Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2020/749 E. 2021/998 K. 02.11.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31.HUKUK DAİRESİ

…. (İnceleme aşamasında / Duruşmasız)
(Kararın kaldırılarak dosyanın mahkemesine
gönderilmesi /HMK m.353/1-a.4)

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/04/2019
NUMARASI ….
DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat
DAVANIN DEĞERİ : 50.000 ABD …
KARAR TARİHİ : 02/11/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/11/2021

Dava eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilen dosyanın yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İSTEM;
Davacı vekili tarafından verilen 08/11/2014 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında 27.03.2009 tarihinde sözleşme imzalandığını, sözleşmeye göre spiral kronik dişliler….. isimli ürünün 5 yıl süreyle 31.08.2009 tarihinde yapılan sözleşmede içinde her türlü parçayı içeren……. pompa başı isimli ürünün 10 yıl süreyle 09.08.2010 tarihli sözleşmede içinde her türlü parçayı içeren… pompa başı için de her türlü ürünlerin 10 yıl süreyle davalı tarafından münhasıran davacı adına Türkiye’de üretilmesi ve davacıya tesliminin kararlaştırıldığını, davacının belirli miktarda mal alım garantisi vermesi şartıyla davalının belirtilen ürünleri davacı dışında başka herhangi bir kimse adına üretmesi ya da Türkiye içinde veya dışında başkasına satmasının yasaklandığını, sözleşmelerin her birinin çerçeve sözleşme niteliğinde olduğunu, davalının düzenlediği, imzaladığı proforma faturasının davacı tarafından onaylanması şeklinde gerçekleştiğini, davalının taahhüt ettiği ürünleri zamanında teslim etmediğini, üçüncü kişilere ürün satmama taahhüdünü de ihlal ettiğini, teslim edilen ürünlerin büyük çoğunluğunun ayıplı olduğunu, ayıpların giderilmesi için hiçbir çaba sarf edilmediğini ve davalının kusurlu davranışları sebebiyle sözleşmenin feshine sebebiyet verdiğini, işbu davanın, davalının borca aykırı bu eylemleri nedeniyle uğranılan zararın tazmini ile kararlaştırılan cezaların tahsili davası olduğunu, davalının, 07/09/2009, 07/09/2009, 18/02/2010, 09/08/2010, 10/07/2012 ve 02/07/2013 tarihli olmak üzere 6 adet proforma fatura düzenlediğini, davacının ise bunları onaylamak suretiyle mal alım garantilerini verdiğini, son proforma fatura hariç diğer tüm proforma faturalarda belirtilen ödemeleri yaptığını, 02/07/2013 tarihli son proformaya gelince bu faturaya ilişkin olarak sözleşmenin 1.maddesine göre 10/07/2017 tarihli siparişten arta kalan (gecikilen) ürünlerin 5 hafta içinde sevk edileceği yönündeki taahhüde uyulmadığından ve taraflar arasındaki güven ilişkisinin davalının tutumu sebebiyle ortadan kalkmasından dolayı bu siparişin akim kaldığını, davacının ödeme, davalının da üretim yapmadığını, yani son siparişin uygulamaya girmediğini, mal alım garantisi ve ödemeleri yapılan sipariş sayısının 5 adet olduğunu, davalının bu siparişleri onaylı proforma faturalarda belirtilen süreler içinde üretip teslim etme borcu bulunduğu halde davalı şirketin, taahhüt ettiği sürelere uymadığını, ürünleri gecikerek teslim ettiğini, gecikmiş ifadan dolayı istenebilecek zararın asgari miktarının geciken ürünün bedeline göre hesaplanacak ticari avans faizinden aşağı olamayacağını, ancak somut olayda tarafların gecikme cezası olarak, fatura bedelinin %10’u oranında aylık ceza öngörüp bu hususta başlangıçta sözlü olarak, bilahare 02/07/2013 tarihli sözleşmede yazılı olarak kararlaştırdıklarını, ayrıca 27/01/2011 tarihli belge kapsamındaki ürünler için gecikme cezası olarak özel bir şekilde toplam bedelin %20’si oranında bir cezayı tazminat olarak ödemek zorunda olduğunu, yine davacının alım garantisi taahhüdünde bulunması kaydıyla davalının sözleşmeye konu ürünleri Türkiye içinde veya dışında 3.kişilere satmaması, davacının da aynı ürünleri 3.kişilerden satın almaması yönünde yasak hüküm konduğunu, bu yasağa aykırı davranışın karşılığı olarak…. kararlaştırıldığını, davacının edimini yerine getirdiğini, buna karşılık davalının 3.kişilere satış yapmama taahhüdüne uymadığını, gerek …’e gerekse Türkiye içine ürün sattığını, defterler incelendiğinde bu durumun görüleceğini, sözleşmelere göre ceza koşulunun istenebilmesi için tek bir ihlalin bile yeterli olduğunu ancak sözleşmelerde birden çok ihlal halinde uygulamanın ne şekilde olacağının açıkça belirtilmediğini ancak her ihlal için ayrı ayrı ceza talep ettiklerini, takdirin mahkemeye ait olduğunu, yine üretim için zorunlu olan kalıbın maliyetinin davalı tarafça karşılanması ve fikir ve tasarımının davacıya ait olması sebebiyle 50.000 … tutarındaki kalıp maliyetinin de iadesi gerektiğini, yukarıda belirtildiği şekilde davalının sözleşmeye aykırı davranışları sebebiyle sözleşmenin müvekkili davacı tarafından Beyoğlu 30. Noterliği’nin 21/02/2014 tarihli ….. sayılı ihtarnamesi ile haklı olarak feshedildiğini, bu durumda sözleşmelerin süresinden önce sona ermiş olmaları sebebiyle kâr kaybı zararlarının da tahsili gerektiğini, bu sebeplerle davalarının kabulüne, şimdilik asgari… temerrüt tarihi olan 25/02/2014 tarihinden itibaren devlet bankalarının 1 yıl vadeli … ile açılmış mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranından yürütülecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

YANIT:
Davalı vekili tarafından verilen 19/12/2014 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davacının …. … …. vatandaşı olduğu için teminat gösterme yükümlülüğü olduğunu, 5 yıllık zamanaşımı itirazında bulunduklarını,
Dava dilekçesi içeriğinde 4 ayrı başlık altında yapılan alacak ve cezai şart kalemlerinin dilekçenin sonuç kısmında yapılmadığını, muğlak olarak bir hesaplama yapıldığını, bu sebeple öncelikle talep edilen 50.000 ABD … neye istinaden talep edildiğinin açıklanması gerektiğini, davacının öncelikle kendi edimini yerine getirmediğini, asgari sipariş oranlarına uymadığı gibi ödeme gibi yükümlülüklerine de uymadığını, TBK gereği karşılıklı borç ve edimler içeren sözleşmede ifa isteminde bulunan tarafın önce kendi edimini yerine getirmesi gerektiğini, davacının bir çok talepte bulunduğunu, yürürlükte olmayan sözleşmelerden bahsettiğini, davacının kendi üzerine düşen asgari sipariş tutarı, peşinat ödemesi, piyasa hakkında düzenli bilgi verme iletişim içinde olma, nakliye ve ithalat için gerekli hazırlıkların yapılması gibi hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmediğini, müvekkiline vermesi gereken siparişleri vermediğini, peşinat ödemelerini hiç yapmadığını, muhtelif sözleşmelerin olduğunu, sözleşmede yer alan madde 1.4’deki taahhütleri yerine getirmediğini, davacının müvekkiline yapacağını bildirdiği peşin ödemeyi yapmadığını, yapması gereken nakliye, ithalat ve gümrük işlemlerinin de hazırlığı hakkında müvekkiline bilgi vermediğini, davacının rekabet yasağına dayalı taleplerinin de dayanağı olmadığını, kâr kaybı talebinin yerinde olmadığını, zira davacının gönderdiği ihtarname ile sözleşmeleri sona erdirdiğini, bu sebeple kâr kaybı talep hakkının bulunmadığını, sözleşmelerin ortadan kalktığını, kalıp parası talebinin yerinde olmadığı gibi gecikme cezası talebinin de yerinde olmadığını, istenilen faizin fahiş olup başlangıç tarihinin de hatalı olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/04/2019 tarih ….Karar numaralı kararında özetle; dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir.
Taraflar arasında anlaşmazlığın değişik tarihlerde imzalanan sözleşmelerin imzalanmasına rağmen sözleşmelerin ifa edilip edilmediği, eksik ifanın söz konusu olup olmadığı, ifada gecikmelerin bulunup bulunmadığı, sözleşmelerin feshine kimin sebebiyet verdiği, buna bağlı olarak kusur ve sorumluluğun kimde olduğu, cezai şart ve kâr kaybı talebinin mümkün olup olmadığı, özellikle sözleşmenin feshinin haklı olup olmadığı ve sözleşmenin feshine bağlı olarak talep kapsamına ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Mahkememize sunulan 07/06/2016 tarihli heyet bilirkişi raporunda; taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin hukuki niteliğinin isimsiz sözleşmelerden karma sözleşme mahiyetinde olduğu, dosyaya sunulan …. numaralı gümrük beyannamesi ile 03/12/2013 tarihli fatura dikkate alındığında son sevkiyatın yapıldığı, bu gerekçeyle 02/07/2013 tarihli sözleşmenin 3.maddesi gereğince eski anlaşmaların geçersiz olduğu, dosyaya sunulan bilgi ve belgeler ışığında, davalının siparişleri, onaylı proforma faturalarda belirtilen süreler içinde üretip teslim etme borcunu yerine getirip getirmediği konusunda gerek faturalar, gerek ticari defter kayıtları, gerekse banka hesapları üzerinde muhasebe ve maliye alanında uzman bilirkişilerce inceleme yapılması gerektiği, banka kayıtlarından tespit edilen havalelerin neye ilişkin oldukları konusunda ayrıntılı bilgi istenilmesi gerektiği, sözleşmelerde kararlaştırılan ve sözleşme yapma özgürlüğünü sınırlandıran hükümlerin, takdirinin mahkemeye ait olmak üzere, TBK m.27 ve TMK m.23 hükümlerine herhangi bir aykırılık ihtiva etmediği, dosyada yer alan bazı faturaların alıcısının davacı dışında başka bir kişi olduğu, çeşitli tarihlerde düzenlenen gümrük beyannamelerinde gönderici veya alıcı tarafta başka şirketlerin olduğu, ancak beyannameye konu malların ve hizmetlerin sözleşme kapsamındaki mal ve hizmetlerden olup olmadığı hususunun teknik bir incelemeyi gerektirdiği, bu gerekçeyle üçüncü kişilerle sözleşme yapmayı yasaklayan sözleşme hükmünün taraflarca ihlâl edilip edilmediği hususunun tespit edilemediği, tarafların tacir sıfatı, basiretli şi adamı olarak davranmaları gerektiği, somut olayda müzayaka hali iddiasının da bulunmadığı dikkate alındığında, ceza-i şarta ilişkin sözleşme hükümlerinin ahlaka aykırı olmadığı, ancak tacirin ekonomik varlığının bu meblağı ödemesi halinde son bulabileceği hususunun ispatlanması halinde indirimin söz konusu olabileceği, sözleşmeyi ileriye etkili olarak sona erdiren fesih beyanından önceki döneme ait sözleşme ihlalinin, doğmuş sözleşme cezasının istenmesine engel teşkil etmeyeceği, sadece fesihten sonraki ihaleye dayanılarak ceza talep etme hakkının ortadan kalkacağı, sözleşmelerde kâr kaybına ilişkin bir anlaşma hükmü olmasa da uğranılan zararın maddi tazminat talebi ile istenebileceği maddi tazminat talebi içerisinde de yoksun kalınan kâr ve fiilin zararın yer alabileceği, TBK m.126 hükmü uyarınca, sözleşmenin süresinden önce sona ermesi yüzünden uğradığı zararın giderilmesini isteyen davacının aynen ifa ve gecikme tazminatı talep etme hakkının olmadığı bildirilmiştir.
Tarafların itirazları üzerine yeni bilirkişi tarafından mahkememize sunulan 14/11/2017 tarihli bilirkişi raporunda; davalı şirketin 2011,2012,2013,2014 ve 2015 yılları ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiki yaptırılması gereken yevmiye defteri kapanış tasdikinin yaptırılmış olduğu, (2011 yılı hariç) fatura ve benzeri belgelerin usulüne uygun ve süresinde ticari defterlere işlenmiş olduğu, davacı defterlerinin kendi lehine delil niteliği taşıyacağı davalı şirkete ait 2009 ve 2010 yılına ait ticari defterlerin Ankara Batı 1. İş Mahkemesi… esas sayılı dosyasına sunulduğu bu nedenle incelenemediği, taraflar arasında imzalanmış 27/03/2009 ve 31/08/2010 tarihleri sözleşmelerde davacıya gönderilecek ürünlerde gecikme olması durumunda ceza öngörülmemiş olduğu, nakliyeden davacının sorumlu olduğu, davacının nakliyeyi hazır edip mal teslim edilmediğine ilişkin bir beyanının bulunmadığı, sözleşmelerde mal bedeli ödemesine ilişkin bir düzenlemenin yer almadığı, davacının mal bedeline mahsuben ödeme yapmasını müteakip davalının mal sevk etmiş olması nedeniyle kusurlu sayılamayacağı ve bu nedenle de davacının davalıdan gecikme cezası talebinin hakkaniyete uygun olmayacağı, davacı yanca davalıya ödenmiş olan toplam 50.000 doların davalı yanca davacıya teslim edilecek ürünlerle ilgili modellerin yaptırılmış olduğu, anılan modellerin kullanıma bağlı olarak yıpranmış olduğu, tarafların modelin yapılıp malzeme üretiminde kullanıldığını da kabul ettiği hususları birlikte değerlendirildiğinde davacının model bedeli iade talebinde haklılık payı bulunmadığı, davalı yanca davacıya gönderilecek malların geç gönderilmesinde davalının kusurlu olmaması nedeniyle davacının davalıdan kâr mahrumiyeti talep edemeyeceği, davacı yanca sipariş edilmiş olan ürünler veya benzeri ürünlerin davalı yanca yurt içine ve yurt dışına satıldığına ilişkin hususları tespit etmek uzmanlık alınında olmaması nedeniyle bu hususta bir tespit yapılamadığı, ancak taraflar arasında imzalanmış 02/07/2013 tarihli sözleşmenin 3.maddesinden yer alan “…Birinci taraf bir istisna olarak ikinci tarafın …’de bulunan bir üçüncü tarafa 27/06/2013 tarihinde sevk etmiş olduğu 100 debriyajı kabul eder….”şeklindeki kabulden hareketle, davalının anılan tarihe kadar sözleşmelere aykırı olarak yurt içine ve yurt dışına davacı yanca sipariş edilen ürünler veya benzeri ürünleri satmamış olduğunun taraflarca da kabul edilmiş olduğu, bu nedenle davacının bu hususta davalıdan talepte bulunamayacağı bildirilmiştir.
Davacının itirazı üzerine mahkememize sunulan 01/03/2018 tarihli heyet bilirkişi raporunda; davalı … … Ltd. Şti.’nin, davacı …… yapılan ihracatlar dışında davacı firmanın yurt dışı satışlarının 2 farklı alıcıya yapıldığının dosyada sunulan bilgi ve kayıtlardan anlaşıldığı, bunlardan birincisi (26/04/2013 tarihl…..51.500 USD tutarında 100 adet debriyaj ticari tanımlı mal olduğu, ancak bu ürünün Türkiye menşeli olduğu, diğer sevkiyatın 01/07/2013 tarih….. 75.000 USD tutarında 100 adet Debriyaj ticari tanımlı mal olduğu, ancak bu ürünün Türkiye menşeli olduğu anlaşıldığından, yurtdışına davacı…..firmalarının dışında başka bir firmaya sözleşme kapsamı ticari malların satılmadığı dosyada sunulan bilgi ve kayıtlar itibariyle değerlendirildiği bildirilmiştir.
Davacının itirazı üzerine mahkememize sunulan 25/06/2018 tarihli bilirkişi ek raporunda; 01/07/2013 tarih ……75.000 USD tutarında 100 adet Debriyaj ticari tanımlı mal (Türkiye) menşeli olduğundan davacı ve davalı firma arasında yapılan sözleşmeye aykırı bir sevkiyat olmadığı, davalı firmanın sözleşme kapsamı dışında üçüncü taraflara ihracat yapmadığı bildirilmiştir.
Bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla yeni bir bilirkişi heyeti oluşturulmuş ve heyet tarafından sunulan sunulan 04/12/2018 tarihli raporda; 27/03/2009-31/08/2009 ve 09/08/2010 tarihleri sözleşmelerin uygulanması bakımından iki tarafın da kusurunun bulunduğu davacı firmanın söz konusu sözleşmeleri feshettiğinden dolayı kâr kaybı talebinde bulunamayacağı, ayrıca yine yıllık alım taahhütlerine uymadığı için ceza koşulu (cezai şart) bedeli talebinde bulunamayacağı, taraflarca uygulanmayan 02/07/2013 tarihli sözleşme ile ilgili olarak, bu sözleşme ve devamında düzenlenen proforma faturada belirlenen avans tutarının davacı tarafından ödenmediği, sözleşmede belirtilen malların teslim tarihi gelmeden sözleşmenin feshedildiği göz önünde bulundurulduğunda, davacının bu sözleşmeye dayalı olarak kâr kaybı ve cezai koşul bedeli talebinde bulunamayacağı, 27/01/2011 tarihli belge ile ilgili olarak ise, söz konusu belgenin davalı tarafından imzalanmasından sonra taraflar arasında ticari ilişkinin devam ettiği, davacı tarafın 10/07/2012 tarihli proforma fatura ile mal siparişinde bulunduğu, bununla birlikte 27/01/2011 tarihli belgede söz konusu durumdan dolayı gecikme cezası talep edildiği, 27/01/2011 tarihli belgede geçen sürelere riayet edilmemesinden dolayı aleyhine gecikme cezasına hükmedilmesi konusunun takdirinin mahkemeye ait olduğu bildirilmiştir.
Mahkememizce usul ve yasaya uygun olarak hazırlanan bilirkişi raporu denetime elverişli olması nedeni ile kabul edilmiştir.
Mahkememizce taraflar arasında imzalanan sözleşmelerin incelenmesi ile; 27/03/2009 tarihli sözleşme ile davalı tarafından üretilen ürünlerin Türkiye içinde ve dışında herhangi bir kişiye veya şirkete satamayacağı konusunda mutabatakata varıldığı aksinin cezai şarta bağlandığı, ayrıca davacının onayı ile ürün örneklerin ve teknik metallerin sağlanacağı sipariş onayından sonra davalı tarafından ürünün üretilip teslim edileceği, davacı tarafından nakliyenin zamanında hazırlanacağı, gecikmeden dolayı davacının sorumlu olduğu ve sözleşmenin 5 yıl süre ile geçerli olduğu,
31/08/2009 tarihli sözleşme ile; pompa başı ürünün üretilmesi konusunda anlaşıldığı ayrıca ilk sözleşmedeki gibi üçüncü bir kişiye satışı ve cezai şart konusunda anlaşıldığı, söz konusu ürünün standartlarının belirlendiği, standarda uygun üretilmemesi halinde davalı tarafından kalıp parasının ödeneceği, davalı tarafa sipariş onayından sonra ürünün üretilip ve gönderilmesi konusunda yükümlülük yüklendiği söz konusu sözleşmenin süresinin 10 yıl olduğu,
09/08/2010 tarihli sözleşme ile;…pompa başı üretimi konusunda anlaşıldığı, diğer sözleşmeler ile benzer yükümlülükleri taşıdığı,
02/07/2013 tarihli sözleşmenin 10/07/2012 tarihinde imzalanan son sipariş anlaşmasının sevki ve detayları belirlenen ürünlerin 8 ay içerisinde üretim ve sevkinin düzenlendiği ve belirlenen bu ürünlerin ancak davacıya sevkinden sonra davacının markası dışında başka kişilere üretebileceği bu hususlara aykırılığın cezai şarta bağlandığı, yine sevkiyatta olabilecek gecikmelerin cezai şarta bağlandığının söz konusu ürünlerin teknik çizimlerini davacı tarafından davalıya temin edileceğinin kararlaştırılmış olduğu anlaşılmıştır.
Dosya içerisinde bulunan sözleşmeler ve davacı tarafından davalıya gönderilen 27/01/2011 tarihli belge, 06/12/2013 tarihli yazı, 07/03/2014 tarihli ihtarname ve davalı tarafından gönderilen 21/02/2014 tarihli ihtarname, proforma faturalar ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın 30/07/2015 tarihli yazısı ve davacı tarafından davalıya gönderilen eser bedelleri değerlendirildiğinde davalı tarafından gönderilen ihtarname ile 27/03/2009, 31/08/2009, 09/08/2010 ve 02/07/2013 tarihli sözleşmelerin feshedildiği belirtilmekle, davacı tarafından yıllık alım taahhütlerine uyulmayarak ürün alımının gerçekleşmediği ayrıca peşin ödemesi gerekin tutarların ödenmediği bu sebeple davacı tarafından sözleşmenin feshi gerçekleştiğinden kâr kaybı ve cezai şart talebinde bulunamayacağı, 02/07/2013 tarihli sözleşme açısından ise davacının diğer sözleşmelere benzer şekilde yükümlülüklerini yerine getirmediği ve davalının belirlenen ifa süresinden önce davacı tarafından sözleşmenin feshedildiği, 27/01/2011 tarihli belge ile kararlaştırılan ürünlerin süresi içerisinde davacıya teslim edildiği, ancak Borçlar Kanunu’nun 179/2.maddesi uyarınca davacı tarafından gerekli ihtirazi kayıtların konulmadığı veya ihtarın yapılmadığı, bu sebeple davacının taleplerinin yasal ve sözleşme bazında dayanağının bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine dair karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili 27/05/2019 havale tarihli istinaf kanun yolu başvuru dilekçesinde özetle; mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, yargılama sırasında 4 farklı bilirkişi kurulundan rapor alındığını ve bu raporların tamamının birbiriyle çelişkili olduğunu, mahkeme kararının gerekçesinde belirtildiği gibi müvekkilinin yıllık alım taahhütlerine uymadığına dair tespitin yerinde olmadığını, dilekçelerinde ayrıntılı olarak belirttikleri tablodan görüleceği üzere müvekkilinin 4 yıllık alım taahhütlerine %90 oranında uyduğunun açıkça görüleceğini, yine müvekkilinin vermiş olduğu siparişlerin peşin ödemelerini %90 oranında yerine getirmesine rağmen mahkemenin bu durumları göz ardı ederek hüküm kurmuş olduğunu, bu sebeplerle istinaf taleplerinin kabulü ile usul ve yasaya aykırı mahkeme kararının kaldırılmasına ve davalarının kabulüne karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Davalı vekili 11/06/2019 havale tarihli davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvuru dilekçesine karşı dosyaya sunmuş olduğu cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın istinaf başvurusunun, harcın yatırıldığı 27/05/2019 tarihinde yapılmış sayılması gerektiğini, bu sebeple istinaf başvurusu süresinde olmadığından öncelikle başvurunun süreden reddini talep ettiklerini,
Mahkemece 5 ayrı bilirkişi kurulundan alınan raporların birbirini teyit ettiğini, davacı yanın bu raporlara karşı somut bir delil sunamadığını, kendi iddialarını tekrar ettiğini, bir kısım iddialarını ise ilk derece yargılamasında ileri sürmediğinden bu iddialarına muvafakat etmediklerini, davanın esasının, çözümü teknik bilgi ve mali bilgi gerektiğinden değişik tarihlerde farklı bilirkişilerden raporlar alındığını, hiçbir raporun davacı lehine sonuç vermediğini, davacının bu raporlara karşı somut deliller sunmak yerine yargılamayı uzatan soyut beyanlarla yetindiğini ve davacı yanın son celsede yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasını da talep etmeden dosyanın mevcut haliyle kendi lehlerine karara çıkmasının talep ettiğini, bilirkişi raporları ile davacının yasa ve sözleşmeye aykırı eylemlerinin varlığının tespit edildiğini, müvekkilinin yaptığı tüm teslimatları ihtirazi kayıtsız herhangi bir talepte bulunmadan teslim aldığını, gönderilen fesih ihtarnamesinin de müvekkiline atfı kabil kusur tespit edilemediğinden dolayı haksız olduğunu, kalıp parasının iadesinin istenmesinin de raporda belirtilen teknik nedenlerle yerinde olmadığını, davalının rekabet yasağını ihlal ettiğine dair somut delillerin de ortaya konmadığını, taraflar arasında düzenlenen son sözleşme olan 02/07/2013 tarihli sözleşmenin davacının kusuruna ek olarak süresinin dolması dahi beklenmeden ve müvekkili temerrüde düşürülmeden haksız olarak davacı yanca feshedildiğini, fesih anına kadar da davacının hiçbir yükümlülüğünü yerine getirmediğini, 02/07/2013 tarihli sözleşme imzalanmakla aynı sözleşmenin 3.maddesi gereğince davacının huzurdaki davada dayandığı üç ayrı sözleşmenin zaten hükmünü yitirdiğini, davacının taleplerinin bu yönden de dayanaktan yoksun olduğunu, tüm bu sebeplerle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine talep edilmesi talebinde bulunmuştur.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; HMK’nın 355.maddesindeki düzenleme uyarınca, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı yönü gözetilerek yapılan inceleme sonucunda;
Dava, taraflar arasında düzenlenen 27/03/2009, 31/08/2009, 09/08/2010 ve 02/07/2013 tarihli sözleşmelerden kaynaklanan cezai şart alacağı ile kâr kaybı alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı iş sahibi, davalı yüklenicidir.
Davalı, davaya cevabında, davacı tarafın sözleşme gereği yükümlülüklerini yerine getirmediğini, mal alım garantisi vermesine rağmen belli tutarda sipariş vermediği gibi peşinat ödemelerini de zamanında yapmadığını, gönderilen faturaların onaylanmasına müteakip faturalarda belirtilen malların üretilerek davacı yana gönderildiğini, son olarak düzenlenen 02/07/2013 tarihli sözleşme ile bu sözleşmenin 3.maddesi uyarınca önceki sözleşmelerin ortadan kalkmış olduğunu ve son tarihli bu sözleşmenin süresinden önce davacı tarafın yükümlülüklerini yerine getirmeden davacı tarafından gönderilen ihtarname ile haksız olarak feshedildiğini, sözleşmeyi fesheden tarafın kâr kaybı ve cezai şart isteminde bulunamayacağını, daha önce teslim edilen ürünler yönünden cezai şart isteminde bulunmuş ise de teslimden önce ihtirazi kayıt ileri sürerek malları teslim aldığını ispatlayamadığından cezai şartı isteme hakkının sona erdiğini belirterek davanın reddine karar verilmesi isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece taraf delilleri toplandıktan sonra 07/06/2016 tarihli, 14/11/2017 tarihli, 01/03/2018 tarihli ve son olarak 04/12/2018 tarihli farklı bilirkişi kurullarından 4 ayrı rapor alındıktan sonra son olarak alınan 04/12/2018 tarihli bilirkişi raporundaki tespit ve değerlendirmeler hüküm kurmaya yeterli görülerek bu rapora itibar edilmek suretiyle davacı yanın taraflar arasındaki sözleşmelere göre yükümlülüklerini yerine getirmediği, davacının yıllık alım taahhütlerine uymadığı, bu sebeple taahhüt edilen miktarda ürün satışının gerçekleşmediği, yine davacının peşin ödemesi gereken tutarları ödemediği, son olarak davacı tarafından gönderilen 21/02/2014 tarihli fesih ihtarnamesi ile sözleşmelerin davacı tarafından feshedildiği ancak feshe sebebiyet veren olaylarda davacı iş sahibinin kendi edimleri yerine getirmemesi sebebiyle kusurlu olduğu, davalının davacı tarafından onaylanan proforma faturalar uyarınca faturalarda belirtilen miktarlar tutarında üretim yaparak davacı iş sahibine teslim ettiği ve teslim edilen ürün bedellerine hak kazandığı, davalı yüklenicinin 3.kişiye mal satışında bulunmaması konusundaki yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğine dair delil elde edilemediği gibi ürün tesliminde yaşanan gecikmelerin davacı iş sahibinin gecikmeli olarak yaptığı peşinat ödemelerinden kaynaklandığı, sözleşmeyi fesheden tarafın müspet zarar kapsamında bulunan kâr kaybı ve cezai şart isteminde bulunamayacağı, bu sebeplerle sözleşmenin davacı tarafından gönderilen ihtarname ile feshedilmiş olması sebebiyle davacının müspet zarar kapsamında kalan kâr kaybı, cezai şart ve gecikme tazminatı istemlerinin dinlenme olanağının bulunmadığı, kalıp parası talebi ile ilgili olarak davacı yanca davalıya ödenmiş olan toplam 50.000 ABD …, davalı yanca davacıya teslim edilecek ürünlerle ilgili modellerin yaptırılmış olduğu, anılan modellerin kullanıma bağlı olarak yıpranmış olduğu, her iki tarafın, modelin yapılıp malzeme üretiminde kullanıldığı konusunda mutabık oldukları hususları göz önüne alındığında davacının kalıp parası bedelinin iadesi talebinin de haklı olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine dair karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından yukarıda belirtilen gerekçelerle istinaf yoluna başvurulmuştur.
Davacı … isimli gerçek kişi olup … vatandaşı olduğu ve dava dilekçesinde belirtilen …&… isimli firmayı gerçek kişi tacir olarak kendi adına işlettiği anlaşılmaktadır.
5781 sayılı …. Hakkında Kanun’un 48. maddesinde “(1) Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır. (2) Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar.” hükmü bulunmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 88/1. maddesinde “Hâkim tarafından belirlenen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava usulden reddedilir..” ve HMK’nın 84/3. maddesinde “Mecburi dava ve takip arkadaşlığında teminat gösterme yükümlülüğü, bu yükümlülüğün tüm davacılar bakımından mevcut olması hâlinde doğar…” hükümleri bulunmaktadır. Aynı Kanun’un 114/1-ğ bendinde ise dava şartları sayılırken; Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.” de dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Tüm bu hükümler birlikte değerlendirildiğinde; Türk mahkemelerinde, dava açan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, kural olarak yargılama giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere, mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadırlar. Teminat gösterilmesi hususu dava şartı olarak düzenlenmiş bulunduğundan taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemelerce bu husus re’sen nazara alınmak zorundadır. Mahkeme, takdir ettiği teminatı göstermesi için, yabancı davacıya uygun kesin bir süre (HMK m.88/1 kıyasen) verir. Yabancı davacı (mahkemece) kendisine verilen kesin süre içinde istenilen teminatı gösterirse, mahkeme davaya devam eder. Yabancı davacı, kendisine verilen kesin süre içinde istenilen teminatı göstermez ise, dava usulden reddedilir (HMK m.88/1 kıyasen). Kural bu olmakla birlekte; teminat alınmasının istisnaları da bulunmaktadır. İlk istisna; karşılıklılık esasıdır. Mahkeme, yabancı davacıyı, karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar (MÖHUK m.48/2). Karşılıklılık, iki şekilde olabilir: a)Türkiye ile yabancı devlet arasında anlaşma bulunması, Yabancı davacının mensup olduğu (yabancı) devlet ile Türkiye arasında, teminattan muafiyet hakkında bir anlaşma (sözleşme) varsa, davacı, Türk mahkemesinde dava açarken teminat göstermekle yükümlü değildir; yani teminattan muaftır (MÖHUK m.48/2). b) Ülkeler arasında fiili karşılıklılık (uygulama) bulunmasıdır. Yabancı davacının teminat gösterme yükümlülüğünün ikinci istisnası, fiili karşılıklılıktır. Buna göre, yabancı davacının mensup olduğu (yabancı) devlet ile Türkiye arasında, teminattan muafiyet hakkında (bir anlaşma yoksa da) fiili bir karşılıklılık (uygulama) varsa, mahkeme, yabancı davacıyı teminat göstermekten muaf tutar (MÖHUK m.48/2). (Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2019/1268 Esas – 2020/460 Karar sayılı ilamı)
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; davacı … isimli … vatandaşı yabancı gerçek kişi olup teminat gösterme zorunluluğu bulunmaktadır. Davalı cevap dilekçesinde bu yönde itirazda bulunmasına rağmen bu konu mahkemece irdelenmemiştir. Kaldı ki teminat gösterme zorunluluğu dava şartı olduğundan tarafın itirazı bulunmasa dahi mahkemece re’sen nazara alınarak; gerektiğinde konunun açıklığa kavuşturulması açısından……. ile konu hakkında yazışma yapılarak durumun tespitiyle bir değerlendirme yapılması zorunlu bulunduğundan bu yönde bir karar verilmemesi usul ve yasaya uygun bulunmadığından davacı vekilinin istinaf başvurusunun kamu düzeni yönüyle yapılan istinaf değerlendirmesi sonucunda bu sebeple kabulüne karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda belirtilen nedenlerle davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a.4 maddesi uyarınca esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde davacının teminat göstermesi gerektiğine dair dava şartı yönünden gerekli inceleme ve araştırma yapılarak öncelikle bu dava şartı konusundaki değerlendirmenin yapılmasından sonra yeniden bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacı … vekilinin istinaf kanun yoluna başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin KABULÜNE,
2- Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/04/2019 tarihli…. Karar sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-a.4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3 – Dosyanın dairemiz kararına uygun şekilde yeniden inceleme ve araştırma yapılarak öncelikle teminat gösterme dava şartı yönünden gerekli inceleme ve araştırmaların yapılmasından sonra yeni bir karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4 – İstinaf başvurusunun kabul edilmiş olması sebebiyle istinaf karar harcı alınmasına yer olmadığına ve davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf maktu peşin karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
5 – Davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6 – Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın m.353/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 02/11/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
….