Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2023/1013 – Karar No:2023/1135
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2023/1013
KARAR NO : 2023/1135
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/03/2023
NUMARASI : 2022/400 E-2023/203 K
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVANIN KONUSU : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 08/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/11/2023
Davacı vekili tarafından davalı hakkında açılan alacak davasında, mahkemece davanın reddine dair verilen kararına karşı davacı vekilince süresi içerisinde istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili; müvekkili ile davalı kooperatifin,… adresindeki çevre duvarının yapılması için anlaştığını, davalı ile daha önceden tanışıklıkları olması, yapılacak duvarın çok az bir mesafeyi kapsaması sebebiyle sözleşmenin yazılı olarak yapılmadığını, davalı kooperatif yetkilisi …’nin taş duvarın yapım aşamasını yakından takip ettiğini ve duvarın yapımı sırasında işçileri yönlendirdiğini, temel hafriyatlar alınırken kepçenin başında bizzat …’nin durduğunu, duvarın temel derinlik ve genişliklerini kendisinin kodladığını, bağlanan demir, atılan beton, çekilen elektrik kablolarının tamamının yapımında hazır bulunduğunu, iş bitiminde ise kendisine fatura edilen alacağa konu işin yapılması ile ilgili yönetim kurulu ile anlaşmazlığa düştüğünü, bu sebeple ödeme yapamayacaklarını sözlü olarak bildirdiğini, ancak daha sonra göndermiş oldukları 12/09/2019 tarihli ihtarnamede söz konusu fatura ile ilgili yetkilisi olduğu davalı kooperatifin bir ilgisinin bulunmadığını, böyle bir borçlarının olmadığını ve bu firmayı tanımadıklarını iddia ettiklerini, dava konusu olaya ilişkin olarak 19/09/2019 tarihinde zorunlu arabuluculuk yoluna başvurduğunu, ancak arabuluculuk görüşmesi neticesinde uzlaşılamadığını belirterek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik, yapılan işin bedeli olan 40.271,04 TL’nin 29/08/2019 tarihinden itibaren ticari faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili; davacının dava konusu duvarın yapımıyla ilgili müvekkiline herhangi bir irade beyanında bulunmadığını, her iki tarafın da tacir olup, taraflar arasındaki sözleşmenin sözlü olarak kurulduğu iddiasının basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğü ile ve ticari teamülle örtüşmediğini, TTK’nın 18/2. maddesi uyarınca her tacirin ticaretine ait faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerektiğini, müvekkilinin davaya konu olan duvarın bedelini içeren faturaya süresi içinde itiraz ettiğini belirterek; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davanın alacak istemine ilişkin olduğu, taraflar arasındaki ihtilafın; taraflar arasında … parsel sayılı taşınmazın çevre duvarının örülmesi işi konusunda sözleşme yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise davacının talep ettiği alacağa hak kazanıp kazanmadığı noktasında toplandığı, davalının, taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunmadığını savunarak hukuki ilişkiyi tümden reddetmiş olup, davacı tarafından keşide edilen faturaya da Ankara 9. Noterliği’nden gönderilen 12/09/2019 tarihli ihtarname ile itirazda bulunduğu, davalı söz konusu faturaya süresi içerisinde itiraz etmemiş olsaydı dahi hukuki ilişkiyi tümden reddetmiş olması karşısında davacının öncelikle iddia edilen sözleşme ilişkisini, işlemin değeri de gözetildiğinde, kesin delille ispat etmesi zorunluluğu olduğu, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 23. maddesine göre 8 gün içinde itiraz edilmemesi halinde fatura içeriğinin kesinleşmesi kuralının ancak akdî ilişkinin varlığı halinde uygulanmasının mümkün olup somut olayda taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmadığından davalı tarafından itiraz edilmemesi nedeniyle fatura içeriğinin kesinleştiğinden söz edilemeyeceği, (Yargıtay kapatılan 15. Hukuk Dairesi 2013/745E., 2013/2043K. 26.03.2013 T.) davacının, taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığını açıkça bildirdiği, davalının incelenen ticari defterlerinde de davanın dayanağı olan fatura kaydına rastlanmadığı, davacı tarafa iddiasını ispat zımnında son olarak yemin delili hatırlatması yapıldığı, davacı vekilinin bu delile müracaat etmeyeceklerini bildirdiği, toplanan delillere göre taraflar arasında iddia edilen işe ilişkin olarak bir sözleşme ilişkisi kurulduğu ispat edilemediğinden davacının sözleşmeye dayalı olarak davalıdan talepte bulunabilmesinin yasal olarak mümkün olmadığı, dava, görevsizlik kararı verilmesinden önce Tüketici Mahkemesi’nde görülmekteyken, bu mahkemece keşif yapılarak dinlenen tanıklar tarafından iddia edilen duvarın yapıldığı beyan edilmiş ise de; görevsiz mahkemece yapılan usuli işlemlerden tekrarı mümkün olmayanlar dışındakilerin geçersiz olması ve kesin delille ispatı gereken iş bu davada görevsiz mahkemece toplanan takdiri delillere itibar edilerek hüküm kurulmasının usul ve yasaya uygun olmadığı gerekçesiyle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf başvurusunda; rızai bir sözleşme olan eser sözleşmesinin kural olarak şekle bağlı olmadığını, duvar yapım işinin ücreti ve duvarın nitelikleri yani sözleşmenin esaslı unsurları konusunda tarafların anlaştıklarını, bu şekilde sözleşmenin kurulduğunu, müvekkil ile davalı arasındaki iş bu duvar yapımına ilişkin sözleşmenin gerek taraflar arasındaki güven ilişkisi gerekse bu tip sözleşmelerin yapılmasıyla ilgili oluşmuş teamüle binaen sözlü olarak yapıldığını, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 31/10/1984 tarih ve 1984/1631 Esas-1984/3266 Karar sayılı kararında da eser sözleşmesinin belli bir şekle tabi tutulmadığının belirtildiğini, tanıkla ispat yasağına ayrık hallerden birinin Usulün 293. maddesinin 4. bendinde yer aldığını, bir başka deyimle anılan Usul Kanunu`nun 293/4. maddesinde açıklanan durumun varlığı halinde de ayrık olarak tanık dinlenmesine imkan tanındığını, anılan hüküm gereğince ( Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede zaptı müteamil olmayan muamelelerde) tanık dinlenmesinin mümkün olduğunu, bu hükmün sonucu olarak, bir bölgede halin gereklerine, tarafların durumlarına göre herhangi bir hukuki işlemin devamlı olarak senede bağlanmamasının adet haline gelmesi ve bu hususun zaman içinde herkesçe uyulmak suretiyle kararlı bir nitelik kazanmış bulunması ve aynı zamanda kamuoyu tarafından da belirtilen teamüle inanılmış olması halinde tanık dinlenebileceğinin kabul edildiğini, davalı kooperatif yetkilisi …’nin, duvarın yapımını yakından takip ettiğini ve işçileri yönlendirdiğini, duvarın yapım sürecini yakinen takip ettiğini, hayatın olağan akışı içerisinde kimsenin kendine ait olmayan bir iş için işçileri yönlendirip, kepçe operatörüne derinlik konusunda telkinde bulunmayacağını, kaldı ki taraflar arasında oluşmuş olan güven ilişkisine binaen sözleşmenin sözlü olarak yapıldığını, ancak bu güveni davalının kötü niyetli olarak kullandığını, sözleşmenin asli unsuru olan ücretin, işin gereği gibi ifa edilmesine karşın davalı tarafından haksız olarak ödenmediğini, müvekkili ile davalı kooperatif yetkilisinin, site duvarının yapımı konusunda anlaştıklarını, duvarın malzeme, işçilik, kepçe dahil metre karesinin 160,00 TL + KDV olacağının bildirildiğini, kooperatif yetkilisinin de bu fiyatı kabul ettiğini, iş bitiminde müvekkili tarafından faturalandırılan alacakla ilgili olarak ödeme yapılması için yapılan başvuru sonucunda ise yetkilinin, yönetim kurulu ile anlaşmazlığa düştüğünü ve parayı ödeyemeyeceğini bildirdiğini, taraflar arasındaki eser sözleşmesi ilişkisi kapsamında işin miktar ve değerini ispat yükünün yüklenicide, iş bedelinin ödendiğinin ispat yükünün ise iş sahibinde olduğunu, TTK’nın 21. Maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, akdi ilişkinin varlığı ortaya çıktığında; davalı kooperatifin ödeme noktasındaki sorumluluğunu ifa edip etmediğinin ispatı kendisine düşeceği için ticari defterlerindeki kayıt yada kayıtsızlıkların aleyhine delil teşkil edeceği, bu açıklamaların devamında olay ve olguların ispatı noktasında ise tanık dinlenmesi mümkün olup, taraflarınca anlaşma olgusunun varlığı noktasında tanık dinletilmek istendiğini, tanıkları dinlendiğinde ise müvekkili ile davalı arasında eser sözleşmesi kurulduğunun anlaşılacağını, bu durumda müvekkilinin faturasını ödemeyen ve reddeden tarafın ödeme noktasında sorumluluğu yerine getirdiğini veya bu ifayı yerine getirme noktasında sorumluluğu olmadığını ispat edemediğinde ise haklılıklarının ortaya çıkacağını, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 29/06/2020 tarih ve 2020/3552 sayılı kararında maddi vakıaya dayanan dava konusu iş ve işlemler hakkında tanık dinlenebileceğinin kabul edildiğini, taraflarınca tanık dinletilmek istenmesinin nedeninin söz konusu bahçe duvarının yapımını müvekkili şirketin üstlendiğini ortaya koymak olduğunu, böylelikle taraflar arasındaki akit ilişkisinin de ortaya konulmuş olacağını, nitekim görevsizlik kararı öncesi Ankara 2. Tüketici Mahkemesi’nin 2020/352 Esas sayılı dosyasında yapılan keşif incelemesinde taraf tanıklarının dinlendiklerini ve tanıkların bahçe duvarı yapımının müvekkili şirket tarafından yapıldığını beyan ettiklerini, keza duvarın bulunduğu arsanın davalı kooperatife ait olduğunu, müvekkilinin davalıya ait arazide inşaat yapmasının tek açıklamasının davalı yan ile aralarında sözleşme bulunuyor olması olduğunu, bu bağlamda dava konusu duvarı müvekkili şirketin yaptığının, dolayısıyla taraflar arasında sözlü anlaşma ile sözleşmenin ilişkisi kurulduğunun ve davalı yanın müvekkiline ödeme yapmadığının ispatlanmış olduğunu, kaldı ki; kural olarak inkar edilen sözlü anlaşmaya dayalı akdin varlığı yazılı delille ispatlamalı ise de, delil başlangıcına dayanılmış olmasının bu kuralın istisnası olduğunu, bu bağlamda müvekkili şirketçe düzenlenen ve davalı tarafından süresinde itiraz edilmemiş olan 29/08/2019 tarih ve 40.271,04 TL bedelli faturanın delil başlangıcı ve hatta delil olarak değerlendirilmesi gerektiğini, davalıya gönderilmiş olan 40.271,04 TL bedelli faturaya ilişkin ödeme yapılmadığını ve söz konusu faturaya da 8 günlük itiraz süresi içerisinde itiraz edilmediğini, bu nedenle faturanın, davalı tarafından kabul edilmiş sayılması gerektiğini, her ne kadar mahkemece “Davacı tarafından keşide edilen faturaya da Ankara 9. Noterliği’nden gönderilen 12/09/2019 tarihli ihtarname ile itirazda bulunmuştur.” tespitinde bulunulmuş ise de, dosya kapsamında davalı kooperatifin söz konusu itirazı 8 günlük süre içerisinde yaptığına ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını, mahkemenin iddia olarak kalmış bir olguyu ispat edilmiş gibi değerlendirmesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, kabul etmemekle birlikte faturaya itiraz edilmemesi delil mahiyetinde kabul edilmese bile delil başlangıcı olarak değerlendirilmesi ve yine tanıkları dinlenerek davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, kaldı ki dosyanın görevsizlik sebebiyle geldiği bu aşamada daha önce dinlenen davalı tanık ifadelerinde de müvekkilinin davalı ile sözleşme yaptığı hususunun aslında ispat edilmiş olduğunu, bu kapsamda yukarıda da açıklandığı üzere davalının ödeme noktasında yükümlülüğüne ilişkin hususta ispat yükümlülüğü altında olduğunu, dava konusu duvarın iki site arasına yapıldığını, yani ortak duvar olduğunu, Türk Medeni Kanunu’nun 749. maddesi uyarınca da zaten davalı şirketin yapılan duvar gereği ödeme yükümlülüğü olduğunu, kaldı ki davalı kooperatife, davalı duvar yapımını müvekkili şirket tarafından üstlenilmedi ise kim tarafından üstlenildiği sorusunun sorulması gerektiğini, zira ortada yapımı gerçekleştirilmiş bir duvar imalatı bulunduğunu, bu noktada mahkemece keşif incelemesi ile söz konusu duvarın ne zaman yapılmış olabileceği, kullanılan malzemenin türü, kalitesi gibi hususların tespitinin sağlanması ve bu tespitlerin müvekkili şirket kayıtları ile karşılaştırılması, devamında taraflar arasında eser sözleşmesi kurulup kurulmadığı yönündeki uyuşmazlığın değerlendirilmesi gerekirken; yazılı sözleşme sunulmamış olması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin mahkemenin eksik inceleme sonucu hüküm kurduğunu ortaya koyduğunu belirterek; mahkeme kararının kaldırılmasını, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, iş bedelinin tahsili istemi ile açılan alacak davası olup, mahkemece akdi ilişkinin ispat edilememesi nedeniyle davanın reddine dair verilen kararına karşı davacı vekilince istinaf incelemesi talebinde bulunulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosya kapsamındaki iddia, savunma, bilgi ve belgelere göre taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmadığı anlaşılmaktadır. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmelerinin kuruluşu (kat karşılığı inşaat sözleşmeleri dışında) herhangi bir şekil şartına bağlı olmamakla birlikte, akdi ilişkinin inkâr edilmesi halinde, kurulduğunun ispatı fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak talep edilen dava değerine göre 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 200 ve devamı maddelerindeki senetle ispat zorunluluğuna tabi olup, davacı tarafça bu şart yerine getirilmemiştir. HMK’nın 203/1-b maddesi kapsamında işin niteliğine ve tarafların durumlarına göre, senede bağlanmaması teamül olarak yerleşmiş bulunan hukuki işlemler yönünden tanık dinlenmesi mümkün olmakla birlikte, her iki tarafın da tacir olduğu ve iddia olunan duvar örme işinin … ilçesindeki bir inşaata ilişkin olduğu dikkate alındığında iş bu dava yönünden senetle ispat zorunluğunun istisnai şartlarının oluştuğunun kabulü de mümkün değildir. Yine davacı tarafça, yapılan işe ilişkin fatura düzenlendiği ve faturaya süresinde itiraz edilmediği ileri sürülerek akdi ilişkinin ispat edildiği belirtilmiş ise de, davacı tarafından düzenlenen 29/08/2019 tarih ve 064054 nolu fatura, davalı tarafından Ankara 9. Noterliği’nin 12/09/2019 tarih ve 15833 yevmiyeli ihtarı ile iade edilmiş olup, faturanın davalıya ne zaman gönderildiği davacı tarafça ispat edilememiştir. Öte yandan, fatura, sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp, ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel borç ilişkisinin bulunması gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 21.maddesinin 2. ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. 2. fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura içeriğinin doğru olduğunu, faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge gerçek anlamda fatura olarak kabul edilmez. Bu belge belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi anılan 21/2 madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkar etmesi halinde tacir öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. (Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi 11/11/2020 tarih ve 2019/3926 Esas-2020/2954 Karar sayılı kararı) Davacı vekilinin bu gerekçeye dayalı istinaf nedenleri de açıklanan gerekçe ile yerinde görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, mahkemece dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak dava açılmış olmakla temyiz yolu açık olarak karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-) Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 madde gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-) Harçlar Kanunu gereğince davacıdan alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından peşin alınan 179,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 89,95 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 361. maddesi gereğince kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZ yolu açık olmak üzere 08/11/2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Başkan …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Üye …
e-imzalıdır
Katip …
e-imzalıdır
e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır