianın davacıya iade edilebilir durumda depoda muhafaza edildiğini, buna rağmen haksız icra takibi yapılıp, mevcut davanın açıldığını belirterek, davanın reddi ile davacı aleyhine kötüniyet tazminatına hüküm olunmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; “Her iki yana ait, ticari defter ve kayıtlar incelenmek sureti ile düzenlenen 24/09/2018 tarihli mali müşavir bilirkişi raporunda, her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmakla sahibi yararına delil olmak özelliği taşıdığı, davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen 21/03/2017 tarihli 17.050,99 TL tutarlı faturanın her iki tarafın ticari defterlerinde yer aldığı, diğer faturanın ise yer almadığı belirlenmiştir. Davacı tarafça düzenlenen ve kendi kayıtlarında yer alan 21/03/2017 tarih, 9800 sayılı, 25.293,00 TL bedelli fatura davalı şirket tarafından 29/03/2017 tarihli ihtarname ile iade edilip, faturaya konu emtianın teşhir amaçlı bırakılması ve ürünlerin üretiminin yapılmayacağının bildirilmesi nedeni ile iadesi istenilmiştir. Her iki şirket adına yapılan e-mail yazışmaları incelendiğinde, davacı şirket adına….tarafından karşı yana hitaben 19/12/2016 tarihinde gönderilen, mail ile “su bazlı boyada, mevcut atölye ve hava şartlarında, yaşadığımız donma, çatlama gibi problemlerden dolayı hizmet veremiyoruz” şeklinde beyanda bulunulmuş, karşı yan ise işbirliğinin sona ermesi nedeni ile, teşhir olarak alınan ürünün iadesini talep etmiştir. Taraflar arasında mevcut sözleşme kapsamında imal edilen mobilyalara ilişkin iki adet fatura düzenlenmiş olup, 17.090,00 TL tutarlı faturadan ötürü, davalı tarafça yapılmayan ödeme miktarının 464,99 TL olduğu bilirkişi raporu ve özellikle bu miktar yönünden icra takibi yapılmasından anlaşılmaktadır. TBK’nun 117.maddesi anlamında, davalı temerrüte düşürülmediği için takip öncesi döneme ait işlemiş faiz talep edilemez. 25,293,00 TL tutarlı icra takibine konu 21/03/2017 tarihli … nolu faturaya konu alacak iddiası ile ilgili yapılan değerlendirmede, özellikle taraflar arasında e-mail yolu ile yapılan yazışmaların 2016 yılı Ağustos ayında başladığı, ticari ilişkinin bu tarihte başlamasına karşın, davacı tarafça diğer siparişlerin yerine getirilmemesinden kaynaklı uyuşmazlık üzerine faturanın, emtianın tesliminden çok sonra 21/03/2017 tarihinde tanzim edilmesi dikkate alındığında, faturaya konu ürünün teşhir amaçlı verildiği yönünde, mahkememizce kanaat edinilmiş olmakla, bu faturaya konu emtia ile ilgili alacak isteminin ise reddi cihetine gidilerek, kabul edilen 464,99 TL yönünden alacağın likit ve hesaplanabilir olma özelliği dikkate alınarak, davacı yararına icra inkar tazminatına hükmolunup, takibin kötüniyetle yapıldığı ispatlanamadığı, davalı yanın kötüniyet tazminat isteminin ise haklı görülmediği” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; dosyadaki mail yazışmalarının malların teşhir amaçlı olarak üretildiğine delil teşkil edemeyeceğini, mahkemenin bu yazışmaları delil başlangıcı niteliğinde görmeyerek tanık dinlemediğini sonrasında, mailleri gerekçe göstererek ürünlerin teşhir amaçlı olarak üretildiğini kabul etmenin açıkça bir çelişki olduğunu, faturanın sonradan düzenlenmesinin alacak bulunmadığını göstermeyeceğini, faiz talebinin reddedilmesinin de doğru olmadığını ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, eser sözleşmesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı yüklenici, davalı ise iş sahibidir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davacı tarafça istinaf edilmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasındaki ticari ilişki niteliği itibariyle 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi olup, Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği, tam olarak iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir. Eser sözleşmelerinde görevli mahkeme, tarafların sıfatlarına göre belirlenir.
1- 6102 sayılı TTK’nın 4.maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için ya tarafların her ikisinin de tacir olması ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğması, yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya asliye ticaret mahkemesi’nin bakacağı yönünden düzenleme olması gerekmektedir. Anılan kanunun 5.maddesinde ise, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunun şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi, tüm ticari davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevli olup, asliye ticaret Mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin görev ilişkisi olduğu düzenlenmiştir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22/09/2008 tarih ve … K. sayılı ilamında da açıklandığı üzere; TTK.nun 11. madde (6102 sayılı TTK 11.madde) hükmüne göre, ticarethane veya fabrika (md.12), yahut ticari şekilde işletilen diğer müesseseler (md.13) ticari işletme sayılır. Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa kendi adına işleten kimseye tacir denir (md.14) (6102 sayılı TTK 12.m). Esnafın tanımı 17. maddede yapılmış ve bunların tacir olmadıkları vurgulanmıştır. Esnafın yaptığı işin hacim ve ehemmiyeti, ticari muhasebeyi gerektirdiği ve ona ticari veya sınai bir müessese şekil ve mahiyeti verdiği taktirde, bu müessesenin de ticari işletme sayılacağı 13. maddede hüküm altına alınmıştır. Bir kimsenin Vergi Usul Kanunu’na göre esnaf sayılması, TTK yönünden de esnaf kabul edilmesini gerektirmez. Ticari işletmenin, ticaret siciline kayıtlı olmaması, diğer anlatımla esnaf odasına kayıtlı olması, bu işletme sahibinin tacir sayılmamasını gerektirmez ve tacir olmamanın kesin bir kanıtı da değildir. Vergi mükellefi olup olmamak da tacir-esnaf ayrımında kesin bir ölçüt olarak değerlendirilmez.
TTK.nun 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) uyarınca, iktisadi faaliyeti, nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı ancak geçimini sağlamaya yetecek derecede az olan sanat ve ticaret sahipleri esnaftır. 11/06/2002 tarih ve 24782 sayılı ….. Kanunu’nun 3. maddesindeki “Sanayici” tanımının kapsamına girenler ile TTK’nın 17. maddesi (6102 sayılı TTK 15. madde) dışında kalanların esnaf ve sanatkar sayılmayacağı belirtilmiştir. Diğer yandan, TTK’nın 1463. maddesinde de (6102 sayılı TTK 11/2. madde), önce 17. maddeye gönderme yapılarak, 507 Sayılı Kanun hükümlerinin saklı tutulduğu belirtildikten sonra “Bakanlar Kurulu’nun bu konuda kararname çıkarması halinde onlarda gösterilen miktardan aşağı gayrisafi geliri bulunan sanat ve ticaret erbabından başka hiç kimse kanunun 17. maddesinde tarif edilen esnaftan sayılamaz” denmek suretiyle tacir veya esnafın hangi kriterlere göre saptanacağı açık bir biçimde gösterilmiştir. Gerçekten, 19/02/1986 tarih ve … sayılı …. Gazete’de yayınlanan 25/01/1986 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir. (21/07/2007 tarih ve …. sayılı … Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile TTK.nun 1463. maddesine göre esnaf ve küçük sanatkar ile tacir ve sanayicinin ayrımına dair esaslar tespit edilmiştir.) Buna göre;
a-Koordinasyon kurulunca tespit ve yayınlanacak esnaf ve küçük sanatkar kollarına dahil olup da gelir vergisinden muaf olanlar ile kazançları götürü usulde vergilendirilenler ve işletme hesabına göre defter tutanlardan iktisadi faaliyetleri nakdi sermayesinden ziyade, bedeni çalışmalarına dayanan ve kazançları ancak geçimlerini sağlamaya yetecek derecede az olan ve Vergi Usul Kanunu’nun 177. maddesinin 1. fıkrasının 1 ve 3 no’lu bentlerinde yer alan limitlerin yarısını, iki numaralı bendinde yazılı nakdi limitin tamamını aşmayanların esnaf ve küçük sanatkar,
b-Vergi Usul Kanunu’na istinaden birinci sınıf tacir sayılan ve bilanço esasına göre defter tutanlar ile işletme hesabına göre defter tutan ve birinci maddede belirtilenlerin dışında kalanların tacir ve sanayici sayılmaları kararlaştırılmıştır.
Somut olayda uyuşmazlık, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK’nun 470. vd. maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesinden kaynaklanmıştır. Anılan bu tür uyuşmazlıklar 6102 sayılı TTK’nın 4. maddesinde tahdidi olarak sayılan mutlak ticari davalardan değildir.Davanın taraflarından davacı gerçek kişi olup, mahkemece tarafların tacir olup olmadıklarına ilişkin bir araştırma yapılmamıştır. Nispi ticari dava bulunup bulunmadığı hususu netleştirilmemiştir. Bu itibarla mahkemece öncelikle yukarıda açıklandığı şekilde davacının tacir olup olmadığı araştırılmalı ve mahkemenin görevli olup olmadığı hususu belirlenmelidir.
2- Eser sözleşmelerinde işin yapılıp teslim edildiğini yüklenici; iş bedelinin ödendiğini ise iş sahibi ispat etmek zorundadır. Somut uyuşmazlıkta taraflar arasında eser sözleşmesi kurulduğu sabittir. Davacı yüklenici anlaşma uyarınca mobilya ürünlerinin üretip davalıya teslim ettiğini, davalının iş bedelini ödemediğini iddia ederken davalı, davacının teşhir amaçlı olarak mal teslim ettiğini, tarafların mobilyalarının satımı konusunda bir anlaşmalarının olmadığını, davalının davacıdan mobilya almamaya karar verdiğini, davacının teşhir amaçlı getirdiği mobilyaları iade alması gerektiğini davacıya bir iş bedeli borçları bulunmadığını savunmaktadır. Mahkemece taraflar arasındaki email yazışmalarının 2016 yılı ağustos ayında başladığı, dava ve takibe konu faturalardan 21/03/2017 tarihli ve 17.050,99 TL bedelli faturanın her iki tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, aynı tarihli 25.293,00 TL bedelli faturanın ise davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı, ilk olarak bahsedilin fatura sebebiyle ödenmeyen miktarın 464,99 TL olduğu ve faturaların email yazışmalarından çok sonra düzenlenmesinin mobilyaların teşhir amaçlı olarak verildiğini gösterdiği gerekçesiyle ilk fatura nedeniyle ödenmeyen 464.99 TL üzerinden davanın kabulüne ve kabul edilen miktar üzerinden icra inkar tazminatına karar verilmiştir. Davacının davaya konu mobilyaları davalıya teslim ettiği konusunda uyuşmazlık yoktur. Davalı iş sahibinin mobilyaların teşhir amaçlı olarak verildiği yönündeki iddiası bağlantılı bileşik ikrar mahiyetinde olup; yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre bağlantılı bileşik ikrar bölünebilir, bu durumda davalının mobilyaların teşhir amaçlı olarak verildiği yönündeki savunmasını ispat etmesi gerekir. Dosya arasına sunulan faturalar ve teslim tutanaklarında söz konusu malların teşhir amaçlı olarak verildiğine dair bir açıklama yoktur. Taraflar arasındaki email yazışmalarında da malların teşhir amaçlı olarak verildiğine yönelik bir kayıt yoktur. Toplanan deliller ile davalı mobilyaların teşhir amaçlı olarak verildiğini ispatlayamamıştır. Ancak davalının yemin deliline de dayandığı görülmektedir. Yemin delili 6100 sayılı HMK’nın 225 ve devamı maddelerde düzenlenmiştir. Yemin kesin delillerdendir. Yemin deliline dayanan taraf, iddia veya savunmasının diğer delillerle ispatlanmamış olması nedeniyle bu delile sıra gelmiş olduğunu başka türlü bilemeyeceğinden; mahkeme, yemin teklif etmek hakkı bulunduğunu istek sahibine hatırlatmakla yükümlüdür.
Yukarıda bahsedilen hususlar çerçevesinde mahkemece yapılması gereken; davacının teslim ettiği mobilyalar nedeniyle hak ettiği iş bedelini Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin emsal içtihatlarını dikkate alarak hesaplamak, davalının ispatladığı ödemeleri iş bedelinden indirmek, davalının ödemediği anlaşılan bakiye iş bedeli yönünden, davalının davacıya mobilyaların teşhir amaçlı verildiği ve bir bedel öngörülmediği yönündeki savunmasının ispatı bakımından davalının davacıya yemin teklif hakkı olduğunu hatırlatmak ve sonucuna göre bir karar vermektir.
3- İtirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir (HGK’nın 07.06.2006 tarihli ve 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı). Yapılan yargılama sürecinde icra takip dosyası getirilmiş, tarafların göstermiş oldukları kanıtlar toplanıp, bilirkişiden raporlar alınmış, alacak-borç durumu yargılama sonucu alınan bilirkişi raporuna göre belirlenmiştir. Bu durumda dava, konusu itibariyle yargılamayı gerektirir özellik arz etmektedir. Takibe konu edilen alacak likit değildir. Bu nedenle mahkeme kabulüne göre de; davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, kabul edilen alacak miktarı üzerinden icra inkar tazminatına hükmedilmesi de doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle eksik inceleme ve değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a-3-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip karara bağlanması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin … nolu kararının HMK’nın 353/1-a-3-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip, karara bağlanmak üzere mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talep halinde kendisine iadesine,
5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin ve istinaf başvuru harcının ilk derece mahkemesince verilecek yeni kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a-3-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 11/11/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.