Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2022/1310 E. 2023/130 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2022/1310 – Karar No:2023/130
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/1310
KARAR NO : 2023/130
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/12/2019
NUMARASI : 2016/840 E-2019/767 K

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 02/02/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 06/02/2023
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasında mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili; davalının davacı şirketten fatura konusu ürünlerin satın alınması, teslim ve kurulumunun yapılması talebinde bulunduğunu, davalının bu siparişine istinaden davacı şirket tarafından söz konusu ürünlerin davalıya teslim edildiğini kurulumunun yapıldığını, davalının teslim aldığı ve kurulumunu yaptırdığı ürünlerle ilgili olarak ne teslim sırasında ne de teslim sonrasında davacı şirkete ayıp bildiriminde bulunmadığını, ürünlerin bedellerinin de ödenmediğini, alacağın tahsili için Ankara 23. İcra Müdürlüğünün 2016/14483 sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek; davalının haksız itirazının iptalini ve % 20 icra inkar tazminatı takdirini talep etmiştir.
Davalı vekili; icra takibine dayanak faturanın müvekkilini borç altına sokabilmesi için, borç doğurucu bir hukuki ilişkinin mevcudiyeti ve faturanın da bu ilişki nedeniyle düzenlenmiş olması gerektiğini, davacının uyuşmazlık konusu faturalardaki ürünlerin satımı, teslimi ve kurulumuna ilişkin ispat yükünü yerine getirmediğini, davaya konu faturanın Vergi Usul Kanununun 235/1 maddesi gereğince düzenlenmediğini, müvekkili şirkete gönderilen ihtarnameler kapsamında uyuşmazlığa konu faturanın gerçekleştiği iddia edilen satım, teslim ve kurulum işlemlerinden yaklaşık 2 yıl sonra düzenlendiğinin anlaşıldığını, davacının akdi ilişkiyi ve edimin ifasını yerine getirdiğini ispatlasa bile, basiretli bir tacirin hak ettiğini düşündüğü bedeli, ürünlerin satışını gerçekleştirdikten uzun bir zaman sonra faturalandırmasının ticari hayatın akışına uygun olmadığını, yine Yargıtay kararları uyarınca bir faturanın 8 günlük itiraz süresinden faydalanabilmesi için sözleşmeye uygun şekilde tanzim edilmesi gerektiğini, herhangi bir sözleşmeye dayanmayan, hangi ürünlerin satıldığı dahi belli olmayan ve zaten düzenlenmemiş sayılan faturanın 8 günlük süreden faydalanmasının mümkün olmadığını, yine de müvekkili şirketin olası her türlü riskten kaçınmak amacıyla dilekçe ekinde sunulan iade faturasını düzenlediğini ve davacıya gönderdiğini, buna rağmen davacı tarafından haksız olarak icra takibine girişildiğini, davacı tarafından talep edilen alacağın likit olmadığını, zira müvekkili şirketin iç işleyişi uyarınca, bir ürün satın alınması gerektiğinde, buna ilişkin PO (Purchase Order/Satın alma Siparişi) adı verilen, sistem üzerinden bir sayfa açılması gerektiğini, bu kapsamda davacı tarafça sunulan fatura incelendiğinde açıkça Mal/Hizmet kısmında yer alan açıklamaların hepsinde “…” ifadesi yer aldığını, yani müvekkili şirket tarafından sipariş verilmediğini belirterek; davanın reddini, % 20 kötü niyet tazminatı takdirini savunmuştur.
Mahkemece; davanın konusunun, faturaya dayalı başlatılan takibe davalının yaptığı itirazın yerinde olup olmadığı, bu kapsamda itirazın iptali ile tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı olduğu, toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları gözetildiğinde; her ne kadar defterlerin tamamı sunulmadığı için takip konusu faturanın davalı defterlerindeki kaydı belirlenemese dahi davalının vergi dairesine bildirdiği mal alış formlarında takip konusu faturanın yer alması, davalının 14/11/2016 tarihinde takip konusu fatura miktarınca iade faturası tanzim etmesi hususları dikkate alındığında takip konusu faturanın davalı defterlerinde de kayıtlı olduğunun kabul edildiği, ilk faturanın tanzim tarihi ve sevk irsaliyelerinin tarihleri gözetildiğinde taraflar arasında, teslim ve kurulumu da içerir işin 2014 yılında tamamlandığının anlaşılmakta olup, davacının 20/06/2016 tarihinde yaptığı takipten sonra 14/11/2016 tarihinde davalı tarafın iade faturası düzenlediği, işin yapılıp teslimin gerçekleşmesinden itibaren geçen iki yıldan daha fazla sürede davalının herhangi bir ayıp ya da eksik iş iddiası olmaksızın gerekçesiz olarak düzenlediği iade faturası ile doğmuş borcu ortadan kaldıramayacağı, davalının faturaya konu ürünleri iade faturasıyla birlikte geçerli bir nedene dayalı olarak teslim ettiğini ayrıca ispatlaması gerektiği ve bu ispatın yerine getirilmediği, neticede davalı tarafın takipten sonra iade faturası düzenleyerek tamamen takipten kurtulmak amacını güttüğü ve takipte istenen tutar kadar davacıya halen borçlu olduğu, alacağın faturaya dayalı likit nitelikte olduğundan icra inkar tazminatı koşullarının oluştuğu gerekçesiyle; davanın kabulüne, Ankara 23. İcra Müdürlüğü’nün 2016/14483 sayılı dosyası üzerinden yürütülen takibe davalının yaptığı itirazın iptali ile takibin; 182.735,01 TL üzerinden devamına, alacağa takipten itibaren değişen oranda avans faizi yürütülmesine, 182.735,01 TL’nin %20 si olan 36.547,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf başvurusunda; dava kapsamında, ticari ilişki çerçevesinde taraflar arasındaki ilişkinin ne olduğu, ortada hukuken geçerli bir sözleşmenin bulunup bulunmadığı, faturaya konu mal ve hizmetin ne kapsamda olduğu ve iddia edilen satım, kurulum ve teslimin gerçekten davacı şirket tarafından eksiksiz olarak yapılıp yapılmadığı gibi temel ticari unsurların hiçbir şekilde açıklığa kavuşturulmadığını, davacı tarafça, taraflar arasındaki ilişkiyi ve hizmetin içeriğini açıklayan hiçbir delil ve beyanda bulunulmadığı gibi mahkemece de bu hususlara açıklık getirilmesi noktasında hiçbir çaba sarf edilmediğini, Türk hukukunda faturanın, tek başına hizmet verildiğini ya da mal satışının yapıldığını ispata yeterli olmadığını, ispat gücüne sahip olabilmesi için taraflar arasında geçerli bir sözleşme ilişkisinin bulunması ve faturanın bu ilişkiye dayanılarak, akdin ifası ile ilgili düzenlenmiş olması gerektiğini, mahkemece atanan bilirkişilerin yalnızca teknik olarak şirketlerin ticari defter ve kayıtlarını inceleyerek, salt teknik hususlarda görüş bildirdiklerini, tamamlandığı iddia edilen ürün kurulum ve bu kapsamdaki hizmetlerin tam olarak ifa edilip edilmediği noktasında hiçbir değerlendirmede bulunmadıklarını, yine dosyada karar verilmeden kısa bir süre önce alınmış olan raporda, davacının dava konusu alacağının bulunup bulunmadığının tespit edilemediği sonuç ve kanaatine varıldığını, bu sarih görüşe rağmen mahkemece raporun dosyaya eklenmesini takip eden ilk duruşmada hüküm kurulduğunu, mahkemece yalnızca serbest muhasebeci mali müşavirler bilirkişi olarak seçildiğinden, yapılan incelemelerin defter ve fatura incelemesinin ötesine geçemediğini, bilirkişi heyetince kapsamlı bir inceleme yapılması taleplerinin de reddedildiğini, davacı tarafından iddialarının tam olarak ispatlanamadığı açık olduğundan tanık dinletme talebinde bulunulduğunu, mahkemece ispat edilmek istenilen hususun tanık delili ile ispat edilemeyeceği gerekçesi ile bu talebin reddine karar verildiğini, o halde, ortada ispatlanmayan hususların bulunduğunun davacının da kabulünde olduğunu, buna rağmen davacı lehine hüküm tesisinin isabetsiz olduğunu, davaya konu faturanın mevzuata göre düzenlenmemiş sayılan bir fatura olduğunu, iddia edilen teslim ve hizmetin 2014 yılında tamamlandığı mahkemece açıkça kabul edilmesine rağmen 2016 yılında düzenlenen fatura için Vergi Usul Kanunu 231/5 maddesi kapsamında kanunun açık hükmüne aykırı şekilde hüküm kurulmasının bozmayı gerektirdiğini, irsaliyelerde “teslim alan” hanelerinin silik ve okunaksız olduğunu, okunabilen kişilerin de müvekkili çalışanı/temsilcisi olmadığını bilirkişi raporuna itirazlarında belirtiklerini, kaldı ki, sevk irsaliyesi olarak sunulan belgelerin tarihinin Haziran 2014 – Eylül 2014 arasında olduğunu, davaya konu faturanın ise 2016 tarihli olduğunu, bu durumun hem mevzuata, hem ticari teamüllere hem de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, yine bu kapsamda irsaliyelerde yazan ve faturaya konu malların birbirleri ile çelişki içerisinde olduğunu, örneğin … no’lu irsaliyede “Bakır Toplama Çubuğu” ve … no’lu irsaliyede “Topraklama Direnç Düşürücü Toz 10 kg” gibi kalemler varken söz konusu faturada ilgili kalemlerin bulunmadığını, hal böyleyken, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek üzere bir an için davacının, iddia ettiği satış, kurulum ve teslim işlemlerini ifa ettiği kabul edilse bile, şirket kayıtlarındaki çelişkiden de anlaşılacağı üzere faturanın gerçeği yansıtmadığı ortada olduğundan alacağın likit olduğundan bahsedilemeyeceğini belirterek; mahkeme kararının kaldırılarak yeniden hüküm tesis edilmesini ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan faturaya dayalı iş bedelinin tahsili için yapılan ilamsız takibe itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Faturanın delil olması ile, ticari defterlerin delil olması birbirinden farklıdır. 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 21/2 maddesine göre faturaya itiraz edilmemiş ise içeriği kesinleşir ise de akdi ilişkinin yazıl delilerle ispatı gerekir. Fatura ticari defterlere kayıt edilmiş ise, artık faturanın delil olmasıyla ilgili bu maddeye değil, ticari defterlerin delil olmasıyla ilgili TTK’nın 222.maddesine bakmak gerekir. (Yargıtay (kapatılan) Yüksek 15. Hukuk Dairesi’nin 09/02/2016 tarih ve 2015/5487 Esas-2016/826 sayılı kararı) Bu nedenle ticari defterlere kaydedilmiş fatura akdi ilişkinin varlığını da kanıtlar.
Yine Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesi’nin 13/06/2017 tarih ve 2016/2310 Esas-2017/2537 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; iki tarafın tacir olduğu ve dava konusunun ticari işletmeleri ile ilgili olduğu davalarda ticari defterler ile sözleşme ilişkisinin veya alacak miktarının ispatı mümkündür. Ticari defterler kesin delillerdendir. Yasada delil vasfı taşıdığı takdirde aksinin yazılı veya kesin delillerle ispatı gerektiği düzenlenmiş olduğundan, yasanın ticari defterleri kesin delil olarak düzenlediği açıkça anlaşılmaktadır. Ticari defterler kesin delillerden ise de ancak HMK’nın 222. maddedeki koşullar çerçevesinde ispat aracı olabilir. Ticari defter kayıtlarının sahibi ve halefleri lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması gerekir. Bir taraf kendi defterlerine delil olarak dayanmış ise karşı tarafın ticari defterlerine dayanılmamış olsa da karşı taraf defterlerinin incelenmesi zorunludur. Çünkü tarafın ticari defterleri yasada belirtildiği üzere karşı tarafın ticari defterleri ile uyumlu olduğu takdirde lehine delil olabilecektir. Karşı taraf defterleri incelenmediği takdirde dayanan tarafın kendi defterindeki kayıtların lehe delil olması mümkün değildir. Davacının da bu durumu bilerek ticari defterlere delil olarak dayandığı ve karşı tarafın ticari defterlerinin de incelenmesini istediği kabul edilmelidir. Aksinin kabulü halinde davacının ticari defterleri tek başına delil niteliği taşımadığından dayanılan böyle bir delilin incelenmesine gerek de olmayacaktır. Karşı taraf ticari defterlerini sunar ise birlikte incelenip değerlendirildiğinden delil olup olmadığı sonucuna göre değerlendirilebilecektir. Karşı taraf ticari defterlerini sunmadığı takdirde ise bu davranışı ile kendi ticari defterlerinin davacı defterleri ile uyumlu olup olmadığının incelenmesine engel olduğundan, engel olduğu sonucun varlığını kabul etmiş sayılmalıdır. Tacir olup ticari defter tutmak zorunda olan taraf, ticari defterleri bulunmadığını ileri süremeyeceğinden verilen kesin süreye rağmen ibraz etmediği takdirde, belgenin elinde olmadığına dair yemin etmesine gerek olmaksızın HMK’nın 220/3. maddesi gereğince sunmaktan kaçındığı belgelerdeki (ticari defterlerindeki) kayıtların, karşı taraf defterindeki kayıtlara uygunluğunu mahkeme kabul edebilir. Aksinin kabulü durumunda; karşı tarafın ticari defterlerini sunmaması halinde sunan tarafın muntazam tutulmuş ticari defterlerinin lehe delil olarak kabul edilemeyeceği şeklinde bir sonuç ortaya çıkar ki bu ticari defterleri ve karşı taraf elinde olduğu ileri sürülen belgeleri delil olarak kabul edip sunulmaması halinde sonuçlarını belirleyen HMK’daki açık düzenlemelere aykırı bir yorum olacaktır.
Bu açıklamalar kapsamında dosya kapsamı incelendiğinde; taraflarca aralarındaki akdi ilişkiye ilişkin olarak yazılı bir sözleşme sunulmamış, davacı tarafça akdi ilişkinin ispatı yönünden dava konusu faturaya ve yine taraflar arasında olduğu anlaşılan e-mail mesajlarına dayanılmıştır. Yine dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden takibe dayanak 14/11/2016 tarihli faturanın davacının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır. Davalı taraf ise ticari defterlerini incelemeye sunmamıştır. Her ne kadar, davalı tarafça ticari defterler ibraz edilmemiş olduğundan inceleme yapılamamış ise de, dosyada bulunan 28/08/2019 tarihli mali müşavir bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda; davacı tarafından davalıya kesilen dava konusu faturanın davalı tarafça muavin kayıtların ibraz edilmemesi nedeniyle, defter ve muavin kayıtlarına işlenip işlenmediğinin tespit edilemediği, bununla birlikte BA formlarında davacının kestiği 25/01/2016 tarihli dava konusu faturanın davalı tarafından 2016 yılının Kasım ayında vergi dairesine beyan edildiği tespit edilmiştir.
Bu durumda, taraflar arasında ticari ilişki çerçevesinde hukuken geçerli bir akdi ilişkinin kurulduğu, faturaya konu mal ve hizmetin tesliminin yapıldığı ve davalının davacıdan dava konusu fatura kapsamında alacaklı olduğuna ilişkin mahkeme gerekçesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla verilen karar birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun ve isabetli gerekçeyle karar verilmiş olduğu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 12.482,63 TL istinaf karar harcından peşin alınan 3.121,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 9.361,63 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Davalı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 02/02/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır