Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2023/851 – Karar No:2023/1083
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/851
KARAR NO : 2023/1083
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/04/2023
NUMARASI : 2023/217 E-2023/311 K
DAVACILAR :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit ve Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 25/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/11/2023
Davacılar vekili tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit ve alacak davasında mahkemece menfi tespit davasının kesin hüküm nedeniyle, alacak davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen kararına karşı süresi içerisinde davacılar vekili ile katılma yolu ile davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacılar vekili; davacıların Libya Tobruk’da 2.500 m³’lük 2 adet, 5.000 m³’lük 4 adet ve 10.000 m³’lük 1 adet su depoları inşaatı demir-kalıp-beton işleri işçiliklerinin yapılması işiyle ilgili olarak 2009 yılı Ocak ayı sonunda Şubat ayı başlarında iş sahibi olarak davalı … ile görüştüklerini, görüşmelerde davalının yanında … isimli şahsın davalının danışmanı olarak bulunduğunu, davacılar tarafından teklif sunulduğunu, sözleşme görüşmelerinin başlangıcında …A.Ş. adına sahibi ve temsilcisi olarak teklif alan davalının, davacıların tekliflerine karşılık geri dönüşünde kendisinin sahibi ve temsilcisi olarak hareket ettiği işveren olarak … Ltd. Şti.’nin gözüktüğü sözleşme taslağını verdiğini, bu görüşmelerin yapıldığı “…” adresinde bulunan davacıya ait ofisin kapısında …A.Ş., … Ltd. Şti., …, … gibi birçok farklı şirket levhalarının asılı olmasıyla davalının uluslararası bir şirketler topluluğunun sahibi, dış ülkelerden aldığı müteahhitlik işleri ve dış ticaretle uğraşan bir kişi izlenimi vererek hareket ettiğini, davacıların teklifine karşılık davalı tarafından işveren olarak … Ltd. Şti.’nin gözüktüğü sözleşme taslağının davacılarca kabul görmesi üzerine nihai sözleşmenin imzalanmasının hemen öncesinde davalının; Libya mevzuatı gereğince Libya’da iş yapılabilmesi ve gidecek işçilerin vize oturum gibi işlemlerinin gerçekleşmesi için bir Libya vatandaşının ortak bulunduğu Libya’da kurulmuş bir şirket adına sözleşmenin yapılması gerektiğini belirterek müvekkili davacılar ile davalı işveren olarak; … ile “Libya-Tobruk 2.500 m³ 2 Adet, 5.000 m³ 4 Adet ve 10.000 m³ 1 Adet Su Depoları İnşaatı Demir-Kalıp- Beton İşleri İşçilik Sözleşmesi”nin 02 Mart 2009 tarihinde Ankara’da imzalandığını, imzalanan iş bu sözleşmenin 11. maddesinde aynen “Sözleşmenin imza aşamasını takiben yükleniciye 12.000,00 USD, ikinci işçi sevkiyatından önce 7.000,00 USD, üçüncü işçi sevkiyatından önce 7.000,00 USD teminat senedi karşılığı avans ödemesi yapılacaktır. Ödenen bu avanslar 1, 2 ve 3. hakedişlerden sırasıyla kesilir. … İşveren yapılacak hak ediş tutarının %10 kadarını teminat olarak içeride tutacaktır. Bu teminatlar, işin sonunda tüm sistemlerin çalışır vaziyette tesliminden sonra ve kabulde madde 13’de yer alan şartlara göre yükleniciye iade edilecektir. Sözleşme teminatı olarak 42.000,00 USD tutarında teminat senedi sözleşme imzalanmasında yüklenici tarafından işverene teslim edilecektir.” düzenlemesi bulunduğunu, bu madde uyarınca sözleşmenin imzalanmasıyla birlikte ve aynı anda, verilecek avanslar için 12.000,00 USD, 7.000,00 USD ve 7.000,00 USD miktarlı ve sözleşme teminatı olarak 42.000,00 USD miktarlı, tanzim tarihi ve miktarları rakamla doldurulan, diğer kısımları boş bırakılmış haliyle davacıların keşideci ve kefil olarak imzalamış oldukları senetleri, vereceği avansların ve sözleşmenin teminatı olarak davalıya verdiklerini, taraflar arasında bu sözleşme dışında başkaca hiçbir ticari ve şahsi ilişki bulunmadığını, davalı tarafından icra takibine konulan bu senetlerin sözleşme uyarınca yapılacak avans ödemelerine karşılık teminat olarak alındığını, bu senetlerin davalı tarafından sonrasında sözleşmeye ve hukuka aykırı bir şekilde teminat olarak alınmasına karşın nakden, vade tarihi ve diğer boş kısımları yazılmak ve kendisini alacaklı/lehdar göstermek suretiyle doldurulduğunu ve takibe konulduğunu, davalının, senetlerin teminat senedi olmadığını, verdiği ödünç para karşılığı alındığını iddia ettiğini, davalının bu iddiasının doğru ve gerçek olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin 11. maddesi düzenlemesi, sözleşmenin imza tarihi ve takibe konulan bonoların düzenleme tarihlerinin aynı tarih olması, sözleşmeyle kararlaştırılan avans miktarları ile bonolarda yazan bedellerin aynı olması birlikte değerlendirildiğinde, takibe konu bonoların sözleşme uyarınca verilecek avanslar karşılığı teminat olarak alınan bonolar olduğunun görüleceğini, davacıların takibe konu senetlerden ve senetlerin verilmesinin dayanağı olan sözleşmeden veya başkaca hiçbir sebepten dolayı davalıya karşı hiçbir borçları olmadığını, davalıdan sözleşmeden kaynaklı olarak halen hakediş alacakları bulunduğunu belirterek; 02/03/2009 tanzim tarihli 7.000,00 USD, 7.000,00 USD ve 12.000,00 USD miktarlı üç adet bonodan ve icra takibi dosyasından davacı müvekkillerin borçlu olmadığının tespitini, senetlerin ve icra takibinin iptalini, davalının %40 kötüniyet tazminatı ödemesini, şimdilik 1.000,00 USD hakediş alacağının en yüksek ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; davalılarca aynı konuda, aynı hukuki sebep ile aynı iddia ve olgulara dayalı olarak daha önce de menfi tespit davası açıldığını, açılan davada Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23/03/2011 tarih ve 2009/813 Esas- 2011/115 Karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiğini, kararın, Yargıtayca onanarak 11/03/2016 tarihinde kesinleştiğini, kararda “Davacıların takip dayanağı senetlerin, teminat senedi olduğuna ilişkin iddiasını yasaya uygun biçimde kanıtlayamadığı…” belirtilerek davanın reddedildiğini, HMK m.114/1-i uyarınca davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış olmasının dava şartı olup işbu davanın bu sebeple reddi gerektiğini, davacıların tüm iddialarının haksız, soyut ve mesnetsiz olduğunu, iddianın aksine, davalının böyle bir sözleşme imzalamadığını, iddia olunan sözleşmenin tarafı olmadığını, hiç bir şekilde ileri sürülen akdi ilişkiyi kabul etmemek kaydıyla zamanaşımı, hak düşürücü süre, yetki ve davalının tacir sıfatı bulunmadığından görev itirazlarının bulunduğunu belirterek; davanın reddini, asgari %40 kötüniyet tazminatı takdirini savunmuştur.
Mahkemece ilk olarak yapılan yargılama sonucunda verilen 13/05/2022 tarih ve 2022/149 Esas-2022/411 Karar sayılı; menfi tespit talebine yönelik olarak açılan davanın kesin hüküm nedeniyle HMK 114/1-i ve 115/2 maddeleri gereğince reddine, hakediş alacağına yönelik talebin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair kararına karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Dairemizin; 01/03/2023 tarih ve 2022/1158 Esas-2023/245 Karar sayılı kararı ile; “Dava konusu talep, yabancı para cinsinden düzenlenen ve yabancı para cinsinden takibe konulan senetler yönünden borçlu olmadığının tespiti ve yine yabancı para cinsinden alacak istemine ilişkin olup, döviz üzerinden açılan davalarda dava değeri dava tarihindeki kur üzerinden TL karşılığına göre tesbit edilip bu değere göre karar tarihindeki tarifeye göre harç ve vekalet ücretine hükmedilecektir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2019/3473 Esas – 2020/2039 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.) Bu kapsamda dosya incelendiğinde, mahkemece; menfi tespit talep edilen icra dosyasındaki takip miktarı ve yine aynı dilekçe ile talep edilen 1.000,00 USD hakediş alacağı yönünden, dava değeri, dava tarihindeki kur üzerinden TL karşılığı belirlenerek eksik harç ikmal edildikten sonra yargılamaya devam edilmesi gerekirken, kamu düzeninden olan harç hususu gözden kaçırılarak eksik harç ikmal ettirilmeden yargılamaya devam olunarak karar verilmesi doğru olmamıştır.” gerekçesiyle taraf vekillerinin diğer istinaf nedenleri incelenmeksizin istinaf başvurularının kabulü ile mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a.4 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Dairemizin bu kararından sonra mahkemece eksik harç ikmal ettirilmiş yapılan ikinci yargılama sonucunda; Mahkemece, davanın eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili ve menfi tespit talebine yönelik olduğu, Ankara 23. İcra Müdürlüğü’nün 2009/15876 Esas sayılı takip dosyasının yenilenmesi sonrasında 2021/1624 Esas numarasını aldığı, 6100 sayılı HMK’nın 303/1. maddesinde “Bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.” 303/2. maddesinde ise “Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder şeklinde olup kesin hükümden bahsedebilmek için; davanın taraflarının, dava sebeplerinin aynı olması ve dava konusunun da aynı olması gerektiği, eldeki davanın incelenmesinde Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin derecatan geçerek kesinleşen dava dosyasındaki tarafların aynı olup, davacının talep sonucunu dayandırdığı vakıaların ise, takibe konu senetlerin Libya Tobruk Su Depoları İnşaatı Demir Kalıp Beton İşçilik Sözleşmesi gereğince avans bedeline teminat olarak verildiği, toplamda 59.212,47 USD iş bedelinin ödenmediğine ilişkin olduğu, her iki davadaki taleplerin de menfi tespite yönelik olduğu gerekçesiyle; menfi tespite ilişkin davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davacının iş bedeline yönelik alacak talebine ilişkin yapılan değerlendirmede ise; davaya konu 02/03/2009 tarihli sözleşmenin iş sahibinin … olup yüklenicisinin … olduğu, yine ilk açılan davada davalı … tarafından 23/03/2011 tarihli celsede yemin beyanında bulunulmuş olup davalı tarafından senetlerin ödünç sözleşmesi karşılığında alındığı, 02/03/2009 tarihli sözleşmenin teminatı olmadığı, şirket hissedarı da olmadığı şeklinde yemin edildiği, ilk dava yönünden taraflar arasında sözleşme ilişkisi olmadığına yönelik yapılan tespitin eldeki dava bakımından da kesin delil teşkil ettiği, bu nedenle taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin ispatlanamadığı gerekçesiyle; iş bedeli alacağı yönünden de davanın reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekili istinaf başvurusunda; Mahkemenin hüküm ve gerekçesinin, dava ve beyan dilekçelerinde dayanılan vakıalar ve dosya kapsamında toplanan somut deliller karşısında eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler üzerine kurulmuş olduğunu, Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/813 Esas- 2011/115 Karar sayılı dosyası ile işbu dava dosyasının müddeabihinin, dava sebebinin ve dayanılan delillerinin aynı olmadığını, mahkemece bu husus dikkate alınmaksızın hatalı ve eksik olarak değerlendirme yapıldığını, mahkemece 6100 Sayılı HMK’nın 303.maddesine dayanıldığını, her iki dosyanın müddeabihinin, dava sebebinin ve dayandığı delillerin aynı olmadığı hususlarının dikkate alınmadığını, mahkemenin hüküm gerekçesinde dayandığı Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/813 Esas-2011/115 Karar sayılı dava dosyası ile işbu davanın tarafları aynı ise de her iki davanın müddeabihinin, dava sebebinin ve dayanılan delillerinin aynı olmadıklarını, söz konusu ilk davada dayanılan vakıalar ve deliller ile eldeki dosyada dayanılan somut vakıalar ve delillerin (dosyada mevcut olan yazılı belge ve kayıtlar ile dayanılan diğer deliller) farklı olduğunu, ilk davanın İİK’nun 72. maddesi uyarınca sadece menfi tespit davası olup, iş bu davada sözleşme (TBK, TTK) ve kıymetli evrak hukukuna dayanan bonolar sebebiyle davacı müvekkillerinin borçlu olmadığının tespitinin, senetlerin ve icra takibinin iptalinin yanında, davacı müvekkillerinin davalıdan olan 59.212,47 USD hakediş alacaklarının da tahsili talebinde bulunulduğunu, ilk davanın açıldığı esnada ve yargılama sürecinde Libya’da yaşanan iç karışıklıklar ve çatışmalar nedeniyle somut olayla ilgili birçok delile dayanılmadığını, dayanılan delillerin bir çoğuna ulaşılamadığını ve imza incelemesi yaptırılmadan davalıya yemin teklifinde bulunulmak suretiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verildiğini, ilk ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziki bakımdan aynı olsa bile, bu şeyler üzerinde talep olunan haklar değişikse, müddeabihlerin aynı kabul edilemeyeceğini, davacıların hakediş alacağına yönelik taleplerinin yargı nezdinde çözümü ilk davaya da konu edilen menfi tespit talebine yönelik uyuşmazlığı da kapsamakla birlikte, iptal ve alacak tahsili taleplerini de içerdiğini, dosyaya sunulan taslak sözleşme ve taraflarca imzalanmış bulunan sözleşmenin, davalı … tarafından imzalanan sözleşmeye istinaden 30/04/2009 tarihinde kendi nam ve hesabından “sözleşme iş avansı” açıklamasıyla davacının hesabına yapmış bulunduğu havalenin/ödemenin banka dekontunun, davalının kardeşi …’ın şantiye sorumlusu olarak, davalının ve davacılar ile yanlarında çalışan ekibin Libya’ya aynı dönemde ve birlikte yurt dışına çıkışlarını gösteren pasaport kayıtlarının, hakediş cetvelleri ve raporlarının, fotoğrafların, tarafların ve davalının danışmanı …’nın e-mail yazışmalarının ve e-posta iletilerinin, Trablus Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliğinin ve Libyadaki Türk Müteahhitleri Birliğinin kayıtlarının, sözleşmede … olarak bahsi geçen firma ile … firması ve davalının faks ve e-mail adreslerinin aynı adres olduğunu gösteren kayıt ve belgelerin davalının, davacı müvekkilleri ile … ile imzalanan 02/03/2009 tarihli Libya Tobruk Su Depoları İnşaatı Demir Kalıp Beton İşçilik Sözleşmesi çerçevesinde ve bu sözleşmeye dayalı ticari bir ilişki ve bağ içinde irtibatını kuran, senetlerin bu sözleşme kapsamında alındığını ispatlayan deliller olduklarını, bu delillerin, kayıt ve belgelerin hiçbirisinin ilk dosya kapsamına girmediğini ve değerlendirilmediğini, dava dilekçesinde dayanılan somut vakıalar ile delil dilekçesinde bildirilen kayıt ve belgelerin tamamının yazılı delil başlangıcının ötesinde senetlerin bu sözleşme kapsamında davalı tarafa verildiğini ve davacıların hakediş alacaklarının bulunduğunu ispatlar nitelikteki vakıa ve deliller olup, ilk davadaki talebin dayandığı delil ve vakıalardan farklı, dava konusu taleplerini ispatlar nitelikteki delil, kayıt ve belgeler olduklarını, dolayısıyla aynı vakıalara dayanılarak açılmış bir dava olmadığından kesin hükmün varlığından söz edilemeyeceğini, sözleşmedeki ve delil olarak sunulan taslak sözleşmedeki yazı ve imzanın davalıya ait olup olmadığına dair bilirkişi incelemesi dahi yaptırılmadığını, ilk davanın görüldüğü yıllardaki Libya’daki iç karışıklığın, dosya kapsamındaki bakanlık yazışmalarında da açıkça bildirilmiş olmasının, yazılan müzekkerelere yıllarca bir cevap alınamamış olmasının bir mücbir sebep hali oluşturduğunun dikkate alınmadığını, ilk hükümden sonra meydana gelen ve yeni temin edilen belge kayıt ve vakıalara dayanılarak açılan davada, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Sahtecilik ve Dolandırıcılık Bürosunun davalı aleyhinde 2022/65849 sayılı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, iş ve çalışma hürriyetini ihlal suçundan açılan 2022/79995 sayılı soruşturma dosyalarının da dikkate alınmadığını, ilk açılan davada davalı yeminli beyanında senetlerin ödünç sözleşmesi kapsamında alındığını, sözleşmenin teminatı olmadığını, şirket hissedarı da olmadığını beyan ettiğinden ilk dava yönünden taraflar arasında sözleşme ilişkisinin olmadığına yönelik yapılan tespitin, eldeki dava bakımından da kesin delil teşkil ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar vermesinin usul ve hukuka aykırı olduğunu, davalının, davacı müvekkilleri ve çalışanlarının pasaportlarını alarak el koymasından, dönüş masraflarını karşılamaya yetecek ücret ve hakedişlerini ödememesi gibi davalıdan kaynaklı sebeplerle haftalarca Libya’da hayati tehlike altında mahsur kalan, elçilik ve … çalışanlarının katkılarıyla canlarını zor kurtararak ülkelerine dönebilen davacıların bu mücbir sebepler altında, Libya Hükümeti adına yapılan işle ve davalı tarafla ilgili belge ve kayıtlara ulaşarak yanlarında getirmelerinin de mümkün olmadığını, bu durumdan faydalanarak fırsata çeviren davalının kötüniyetli olduğunu, davacıları ve çalışanlarını sözleşme konusu iş kapsamında Libya’ya götürenin davalının kendisi olduğunu, ilk hüküm sonrasında temin edilen dava dilekçesinde açıklanan ve sunulan tüm delillerin davalının sözleşmenin tarafı olduğunu açık ve kesin olarak ispatladığını, sözleşmenin imza tarihinin 02/03/2009 olup, sözleşmenin yapılmasıyla birlikte davalının isteğiyle aynı gün 02/03/2009 tarihinde açtırılan … döviz (USD) hesabına davalı tarafından sözleşmeye dayalı iş avansı olarak gönderilen 2.000,00 USD tutarlı havalenin tarihinin 30/04/2009 olduğunu, davacılardan …’ın yanında … ile birlikte Libya’ya 04/03/2009 tarihinde, davacı …’in beraberindeki 24 işçi ve teknik personelle beraber Libya’ya 18/04/2009 tarihinde gittiğini, davalının kardeşi …’ın işin başından itibaren şantiye sorumlusu ve yetkilisi olarak Libya’da bulunduğunu ve davalının birkaç kez Libya’ya geldiği tarihlerin aynı dönemler içinde olduğunun Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kayıtlarıyla açıklık kazanacağını, bu olayların tümünün taraflar arasında bir sözleşme ilişkisinin meydana geldiğini, davalının davacı müvekkilleri ile karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarını bu nedenle ispat yükünün değiştiğini gösteren olgular olduğunu, davalı tarafın sözleşmede … firmasının adının geçmesinin Libya’da iş yapabilmenin mevzuat gereği bir şartı olduğunu, firmanın Libya’da kendisi tarafından oluşturulduğunu belirterek davacı müvekkilleri ile sözleşme imzaladığını, dosyaya sunulan Trablus Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliğinin ve Libya’daki Türk Müteahhitleri Birliğinin Libya’da iş yapan Türk firmalarına dair kayıtlarda bu firmanın listede ismi geçtiğini, firmanın iletişim bilgilerinin de davalının iletişim bilgileri olduğunu, müvekkilleri tarafından davalı ve danışmanı …’ya gönderilen e-maillerdeki adres ile Libya’daki Türk Müteahhitleri Birliği ile T.C. Trablus Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği’nin Libya’da ofisi bulunan ve kayıtlı olan Türk Müteahhitlik Firmaları Listelerinin ikisinde de 75 nolu firma olarak yayınlanan … …. Firmasının 0612222770 nolu faksı ve ….com e-mail adresi ile aynı olduğunu, davacıların da doğrudan davalıya iş yaptıklarını, taraflar arasında 02/03/2009 tarihinde düzenlenen sözleşmenin 11. maddesinde “Sözleşmenin imza aşamasını takiben yükleniciye 12.000,00 USD, ikinci işçi sevkiyatından önce 7.000,00 USD, üçüncü işçi sevkiyatından önce 7.000,00 USD teminat senedi karşılığı avans ödemesi yapılacaktır. Ödenen bu avanslar, 1, 2 ve 3. Hak edişlerden sırasıyla kesilir… İşveren yapılacak hakediş tutarının %10 kadarını teminat olarak içeride tutacaktır. Bu teminatlar, işin sonunda tüm sistemlerin çalışır vaziyette tesliminden ve kabulünden sonra madde 13’de yer alan şartlara göre yükleniciye iade edilecektir. Sözleşme teminatı olarak 42.000 USD(42.000 Amerikan Doları) tutarında teminat senedi, sözleşme imzalanmasında yüklenici tarafından işverene teslim edilecektir” denildiğini, sözleşmenin bu maddesi uyarınca sözleşmenin imzalandığı anda, sözleşme ile birlikte verilecek avanslar için 12.000,00 USD, 7.000,00 USD, 7000,00 USD üç adet bono tanzim tarihi 02/03/2009 ve sözleşmede kararlaştırılan ödenecek teminat miktarı doldurulmadan diğer kısımları boş bırakılmış haliyle, sözleşme teminatı olarak 42.000,00 USD miktarlı 1 adet bononun da teminat senedi olduğu yazılmak suretiyle 02/03/2009 tanzim tarihi ve sözleşmede belirtilen teminat miktarı yazılarak davacı müvekkilleri tarafından keşideci ve kefil olarak imzalandığını ve bu senetlerin davalı tarafından teslim alındığını, bu bonoların düzenleme tarihleri ve USD cinsinden yazılı miktarlarının sözleşmede kararlaştırılan avans miktarları ve düzenleme tarihlerinin de sözleşmenin imzalandığı tarih ile aynı olması, tarafların hayatlarında ilk defa bu sözleşme sebebiyle karşılaşmış olmaları ve birbirlerini tanımamaları, davalının borç verme iddiasının dayanağı olacak bir ikrazatçılık faaliyeti belgesinin de olmadığı dikkate alındığında bonoların bu sözleşme kapsamında tanzim edilip verildiğinin açık olduğunu, davacıların davalıdan borç para almadıklarını, somut vakıa ve delillerin de bu durumu ispatladığını, davalının, davacı müvekkillerine işin başında Libya’ya gidiş için gerekli yol masraflarının cüz’i bir kısmını karşılar avans ödemesi dışında hiçbir ödemede bulunmadığını, yaptıkları iş karşılığı 59.212,47 USD hakediş alacaklarını ödemediğini, davacı müvekkilleri tarafından Ankara 25. Noterliği’nin 04/03/2010 tarih ve 06717 yevmiye nolu ihtarnamesi ile sözleşmenin feshiyle hakediş alacağının ödenmesinin davalıdan talep edilmesi üzerine, davalının sözleşmenin 11. maddesi kapsamında aldığı dava konusu senetleri iade etmek yerine sözleşmeye ve hukuka aykırı bir şekilde Ankara 23. İcra Dairesinin 2009/15876 (yenilenmekle 2021/1624) Esas sayılı takip dosyasıyla kötüniyetle icraya koyduğunu, takip konusu ödenecek avans miktarları karşılığında teminat olarak alınan senetlerin, ödenen avans miktarının sözleşme gereğince ilk hakediş ödemesinin içinden düşülmüş olduğu gerçeği karşısında bedelsiz kaldığının dikkate alınmadığını, Libya devletinde yaşanan iç karışıklıklar sebebiyle oluşan mücbir sebep haline, sözleşme konusu işin sahibi bulunan Libya Hükümetinin resmi kayıtlarının Türk Mahkemelerince temin edilememiş olmasına rağmen uyuşmazlığa dair dava konusu tüm taleplerinin ispatlandığını, Mahkemenin dosya kapsamına giren ve bildirilen diğer delilleri inceleyerek değerlendirmek yerine HMK 303 maddesine aykırı bir şekilde ve eksik inceleme üzerine hüküm kurduğunu, davalının “senetleri teminat senedi olarak değil, borçluya verilmiş ödünç para karşılığı alınmış olup borcun ödenmemesi sebebiyle takibe konulduğu” iddiasının doğru ve gerçek olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmenin varlığının, sözleşmenin imza tarihi ve takibe konulan bonoların düzenleme tarihlerinin aynı tarih olması, sözleşmenin 11. maddesinde kararlaştırılan avans miktarları, bu miktarların karşılığında senet verileceği düzenlemesi ile bonolarda yazan bedellerin USD üzerinden aynı olması, takibe konu bonoların sözleşme uyarınca verilecek avanslar karşılığı teminat olarak alınan bonolar olduğunun açık ispatı olduğunu, davalı ile müvekkili davacılar arasında sözleşme konusu iş dışında başkaca hiçbir ticari, tanışıklık, arkadaşlık gibi kişisel ilişki söz konusu olmadığı gibi borç para aldıkları iddiasının da gerçek olmadığını, bunun aksinin sunulan delillerle ispatlandığını belirterek; usul ve esas yönünden hukuka aykırı mahkeme kararının kaldırılmasını, dava konusu edilen taleplerinin tamamı yönünden yapılacak yargılama neticesine göre kabulüne karar verilmesi talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvurusunda; davanın reddi kararı yerinde ise de, davacıların kötüniyet tazminatına mahkum edilmemelerinin hatalı olduğunu, ayrıca reddedilen iki talep yönünden de davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir iken tek vekalet ücretine hükmedilmesinin de hatalı olduğunu belirterek; davacıların istinaf talebinin reddini, katılma yoluyla istinaf taleplerinin kabulü ile mahkeme kararının kaldırılarak yeniden hüküm tesis edilmesini talep etmiştir.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan, menfi tespit ve alacak istemine ilişkin olup, mahkemece menfi tespit isteminin kesin hüküm, alacak isteminin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen kararına karşı taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İnceleme, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece Kesin Hüküm gerekçesine esas alınan Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2009/813 Esas- 2011/115 Karar sayılı dosyasında; davacıların … ve …, davalının ise … olduğu, davanın konusunun ise Ankara 23. İcra Dairesi’nin 2009/15876 Esas sayılı takip dosyasında bulunan takibe konu keşidecisinin … kefilin ise … olan 02/03/2009 tanzim, 15/06/2009 vade tarihli 12.000,00 USD ve 02/03/2009 tarih 15/07/2009 vade tarihli 7.000,00 USD, 02/03/2009 tanzim 15/08/2009 vade tarihli 7.000,00 USD bedelli kambiyo senetlerinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti olduğu, dava dilekçesinde; davalı tarafından başlatılan takibe konu senetlerin davacılar tarafından … ile imzalanan 02/03/2009 tarihli Libya Tobruk Su Depoları İnşaatı Demir Kalıp Beton İşçilik Sözleşmesi’nin 11. maddesi uyarınca avans olarak alınan 21.000,00 USD’ye teminat olarak alındığının, senetlerin davalı şirket adına değil davalı … adına düzenlendiğinin, 59.212,47 USD karşılığı iş yapıldığının, senet bedellerinin düşülmesi sonrasında bakiye iş bedeli alacağının ise 38.212,47 USD kaldığının belirtilerek menfi tespit talebinin kabulüne karar verilmesinin talep edildiği, davalının ise cevabında; 02/03/2009 tarihli sözleşmenin tarafı olmadığını ödünç para karşılığı senetlerin alındığını beyanla davanın reddini savunduğu görülmüştür. Yargılama sırasında davalıya yemin teklif edilmiş davalı “davaya konu 02/03/2009 keşide tarihli, 15/06/2009 vadeli 12.000,00 dolarlık, 15/07/2009 vadeli 7.000,00 dolarlık, 15/09/2009 vadeli 7.000,00 dolarlık olmak üzere toplam 26.000,00 Amerikan doları tutarındaki bonolar davacılar ile…arasında 02/03/2009 tarihli sözleşmenin teminatı olarak verilmemiştir. Davacılardan … inşaat işi ile uğraşmaktadır. Benden nakit para almıştır. Onun karşılığında da bu senetler verilmiştir. Senetler benim verdiğim nakit paranın karşılığı olarak verildiği için şirketle bir ilgisi yoktur. Ben şirketin hissedarı değilim, şirketin temsilcisi değilim, 02/03/2009 tarihli sözleşme altındaki arapça yazıların bulunduğu mühür üzerindeki imzanın bana ait olup olmadığını bilemem, benim imzama tam benzememektedir. Senetleri … kendi eli ile doldurmuştur. Metinde benim yazım yoktur. Senetlerden de nakit karşılığı verildiği anlaşılmaktadır. Benim senetler sebebi ile davacılardan senet miktarınca alacağım olduğuna dair namusum ve Allahım üzerine yemin ederim” demek suretiyle yemin etmiştir. Davanın reddine karar verilmesi sonrasında davacının temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 13/05/2013 tarih ve 2013/569 Esas- 2013/3041 Karar sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiş, karar düzeltme istemi ise 11/02/2016 tarihinde reddedilerek hüküm kesinleşmiştir. Bu davanın temyiz aşamasında da davacıların hesabına para yatırıldığına dair … hesap cüzdanı, e-mailler, Büyükelçilik Ticaret Müşavirliğindeki Türk müteahhitlik firmalarının kayıtları dosyaya sunulmuştur.
Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan yasa yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (HMK m. 361).Yasa yolu açık olan bir karar, yasa yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Öte yandan, temyiz yolu açık olan bir karar temyiz edilip sonuçta onanmış ve karar düzeltme süresi geçirilmişse, ya da karar düzeltme yoluna gidilip de bu istem reddedilmişse veyahut yasa yoluna başvurmaktan feragat edilmişse verilen hüküm şekli anlamda kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse artık bu hükme karşı olağan yasa yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.
Öte yandan maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303/1. maddesinde açıklanmıştır. Buna göre “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”. Kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için hâkimin, eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunu karşılaştırması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.
Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukukî sebepten farklı olarak, davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Öyle ise her iki davanın da dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir.Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2017 tarihli ve 2017/14-2268 E., 2017/2020 K., 20.12.2017 tarihli ve 2017/14-2272 E., 2017/2022 K. sayılı, 20.12.2017 tarihli ve 2017/14-2273 E., 2017/2023 K. sayılı, 24.01.2018 tarihli ve 2017/14-2534 E., 2018/88 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde, ilk dava ile ikinci davanın menfi tespit talebi yönünden müddeabihi aynıdır. Dayanılan hukuki vakıa ve deliller de aynıdır. İş bu istinaf incelemesi yapılan dosyada, ek olarak birkaç adet daha tutanak, e-mail ve pasaport örnekleri eklenmiştir. Bu deliller ilk davada verilen kararın, bu dava yönünden kesin hüküm niteliğini ortadan kaldıracak nitelikte görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece menfi tespit talebi yönünden davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
İş bu istinaf incelemesi yapılan davada, davacıların alacak talebi yönünden ise Mahkemenin akdi ilişkinin ispat edilemediğine ilişkin gerekçesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Davalı vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun incelenmesinde ise;
Mahkeme karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinde, ayrı davalılar için ret sebebine göre vekalet ücreti ayrımı yapılmış olmakla birlikte, aynı davada talep edilen alacak kalemlerinin ret sebeplerinin farklı olması halinde ayrıca vekalet ücreti takdir edileceğine yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle Mahkemece menfi tespit talebinin kesin hüküm, alacak talebinin pasif husumet yokluğu nedeniyle reddinden dolayı ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilememesinde de bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; Mahkemece, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun ve isabetli gerekçeyle karar verilmiş olduğu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Taraf vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacıların istinaf başvurusu yönünden Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının peşin alınan 179,90 TL’den mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın davacılardan tahsili Hazine’ye irat kaydına,
3-Davalının istinaf başvurusu yönünden Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcının peşin alınan 179,90 TL’den mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın davalıdan tahsili Hazine’ye irat kaydına,
4-İstinaf başvurusu nedeniyle taraf vekilleri tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 361. maddesi gereğince kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZ yolu açık olmak üzere 25/10/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır