Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2020/841 E. 2022/303 K. 29.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31.HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/841 Esas
KARAR NO : 2022/303 Karar (İnceleme aşamasında/Duruşmasız)
(Kararın kaldırılarak dosyanın mahkemesine
gönderilmesi/HMK m.353/1-a.6)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/05/2019
NUMARASI : 2014/1616 Esas-2019/393 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan İtirazın İptali

KARAR TARİHİ : 29/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/03/2022

Dava eser sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilen dosyanın yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İSTEM;
Davacı vekili tarafından verilen 06/11/2014 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalı firma arasında ticari ilişkiden kaynaklanan 16.921,68 TL cari hesap alacağının tahsili amacıyla Ankara 18. İcra Müdürlüğü’nün 2014/13852 sayılı dosyası üzerinden icra takibi başlatıldığını, davalı tarafça kötü niyetli olarak takibe itiraz edildiğini, davalıya müvekkilince ürün satışı yapıldığını, buna istinaden … seri … sıra nolu 01.12.2011 tarihli faturanın tanzim edildiğini, ancak söz konusu faturanın 16.921,68 TL’lik kısmının haklı bir neden olmaksızın ödenmediğini, takip konusu edilen meblağ için 15.01.2014 tarihinde mutabakat belgesi imzalandığını, söz konusu belgede davalının borcunu ikrar ettiğini, bu belgeye göre davalının 15.01.2014 tarihinde 5.711,00 Euro karşılığı TL borcunun bulunduğunu kabul ettiğini, davalının 23.10.2014 tarihinde takip konusu borca haksız nedenle itiraz ettiğinden bahisle; davalarının kabulünü, Ankara 18. İcra Müdürlüğü’nün 2014/13852 sayılı dosyasına davalının yaptığı itirazın iptalini, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, vekalet ücreti ve dava masraflarının davalı borçlu üzerine bırakılmasını talep ve dava etmiştir.
YANIT:
Davalı vekili tarafından verilen 21/01/2015 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; davalının iş yapmakta olduğu projelerde hiyerarşik dizilimin … SİLAHLI KUVVETLERİ şeklinde olduğunu, bu doğrultuda davacıdan “Radar Kontrol Kabineti” RKK Projesi üretmesi için 04.05.2011 tarihli bir sipariş emrinin düzenlendiğini, söz konusu sipariş emri ve eki genel hüküm ve şartların davacı yanca işin başlamasıyla beraber kabul edildiğini, 17.08.2011 tarihi itibariyle davacının RKK Projesi kapsamındaki tasarımlarının incelenerek üretime geçmesi hususunda onay verildiğini, davacının 05.10.2011 tarihinde ürünü (… 1200X1800X600 … kabin) teslim ettiğini, davalıca kabin için şok-vibrasyon analizi gerçekleştirilerek masraf yapıldığını, teslimat sonrası yapılan incelemeler sonrası ürünün kullanıma elverişli olmadığı, birçok üretim hatasının bulunduğunun tespit edildiğini, davacıya 10.10.2011 tarihinde e-posta ile durumun … numaralı uygunsuzluk raporu ile birlikte derhal iletildiğini, ürünün bu hali ile kabul edilemeyeceğinin bildirildiğini, bu e-posta ile ürünün reddedildiğinin, uygunsuzluk raporu neticesinde başka bir ürünün üretilmesi gerektiğinin aktarılarak, bu ikinci yapılacak üretim sırasında aynı sorunlarla karşı karşıya kalınmaması için bazı tasarım değişikliklerinin gerçekleştirilmesinin davacıdan istenildiğini, bu bildirim ve talebin davacı tarafından kabul edilerek ikinci üretimin başladığını, ilk üretilen kabinin dava dışı … tarafından deneme montajı yapmak için tutulduğunu, bu durumunda davacı tarafından kabul edildiğini, sonrasında ilk ve hatalı kabinin davacıya 16.03.2012 tarihinde 29.09.2011 tarihinde kesilen faturalara istinaden iade edildiğini, davacı yanın ikinci ürünü 23.12.2011 tarihinde teslim ettiğini, ikinci kabinde de kabul edilemeyecek düzeyde hatalar bulunduğunu, buna ilişkin olarak 29.12.2011 tarihinde davacıya … numaralı uygunsuzluk raporuyla birlikte e-posta bildiriminde bulunulduğunu, bu bildirimde ürünün doğrudan reddedilmesi gerektiğinin ancak müşterinin zaman açısından sıkıntıda olması nedeniyle ve bir üretim sürecini daha bekleyecek durumda olmaması nedeni ile ürünün müşteriye gönderilerek cevabının bekleneceğinin bildirildiğini, dava dışı müşterilerinin ikinci ürünü de kabul etmeyeceğini belirterek bu ürünün hatalarının müvekkili tarafından düzeltilmesini, tespit edilen diğer uygunsuzluklarla birlikte … numaralı raporu güncelleyerek davacıya 05.01.2012 tarihinde iletildiğini, müşterinin taleplerinin müvekkilince giderildiğini, bu hataların giderilmesi bakımından müvekkilince işçilik ve malzeme maliyetlerine katlanıldığını, bu harcamalar sonrası müvekkilinin davacıdan alacaklı hale geldiğini, harcamaların karşılığı olan 5.711,00 Euro tutarındaki 16.08.2012 tarihli faturanın tanzim edilerek davacıya gönderildiğini, davacı yanca bu faturanın iade edildiğini, davacı ile aralarındaki sipariş emri ve ekindeki genel hüküm şartlarının 7. ve 8. Maddeleri uyarınca müvekkilinin katlandığı maliyetleri yükleniciye ait olmak üzere kusurlu ürünü iade etme veya üründeki kusuru kendisi gidererek bu sebeple oluşan zararlarını talep etme hakkına sahip olduğunu, bu hakkın yasa ile de sabit bulunduğunu, genel hüküm ve şartlarının 21. Maddesi uyarınca tespit edilen kusurların 30 gün içinde yükleniciye bildirilmesinin gerektiğini, ilk ürünün teslimatının 05.10.2011 tarihinde gerçekleştiğini ve 10.10.2011 tarihinde ayıplı olduğunun e-posta aracılığı ile bildirildiğini, ürüne ilişkin ayıp raporunun 11.10.2011 tarihli e- mail ekinde gönderildiğini, söz konusu ürünün iade edilmesi üzerine düzeltilmiş ikinci ürünün 23.12.2011 tarihinde teslim edildiğini, 29.12.2011 tarihinde yazılı olarak yine ayıp bildiriminde bulunulduğunu, ayıp bildirimlerinin zamanında yapıldığını, son teslim süresinin 05.10.2011 olarak belirtilmesine rağmen davacının kendi hata ve kusurlarından sebep ürünün müvekkiline 23.12.2011 tarihinde teslim edildiğini, müvekkilince yapılan çalışmalar sonrası ürünün müşteriye 20.02.2012 tarihinde teslim edilebildiğini, genel hüküm ve şartların madde 3/b uyarınca “işbu sözleşme kapsamındaki her bir mal veya hizmet teslimatına ilişkin cezalar, gecikilen sevkiyatın toplam bedelinin günlük binde biri olarak uygulanacağı” nın belirtildiğini, bu suretle müvekkili lehine 874,93 Euro tutarında gecikme cezası talep hakkı doğduğunu, davacının iddialarını kabul anlamı taşımamakla takas mahsup talep ettiklerini, davacının iddia ettiği mutabakat mektubunun kullanmakta oldukları SAP yazılım programı tarafından otomatik olarak çıktığını, yetkili imzalarını taşımadığını ve hukuki geçerliliğinin bulunmadığından bahisle; fazlaya dair her türlü dava, talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla takas mahsup talepleri ile birlikte davanın reddini, haksız ve kötü niyetli icra takibi nedeniyle davacının alacağının %20’sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin davacı yan üzerinde bırakılmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/05/2019 tarih 2014/1616 Esas ve 2019/393 Karar numaralı kararında özetle; Ankara 18. İcra Müdürlüğü’nün 2014/13852 sayılı takip dosyası celp edilmiş, incelenmesinde; takibin taraflar arasında olduğu, davacının davalıdan 16.921,67 TL asıl alacak talebinde bulunduğu, talebin 01/12/2011 tarihli faturaya dayalı olduğu, takibin davalının süresinde itirazı ile durduğu görülmüştür.
Davanın konusu; takibe konulan fatura miktarınca davacının alacaklı olup olmadığı, bu kapsamda davacının üstlendiği işi ayıptan ari yerine getirip getirmediği, davalının teslim edilen ürünlerdeki iddia edilen ayıbı gidermek için masraf yapıp yapmadığı, yapılan masrafın gerekli olup olmadığından ibarettir.
Yargılama sürecinde tarafların gösterdiği deliller toplanılmış, taraflar arasındaki yazışmaların çıktıları 04/05/2011 tarihli sipariş emri, uygunsuzluk raporları, dava konusu fatura, mutabakat mektubu dosyaya delil olarak sunulmuş, davacı defterleri üzerinde inceleme yapan 30/05/2016 tarihli bilirkişi raporu ile davalı defterleri üzerinde inceleme yapan ve ayrıca davanın esası hakkında tespit yapan 29/05/2017 tarihli bilirkişi heyet raporu ve 30/01/2019 tarihli ek rapor alınmıştır.
30/05/2016 tarihli raporda davacı defterleri incelenmiş ve 07/04/2011 tarihi itibariyle davacının … tamir ve düzeltme işlem bedeli olan 5.711,02 Euro bedeli alacağı olduğu ve defterlerin usulüne uygun olarak tanzim edildiği tespiti yapılmıştır.
Davalı defterlerinin de incelendiği 29/05/2017 tarihli raporda ise davalı defterlerine göre davalının davacıya borçlu olmadığı tespiti yapılmıştır. Taraf defterleri birbirini doğrulamadığından ve herhangi bir taraf kendi defterine göre haklılığını ispatlayamayacağından defter incelemesine göre herhangi bir sonuca varılamamıştır.
Davacı tarafça “Radar Kontrol Kabineti” üretilmesi için 04/05/2011 tarihli sipariş emri eki genel hüküm ve şartlarına göre işe başlanıldığı ve böylece taraflar arasında eser sözleşmesi kurulduğu, üretim sonrası davacının 05/10/2011 tarihinde kabini teslim ettiği, davalı tarafında yapılan kontrol (Şok-Vibrasyon) neticesinde ürünün kullanıma elverişli olmadığı tespit edilerek davacıya 10/10/2011 tarihli uygunsuzluk raporunun iletildiği, yeniden üretim talep edildiği ve ikinci üretimde aynı sorunlarla karşılaşılmaması için bazı tasarım değişikliklerinin gerçekleştirilmesinin davacıdan istenildiği ve bu talebin kabulü üzerine ikinci üretimin başladığı, ikinci ürünün 23/12/2011 tarihinde teslim edildiği ancak ikinci kabinde de kabul edilemeyecek şekilde hatalar bulunduğu ve buna ilişkin olarak 29/12/2011 tarihinde davacıya aynı şekilde uygunsuzluk raporu ile bildirimde bulunulduğu, taraflar arasında yapılan mail çıktılarının dosyaya sunulması ile anlaşılmış, bu kapsamda davalının ayıbın süresinde ihbar ettiği mahkememizce kabul edilmiştir.
Mahkememizce atanan bilirkişilerin yerinde yaptıkları inceleme sonucu oluşturdukları ek raporda da kabinetin bir kısım ayıpları barındırdığı bu nedenle davalı şirket tarafından … ile ilgili birtakım onarım ve tadilatların yapıldığı, bu durumda söz konusu kabinetin imalat-üretim aşamasında yapılan hatalar ve uygunsuzluklara bağlı olarak gizli ayıplı olduğu ve davalının kendi müşterisini teslimden sonra ortaya çıkan ayıpları, malzeme kullanıp işçilik masrafı yapmak suretiyle giderdiği, yapılan masrafların gerekli ve makul olduğu ve fatura bedelinin ödenmeyen kısmı karşılığı ayıp bedelini ödememekle haklı olduğu görüşü bildirilmiş olup teknik bilirkişilerin yapmış olduğu tespit bizzat ürün incelenmek suretiyle gerçekleştirildiğinden ve davacı şirket kalite kontrol sorumlusu Hakan Bozdemir tarafından hazırlanan 15/11/2011 tarihli raporda da davacının yaptığı üretimde kabin üzerinde göz kontrolüyle tespit edilen gözenek ve çatlakların doldurularak giderildiği yönündeki tespit, davalının ürünü aldıktan sonra yaptığı, şok-vibrasyon analizi sonrasında düzenlenen rapor bir arada değerlendirildiğinde davacının ayıplı üretim yaptığı ve davalının söz konusu ayıpları gidermek için yaptığı onarımın yerinde olduğu mahkememizce kabul edilmiştir.
Davacının delilleri arasında davalı tarafından gönderilen 15/01/2014 tarihli mutabakat mektubu bulunmaktadır. Söz konusu mektup 5.711,00 Euro kadar davacının cari hesap alacağı olduğuna dairdir.
Davalı taraf cevap dilekçesinde hesap mutabakatındaki imzanın müvekkili yetkililerine ait olmadığını iddia etmiş, bu iddiaya rağmen davacı tarafça imzaların gerçekten davalı şirket yetkililerine ait olduğu iddia edilmemiş, mektubun davalı tarafından gönderilmiş olmasının yeterli olduğu savunulmuş olduğundan ve faks çıktısından ibaret belge üzerinden imza incelemesi yapılması mümkün olmadığından mutabakat mektubunun tek başına davacı iddiasını ispattan uzak olduğu mahkememizce değerlendirilmiş ayrıca taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi en son 16/03/2012 tarihli iade faturasıyla işlem gördüğü halde davalı tarafça gönderildiği iddia edilen mutabakat mektubu tarihi 15/01/2014 ‘e kadar davacının herhangi bir alacak iddiasının bulunmadığı da gözetildiğinde, davalının süresinde yaptığı ihbara dayalı olarak ayıbın giderilmesi için malzeme ve işçilik masrafı kapsamında düzenlediği 5.711,02 Euro’luk iade faturasının yerinde olduğu ve davacının söz konusu fatura gözetildiğinde davalıdan alacaklı olmadığı kabul edilerek davanın reddine dair aşağıdaki hüküm oluşturulmuş, davacı taraf salt takip yapmakla kötü niyetli olarak kabul edilemeyeceğinden davalının kötüniyet tazminat talebinin de reddine dair karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili 10/10/2019 havale tarihli istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde özetle; mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalıya ürün satışının müvekkili firma tarafından usulüne uygun şekilde gerçekleştirildiğini, bu iş kapsamında 01/12/2011 tarihli faturanın müvekkili tarafından kesildiğini ancak fatura bedelinden 16.921,68 TL’lik kısmın davalı tarafça haklı bir sebep olmaksızın ödenmediğini, taraflar arasında davaya konu meblağ için 15/01/2014 tarihli borç mutabakat belgesi imzalandığını, bu mektupta davalının borcu ikrar ettiğini ve 15/01/2014 tarihi itibariyle davalının müvekkili firmaya 5.711 Euro borcu bulunduğunu, mahkemece bilirkişi kurulundan kök ve iki ek rapor alındığını, son olarak düzenlenen ek raporda üretilen ürünün gizli ayıp olduğu yönünde tespitlerde bulunulduğu, üretilen malın daha önceki beyanlarında da defalarca belirttikleri gibi davalı firmanın talebine uygun olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte mal ayıplı olsa bile davalı tarafından yapılan bir ayıp ihbarı bulunmadığını, kaldı ki davalının ürünün tesliminden önce müvekkiline ait şirkete gelerek ürünü test ettiğini ve ürünün bu test sonrasında davalıya teslim edildiğini, davalı tarafından ürünlerin 23/12/2011 tarihinde teslim alındığını, davalının, beyanlarında belirtilen ve ayıp bildiriminde bulunduğu söylenen 29/12/2011 tarihli e-postanın taraflarınca alınmadığını, kaldı ki mevcut olsa dahi Yargıtay kararlarında ve TTK’da bildirildiği gibi tacirler arasında gönderilecek ihbar ve ihtarların noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunda bahsi geçen ayıp sebebiyle davalının yapmak zorunda kaldığı işçilik ve malzeme maliyetlerine ilişkin yapılan giderlerin gerekli ve makul olduğu yönündeki tespitleri de kabul etmediklerini, kendilerine tebliğ edilmeyen bu faturalardan dolayı sorumlu tutulmalarının usul ve yasaya açıkça aykırılık teşkil ettiğini, dosyaya sundukları ve davalının imzasını içeren 15/01/2014 tarihli 5.711 Euro borcun ikrar edildiği mutabakat mektubunun bile davanın tek başına kabulü için yeterli olduğunu, mahkemenin gerekçeli kararındaki bu mektubun değerlendirmeye alınmamasına ilişkin gerekçenin doğru olmadığını, dava konusu sözleşme ilişkisinin davacı müvekkilince düzenlenen ve davalı yanca da süresinde itiraz edilmeyen faturadan önce taraflarca fiilen sona erdirildiğinin çekişme konusu olmadığı, bu tarihten epey bir süre sonra davalı yanca düzenlenerek davacıya gönderilen ve içeriği ile imzası da inkar edilmeyen mutabakat mektubunda davalının, davacıya borçlu olduğunu kabul ve beyan ettiğini, sözleşme ilişkisi bitirildikten sonra düzenlendiğinin sabit olduğunu, bu nedenle mutabakat mektubundaki beyanının davalıya bağlayıcı nitelikte olduğu, mutabakat mektubunu teslim alan davalı firmanın herhangi bir cevap vermediğini, dolayısıyla söz konusu borcu ikrar ettiğini, bu sebeple davalarının kabulü gerekirken reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olması sebebiyle istinaf başvurularının kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına ve davalarının kabulüne karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili 30/10/2019 havale tarihli, davacının istinaf kanun yolu başvuru dilekçesine karşı dosyaya verdiği cevap dilekçesinde özetle; önceki cevap ve beyan dilekçelerini aynen tekrar ettiklerini, davacı yanın, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporlarını kısmi şekilde alıntılamak suretiyle yanıltıcı beyanda bulunduklarını, davacının defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı ve bu nedenle delil niteliği taşımadığının sabit olduğu, üretilen malların ayıplı olduğunun davacı şirketin kalite kontrol sorumlusu olan … tarafından hazırlanan 15/11/2011 tarihli raporda da belirtilmiş olduğunu, davacı yanın bu konuda düzenlenen ek rapora itirazlarının karşılanması için alınan 30/01/2019 tarihli ikinci bilirkişi ek raporunda da uyuşmazlık konusu kabinin … nezdinde bulunduğu, …’da yapılan yerinde inceleme ve dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler neticesinde sipariş emri ve ekindeki genel hüküm ve şartlara göre davacı tarafından üretilen ürünün taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olmadığı ve gizli ayıplı olduğunun tespit edildiği ve yargılama aşamasında yapılan incelemeler neticesinde davacı yan tarafından üretilen kabinin gizli ayıplı olduğu, söz konusu ayıpların giderilmesinden kaynaklanan giderlere müvekkili şirket tarafından katlanıldığı, bu sebeple müvekkili şirketin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığının usulüne uygun bir şekilde tespit edildiği, ayıp ihbarına ilişkin e-postanın davacıya ulaşmadığına dair davacı iddialarının doğru olmadığını, Yargıtay kararları uyarınca e-posta ile yapılan ayıp bildiriminin kabulü gerektiğini, zira eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda ayıp ihbarının yapıldığının her türlü delille ispat edilebileceği, yine davacı tarafından ileri sürülen mutabakat mektubunun delil niteliğinin bulunmadığı, zira bu mutabakat mektubunun müvekkili şirketin kullanmakta olduğu … yazılım programı kapsamında otomatik olarak çıkartılan ve hukuken hiçbir şekilde kesin delil veya borç ikrarı niteliği taşımayan bir belge olduğu ve söz konusu evrakın kim tarafından imzalandığının belli olmadığı, oysa ki mutabakat mektuplarının şirket yetkililerince imzalanması gerektiği, tüm bu sebeplerle hukuken hiçbir geçerliliği bulunmayan mutabakat mektubuna dayalı olarak alacak isteminde bulunulamayacağından davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355.maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Dava eser sözleşmesinden kaynaklı bakiye iş bedelinin tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı yüklenici vekili, yaptıkları işe karşılık iş bedelinden kalan 16.921,68 TL’lik kısmın ödenmediğini, bu sebeple davalı hakkında icra takibi başlattıklarını, davalının, 15/01/2014 tarihli mutabakat belgesi ile borcunu kabul ettiğini, bu sebeple davalının alacağın tahsili konusunda yapılan takibe yapmış olduğu itirazın iptaline ve takibin devamına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili davaya cevabında, teslim edilen ürünün ayıplı olduğunu, bu ayıbın süresinde davacıya e-posta yoluyla bildirildiğini, davacının ayıpları gidermeyi taahhüt ettikten sonra ikinci kez müvekkiline teslim edilen ürünlerde de ayıpların varlığının tespit edildiğini ancak bu ayıpların kendileri tarafından giderildiğini, bu sebeple yapılan giderlerin davacı alacağından mahsubunu talep ettiklerini, mahsup sonucunda davacının bakiye iş bedeli alacağının kalmayacağını, mutabakat metninin yetkili temsilcileri tarafından imzalanmadığını, tüm bu sebeplerle davanın reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda, bilirkişi kurulundan alınan kök ve ek raporlar sonrasında teslim edilen ürünlerde ayıplar bulunduğu, bu ayıpların gizli ayıp niteliğinde olduğu, ayıpların süresi içerisinde davacıya bildirildiği, ayıpların giderilmesi için davalı tarafça yapılan giderlere ilişkin belge ve faturaların ayıpların giderilmesi için gerekli giderlerle uyumlu olduğu, bu fatura bedellerinin mahsubu sonucunda davacının davalıdan bakiye alacağının kalmayacağı kabul edilerek davanın reddine dair karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf yoluna başvurulmuştur.
Davacı vekili, davalı tarafından gönderilen 15/01/2014 tarihli mutabakat metni uyarınca davalının borcu kabul ettiğini, bu sebeple öncelikle uyuşmazlığın bu mutabakat uyarınca sonuçlandırılması gerektiğini iddia etmektedir.
Kural olarak 818 sayılı BK’nın 32 ve 6098 Sayılı TBK’nın 40. maddesi hükümlerine göre, yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar, alacak ve borçları temsil olunana intikâl eder. Hukuki muamelede bulunanın yetkili temsilci olmaması halinde, temsil olunanı bağlamayacağından şahsen sorumlu olur. Ancak 818 Sayılı BK’nın 38 ve 6098 sayılı TBK’nın 46. maddelerinde, bir kimsenin yetkisi olmadığı halde temsilci olarak bir hukuki işlem yaptığı ve bu işlemi temsil olunan tarafından onandığı ve icazet verildiği taktirde temsil olunanı bağlayacağı kabul edilmiştir.
Somut olayda davacı, 15/01/2014 tarihli mutabakat belgesinin davalıyı temsilen imzalandığını ve bu metnin davalıyı bağladığını iddia etmektedir. Mahkemece, mutabakat belgesi altında davalı adına imzası bulunan şahsın davalı şirketin yetkili temsilcisi olup olmadığı veya bu şahıs tarafından yapılan benzer işlemlerin temsil olunan davalı tarafından benimsenip benimsenmediği, onanıp onanmadığı hususunda herhangi bir inceleme yapılmamıştır. Mutabakat belgesini davalı adına imzalayan şahsın tespit edilerek bu kişinin davalının yetkili temsilcisi gibi davranıp davranmadığı konusunda inceleme yapılmamış olduğundan, ticaret sicil kayıtları da araştırılarak, defterler üzerinde inceleme yapılıp benzer işlemlerin bu kişi tarafından temsilci sıfatıyla hareket ederek yapılıp yapılmadığı, davalının temsilcisi gibi görüp görmediği hususunda araştırma yapılıp, davalının temsilcisi olduğunun yahut temsilci gibi hareket ettiğinin saptanması halinde davaya konu mutabakat belgesinin davalıyı bağlayıp bağlamadığı belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir. Eksik inceleme ve araştırma ile karar verilmesi doğru olmadığından davacı vekilinin bu konudaki istinaf başvurusunun dairemizce kabulü gerekmiştir (Yargıtay Kapatılan 15.H.D.’nin 2019/3309 Esas-2020/1951 Karar sayılı ilâmı).
Yine kabule göre de, taraflar arasında imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde öngörülen götürü bedel eser sözleşmesi ilişkisi kurulmuştur. Sözleşmenin bedeli konusunda uyuşmazlık bulunmayıp, sözleşmede bedel 5.713,02 Euro şeklinde götürü olarak kararlaştırılmıştır. Öte yandan ayrıca hüküm bulunmadığından KDV’nin de sözleşme bedeline dahil olduğu anlaşılmaktadır. Götürü bedel sözleşmelerde yüklenicinin hak ettiği iş bedelinin belirlenebilmesi için saptanan ayıp ve eksikler gözetilip fiziki oran kurulup, sözleşme bedeline uygulanması gerekmektedir. Davacı sözleşmenin, sipariş emrinin 5.713,02 Euro bedelle düzenlendiğini, bu bedelden bakiye 16.921,68 TL’lik kısmın ödenmediğini ileri sürmüş, davalı ise üretilen kabinetlerde eksik ve ayıplı işler bulunduğunu, bunların kendileri tarafından giderildiğini, bu konuda yapılan masrafların alacaktan mahsubu gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Sözleşmenin götürü bedelli olduğu ve ayıp ve eksikliklerin davalı tarafından giderildiği mahkemenin de kabulündedir. Ne var ki, mahkemece yapılan araştırma ve inceleme yeterli olmadığı gibi alınan bilirkişi raporu da hüküm tesisine elverişli değildir. Bu nedenle bu raporlara dayalı olarak karar verilmesi doğru değildir. Mahkemece yapılacak iş, az yukarıdaki ilkeler gözetilerek bilirkişi kurulundan, ek rapor alınarak davacı yüklenicinin yapmış olduğu imalâtın eksik ve ayıplar gözetilerek tüm işe göre fiziki oranı saptanmalı, bu fiziki oran iş bedeli olan 5.713,02 Euro’ya uygulanarak hak ettiği iş bedeli bulunmalı, bu bedelden davalının yapmış olduğu kabul edilen ödemeler mahsup edilerek davacının bakiye imalat bedeli alacağı olup olmadığının belirlenmesinden sonra karar vermek olmalıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddeleri gereğince kaldırılmasına, dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde davanın yeniden görülerek esasa ilişkin yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacı … vekilinin istinaf kanun yoluna başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin KABULÜNE,
2- Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/05/2019 tarihli, 2014/1616 Esas-2019/393 Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3 – Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde yeniden inceleme ve araştırma yapılarak esasa ilişkin bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4 – İstinaf başvurusunun kabul edilmiş olması sebebiyle istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına ve davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf peşin karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
5 – Davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6 – Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 29/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …