Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2023/538 E. 2023/878 K. 12.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2023/538 – Karar No:2023/878

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/538
KARAR NO : 2023/878

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/03/2020
NUMARASI : 2019/280 E-2020/197 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI : .
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 12/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 19/09/2023

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan menfi tespit davasında mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı ….Şti. firmasının yetkilisi olup, inşaat işleri yaptığını, belediyeden alınan ihale sonucunda ilgili binalarının restorasyon işinin kendisine verildiğini, müvekkilinin bu işin yapımında kendisine gerekli işçi ve diğer araçları sağlaması için davalı …’yle anlaştığını ve ekte sunulan sözleşmeyi imzaladıklarını, bu sözleşme gereğince müvekkilinin …’ye 135.000,00 TL ödeyeceğini, bu ödemenin nasıl yapılacağına ilişkin de bir protokol hazırlandığını, bu protokol gereği davalıya 62.000,00 TL nakit ödeme yapıldığını, kalan ödemenin teminatı olması amacıyla da 2 adet kambiyo senedi düzenlendiğini, protokole kambiyo senetlerinin her ikisinin de 36.000,00 TL’lik olduğunun yazıldığını ancak daha sonra basit bir matematiksel hata yapıldığının, bu durumda ödenecek miktarın 135.000,00 TL değil 62.000,00 TL+36.000,00 TL+ 36.000,00 TL= 134.000,00 TL olduğu anlaşılmış olup, bu sebeple senetlerden birinin yırtılarak iptal edildiğini ve ödemenin 135.000,00 TL olması için yerine 37.000,00 TL’lik bir senet daha düzenlendiğini, bu değişikliğin müvekkilinin davalıya güvenmesi sebebiyle protokolde düzeltilmediğini, taraflar arasında başka bir ticari ilişki bulunmadığını, iş bitmemesine rağmen davalının talebi üzerine her iki senedin de banka yoluyla ödendiğini, ancak davalının bu ödemelerden sonra işi yarım bıraktığını ve elinde bulunan 36.000,00 TL’lik teminat olarak verilen senedi Ankara 3. İcra Dairesi’nin 2018/12629 Esas sayılı dosyasıyla kambiyo senetlerine özgü takip yolu ile takibe koyduğunu, verilen senetlerin protokolden de anlaşılacağı üzere teminat senedi olup, kambiyo senetlerine özgü takip yolu ile takibe konulmasının mümkün olmadığını, kaldı ki senet bedellerinin de ödendiğini, takibin haksız ve kötüniyetli olup, müvekkilinin davalıya hiçbir borcu bulunmadığını belirterek; takip konusu yapılan 01/06/2018 düzenleme, 15/06/2018 vade tarihli, 36.000,00 TL bedelli senetten dolayı müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitini, senedin iptalini, ayrıca davalı haksız ve kötü niyetli olduğundan müvekkili lehine %20 tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; derdestlik, yetki, husumet, hak düşürücü süre ve zamanaşımı def’ilerinde ve dava şartı yokluğu itirazlarında bulunduklarını, müvekkilinin davacıya sözleşme ile iş yaptığını, ayrıca sözleşme haricinde idare tarafından istenen ilave işlerin de müvekkili tarafından yapıldığını, ancak davacı tarafından müvekkiline verilen senede ilişkin hiçbir ödeme yapılmadığını, karşı tarafın sunduğu dekont incelendiğinde müvekkiline verilen senede ilişkin yapılan bir ödeme olmadığının, sözleşmeden kaynaklı diğer ödemelere ilişkin olduğunun açıkça görüldüğünü, dava konusu senede ilişkin davacı tarafından Ankara 1.İcra Hukuk Mahkemesinde açılmış olan 2018/881 Esas-2019/242 Karar sayılı borca itiraz davasının mahkemece reddedildiğini belirterek; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davanın, Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2018/12629 Esas sayılı dosyasında takibe konulan ve 01/06/2018 düzenleme ve 15/06/2018 vade tarihli 36.000,00 TL tutarlı senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile senedin iptali istemine ilişkin olduğu, tüm dosya kapsamı, deliller ve incelenen senet hep birlikte değerlendirildiğinde; davacı tarafından takip konusu senedin bedelsiz kaldığı iddiasının ispatlanamadığı, davacının davalı ile yapılan sözleşme nedeniyle davalının edimini yerine getirmediği iddiasının ispatlanamadığı, davacının bu senetler nedeniyle senet bedelini ödediğine dair sunduğu dekontta senet karşılığında verildiğine dair kaydın bulunmadığı, yapılan bilirkişi incelemesinde de dava dışı şirket kayıtlarında davalıya dair bir tespitin bulunmadığı, İİK m.169/a-1 maddesinde yazılı belgelerden herhangi birinin de sunulamadığı, davacı tarafça bu hususun aksinin ve davalının kötüniyetinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf başvurusunda; taraflar arasındaki ilişkinin sadece idareden alınan sözleşme konusu iş olduğunun her iki tarafın da kabulünde olduğunu, davalının cevap dilekçesinde, ödemenin sözleşmeye ilişkin olmadığını, sözleşmeden kaynaklı diğer ödemelere ilişkin olduğunu ileri sürdüğünü, ancak bahsi geçen diğer ödemelerin ne olduğunu söyleyemediğini, fakat bu beyanından yapılan ödemenin sözleşme kapsamında yapıldığını kabul ettiğinin açık olduğunu, davacı olarak, taraflar arasındaki protokolle ve bankadan yapılan ödeme ile yazılı bir şekilde dava konusu senedin ödendiğini gösteren delilleri sunduklarını, bu ödemenin başka bir amaçla yapıldığının ispatının hukuken aynı şartlar altında davalıya ait olduğunu, fakat davalının kendi imzasının bulunduğu protokole ve banka dekontuna karşı bir delil sunmadığını, dava ispat edilmiş olmasına ve ispat yükü davalıya geçmiş olmasına rağmen iddiasını ispatlayamayan davalının sözlü beyanı ile karar verilmesinin hukuki olmadığını, her ne kadar ilk derece mahkemesince ilgili firma kayıtlarının incelendiği ve davalıya ilişkin yapılan bir kaydın bulunmadığı bu sebeple illetten mücerret olan senedin ödendiğinin kanıtlanamadığı kabul edilmişse de; dosyaya sunulan sözleşme, protokol ve davalının kendi beyanlarının taraflar arasındaki ilişkiyi açıkça tanımladığını, bu ilişkinin aksini iddia eden yokken, bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesinin haksız olduğunu, davalı, dava konusu senedin farklı bir iş sebebiyle verildiği iddia etmiş ise de, bu işe ilişkin herhangi bir evrak sunamadığını, bu sebeplerle davalının iddialarının yerinde olmadığını belirterek; mahkeme kararının ve 23/01/2021 tarihli ek kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dave dışı ….Şti.’nin temsilcileri … ve … ile davalı … arasında düzenlenen “Sözleşmedir” başlıklı sözleşme; niteliği itibariyle 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi olup, davalı taşeron ile yüklenici ….Şti. arasında Mamak Belediyesin’den ihalesi alınan 8 adet okulun tadilatı konusunda 135.000,00 TL bedelle sözleşme imzalandığı, iş bedelinin 62.000,00 TL’sinin peşin ödendiği, bakiye bedele yönelik 36.000,00 TL ve 37.000,00 TL bedelli 2 adet senet düzenlenerek davalıya verildiği hususları tarafların da kabulünde olup, ihtilafsızdır.
Uyuşmazlık, sözleşme ve protokol kapsamında verilen 36.000,00 TL bedelli senet bedelinin ödenip ödenmediği hususunda olup, davada bu kapsamda verildiği anlaşılan 36.000,00 TL bedelli senede dayalı takip nedeniyle menfi tespit isteminde bulunulmuştur.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4.maddesinde hangi davaların ticari dava olarak sınıflandırılacağı düzenlenmiştir. Buna göre ticari davalar; mutlak ticari davalar, nispi ticari davalar ve bir tarafın ticari işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticari nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç gruba ayrılır.
Mutlak ticari davalar; kanunun 4/1 maddesinde bentler halinde sayılıp tarafların tacir olmasına yahut işin bir ticari işletmeyle ilgili olup olmadığına bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Nisbi ticari davalar ise; her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan davalardır. Bir davanın ticari dava sayılabilmesi için, hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi hem de iki tarafın tacir olması gereklidir. Burada dikkat edilmesi ve özellikle üzerinde durulması gekeren gereken husus; uyuşmazlık konusunun ticari iş niteliğinde olmasının veya TTK m.19/2’de “ Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.” şeklinde düzenlenen ticari iş karinesi sebebiyle diğer taraf için de ticari iş sayılmasının davayı ticari dava haline getirmeyeceğidir. Türk Ticaret Kanunu, kanun gereği ticari dava sayılan davalar haricinde, ticari davayı ticari iş esasına göre değil, ticari işletme esasına göre belirlemiştir. Hal böyle olunca, işin ticari nitelikte olmasının davayı ticari dava haline getirmeyeceği unutulmamalıdır. Üçüncü grup ticari davalar ise, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması kanunda yeterli görülmüştür.
Somut olayda, taraflar arasında eser sözleşmesi ilişkisi kurulduğu sabit olup, dava konusu senedin eser sözleşmesinin teminatı olarak verildiği ileri sürüldüğüne göre, iddianın ileri sürülüş biçimine göre, iş bu davanın TTK’nın 4/1 maddesinde sayılan mutlak ticari davalardan olduğu (dava konusunun kambiyo senedi olması nedeniyle) kabul edilemeyecektir.
Bununla birlikte; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, uyuşmazlığın hem iki tarafın ticari işletmesini ilgilendirmesi, hem de iki tarafın tacir olması halinde dava, nisbi ticari dava olacağından ticaret mahkemeleri görevli olacaktır.
Ticari işletme; esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK 11/1). Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK 11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK 12/1).
İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11. maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır (TTK 15/1).
TTK’nın 24. ve devamı maddelerinde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler, tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığını, üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını göstermediğinden esnaf sayılmasını gerektirmez.
21/07/2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18/06/2007 tarihli 2007/12362 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu 177. maddesinde belirtilen hadlerden, 1. ve 3. bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2. bendeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
Göreve ilişkin düzenlemeler, HMK’nın 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtay’ca re’sen incelenir.
Somut olayda, uyuşmazlık konusu senet, davacı gerçek kişinin temsilcisi olduğu ….Şti.’nin davalı ile yapmış olduğu eser sözleşmesi nedeniyle verilmiş ve davacının ticari işletmesi ile ilgili olmakla birlikte, davalı da gerçek kişi olup, davalının tacir olup olmadığı araştırılarak, yukarıda belirtildiği gibi esnaf sınırı da gözetilerek mahkemenin görevli olup olmadığı değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile uyuşmazlığın esası hakkında hüküm tesisi doğru olmamıştır.
Kabule göre de; davacı tarafça dava konusu senet bedelinin banka ödemesi ile yapıldığı ileri sürülmüş, mahkemece ödemenin senet nedeniyle yapıldığının ispat edilemediği kabul edilmiş olmakla birlikte, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanılmış olup, ödemenin senet borcuna mahsuben yapıldığına dair yemin teklif etme hakkı davacı tarafa hatırlatılmadan eksik inceleme ile karar verilmiş olması da doğru olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının HMK’nun 353/1-a.4-6 maddeleri gereğince kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,

2-Ankara 9.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/03/2020 tarih ve 2019/280 Esas- 2020/197 Karar sayılı kararının HMK’nun 353/1-a.4-6 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA,
3-Dairemiz kararına uygun şekilde davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

4-Davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının talep halinde kendisine iadesine,

5-İstinaf talep eden davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,

Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı HMK’nun 353/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 12/09/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır

e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır