Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2020/383 E. 2021/252 K. 11.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ BAM 31. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
31. HUKUK DAİRESİ
(İnceleme Aşamasında / Duruşmasız)
(HMK. 353/1-a-6 Maddesi Uyarınca Kararın
Kaldırılarak Mahkemesine Gönderilmesi)
ESAS NO :…
KARAR NO : ….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/03/2017
NUMARASI : ….

ADRES : …..

DAVANIN KONUSU : Eser Sözleşmesine Dayalı Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 11/03/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 18/03/2021

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesine dayalı menfi tespit istemine ilişkin davada mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan inceleme neticesinde;
İDDİA :
Davacı vekili; davalı şirket yetkilisi….aynı zamanda müvekkili şirketin de yetkilisi olduğunu, …’nın davacı şirketin B grubu pay sahibi olan yönetim kurulu üyesi … anlaşarak hileli işlemler yaptıklarını, taraf şirketler arasında imzalanan eğitim içerikli programların Türkçe’ye çevrilmesi konulu sözleşme uyarınca, davalı şirketin eğitim içerikli programları Türkçe’ye çevirip bir sunucu üzerinde depolama edimini, davacı şirketin ise 120.000,00 Euro+ KDV iş bedeli ödeme edimini üstlendiklerini, davalının programların bir kısmını sunucuya yüklediğini, yükleme işinin de hatalı olması sebebiyle bu kısım işin de davacı tarafından kabul edilmediğini, sözleşmeye konu eğitim nesnelerinin seçimi, müfredat haritalaması, senaryo oluşturulması, işlerinin de hiç yapılmadığını, sözleşmenin davacı tarafından feshedildiğini, davalı şirket yetkilisi … …’nin davacı şirketin de yetkilisi olduğunu, alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleştiğini, davalı firma tarafından gerçeğe aykırı olarak düzenlenen faturaya dayalı olarak Ankara 10. İcra Müdürlüğünün ….sayılı dosyasıyla müvekkili şirket aleyhine ilamsız icra takibi başlatıldığını, icra takibine konu edilen 02/05/2013 tarih ve 195.263,28 TL bedelli fatura nedeniyle müvekkili şirketin borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, takip konusu alacağın %20’sinden az olmamak üzere tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili; davacı şirket genel müdürünün tek imzayla dava açma yetkisinin bulunmadığını, ticari şirket ortaklarının davada taraf olamayacağını, 02/05/2013 tarihli fatura ve içeriğine süresinde itirazda bulunulmadığını, faturanın ve ödeme emrinin şirket ortağı … tarafından alındığını, bu şahsın B Grubu imza yetkilisi olması sebebiyle yaptığı hukuki işlemlerin davcıyı bağlayacağını savunarak, davanın reddine ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ :
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davalının ticari defter kayıtları üzerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen bilirkişi kurulu raporunda, davacılardan …’nun 20/09/2012 tarihli yönetim kurulu kararıyla diğer davacı şirketin A grubu imza yetkilisi ve yönetim kurulu başkanı ve genel müdür olarak atandığı, dava tarihi itibariyle şirketi temsil etmeye yetkili olduğu, şirketi temsilen vekaletname verildiği, takip ve davaya konu fatura içeriği işin davalı tarafından eksik olarak ifa edildiği, faturadan dolayı davacı şirketin 65.087,76 TL borçlu olmadığı görüş ve kanaatinin bildirildiği, bilirkişi raporunun yeterli olması nedeni ile hükme esas alındığı, verilen ihtiyati tedbir kararının infaz edildiği, davalı yararına takibe konu edilen bakiye 130.174,52 TL üzerinden %20 tazminat hükmedilmesi gerektiği düşüncesi ile, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; dava ve takibe konu fatura ile ödeme emri tebligatlarının, davalı şirket yetkilisi … … ile davacı şirketin ortağı …’un hileli ve anlaşmalı işlemler ile … tebliğ edilerek davacı şirketin usulsüz bir şekilde borçlandırılmasının amaçlandığını, davalı tarafça düzenlenen faturanın gerçeği yansıtmadığını, davalının faturada belirtilen işleri yapıp teslim ettiğini ispat edemediğini, davalının iş bedelini hak kazanabilmesi için yaptığı işin davacı tarafça kabul edilmesi gerektiğini, davacının işi kabulünün söz konusu olmadığını, bilirkişi raporlarının yetersiz ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını, dava konusu uyuşmazlığı çözecek nitelikte bulunmadığını, uyuşmazlığın aydınlatılabilmesi için tanıkların dinlenmesi gerektiğini, mahkemenin tanıkları dinlemeksizin karar vermesinin doğru olmadığını, davacının davalıya bir borcu olmadığını, davanın tamamen kabulüne karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulüne karar verilmesinin isabetsiz olduğunu ileri sürerek, yerel mahkemenin kararının istinaf incelemesi yapılarak kaldırılmasını ve davanın tümden kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, eser sözleşmesine dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı şirket iş sahibi, davacı şahıs davacı şirketin yetkili temsilcisi, davalı ise yüklenicidir. Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davacı vekilince istinaf edilmiştir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasında düzenlenen sözleşme niteliği itibariyle 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesidir. Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği, tam olarak iki tarafa borç yükleyen sözleşmedir.
1-6100 Sayılı HMK’nun 76. maddesi uyarınca açılan veya takip edilen dava ve işlerde noter tarafından onaylanan ya da düzenlenen vekaletname aslını veya avukat tarafından onaylanmış aslına uygun örneğini dava dosyasına konulmak üzere ibraz etme zorunluluğu bulunmakta olup, HMK’nun 114/1-f maddesi uyarınca, vekil aracılığıyla takip edilen davalarda vekilin davaya vekalet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekaletnamesinin bulunması dava şartları arasında düzenlenmiştir. HMK 115/2. fıkra gereğince mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir, ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içerisinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddeder. Yine HMK 115/3 maddesine göre de dava şartı noksanlığı mahkemece davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse başlangıçtaki dava şartı noksanlığından dolayı dava usülden reddedilemez. Somut uyuşmazlıkta dosya arasına sunulan 01/10/2012 tarihli ticaret sicili kaydına göre 20/09/2012 – 19/09/2015 tarihleri arasında davacı şirket adına dava açılabilmesi için genel müdür … ile genel müdür yardımcısı … …’nin müştereken atacakları imza ile vekaletname vermeleri gereklidir. Davacı şirket adına verilen vekaletin ise tek başına … tarafından verildiği görülmektedir. Söz konusu dava şartı eksikliğinin giderilmesi için HMK. 114 ve 115/2 maddeleri çerçevesinde davacı vekiline süre verilmesi, ve HMK. ilkeleri çerçevesinde dava şartı eksikliğinin tamamlanması gereklidir.
2- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/d maddesinde tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartı olarak sayılmıştır. Davada taraf sıfatı (husumet) dava konusu yapılan, maddi hukuktan doğan (subjektif) hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı (husumet) dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Başka bir ifadeyle sıfat, dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilenlerin, maddi hukuk açısından, gerçekte bu niteliği taşıyıp taşımadığıyla ilişkilidir ve esas hakkında verilecek olan kararın içeriğinin belirlenmesi bakımından önem taşır. Yoksa, sıfatın hakim açısından tarafın hak sahipliğine yönelik olarak karar verilinceye kadar, yargılamanın yürütülmesi bakımından, herhangi bir önemi yoktur. Davayı takip yetkisi ise yargılamanın kim tarafından yürütüleceği sorusunun cevabını teşkil eder. Dolayısıyla, davayı takip yetkisi tümüyle usuli bir kavramdır. O nedenle, hukukumuzda taraflara ilişkin dava şartları arasında düzenlenmiştir. Buna karşılık, sıfat ise, dava dilekçesinde taraf olarak gösterilenlerin, maddi hukuk bakımından gerçekte hak sahibi ve yükümlü konumda bulunup bulunmadığıyla ilişkili olduğu için esasa ilişkindir; yani, bir maddi hukuk sorunudur. O nedenle, hüküm anında mevcut olmalıdır; bir başka ifadeyle, sıfat, bizatihi hükümde somutlaşır; zira, tarafların haklılık durumu hüküm ile belli olur. Sonuç olarak, davanın yürütülmesi ve karara ulaşılmasındaki süreç, davayı takip yetkisini; bu sürecin bitiminde elde edilen maddi hukuka yönelik sonuç ise sıfatı ifade eder. Öte yandan, davayı takip yetkisi, usuli bir soruna ilişkin bulunduğu için dava şartıdır; eksikliği, davanın usulden reddi sonucunu doğurur; buna karşılık, sıfat ise subjektif hakkın özüne ilişkin olduğu için, bir maddi hukuk sorunu teşkil eder ve maddi hukuk anlamında bir itiraza vücut verir. Eksikliği anında verilecek karar, usulden red değil; davanın sıfat (husumet) yokluğu nedeni ile red kararı olup, esasa ilişkin bulunduğundan o davada taraf olarak gösterilen kişiler açısından, maddi anlamda kesin hüküm gücüne sahip olacaktır ( Prof. Dr. Süha Tanrıöver, Medeni Usul Hukuku, Cilt 1, Ankara 2016, sh 509-510, 513; Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz, Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, Ankara 2016, sh 258-259; Baki Kuru, Ramazan Arslan, Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 22. Baskı, Ankara 2011 sh.234; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 1. Baskı, sh.173 vd.).
Uygulamada sıfat için ”husumet” terimi kullanılmaktadır. Fakat, husumet (özellikle husumet ehliyeti) teriminin, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti (ve hatta dava takip yetkisi) terimleri için de kulanıldığı görülmektedir. Böylece, bugün uygulamada kullanılan ”husumet” teriminin belirli bir anlamı yoktur. Bu terim ile neyin kastedildiğini anlayabilmek için her olayın ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, husumet terimi yerine, daha açık olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve taraf sıfatı terimlerinin kullanılması doğru olur. Yukarıda da belirtildiği gibi, sıfat, dava konusu yapılan ve maddi hukuktan doğan hak ile taraflar arasındaki ilişkidir. Dava dilekçesinde davacı ve davalı olarak gösterilen kişiler şeklen o davanın taraflarıdır. Ancak mahkemenin bu taraflar arasında dava konusu hakkın esası bakımından bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, bu kişilerden birinin o davada gerçekten davacı veya davalı olmak sıfatı yoksa, dava konusu hakkın esasına ilişkin bir karar verilemez ve dava sıfat yokluğundan (husumetten), esastan reddedilir. Taraf sıfatının (davacı bakımından aktif husumet ehliyetinin; davalı bakımından, pasif husumet ehliyetinin) yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için (def’i değil) bir itirazdır. Diğer bütün itiraz hallerinde olduğu gibi sıfat yokluğu da ancak dava dosyasından anlaşılabildiği ölçüde hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir. Sıfat yokluğu, bir davada dava şartlarından sonra, yani tahkikat aşamasında incelenir. Sıfat yokluğunun, mümkünse diğer itirazlardan önce incelenmesi gerekir. Çünkü, taraflardan birinin taraf sıfatı yoksa, diğer itiraz ve def’ilerin incelenmesine gerek kalmaz (HMK md. 143). (Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Prof. Dr. Sema Taşpınar Ayvaz; Medeni Usul Hukuku 1. Baskı Ankara 2016 sh 258-261).
Nitekim yukarıda açıklanan ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.11.2013 tarih, …. sayılı kararı ile 25/11/2015 tarih ….sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Somut uyuşmazlıkta davacı gerçek kişi icra takibinde borçlu olarak gösterilmemiştir. Davalının davacı gerçek kişiden de bir alacak talebinde bulunduğuna ilişkin somut deliller gösterilmeden ve bu husus irdelenmeden mahkemece, davacı gerçek kişinin taraf ehliyeti (aktif husumet) bulunduğu kabul edilerek yargılamaya devam edilmesi ve hüküm kurulması, taraf ehliyeti dava şartının gözetilmemesi de doğru olmamıştır.
3- HMK’nun 305.maddesi:”Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir. Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez ” hükmünü içermektedir.
6100 sayılı HMK’nın 305. maddesinin birinci fıkrasına göre tavzih, hükmün yeterince açıklık taşımaması, infazında tereddüt doğurması veya birbirine aykırı fıkralar içermesi halinde olanaklıdır. İkinci fıkraya göre de tavzih yoluyla hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. İstinaf yoluyla incelenmesi mümkün olan bir husus tavzih adı altında düzeltilemez. Davanın esasını etkiler nitelikte tavzih kararı verilemez. Hükümlerin tavzihi, hükmün müphem olması veya birbirine aykırı (çelişik) fıkralar ihtiva etmesi halinde, hükmün gerçek anlamının meydana çıkarılması için başvurulan bir yoldur.
Tavzih, kural olarak sadece hüküm fıkrası hakkında olur. Hükmün gerekçesinin açıklanması bakımından tavzih yoluna gidilemez. Ancak, hüküm fıkrası ile gerekçe arasında bir çelişki varsa, bu çelişkinin giderilmesi için tavzih yoluna başvurulabilir (YHGK.’nun 14.6.1967 gün ve 1967/9–462 Esas 300 Karar sayılı ilamı) Hâkim, tavzih yolu ile hükümde unutmuş olduğu talepler hakkında karar verip bunu kararına ekleyemeyeceği gibi, hüküm verirken unuttuğu vekâlet ücreti veya faiz hakkında tavzih yolu ile bir karar verip bunu hükmüne dâhil edemez. Aynı şekilde kısa kararla gerekçeli karar arasındaki çelişki de tavzih yolu ile giderilemez. Bütün bu anlatımlardan çıkan netice; tavzih yolu ile kesinleşmiş olan hüküm sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, cilt 5, Altıncı Baskı şehir 2001 cilt 5, s. 5270 vd.
Somut uyuşmazlıkta mahkemece gerekçeli karar yazılıp hüküm tebliğe de çıkarıldıktan sonra davalılar vekilinin talebi üzerine hükmün 3 – 5 – 7 ve 8 numaralı bentleri HMK. 305. maddesine aykırı bir şekilde düzeltilmesi de doğru olmamıştır.
4- Davalı taraf cevap dilekçesi ile tanık deliline dayandığı halde, mahkemece HMK. 140/5 maddesi doğrultusunda tanıkların hangi konuda dinletilmek istenildiği hususunda davalı taraftan açıklama dilekçesi talep edilmemiş ve HMK. 200 vd. maddeleri çerçevesinde tanık dinlenmesini gerektirir bir husus olup olmadığı konusunda ara karar tesis edilmeksizin davalı tanıkları dinlenmeden yargılamaya devam edilip karar verilmesi doğru olmamıştır.
5- Mahkemece mali müşavir ve bilgisayar mühendisinden alınan 21/01/2016 tarihli bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşme çerçevesinde davalının üstlendiği işlerin ne kadarlık kısmının tamamlandığı hususunun tespitinin tam olarak mümkün olmadığı, e-mail yazışmalarının tümünün de dosyada bulunmadığı, sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için her iki taraftan birer kişi nezaretinde bu dosyaların saklandığı kayıt sistemi üzerinde incelemeler yapılması gerektiği, davalı tarafından davacıya verilen hizmetin sunulduğu sunucu veya kayıt cihazlarının incelenmesinin lüzumlu olduğu belirtilmesine rağmen, mahkemece bilirkişiler tarafından belirtilen eksiklikler giderildikten sonra tarafların bilirkişi raporuna karşı yaptıkları ayrıntılı ve gerekçeli itirazların da irdelendiği ek rapor alınması cihetine gidilmeden eksik inceleme ile karar verilmesi de doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle eksik inceleme ve değerlendirmeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli olmadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip karara bağlanması için kararı veren mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ….nolu kararının HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde incelenip, karara bağlanmak üzere mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafça yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ilgilisine iadesine,
5-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesince verilecek yeni kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
7-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 11/03/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan …
E-imzalıdır

Üye …
E-imzalıdır

Üye …
E-imzalıdır

Katip …
E-imzalıdır