Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1426 E. 2023/1736 K. 05.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi 2023/1426 Esas – 2023/1736 Karar

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
3. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/1426
KARAR NO : 2023/1736

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 06/07/2021
NUMARASI : 2020/610 Esas – 2021/431 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVA : Alacak

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı, süresinde istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dava dosyası incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ:
Davacı vekili 01/02/2020 tarihli dava dilekçesi ile; davalının, davacı banka ile aralarında mevcut kredi kartı üyelik sözleşmesi gereğince davacıya bankaya ait kredi kartlarını kullandığını, kredi kartları borçlarının gönderilen ihtarnameye rağmen ödenmemesi üzerine hakkında Ankara 20. İcra Müdürlüğünün 2019/22 Esas sayılı dosyası ile yapılan icra takibi sırasında tahsil edilen miktar düşülmek suretiyle bakiye 7.934,02 TL borcun ödenmediğini, davalı hakkında, Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/858 Esas sayılı dosyası ile 24/04/2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere konkordato kesin mühlet kararı verildiğini, davacının dava konusu kredi kartı alacağının kayda geçmesine ilişkin talebinin reddedildiğini, mahkeme tarafından da dava konusu alacağın konkordato projesine dahil edilmediğini ileri sürerek davacının davalıdan 7.934,02 TL alacaklı olduğunun tespiti ile alacağın konkordato kapsamına dahil edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili 15/06/2021 tarihli cevap dilekçesi ile; davacının talebinin konkordato komiserliği ve kesin mühlet kararı veren mahkeme tarafından reddedildiğini, davanın konkordato tasdikinden itibaren 1 aylık süre içinde açılmadığını, arabulucuk dava şartının yerine getirilmediğini, geçici mühlet içinde yapılan icra takiplerinin batıl olduğunu, dava konusu borcun konkordato süresinden sonra dava dışı kefil tarafından ödendiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece yapılan yargılama neticesinde; davanın 6325 Sayılı Kanun’un 18/A maddesi gereğince dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu ve arabulucuya başvurulmadan dava açıldığı gerekçesi ile; ” 1-Davanın dava şartı (6100 Sayılı HMK’nın 114/2. Arabuluculuk Kanunu) arabulucuya başvurmama özel dava şartı yokluğundan USULDEN REDDİNE,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili 24/02/2022 tarihli istinaf dilekçesi ile; davanın tipik bir alacak davası olmadığını, dava konusu talebin konkordato sürecinin bir parçası olduğunu ve arabuluculuk dava şartına tabi olmadığını ileri sürerek istinaf talebinde bulunmuştur.
GEREKÇE:
Davacı, bankacılık hizmetleri sözleşmesi gereğince tahsis edilen kredi kartından kaynaklanan alacağın konkordato projesi kapsamına dahil edilmesi talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, davanın 6325 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01/01/2019 tarihinden sonra açıldığı, ticari dava niteliğinde olduğu, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun (HUAK) 18/A-2. maddesine göre davadan önce arabulucuya başvuru yapılmadan dava açılamayacağı gerekçesi ile usulden reddine dair verilen karara karşı davacı taraf istinaf talebinde bulunmuştur.
18/12/2018 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7155 Sayılı Kanun’un 20. maddesi ile 6102 Sayılı TTK’na eklenen 5/A maddesinde; “Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla iki hafta uzatılabilir.” düzenlemesi ile,
6102 Sayılı TTK’nun geçici 12. maddesinde; “Bu Kanunun dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümleri, bu hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtayda görülmekte olan davalar hakkında uygulanmaz.” düzenlemesi getirilmiştir.
Ayrıca, 6325 Sayılı HUAK’na “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlığı ile 18/A maddesi eklenmiş olup, 6325 sayılı HUAK’nun 18/A maddesinin 2. fıkrasında; “Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
Bu düzenlemelere göre, 01/01/2019 tarihinden sonra konusu bir miktar paranın ödenmesi talebi ile açılan ticari davalarda dava açılmadan önce uyuşmazlıkla ilgili arabulucuya başvurulup, anlaşılamaması halinde son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmesi zorunludur. Arabulucuya başvurulmadan doğrudan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilecektir.
Konu ile ilgisi sebebiyle; ticari dava kavramının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Ticari dava ile ilgili düzenleme TTK’nun 4. maddesinde yapılmıştır. Ayrıca bazı özel kanunlarda da ticari dava kavramına yer verilmiştir (örneğin; 6136 Sayılı Kooperatifler Kanunu md. 99/). TTK’nun 4/1 maddesine göre, her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları nispi ticari dava niteliğindedir. Nispi ticari davalar, şarta bağlı ticari davalar olup, uyuşmazlığın taraflarının tacir olması ve uyuşmazlık konusunun da tarafların ticari işletmesine ilişkin olması şarttır. Ancak, TTK’nın 4/1. Fk, (a)- (f) bentlerinde sayılan mevzuat ile düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları öz ticaret hayatına ilişkin olup herhangi bir şart aranmaksızın mutlak ticari dava olarak kabul edilir.
6102 Sayılı TTK’nın 4/1. fk, (f) bendi ile yapılan düzenlemeye göre bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları, ticari dava olarak kabul edilir.
Bankacılıkla ilgili başlıca düzenlemeler ise 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu ile 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunda yapılmıştır. 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 4/1 fk, (c) bendine göre nakti, gayrinakti, her cins ve suretle kredi verme işlemleri bankacılık faaliyet konularındandır. Davaya konu uyuşmazlık tüketici kredi sözleşmesinden kaynaklanan kredi alacağının tahsiline ilişkin olup, bankacılık işlemi niteliğindedir.
TTK’nın 4/1 fk, (f) bendi, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ve 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 4/1 fk, (c) bendi düzenlemeleri karşısında, tüketici kredilerinden ve kredi kartı üyelik sözleşmelerinden kaynaklanan özel hukuk uyuşmazlıkları herhangi bir şart aranmaksızın ticari dava olarak kabul edilir.
Eldeki uyuşmazlık, İcra ve İflas Kanunu’nun 308/b. maddesinde düzenlenen ve anılan maddede “alacakları itiraza uğramış” kavramı ile ifade edilen konkordato talep eden borçlunun alacağa itiraz etmesi sonucu “çekişmeli alacak” haline gelen alacaklarla ilgili alacaklının yasada belirtildiği üzere tasdik kararının ilanı tarihinden itibaren bir ay içinde açması gereken alacak davasının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/A. maddesi kapsamında dava açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa tabi olup olmadığı ve dava şartı olan zorunlu arabuluculuğun dava açıldıktan sonra Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 115/2. maddesi kapsamında mahkemece davacıya arabulucuya başvurmak için süre verilmesi suretiyle giderilip giderilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 301. maddesine göre, konkordato projesinin hazırlanıp alacakların bildirilmesi ve tahkikinden sonra komiser tarafından yapılacak ilanda yer alan alacaklının bir başka değişle, konkordato projesine alacağı kaydedilen alacaklının alacağına borçlunun itiraz etmesi halinde bu alacak “çekişmeli alacak” vasfını kazanır.
İcra ve İflas Kanunu’nun 302/IV. bendi gereği mahkeme, çekişmeli alacağın hesaba katılıp katılmamasına ve ne oranda katılacağına yaklaşık ispat ölçüsünde ve gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırarak karar verecektir. Bu şekilde inceleme yapan mahkemenin vereceği karar, maddi hukuk bakımından sonuç doğurmaz.
Çekişmeli alacağın oylamaya katılmasına ve katılacağı orana karar veren mahkeme, İİK’nın 308/b-II. bendi gereği tasdik kararında konkordato projesi uyarınca çekişmeli alacaklara isabet eden payın kararın kesinleşmesine kadar borçlu tarafından mahkemece belirlenen bir bankaya yatırılmasına karar verebileceği gibi çekişmeli alacağın oylamaya hiç katılmamasına da karar verebilir. Ancak ne yönde karar verilirse verilsin bu karar bağlayıcı olmayıp tasdik kararının ilanından itibaren İİK’nın 308/b-I. bendi gereği alacağı itiraza uğrayan alacaklı tasdik kararından itibaren bir ay içinde dava açmak zorundadır.
Külli bir tasfiye prosedürü olan konkordato, hem bu özelliği hem de tasdik halinde İİK’nın 308/c maddesi gereğinde konkordatoya katılsın katılmasın kural olarak konkordato talebinden önce veya komiserin izni olmaksızın mühlet içinde doğan tüm alacaklar için mecburi olduğundan, 3. kişilerin de haklarını etkileyecek nitelikte kamusal bir karaktere sahiptir. Bu nedenle, hakimin tasdik koşulları bakımından res’en inceleme ve araştırma yapması gerektiği gibi sürecin başarıya ulaşması bakımından yasada kısa ve kesin süreler öngörülmüştür.
Arabuluculuk, tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin yardımı ile bir araya gelen tarafların kendi iradelerine tabi başka bir değişle üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri hukuki uyuşmazlıkları birlikte müzakere ederek çözümü kendi menfaatlerine göre sağladıkları yine alternatif bir uyuşmazlık çözümü yöntemidir. Arabuluculukta yapılan anlaşma taraflar arasında sonuç doğurur. Nitekim; Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-1. maddesi uyarınca arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir. Anlaşma belgesi düzenlenmesi halinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır. Taraflar arabuluculuk faaliyeti sonunda bir anlaşmaya varırsa bu anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesini talep edebilirler ve bu şerhi içeren anlaşma ilam niteliğinde belge sayılarak ilamların icrasına ilişkin genel hükümlere göre yerine getirilir.
Çekişmeli alacaklar hakkındaki açılacak dava, görevli ve yetkili mahkeme ile yargılama usulleri ve ispat hukuku kuralları bakımından genel hükümlere tabi olacaktır. Örneğin çekişmeli alacak olacak kira sözleşmesi ise kaynaklı uyuşmazlık Sulh Hukuk Mahkemesinde işçilik alacaklarına ilişkin uyuşmazlık İş Mahkemesinde, ticari olmayan bir alacağa dayalı uyuşmazlık ise Asliye Hukuk Mahkemesinde, ticari nitelikte bir alacak ise Asliye Ticaret Mahkemesinde görülecektir. Kanun koyucu burada her uyuşmazlığın uzman mahkemelerde görülmesine ilişkin genel ilkeden ayrılmamıştır. Genel hükümlere tabi olma sadece bu konularda söz konusudur. Buna karşılık, aşağıda anlatılacağı üzere alacağın tahsili genel hükümlere tabi değildir.
Yukarıda değinildiği üzere tasdik edilen konkordato genel olarak bütün alacaklılar için mecburi ve bağlayıcı olduğundan çekişmeli alacağın mukadderatı da konkordato hükümlerine tabiidir. Bir başka değişle çekişmeli alacak hakkında karar veren mahkeme, konkordato projesini göz önünde bulundurarak alacağın tasdik edilen vade, tenzilat ve diğer ödeme koşullarına göre tahsil edilmesi yönünde hüküm kuracaktır. Aksi halde hem ödemeler dengesi bozulur hem de alacaklılar arasında eşitsizlik yaratılmış olur. Bu nedenle, çekişmeli alacak davası ile konkordato prosedürü arasında sıkı bir ilişki olması ve korunan menfaat nedeniyle de doktrinde de zorunlu arabuculuğa tabi olmadığı sonucuna varılmıştır. (ERMENEK, İbrahim/AZAKLI ARSLAN, Betül “İcra ve İflas Hukuku Açısından Ticari Davalarda Arabulucuya Başvuru Zorunluluğu”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı:148,2020, s:152.)
Konkordato davasında hem davanın kabulü hem de davanın reddi alacaklıları etkileyecektir. Davanın kabulü halinde projede öngörülen ödemeler yönünden etki doğuracağı gibi reddi halinde ise dava açan çekişmeli alacaklılara ödenmek üzere bir miktar paranın bankaya bloke edilmesine karar verildiği hallerde bu para masaya iade edilecektir. Tarafların çekişmeli alacağın miktarı ve ödenmesi konusunda arabulucuda serbestçe anlaşmaları alacaklılar arasında eşitliği bozduğu gibi konkordato tasdik projesinden farklı ödeme koşulları kabul edilmesi de yasal düzenleme ile kabul edilen konkordatonun tüm alacaklılar için mecburi olduğu ilkesine aykırı olacaktır. Çekişmeli alacakların bu yönü itibariyle de zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığı görüşü ileri sürülmüştür. (YAZICI, Çiğdem “Adi Konkordatoda Çekişmeli Alacaklar Hakkında Dava”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 116, 2021, s:13)
Çekişmeli alacak hakkında hiç kaynak ayrılmamış veya konkordato mahkemesince yaklaşık ispat ölçüsünde yapılan incelemede daha az bir alacak belirlenerek kaynak ayrılmışsa çekişmeli alacaklıları ile borçlunun arabuluculuk sürecinde daha yüksek bir miktarda alacak belirlemeleri veya farklı koşullarda anlaşmaları konkordato hükümlerinin bütün alacaklılar için bağlayıcı ve zorunlu olması kuralını ihlal edeceğinden ve alacaklılar arasında eşitliği bozacağından kabul edilemez. Aksi takdirde, diğer alacaklılar bakımından İİK 308/f hükmü gereği konkordatonun feshi hakkı doğar. Dolayısıyla, böyle bir anlaşmanın sadece taraflarını bağlaması ve tarafları arasında sonuç doğurması gerekirken tüm alacaklıları etkileyecek sonuçlar doğurur.
Bununla birlikte, yine çekişmeli alacaklının arabulucuya başvuru için süre verilmeden davanın usulden reddi kararı verilmesinin yasaya aykırı olduğu hususuna gelince; 6235 sayılı HUAK’ın 18/A-2. bendine göre, “Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması halinde herhangi bir işlem yapılmaksızın, davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” hükmüne aykırıdır. Bu hüküm uyarınca “herhangi bir işlem yapılmadan” tabirinden kasıt arabulucuya başvuru için taraflara süre verilmeyeceği, başka hiçbir usuli işlem yapılmadan davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğidir. Bu nedenle, yasanın çok açık hükmü karşısında zorunlu arabuluculukta arabulucuya başvuruya ilişkin dava şartı davadan önce gerçekleştirilmek zorunda olup HMK’nın 115/2. maddesi kapsamında tamamlanabilir bir dava şartı olarak görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, İİK’nın 308/b maddesinde düzenlenen çekişmeli alacaklarla ilgili davanın açılmasından önce arabuluculuğa başvurulması zorunluluğu konkordato hukukunun kamusal karakteri, tüm alacaklıları ilgilendirmesi, tarafların iradeleri ile kendi aralarında yapacakları anlaşmanın konkordato alacaklıları arasında eşitsizlik yaratacak nitelikte olması, konkordatoda ödemeler dengesini bozacak olması nedeniyle yasal düzenlemelere uygun görülmemiştir (Yargıtay 6.Hukuk Dairesi, 2022/4765Esas-2022/5915 Karar).
Hal böyle olunca, mahkemece, davanın 6325 Sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01/01/2019 tarihinden sonra açıldığı, ticari dava niteliğinde olduğu, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun (HUAK) 18/A-2. maddesine göre davadan önce arabulucuya başvuru yapılmadan dava açılamayacağı gerekçesi ile usulden reddine dair verilen kararda isabet bulunmamıştır.
Dava dosyası kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri birlikte değerlendirildiğinde, HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak, kamu düzenine ilişkin sebeplerle ise re’sen yapılan inceleme neticesinde; açıklanan nedenlerle, mahkemece verilen karar usul ve yasaya aykırı olduğundan davacının istinaf talebinin kabulü ile kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM:
Gerekçesi ve ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacının istinaf talebinin KABULÜNE,
2-Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin, 06/07/2021 tarih, 2020/610 Esas – 2021/431 Karar sayılı ilamının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın yeniden yargılama yapılmak üzere MAHKEMESİNE İADESİNE,
4-Davacı tarafından yatırılan 301,4‬0 TL istinaf harcının talep halinde davacıya iadesine,
5-Davacı tarafından yapılan toplam 73,5‬0 TL istinaf yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine,
6-Davalı tarafından istinaf yargılama gideri yapılmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
7-Dairemizce verilen kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dava dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda, HMK’nın 353/1-a.4 maddesi gereğince, kesin olmak üzere, 05/07/2023 tarihinde, oy birliği ile karar verildi.
Gerekçeli Kararın Yazıldığı Tarih : 05/07/2023

Başkan Üye Üye Katip