Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2023/339 E. 2023/843 K. 14.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2023/339 – Karar No:2023/843
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2023/339
KARAR NO : 2023/843

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/11/2022
NUMARASI : 2022/347 E-2022/942 K

DAVACI (TEMLİK EDEN):
VEKİLLERİ
DAVACI
VEKİLLERİ

DAVANIN KONUSU : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)

KARAR TARİHİ : 14/07/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 14/07/2023
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin davada mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde taraf vekilleri ve temlik alan vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı ……Ltd.Şti.vekili ;Taraflar arasında 10/5/2013 tarihinde “… projesi ileri kaba işleri” başlıklı yüklenici sözleşmesinin imzalandığını, müvekkilinin tüm işleri eksiksiz yaptığını ve eseri teslim ettiğini, geçici kabulün yapılması ve teminatın iadesi için davalıdan talepte bulunduğunu, davalı ile yapılan görüşmelerde sözleşmenin 31. maddenin yorumunda bir sene beklenmesi gerektiği, dava dışı … Vakfının kesin kabulü ile teminatın iade edileceğinin söylendiğini, bu süreçte davalının sözleşme konusu işte eksikliklerin olmadığını kabul ederek 24.11.2014 tarihinde müvekkilinin 481.078,97TL alacağından 167.430,56 TL’lık kısmının ödendiğini, ancak bakiye 313.648,41 TL teminat alacağının davalıda haksız yere bekletildiğini ve durumun davalının ticari defterlerinde de kayıtlı olduğunu, müvekkilinin ihtarına karşı, davalının cevabında teminatın iadesi için ana iş sahibi …’in kabul işlemlerini tamamlamasına bağlı olduğu belirtilerek teminatın iade edilemeyeceğinin bildirildiğini, taraflar arasında yazılı bir teslim tutanağının bulunmadığını, sözleşme konusu işin fiili tesliminin 30/12/2013 tarihinde yapılmış olmasına rağmen davalının sözleşme hükümlerine aykırı davrandığını, haksız olarak elinde tuttuğu teminatı iade etmediğini belirterek iade edilmeyen teminat bedeli olan 313.648,41TL’dan şimdilik 10.000,00TL’sının 17/06/2015 tarihli ihtarnamede belirtilen 3 günlük sürenin bitimi olan 25/6/2015 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte tahsilini istemiş, 05/07/2017 tarihli ıslah dilekçesi ile iade edilmesi gereken teminat miktarı talebini 304.076.00 TL’na yükselterek bu miktarın 17/06/2015 tarihli ihtarnamede belirtilen 3 günlük sürenin bitimi olan 25/06/2015 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda ticari temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; Davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, bu nedenle öncelikle davanın usulden reddi gerektiğini, taraflar arasındaki 10.5.2013 tarihli alt yüklenici sözleşmesinin 6.1 maddesi gereğince, davacının müvekkiline vermesi gereken süresiz, şartsız ve kesin banka teminat mektubu tutarının işin bedelinin %5’i olması gerektiğini, davacının sözü edilen teminat mektubunu veremediğinden 09.07.2013 tarihli yazısı ile teminat tutarının hak edişlerinden kesilmesi talebinde bulunduğunu, bu nedenle davacının talebi doğrultusunda tüm hak edişlerinden %5 oranında kesin teminat kesintisi yapıldığını, sözleşmenin 27/son maddesinde “Hakedişlerin ödenmesi sırasında brüt hakediş tutarı üzerinden %5 nakit teminat kesintisi yapılacaktır.” düzenlemesi gereği de ayrıca davacının hak edişlerinden %5 oranında nakit teminat kesintisi yapıldığını, sözleşmenin 28/1 maddesinde “İşbu sözleşme konusu işin geçici kabulü, işin bitirilmesinden sonra yüklenicinin yazılı başvurusu ile iş sahibi ve ana iş sahibi veya yalnız iş sahibi temsilcilerinden oluşacak komisyon tarafından yapılacaktır.Ancak geçici kabul tarihi iş sahibinin geçici kabul tarihinden erken olamaz.Geçici kabulde belirtilen eksikliklerin ve/veya kusurların tamamlanması için yükleniciye sözleşme konusu işlerin ve belirtilen eksikliklerin ve/veya kusurların oranına göre komisyon tarafından belirlenecek bir süre verilecektir. Bu sürenin ardından yüklenici tarafından söz konusu eksiklikler ve/veya kusurlar giderilmiş ise komisyon, geçici kabulü onaylayacaktır.” şeklindeki düzenlemesi gereği, davacının geçici kabulünün, müvekkili şirketin geçici kabulünden önce yapılamayacağının açık olduğunu, bu noktada davacının işinin tam ve kusursuz olup olmadığının da önemi bulunmadığını, müvekkili şirketin geçici kabulünün henüz yapılmamış olduğunu, ana iş sahibi …’in 09.11.2015 tarihli yazısı ile tespit edilen eksikliklerin giderilmesi için müvekkili şirkete 45 takvim günü daha süre vermiş bulunduğunu, dolayısıyla henüz müvekkili şirketin geçici kabulünün dahi yapılmadığı bir aşamada, davacının kendi geçici kabulünün yapılması ve hatta kesin ve nakit tüm teminatının iade edilmesi talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırı olduğunu, sözleşmenin, “Sözleşmenin Bitimi ve Teminatın İadesi” başlıklı 31. maddesindeki koşulların teminatların iadesini gerektirecek biçimde oluşmadığını, ana iş sahibi …’in, taraflarca akdedilen dava konusu sözleşmenin onay makamı olduğunu, sözleşmenin hakedişler ve ödeme (m.27), kabul işlemleri (m.28), sözleşmenin bitimi ve teminatın iadesi (m.31) gibi pek çok hükmünün ana iş sahibi …’in onayı zorunluluğunu açıkça içerdiğini, sözleşmede hüküm bulunmayan hallerde (m.34), müvekkili ile ana iş sahibi …’e düzenleme yetkisi verdiğini, hatta sözleşmenin yürürlüğü için dahi (m.35) …’in onayı koşulunun arandığını, dolayısıyla davacının TTK.’nın l8/2. maddesi gereğince basiretli bir tacir olarak içeriğini bilerek ve bu haliyle kabul ederek bağlı olduğu sözleşmeyi inkar edip, …’in 3. kişi olduğundan söz etmesinin ve müvekkilinin …’in onayına göre hareket etmesinin hakkın kötüye kullanımı addetmesinin hukuken kabulünün mümkün olmadığını, davacının 25.06.2014 tarihli yazısı ile ileri sürdüğü geçici kabul talebinin, müvekkilinin 27.11.2014 tarihli yazısı ile ana iş sahibi …’in onayına sunulduğunu, … tarafından da 22.01.2015 tarihli yazı ile davacının 50.000,00TL’lık bağış taahhüdü gereği, sözleşme yapılan toplam iş oranında ana iş sahibi vakfa bağış yapması gerektiği belirtildiğini, sonuçta davacının geçici kabul talebine ana iş sahibi tarafından onay verilmediğini, davacının kabul ve teminat iadesine ilişkin yükümlülüklerinin yanı sıra, ana iş sahibine bağış taahhüdünü de yerine getirmemiş olduğunu, …’i, bu aşamada 3.kişi olarak nitelendirmesinin abesle iştigal olduğunu, cevabi ihtarlarında da belirtildiği üzere açılış töreninin fiili bir durumdan ibaret olup, sözleşmeye göre yapılması gereken kabul işleminin tamamlandığı anlamına gelmediğini, …’in yazısı ile müvekkiline eksikliklerin giderilmesi konusunda süre verilmiş olduğundan ortada bir kabul işleminin bulunmadığını, davacıya yapılan 167.430,56 TL tutarlı teminat iadesi ödemesinin, davacının işine duyulan memnuniyetten değil, davacının içinde bulunduğu maddi güçlüğü aşabilmesine destek sağlayabilmek için bu konudaki talebi üzerine, 21.11.2014 tarihli durumu anlatır yazı ile yine ana iş sahibi …’den onay alınarak yapıldığını, davacının davalı nezdindeki toplam teminat tutarının iddianın aksine, 313.648,41TL değil, 304.076,01TL olduğunu, zira davacının SGK’ya olan prim borcu nedeniyle davacı adına müvekkili tarafından SGK’ya 9.572,40TL’Iık bir ödeme yapıldığını, sözleşmeye uygun şekilde kabul ve onay süreçleri tamamlandığında davacıya iadesi gerekecek toplam teminat tutarının, müvekkili kayıtlarında şu anda yer alan 304.076,01TL kadar olacağından da söz edilemeyeceğini, davacının teminatından kesilmesi gereken gider kalemlerinin mevcut olduğunu, davacının sözleşme eki İş Sağlığı ve İş Güvenliği Şartnamesine göre ödemesi gereken ceza toplamının 34.500,00TL olup davacının bu ödemelerini yapmadığını, davacının, sözleşmeye ve eki sorumluluk cetveline göre yapmakla yükümlü olduğu “ileri kaba inşaat temizliğini” de yapmamış olması nedeniyle müvekkilinin 3. kişiye yaptırdığı bu işin bedelinin 5.368,51TL olarak davacıya yansıtılacağını, davacının mobilizasyon alanındaki malzemelerini kaldırmaması nedeniyle bu işin de 3. kişiye yaptırıldığını ve bedeli 655,56TL’nın müvekkili tarafından ödenmiş olup davacının teminatından kesilmesi gerektiğini, davacının ana iş sahibine karşı yerine getirmediği bağış taahhüdünün …’in müvekkilinin ibrasına dolayısıyla müvekkilinin de davacıyı ibrasına engel teşkil ettiğini sözleşmenin sona ermesi ve teminatın iadesine ilişkin 31.madde hükmündeki koşullar oluşmadan davacının teminat iadesi talebinde bulunduğunu ve bunun kabulünün mümkün olmadığını, eserin tesliminin yazılı belge ile ispatı gerektiğini, tanık dinletme istemine muvafakat etmediklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince: Davanın eser sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olduğu, mahkemece yapılan yargılama neticesinde verilen 2015/577 E, 2019/1180 K Sayılı 20.11.2019 tarihli kararının istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27.Hukuk Dairesinin 2020/387 E, 2022/431K sayılı 15/04/2022 tarihli kararı ile kaldırıldığı, davacı ile … arasında imzalanan temlikname başlıklı 01.11.2018 tarihli belgede ; “…Temlik eden, işbu temlik ile yukarıda belirtilen Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2015/577 E sayılı dosya neticesinde doğmuş tüm hak ve alacaklarını ferileri ile birlikte, temlik alan … ‘a gayrikabili rücu olarak devir ve temlik ettiğini, böylelikle alacak üzerinde herhangi bir hakkının kalmadığını ve bütün hakların talep, tahsil ve ahzukabz yetkisinin Temlik alan … ‘a geçtiğini beyan, kabul ve taahhüt eder.” ifadesinin yer aldığını, mahkemece, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27.Hukuk Dairesinin kaldırma kararı içeriği ve sözleşmenin 25/b maddesinde , “Yüklenici tahakkuk etmiş veya edecek her hangi bir alacağını üçüncü şahıslara temlik edemez…” şeklinde belirlenen temlik yasağı hükmü nedeniyle , davalı şirketin temlik sonrası temlik alana bir ödemesi olup olmadığı, temliği zımnen de olsa benimseyip benimsenmediği hususunda, davacı ve davalı vekiline süre verildiği, taraf vekillerinin temlik alana yapılan bir ödeme olduğuna dair bilgi ve belgeyi sunmadıkları gibi davalı vekilinin temliği kabul etmediklerine dair açık beyanını tekrar ettiği, ancak temlik alan vekilinin istinaf öncesi karar aşamasında, davalı vekilinin temlik yasağını ileri sürerek alacağın temliğinin geçersiz olduğunu savunması üzerine verdiği dilekçesinde; 12.11.2018 tarihli sözleşmenin başlığı ‘’Alacağın Temliki’’ olarak yazılmış olsa dahi ekteki Yargıtay kararlarından da anlaşılacağı üzere yapılan işlemin HMK’nın 125/2.maddesi anlamında dava konusunun devri niteliğinde olduğunu ve ….Ltd. Şti’nin, …’a dava konusunu devir ettiğini, bu nedenle müvekkili …’ın davacı yerine geçerek, davanın müvekkili ile davalı arasında devam edeceğinin açık olduğunu, bunun için devralan üçüncü kişinin davacı yerine geçmesi için davalının onayının aranmayacağını ve bu işlem için … …Ltd. Şti’nin ve vekilinin de onayı veya rızasının aranmayacağı şeklinde beyanda bulunduğu, bu durumda, davayı temlik alan vekilinin bunu bir temlik işlemi değil de dava konusunun devri olduğu beyan ve kabulü karşısında, davayı devir alan yönünden, sözleşmenin 28/1 maddesinin, “İşbu sözleşme konusu işin geçici kabulü, işin bitirilmesinden sonra yüklenicinin yazılı başvurusu ile iş sahibi ve ana iş sahibi veya yalnız iş sahibi temsilcilerinden oluşacak komisyon tarafından yapılacaktır.Ancak geçici kabul tarihi iş sahibinin geçici kabul tarihinden erken olamaz.Geçici kabulde belirtilen eksikliklerin ve/veya kusurların tamamlanması için yükleniciye sözleşme konusu işlerin ve belirtilen eksikliklerin ve/veya kusurların oranına göre komisyon tarafından belirlenecek bir süre verilecektir. Bu sürenin ardından yüklenici tarafından söz konusu eksiklikler ve/veya kusurlar giderilmiş ise komisyon, geçici kabulü onaylayacaktır.” düzenlemesi karşısında, davacı devir edenin geçici kabulünün, davalının geçici kabulünden önce yapılamayacağının açık olması ve davalı şirketin geçici kabulünün, dava tarihi ve sonrasında ana iş sahibi … ile aralarında uyuşmazlık çıktığı ve de Hakeme gidildiğinden henüz yapılmamış olduğu, ana iş sahibi …’in 09.11.2015 tarihli yazısı ile tespit edilen eksikliklerin giderilmesi için davalı şirkete süre verdiği, dolayısıyla henüz davalı şirketin geçici kabulünün ve de kesin kabulünün yapılmadığı anlaşılmakla, bu aşamada, davayı devir eden davacının kendi geçici kabulünün yapılması ve hatta kesin ve nakit tüm teminatının iade edilmesi talebinde bulunmasının sözleşmeye aykırı olduğundan açılan davanın bu aşamada reddi gerektiği, ayrıca davanın erken açılmış olduğu nazara alınarak maktu vekalet ücretine hükmedildiği ve davayı devir eden davacı … ile devir alan davacı …’ın HMK’nın 125/2 maddesi hükmü gereğince davalı vekili lehine hükmedilen ve yargı gideri niteliğindeki maktu vekalet ücretinden müteselsilen sorumlu tutuldukları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Temlik eden davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Mahkemenin, istinaf mahkemesinin kaldırma gerekçesinden ayrılarak davanın esası hakkında verdiği kararını değiştirmek suretiyle davanın reddine karar verdiğini, bu kararın hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, bu durumun bir taraf lehine doğmuş usuli kazanılmış hakkın bertaraf edilmesi sonucunu doğuracağını, mahkemenin ret kararını dosya içeriğine ve dosyada mevcut bilirkişi raporlarına aykırı olduğunu, davanın kabulüne dair verilen ilk kararın gerekçesinin ise dosyaya ve bilirkişi raporlarına uygun olduğunu, istinaf mahkemesinin kaldırma kararındaki taraflar arasındaki sözleşmedeki temlik yasağının, HMK m.125 f.2 deki dava konusunun devri halinde emredici nitelikteki dava konusunu devreden yerine devralanın davada taraf olacağı hükmünün uygulanmasına engel olacağı şeklindeki gerekçesine katılmadıklarını, Borçlar Hukukundaki bir maddi hukuk düzenlemesi olan “alacağın temliki” kurumunu, bir usul hukuku düzenlemesi olan “dava konusunun devri” kurumundan ayrı değerlendirmek gerektiğini, HMK 125/2 md. ve Yargıtay uygulamasından (Yargıtay 15.HD’nin 26/06/2016, 2016/3683 K) anlaşılanın, dava konusunun devri kurumunu hem usul hukuku hem de maddi hukuk düzenlemesi olduğunu, bu düzenleme şeklinin önceki maddi hukuk anlamında alacağın temlikine ilişkin hükümleri de etkileyen bir düzenleme şekli olduğunu, dava açıldıktan sonra dava konusu devredilmiş ise artık alacağın temlikini yasaklayan maddi hukuk kısıtlamalarının bir önemi olmadığını, çünkü HMK 125/2 maddesinin hem usul hukuku hem de maddi hukuk alanında sonuç doğuran bir düzenleme olduğunu, mahkemenin davayı reddetmesi üzerine vekalet ücreti yönünden tesis ettiği kararların da hukuka aykırı olduğunu belirterek mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Temlik alan davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Mahkemenin, istinaf mahkemesinin kaldırma gerekçesinden ayrılarak davanın esası hakkında verdiği kararını değiştirerek davanın reddine karar verdiğini, bu durumun bir taraf lehine doğmuş usuli kazanılmış hakkın bertaraf edilmesi sonucunu doğuracağını, mahkemenin ret kararını dosya içeriğine ve dosyada mevcut bilirkişi raporlarına aykırı olduğunu, davanın kabulüne dair verilen ilk kararın gerekçesinin ise dosyaya ve bilirkişi raporlarına uygun olduğunu, istinaf mahkemesinin kaldırma kararındaki taraflar arasındaki sözleşmedeki temlik yasağının, HMK 125/2 maddedeki dava konusunun devri halinde emredici nitelikteki dava konusunu devreden yerine devralanın davada taraf olacağı hükmünün uygulanmasına engel olacağı şeklindeki gerekçesine katılmadıklarını, Borçlar Hukukundaki bir maddi hukuk düzenlemesi olan “alacağın temliki” kurumunu, bir usul hukuku düzenlemesi olan “dava konusunun devri” kurumundan ayrı değerlendirmek gerektiğini, HMK’nın 125/2 maddesi ve Yargıtay uygulamasından (Yargıtay 15.HD’nin 26/06/2016, 2016/3683 K) anlaşılanın, dava konusunun devri kurumunu hem usul hukuku hem de maddi hukuk düzenlemesi olduğunu, bu düzenleme şeklinin önceki maddi hukuk anlamında alacağın temlikine ilişkin hükümleri de etkileyen bir düzenleme şekli olduğunu, dava açıldıktan sonra dava konusu devredilmiş ise artık alacağın temlikini yasaklayan maddi hukuk kısıtlamalarının bir önemi olmadığını, çünkü HMK125/2 maddesinin hem usul hukuku hem de maddi hukuk alanında sonuç doğuran bir düzenleme olduğunu, mahkemenin davayı reddetmesi üzerine vekalet ücreti yönünden müvekkili …’ı sorumlu tutmasının da istinaf mahkemesinin kaldırma gerekçesine aykırı olduğunu, zira kaldırma gerekçesine göre müvekkilinin davacı taraf yerine geçmesi mümkün değilse( ki bu görüşe asla katılmadıklarını) davada taraf olmayan müvekkili aleyhine vekalet ücretine hükmedilmesinin de mümkün olmaması gerektiğini, tesis edilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı usul ve yasaya uygun olmakla birlikte, kararın gerekçesi ve bu gerekçe doğrultusunda maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, … ile … arasındaki ilişkinin istinaf mahkemesi kararıyla da kesinleştiği üzere temlik niteliğinde olup, müvekkilinin temlik işlemine muvafakatı bulunmadığından davaya … yönünden devam edilerek sözleşmeye aykırı davranmış olduğu gerekçesiyle esastan reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili tarafından temliğe muvafakat edilmediğini, temlik eden ile temlik alan arasındaki ilişkinin alacağın temliki olduğunun istinaf mahkemesi ilamıyla da kesin bir şekilde karara bağlandığını, dolayısıyla bu noktada taraflar arasındaki işlemin dava konusunun devri olarak nitelendirilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, temlik işleminin geçersizliği ile temlik alanın davayı takip ve talep yetkisi bulunmadığının tespitine ve sözleşmeye aykırı davranan davacı … şirketinin yine sözleşme uyarınca teminatını talep etme hakkı bulunmadığından davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiğini ve mahkeme tarafından müvekkili lehine nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirterek, istinaf talebinin kabulü ile davanın esastan reddi ile birlikte müvekkili lehine nispi vekalet ücretine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, alacak istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355.maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemenin 2015/577 E, 2019/1180 K Sayılı 20.11.2019 tarihli kararı ile temlik alan davacının davasının kısmen kabulü ile, 254.635,10 TL’nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile davalıdan tahsili ile temlik alan davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş olup kararın davalı vekilince istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 2020/387 E, 2022/431K sayılı 15/04/2022 tarihli kararında özetle;”Davacı yüklenici … … AŞ.arasında davalı şirketin taahhüdü altında bulunan … nolu parselde bulunan …. işinin sözleşmesi kapsamında olan ileri kaba( duvar, kaba sıva, alçı sıva, şap, makineli tesviye betonu) işlerinin yapımı konulu 10/05/2013 tarihli eser sözleşmesi akdedilmiş olup … şirketi yüklenici, davalı … ise iş sahibidir.Sözleşmenin” Devir, Temlik” başlıklı 25/a maddesinde “Yüklenici sözleşmeyi ya da herhangi bir parçasını iş sahibinin yazılı izni olmadan devredemez”, 25/b maddesinde “Yüklenici tahakkuk etmiş veya edecek her hangi bir alacağını üçüncü şahıslara temlik edemez…” hükümlerine yer verilmiş, “Sözleşmenin bitimi ve teminatın iadesi” başlıklı 31.maddesinde ise teminatın iadesi şartları düzenlenmiştir. Davacı yüklenici dava dilekçesinde sözleşme konusu işin fiili tesliminin 30/12/2013 tarihinde yapılmış olmasına rağmen davalının sözleşme hükümlerine aykırı davrandığını, haksız olarak elinde tuttuğu teminatı iade etmediğini belirterek iade edilmeyen teminat bedelinden şimdilik 10.000,00TL’nın faizi ile birlikte tahsilini istemiş, ıslah dilekçesi ile iade edilmesi gereken teminat miktarı talebini 304.076.00 TL’na yükselterek bu miktarın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davanın devamı sırasında yüklenici …..Ltd.Şti. ile … arasında düzenlenen 01/11/2018 tarihli “Alacağın Temliki Sözleşmesi” başlıklı sözleşmeyle temlik eden … şirketinin muhatap … şirketi nezdinde doğmuş ve doğacak alacaklarını … ve … şirketleri arasında görülmekte olan istinaf incelemesine konu edilen dava dosyasındaki tüm hak ve alacakların ferileriyle birlikte …’a temliki sonrasında davaya temlik alan tarafından devam edildiği görülmüştür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun”Dava konusunun devri” başlıklı 125. maddesinde; (1) Davanın açılmasından sonra, davalı taraf, dava konusunu üçüncü bir kişiye devrederse, davacı aşağıdaki yetkilerden birini kullanabilir: a) İsterse, devreden tarafla olan davasından vazgeçerek, dava konusunu devralmış olan kişiye karşı davaya devam eder. Bu takdirde dava davacı lehine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur. b) İsterse, davasını devreden taraf hakkında tazminat davasına dönüştürür. (2) Davanın açılmasından sonra, dava konusu davacı tarafından devredilecek olursa, devralmış olan kişi, görülmekte olan davada davacı yerine geçer ve dava kaldığı yerden itibaren devam eder. Bu takdirde dava davacı aleyhine sonuçlanırsa, dava konusunu devreden ve devralan yargılama giderlerinden müteselsilen sorumlu olur.” hükmüne yer verilmiştir. Alacağın devrine ilişkin (temlik) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 183 maddesinde “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Borçlu devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.” hükmü düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre kural olarak sözleşmede temlik yasağı bulunması ya da borçlunun rızasına bağlanmış olup borçlunun rızasının bulunmaması halinde alacağın temliki borçluya karşı ileri sürülemez. Dava konusu somut olayda yüklenici ….Ltd.Şti.ile davalı arasındaki sözleşmenin 25.maddesinde devir ve temlik yasağı düzenlenmiş olup davalı vekilince temlik sonrası temlik yasağı da belirtilerek temliğe rıza gösterilmemiştir. Bu kapsamda, temlik yasağına rağmen borçlu tarafından temlik kabul edilmişse veya bu temliğe dayalı temlik alana kısmi ödeme yapılıp yapılmadığı, temliğe davalı tarafça zımmen muvafakat edilip edilmediği hususu değerlendirilerek hakkında hüküm kurulan temlik alan …’ın hukuki durumunun belirlenmesi, yapılacak bu değerlendirme sonucunda temlik alanın sözleşmedeki temlik yasağına rağmen talepte bulunup bulunamayacağı değerlendirilerek davayı temlik eden yüklenici şirketin açtığı hususu dikkate alınmak suretiyle sonucuna göre bir hükme varılması gerekirken bu hususlar üzerinde durulmaksızın eksik inceleme ve değerlendirmeyle hüküm kurulması doğru olmamıştır.Açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, esası incelenmeksizin mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a.4 ve 353/1-a.6 maddeleri gereğince kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye gönderilmesine..” karar verilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda davanın reddine dair verilen karara karşı taraf vekilleri ve temlik alan vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup, mahkemece dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun ve isabetli karar verilmiş olduğu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davacı vekili, davalı vekili ve temlik alan vekilinin istinaf başvurularının HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacı vekili, davalı vekili ve temlik alan vekilinin istinaf başvurularının 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince temlik eden davacıdan alınması gereken 269,80 TL istinaf karar harcından peşin alınan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,90 TL harcın temlik eden davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
3-Harçlar Kanunu gereğince temlik alan davacıdan alınması gereken 269,80 TL istinaf karar harcından peşin alınan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,90 TL harcın temlik alan davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,
4-Harçlar Kanunu gereğince davalıdan alınması gereken 269,80 TL istinaf karar harcından peşin alınan 179,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 89,90 TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye irat kaydına,
5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderleri ile ödedikleri istinaf kanun yoluna başvurma harçlarının kendileri üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZ yolu açık olmak üzere 14/07/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan … Üye … Üye … Katip …

e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır