Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2022/121 E. 2022/971 K. 11.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2022/121 – Karar No:2022/971
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2022/121
KARAR NO : 2022/971
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 20/02/2020
NUMARASI : 2019/58 E-2020/165 K
ASIL DAVADA:
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
BİRLEŞEN ANKARA 22. ASLİYE HUKUK MAH.’NİN 2014/192 E-162 K SAYILI
DAVADA:
DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
BİRLEŞEN ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAH.’NİN 2015/135 E-99 K SAYILI DAVADA:
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI
VEKİLİ :
BİRLEŞEN ANKARA 18. ASLİYE HUKUK MAH.’NİN 2016/194 E-179 K SAYILI DAVADA:
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI
VEKİLİ :
BİRLEŞEN ANKARA 20. ASLİYE HUKUK MAH.’NİN 2017/141 E-188 K SAYILI DAVADA:
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI
VEKİLİ :
BİRLEŞEN ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAH.’NİN 2019/149 E-458 K SAYILI DAVADA:
DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVALARIN KONUSU : Alacak (Yap-İşlet-Devret Sözleşmesinden Kaynaklanan)

KARAR TARİHİ : 11.10.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 12.10.2022

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan Yap-İşlet-Devret Sözleşmesinden Kaynaklanan alacak istemine ilişkin asıl ve birleşen davalarda mahkemece asıl ve birleşen davaların kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Asıl davada davacı vekili: … nolu parselde bulunan taşınmazın tapuda davacı müvekkili dernek adına kayıtlı olduğunu, davacı derneğin söz konusu taşınmazdaki natamam inşaatın tamamlanması, işletilmesi ve Türk Kızılay’ına devredilmesi işine ait olmak üzere yönetmelik hükümlerine uygun olarak ihaleye çıktığını ve ihalenin en iyi teklifi veren davalı … İnşaat ve Gayrimenkul Yatırım İşletme A.Ş üzerinde kaldığını, bu nedenle davalı şirket ile müvekkili dernek arasında söz konusu taşınmazda bulunan natamam inşaatın tamamlanması, işletilmesi ve sonrasında Türk Kızılay’ına devri hususunda 23.12.2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesinin akdedildiğini, sözleşmenin yapım ve işletme olmak üzere iki dönemden oluştuğunu ve işletme döneminin işletme bedeli ve ödeme şekli başlıklı 11.4.madde hükmüne göre 23.12.2011 tarihinden itibaren başlamak üzere 25 yıl olduğunu, davalı şirketin 21.işletme yılında ödemesi gereken 7.110.000 USD kira ödemesini bağış olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, bu bağış miktarından hariç olmak üzere ayrıca 2.890.000 USD bağışı da ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği ve her iki bağış toplamı olan 10.000.000 USD ‘lik bağışı işletme dönemi olan 25 yıla bölünmek suretiyle her işletme yılında yıllık 400.000 USD olarak ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, sözleşme metni içerisinde ve maddenin devamında yer alan tabloya göre, davalı şirketten 23.12.2011-23.12.2012 ilk işletme yılına ait olmak üzere 200.000 USD miktarında bağış yapmakla mükellef tutulduğunu, davalı şirketin her ne kadar söz konusu sözleşme hükmü gereğince ilk işletme yılı için 200.000 USD miktarında bağış yapmakla mükellef olsa da bu yükümlülüğünü ifa etmediğini, müvekkili tarafından 28.02.2013 tarihinde gönderilen yazı ile söz konusu bedelin faiziyle birlikte 3 gün içinde yatırılmasının talep edildiğini, yazının davalı tarafından 05.03.2013 tarihinde tebliğ alınmasına rağmen davalı tarafça dava tarihine kadar herhangi bir ödeme yapılmadığını, bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmenin 11.4.1 maddesi hükmüne göre ilk işletme yılı için ödenmesi gereken 200.000 USD tutarındaki bağış miktarının davalının temerrüde düştüğü tarihten itibaren davalıdan tahsili gerektiğini, bununla birlikte taraflar arasında akdedilen Yap – İşlet – Devret Sözleşmesinin işletme bedeli ve ödeme şekli başlıklı 11.1.maddesi hükmünde yüklenici davalı şirketin her bir işletme yılı için ödemeyi taahhüt ettiği bedeli yıllık veya üçer aylık dönemler halinde peşin olarak ödeyeceği ve yıllara göre işletme bedelinin de 11.4.maddesinde belirtilen bedellerin net bedeller olduğunun hükme bağlandığını ve işletme bedellerinin yıl bazında 7.110.000 USD olduğunun kararlaştırıldığını, 31.05.2012 tarihide taraflarca imzalanan sözleşmeye ek protokolün 3.D maddesi hükmü gereğince sözleşmeye istinaden ödenecek işletme ve bağış bedelinin döviz cinsinden olması nedeniyle sözleşme aşamasında davalı şirket tarafından tercihen belirlenen üçer aylık periyotlarla ödenecek olan kiraların 01.04.2012 tarihinden itibaren aylık olarak ödeneceğinin ve ödemelerin ilgili ayın ilk 7 iş günü içinde ABD doları olarak yapılacağının hükme bağlandığını, taraflar arasındaki yap- işlet – devret sözleşmesinin 11.9 maddesi hükmünde de işletme bedelinin ödenmesinde gecikilen her gün için o yıl için taahhüt edilen işletme bedelinin 360’a bölünmesiyle bulunulacak değerin günlük gecikme cezası olarak uygulanacağının açıkça kararlaştırıldığını, bu bağlamda aylık işletme bedellerinin ilgili ayın ilk 7 iş günü içinde ödenmemesi durumunda işletme bedelinin sözleşme hükmüne göre belirlenecek gecikme cezası ile birlikte ödenmek zorunda olduğunu, davalının Ocak 2013 dönemine ait işletme bedelini 11.01.2013 tarihinde yatırması gerekirken 14.01.2013 tarihinde yatırmış olduğundan taraflar arasındaki sözleşmenin 11.9 maddesi gereğince hesaplanan 3 günlük gecikme cezası miktarı olan 59.250 USD ‘yi ödemekle yükümlü olduğunu, bununla birlikte Şubat 2013 dönemine ait işletme bedelini de bir günlük gecikmeyle 12.02.2013 tarihinde yatırmış olduğundan taraflar arasındaki sözleşmenin 11.9.maddesi uyarınca hesaplanan 1 günlük gecikme cezası miktarı olan 19.750 USD ‘yi ödemekle yükümlü olduğunu, müvekkili derneğin iadeli taahhütlü olarak gönderdiği 28.02.2013 tarih ve 5095 sayılı yazı ile Ocak 2013 ve Şubat 2013 dönemine ait işletme bedellerini ek protokolde belirlenen 7 iş günlük süre içerisinde ödemeyen davalı şirkete taraflar arasında akdedilen yap işlet devret sözleşmesinin 11.9.maddesi uyarınca hesaplanan Ocak 2013 dönemi için 59.250 USD ve Şubat 2013 dönemi için 19.750 USD ‘lik gecikme cezasının yazının tebliğinden itibaren 3 gün içerisinde ödenmesinin ihtar ettiğini, söz konusu yazının davalı şirket tarafından 05.03.2013 tarihinde tebliğ alınmış olmasına rağmen davalı tarafından iş bu davanın açıldığı tarihe kadar bir ödeme yapılmadığını belirterek, davalı şirket tarafından 23.12.2011-23.12.2012 tarihleri arasında ödenmesi gereken 200.000 USD bağış bedeli ile, Ocak 2013 dönemine ait işletme bedelinin geç ödenmesi nedeniyle 59.250 USD ve Şubat 2013 dönemine ait işletme bedelinin geç ödenmesi nedeniyle 19.750 USD gecikme cezası olmak üzere neticede toplam 279.000 USD’nin davalı şirketin temerrüde düştüğü tarihten itibaren bankalarca Amerikan doları üzerinden açılan döviz tevdiat hesaplarına uygulanan değişen oranlardaki en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl davada davalı vekili: Taraflar arasında akdedilmiş olan 23.12.2009 tarihli yap işlet devret sözleşmesi kapsamında müvekkili şirket tarafından mükellefiyetlerin yerine getirildiğini ve halen de getirilmekte olduğunu, tacir olan müvekkili şirketin iş bu sözleşmeyi imza etmesindeki temel amacın söz konusu alışveriş merkezini sorunsuz şekilde işleterek kar elde etmek olduğunu, ancak kiralanmış bulunan AVM ile ilgili olarak kiralama sonrasında, müvekkili şirketin kendisi ile ilgisi olmayan izinsiz yapılaşma, binanın ruhsatının olmaması, geçmiş dönemde yapılmış olan imalatların projeye aykırılık teşkil etmesi, kamu mevzuatı gereğince yapılması gereken ödemelerin yapılmamış olması ve önceki dönemden kalan çok sayıda benzeri sorunlar ile karşılaşıldığını, müvekkili şirketin iş bu sorunların çözüme kavuşturulması için davacı tarafa defalarca talepte bulunduğunu, müvekkilinin taleplerine rağmen sorunların giderilemediğini, binanın izinsiz yapılaşması ve ruhsatının olmaması, geçmiş dönemde yapılan imalatların projeye aykırılık teşkil etmesi nedeniyle müvekkilinin çabalarına rağmen halen dahi iskan ruhsatının alınamadığını, … Encümeni tarafından verilen karar üzerine belediye imar müdürlüğünce Ankara Cumhuriyet Savcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunulduğunu ve savcılık makamınca hiç ilgisi olmadığı halde şirket yetkilileri aleyhinde imar kirliliğine neden olma suçundan dolayı 2012/3090 soruşturma sayısı ile yapılan takibat sonucu kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, söz konusu imara aykırı imalatlardan dolayı belediye tarafından 1.485.610,71 TL imar para cezası kesildiğini, iş bu cezanın iptali istemi ile ilgili olarak Ankara 5. İdare mahkemesinin 2012/870 Esas sayılı dosyası ile başlatılan idari yargılama sürecinin devam ettiğini, aynı şekilde Çankaya Belediyesince imara aykırı yapıların yıkımına karar verildiğini, yıkım kararının iptali için Ankara 5. İdare mahkemesinin 2012/413 esas sayılı dosyası ile açılan davanın devam ettiğini, AVM’nin projeye aykırı kısımlarının yıkım tehditi altında olduğunu, iskan ruhsatının alınamamış alışveriş merkezinin bulunduğu taşınmazın tek bağımsız bölüm olarak görülmesi, davacının taşınmazın bağımsız bölümlere bölünmesine izin vermemesi vs nedenlerle AVM’ de ferdi elektrik aboneliğine geçilemediğini, bu nedenle BEDAŞ tarafından sürekli AVM’ nin elektriğinin kesileceği baskısı üzerine müvekkilince BEDAŞ’a müvekkilini ağır yükümlülükler altına sokan bir taahhütname verilmek zorunda kalındığını, ilaveten BEDAŞ tarafından müvekkilinden 300.000,00 TL’lik kesin ve süresiz teminat mektubunun alındığını, akabinde müvekkili tarafından verilen taahhütname ve teminat mektubuna istinaden alışveriş merkezinin enerji ihtiyacının 31.10.2012 tarihine kadar geçici süreli ve tek şantiye aboneliği şeklinde karşılandığını, iskan ruhsatı sorunu çözülmediğinden ferdi aboneliğe geçilemediğinden elektriğin kesilmesi tehdidine karşı müvekkili tarafından Ankara 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/528 Esas sayılı dosyası ile açılan davanın devam etmekte olduğunu, Ankara Büyükşehir Belediyesi ASKİ Genel Müdürlüğünce 03.06.2011 tarihinde toplam 591.770,87 TL borcun tahakkuk ettirildiğini ve kanal katılım makbuzu ibrazı koşulu ile abonelik tesis edileceğine dair işlem tesis edildiğini, tahakkuk ettirilen bu borçların müvekkili ile doğrudan bir ilgisi bulunmadığını ve bu nedenle Ankara 3. İdare Mahkemesinin 2011/1375 Esas sayılı dosyası ile ASKİ aleyhine açılan davanın devam ettiğini, bina müellifinin geçmiş dönemde yapılan imalatların projeye uygun hale getirilmesi için yeni bir bedel talep ettiğini, müvekkili şirketin çok yüksek miktarlı bu bedeli ödemek zorunda kaldığını, müvekkilinin sorunların çözümü için yapmış olduğu taleplerine rağmen sorunların giderilmediğini, çok ciddi boyutlara ulaşan bu sorunların çözümü ile uğraşan müvekkilinin AVM nin işletilmesi faaliyetlerine gerekli vakti ayıramaz ve sözleşmeyle amaçlanan yararı elde edemez hale geldiğini, hiçbir kusuru olmadığı halde kendisinden kaynaklanmayan nedenlerle mağduriyetinin devam ettiğini, sözleşmedeki bağışlama vaadinde bulunulması nedeninin ve bu vaadin yerine getirilmesinin koşulunun doğal olarak müvekkilince alışveriş merkezinin sorunsuz işletilebilmesi ve kar elde edilebilmesine bağlı olduğunu, müvekkilinin yapmış olduğu bağışlama iradesinin temelini oluşturan menfaatler temin edilemediği gibi aksine ciddi boyutlarda mağdur olduğunu, bu nedenlerle iş bu bağış bedellerinin ödenmesinin müvekkili açısından son derece külfetli hale geldiğini, bu koşullar karşısında gerek Borçlar Kanunu’nun bağışlama akdini düzenleyen 285 ve devamı maddeleri uyarınca gerekse de iyi niyet kuralları ve hakkın kötüye kullanımını hukukun korumayacağı temel kuralı çerçevesinde müvekkilinden edimin ifası talebinin mümkün olmadığını, halen bu olumsuzlukların devam ettiğini, bu nedenle müvekkilinin iş bu dilekçe ile bağışlamadan/ bağışlama vaadinden dönme hakkını da kullandığını, bu nedenle davacının bağışlama bedeline ilişkin talebinin reddi gerektiğini, davacının müvekkilinden talep te bulunması bir yana sözleşmenin tasfiye edilerek müvekkili tarafından yapılmış olan tüm masraflar ile teminatların müvekkiline iadesi gerektiğini, taraflar arasındaki sözleşmenin her iki taraf için hak ve mükellefiyetler getirdiğini, sözleşmenin 5.2 maddesinde inşaat ruhsatı alımı süresi ve yükümlülüğünün düzenlendiğini, bu yükümlülüğün müvekkili şirkete verildiğini, müvekkilinin konu ile ilgili tereddütleri davacıya sunduğunu, davacının 25.12.2009 tarihli yazı ile inşaat ruhsatının yüklenici kusurundan kaynaklanmayan sebeplerden dolayı 12 ayda alınamaması halinde Kızılay’ın süreyi uzatabileceği, yüklenicinin kusuru olmaksızın inşaat ruhsatının alınamaması durumunda Kızılay’ın süreyi uzatmaması halinde sözleşmenin tasfiye edilerek teminatın yükleniciye iade edileceğinin belirtildiğini, alışveriş merkezinde hali hazırda müvekkili şirketten önce yapılmış imara projeye aykırı suç teşkil eden bir çok yapılaşmanın bulunduğunu, bu nedenle inşaatla ilgili her türlü ruhsatın alınmasının hukuki ve fiili engellere takıldığını, dolayısı ile davacının ödeme talep etmesi bir yana mevcut sözleşme ve mutabakatlar uyarınca sözleşmenin tasfiye edilmesi ve müvekkilinin yaptığı tüm masrafların iadesi, zararlarının karşılanması ve teminatlarının iadesinin gerektiğini, yine davacının kira bedellerinin geç ödendiği iddiası ile gecikme cezası talebinin de haksız olduğunu, söz konusu cezanın ifaya ekli ceza niteliğinde olup, talep konusu edilen dönemlere ilişkin kira bedelleri davacının hesabına yatırıldığından ve davacı tarafından da herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmeksizin kabul edilmiş olduğundan TBK’nun 179.maddesi gereğince davacının gecikme cezası talebinin reddi gerektiğini, ayrıca ödeme tarihleri itibariyle temerrüdün gerçekleşmediğini, müvekkiline TBK’nın 117.maddesi gereğince ödeme yapılmasından önce herhangi bir ihtarın gönderilmediğini, temerrüt gerçekleşmediğinden talebin reddi gerektiğini, her ne kadar sözleşme ve ek protokolde ödeme günleri kararlaştırılmış ise de, söz konusu süreler muacceliyet tarihleri olduğundan iş bu ödeme sürelerini talep eden 3 gün içerisinde kira bedelinin ödenebileceğinin yerleşik Yargıtay içtihatları gereği olduğundan davacının talebinin bu bakımdan da reddi gerektiğini, ceza koşulunun uygulanması gerektiği düşünülse bile ceza koşulunun fahiş olup kabul anlamına gelmemek kaydıyla TBK’nın 182.maddesi gereğince indirilmesi gerektiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen 2014/192 Esas sayılı davada davacı vekili: Taraflar arasındaki 23/12/2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesi uyarınca, davalı şirket tarafından 23/12/2012-23/12/2013 tarihleri arasında ödenmesi gereken 400.000USD bağış bedelinin davalı şirketin temerrüde düştüğü tarihten itibaren bankalarca Amerikan Doları üzerinden açılan döviz tevdiat hesaplarına uygulanan değişen oranlardaki en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen 2015/135 Esas sayılı davada davacı vekili: Taraflar arasındaki 23/12/2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesi uyarınca, davalı şirket tarafından 23/12/2013-23/12/2014 işletme dönemine ait 400.000 USD bağış bedelinin temerrüt tarihinden itibaren bankalarca USD üzerinden açılan döviz tevdiat hesaplarına uygulanan değişen oranlardaki en yüksek faiz oranıyla birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Birleşen 2016/194 Esas sayılı davada davacı vekili: Taraflar arasındaki 23/12/2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesi uyarınca, davalı şirket tarafından, 23/12/2014-23/12/2015 İşletme dönemine ait 400.000 USD bağış bedelinin davalı şirketin temerrüde düştüğü tarihten itibaren bankalarca USD üzerinden açılan döviz tevdiat hesaplarına uygulanan değişen oranlardaki en yüksek faiz oranıyla birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Birleşen 2017/141 Esas sayılı davada davacı vekili: Taraflar arasındaki 23/12/2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesi uyarınca, davalı şirket tarafından 23/12/2015-23/12/2016 tarihleri arasında ödenmesi gereken 400.000. USD bağış bedelinin, davalı şirketin temerrüde düştüğü tarihten itibaren bankalarca Amerikan Doları üzerinden açılan döviz tevdiat hesaplarına uygulanan değişen oranlardaki en yüksek faiz oranı ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen 2019/149 Esas sayılı davada davacı vekili: Taraflar arasındaki 23/12/2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesi uyarınca, davalı şirket tarafından 23/12/2016-23/12/2017 tarihleri arasında ödenmesi gereken 400.000 USD bağış bedelinin temerrüt tarihinden itibaren bankalarca USD üzerinden açılan döviz tevdiat hesaplarına uygulanan değişen oranlardaki en yüksek faiz oranıyla birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Birleşen davalarda davalı vekili: Davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince: Asıl ve birleşen davalarda talebin 23.09.2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesinden kaynaklanan gecikme tazminatı ile ödenmediği ileri sürülen bağışlama bedellerinin tahsili talebine ilişkin olduğu, tüm dosya kapsamı, toplanan deliller, alınan bilirkişi raporlarına göre, davacı … ile davalı arasında imzalanan 23.09.2009 tarihli Yap-İşlet-Devret Sözleşmesi gereğince, Ankara ilinde, … parselinde kayıtlı bulunan davacıya ait taşınmaz üzerinde yer alan ve natamam durumda bulunan çok katlı AVM niteliğindeki binanın noksan işlerinin davalı tarafından tamamlanması karşılığında, davalı yüklenici tarafından davaya konu AVM’nin 25 yıl süreyle işletilmesi bu süre içerisinde AVM’den elde edilecek gelirlerden bir kısmının ise Türkiye Kızılay Derneğine gayrimenkul geliri olarak ödenmesi hususunda taraflarca anlaşmaya varıldığı, esasen bu hususun taraflar arasında uyuşmazlık konusu da olmadığı, taraflarca imzalanan sözleşmenin 11. maddesinin işletme bedeli ve ödeme şekli başlığını taşıdığı, sözleşmenin 11.4. maddesinde; “Yüklenicinin 21. yılda alınması öngörülen 7.110.000 USD’lık kira ödemesinin işletme dönemine ait olan yıllara (25 yıla) bölünerek bağış olarak ödemeyi, bağışa dönüştürülen 21. yıldaki ödemeye ilaveten 2.890.000 USD bağış eklenmesi ile toplam 10,000.000 USD lık bağışın her ödeme yılına sari olmak üzere yıllık 400.000 USD olarak ödemeyi” taahhüt ettiği, ayrıca anılan maddede yine “Yüklenicinin, ilk yıl ödenecek kira bedelinden mahsup edilmek üzere tadilat ruhsatı onay tarihinden itibaren 20 gün içerisinde 200.000 USD’ı ödemeyi” taahhüt ettiği, sözleşmenin 11.9. maddesinde ise; “İşletme bedelinin ödenmesinde gecikilen her gün için o yıl için taahhüt edilen işletme bedelinin 360’a bölünmesi ile bulunacak değer günlük gecikme cezası olarak uygulanacaktır. Kızılay’ın fazlaya ilişkin tüm haklan saklıdır ” hükmüne yer verildiği, buna göre davacının anılan sözleşme kapsamında 25 yıllık işletme süresince, işletme bedeli ve bağış bedeli adı altında iki ayrı bedeli talep etme hakkına sahip olduğu, buna göre; asıl davada ileri sürülen toplam 79.000,00 USD tutarlı gecikme cezası talebi bakımından yapılan değerlendirmede, davacı tarafından, Ocak 2013 dönemine ait işletme bedelinin geç ödenmesi nedeniyle 59.250 USD ve Şubat 2013 dönemine ait işletme bedelinin geç ödenmesi nedeniyle 19.750 USD gecikme cezası olmak üzere toplam 79.000,00 USD’nin davalıdan talep edildiği, az yukarıda belirtildiği üzere taraflarca imzalanan sözleşmenin 11.9. maddesinde; işletme bedelinin ödenmesinde gecikilen her gün için o yıl için taahhüt edilen işletme bedelinin 360’a bölünmesi ile bulunacak değerin günlük gecikme cezası olarak uygulanacağı hükmünün yer aldığı, mahkemece taraf defterleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesinde tanzim olunan 19.07.2019 tarihli raporda da ifade edildiği üzere; davalının Ocak 2013 dönemine ilişkin 592.500 USD olan kira bedelini 07.01.2013 tarihine kadar ödemesi gerekirken dava dosyasında bulunan defter kayıtları ve banka dekontuna ait bilgilere istinaden, 14.01.2013 tarihinde ödediği, sözleşmenin 11.9. maddesine göre yapılan hesaplama neticesinde; 59.250 USD gecikme cezasının bulunduğu, yine Şubat 2013 dönemine ilişkin kira bedelinin, dava dosyasında bulunan taraf defter kayıtları ve banka dekontuna ait bilgilere istinaden 12.02.2013 tarihinde ödenmiş olduğu, sözleşmenin 11.9 maddesine göre yapılan hesaplama neticesinde; 19.750 USD gecikme cezasının bulunduğu tespit edilmekle asıl davada toplam 79.000,00 USD tutarındaki gecikme cezasına ilişkin talebin kabulü ile davalıdan tahsiline dair karar vermek gerektiği, asıl ve birleşen davalarda talep edilen bağışlama bedellerinin tahsiline yönelik yapılan değerlendirmede ise; taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 11.4. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere; yüklenici tarafından 21 yılda ödenmesi gereken 7.110.000 USD’lık kira ödemesinin işletme dönemine ait olan yıllara (25 yıla) bölünerek bağış olarak ödenmesinin kararlaştırılmış olduğu, bağışa dönüştürülen 21. yıldaki ödemeye ilaveten 2.890.000 USD bağış eklenmesi ile toplam 10,000.000 USD lık bağışın her ödeme yılına sari olmak üzere yıllık 400.000 USD olarak ödenmesinin taahhüt edildiği, yine anılan maddede “Yüklenicinin, ilk yıl ödenecek kira bedelinden mahsup edilmek üzere tadilat ruhsatı onay tarihinden itibaren 20 gün içerisinde 200.000 USD’ı ödemeyi” taahhüt ettiği hususunun hüküm altına alındığı, buna göre davalı yüklenici tarafından işletme kirasının bir kısmının bağış şeklinde davacı tarafa ödenmesinin taahhüt edildiği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md. 285 de “Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlar arası sonuç doğurmak üzere malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmış olduğu, bağışlamanın karşılık beklenmeksizin yapılacağının belirtildiği, bağışlama vaadinin geri alınması ve verilen vaadin ifasından kaçınılmasının ise anılan kanunun 296. maddesinde düzenlendiği, 295 maddesinde ise; “Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir” hükmüne yer verildiğini, mahkemece aldırılan 10.05.2017 tarihli bilirkişi heyeti ek raporunda da ifade edildiği üzere, davalının kurumlar vergisi beyannamelerinde yapılan incelemede; 2012-2013-2014 ve 2015 yıllarında karda olduğu, davalının sözleşme gereği ödemesi gereken bağış miktarlarını davacıya ödemesi halinde, 2011 ve 2014 yılları hariç 2012-2013 ve 2015 yıllarında karlı durumda olacağı, şirketin ödemesi gereken bağışları her yıl düzenli ödemesi halinde dahi, beş yıl sonunda davalı uhdesinde 1.578.699.06 TL kar kaldığının tespit edilmiş olacağının belirtildiği, buna göre dava konusu olayda, asıl ve birleşen davalara konu bedelin, bağışlama veya bağışlama sözü olarak kabul edilse dahi, geri dönme/vazgeçme koşullarının somut olayda bulunmadığı anlaşılmakla davalının bu yöndeki savunmasına hukuki değer atfetmenin olanaklı görülmediğinden asıl ve birleşen davalarda davaların kabulüne karar vermek gerektiği, asıl ve birleşen davalar bakımından, her bir dava konusu için ayrı ayrı olmak üzere davalı tarafa gönderilen ihtarnameler ile davalının usulüne uygun olarak temerrüde düşürüldüğü, temerrüt tarihleri ayrı ayrı belirlenmek suretiyle hükmedilen tutarların, 3095 sayılı kanunun 4/A maddesi gereğince Devlet Bankalarının o yabancı para cinsi ile açılmış 1 yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verildiği gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların kabulü ile, asıl davanın kabulü ile; 200,000,00 USD bağış bedeli, 79.000,00 USD gecikme cezası olmak üzere toplam 279.000,00 USD’nin 09.03.2013 temerrüt tarihinden itibaren, birleşen Ankara 22.Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2014/192 Esas sayılı dosyasında davanın kabulü ile; 400,000,00 USD bağış bedelinin 18.03.2014 temerrüt tarihinden itibaren, birleşen Ankara 18.Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2016/194 Esas sayılı dosyasında davanın kabulü ile; 400,000,00 USD bağış bedelinin 08.02.2016 temerrüt tarihinden itibaren, birleşen Ankara 18.Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2015/135 E. sayılı dosyasında davanın kabulü ile; 400,000,00 USD bağış bedelinin 19.02.2015 temerrüt tarihinden itibaren, birleşen Ankara 20.Asliye Hukuk Mahkemesine ait 2017/141 E. sayılı dosyasında davanın kabulü ile; 400,000,00 USD bağış bedelinin 16.02.2017 temerrüt tarihinden itibaren, birleşen Ankara 12.Asliye Ticaret Mahkemesine ait 2019/149 E. sayılı dosyasında davanın kabulü ile; 400,000,00 USD bağış bedelinin 15.02.2018 temerrüt tarihinden itibaren olmak üzere her bir dava bakımından 3095 Sayılı Kanunun 4/A maddesi gereğince Devlet Bankalarının o yabancı para cinsi ile açılmış 1 yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Asıl ve birleşen davalarda davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle: Mahkemenin bağış ile bağışlama sözünü birbirine karıştırdığını, ayrıca gerekçe ile hüküm arasında çelişki olduğunu, dava konusu alacak hakkında değerlendirme yaparken bağışlama sözünden dönme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin ortaya çıkartılması gerektiğini, nitekim mahkemenin de bu incelemenin yapılması gerektiğini kabul ettiğini, ancak bu incelemeyi eksik ve yanlış yaptığını, bağışlama sözünden dönme koşullarının gerçekleştiğine dair 21.11.2019 tarihli dilekçe ekinde kurumlar vergisi geçici beyannamelerini sunduklarını, 2019 yıl sonu itibariyle kesin olmayan faaliyet zararlarının 8,4milyon TL ve dönem zararlarının 5,7 milyon TL olarak gerçekleştiğini, mahkemenin bir yandan dava konusunu bağışlama sözü olarak nitelendirip bağışlama sözünden dönme koşullarını irdelerken diğer yandan bunu 10.05.2017 tarihli ek rapordaki tespitlerle sınırlı yapmasının hatalı olduğunu, mahkemenin bağışlama sözünden dönülebileceğini kabul ettiğine göre bunun koşullarının ortaya çıkıp çıkmadığına bakması gerektiğini, bağışlama sözünden dönebilmek için sözleşme vadeye bağlanmış olsa bile vade tarihlerindeki ekonomik durumun tek başına belirleyici olmadığını, tam ifa anına kadarki ekonomik duruma göre bağış sözünden dönme hakkının kullanılabilir olduğunu, o yüzden mahkemenin 10.05.2017 tarihli ek bilirkişi raporundaki tespitlerle yetinmesinin doğru olmadığını, bugünkü durum için bilirkişi raporu alınarak mali durum incelemesi yaptırılması gerektiğini, kaldı ki mahkemenin bağış sözünden dönme savunmasını kabul etmesine rağmen güncelliği bulunmayan 10.05.2017 tarihli bilirkişi raporuna atıfla davayı kabul etmiş olmasının bile tek başına bozma sebebi olacağını, çünkü o rapordan sonra yeni birleşen davaların açıldığını, mahkemenin dayandığı 10.05.2017 tarihli bilirkişi raporuna göre kurduğu hükmün de kendi içinde çelişkili ve hatalı olduğunu, 10.05.2017 tarihli bilirkişi raporunu kabul etmediklerini rapora itirazlarını sunduklarını, bu raporda kâr-zarar hesaplamalarının farazi olarak yapıldığını, raporun gerekçeli ve dayanaklı olarak hazırlanmadığını, TBK 296.maddeye göre sözden dönme hakkının kullanılabilmesi için fiilen bağış eda edilene kadar 296.maddedeki koşulların ortaya çıkmış olmasının gerekli ve yeterli olduğunu, bu itibarla bilirkişi raporunun bağışlama sözünden dönme koşullarının ortaya çıkıp çıkmadığını aydınlatmaya elverişli olmadığı için yeni bir bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilemeyeceğini, kabul anlamına gelmemek üzere bir an için bağışlama sözü için ifa zamanın kararlaştırıldığı ve her bir bağışlama sözü için kendi vadesine bakılması gerektiği düşünülürse o zaman yine yeni bir rapor alınması gerekeceğini ve 10/05/2017 tarihli raporun yine yeterli olmayacağını,10.05.2017 tarihli ek raporda 2011 ve 2014 yıllarında zarar durumu açıkça görüldüğü ve bunu mahkeme de gerekçesine aldığı halde bağış sözü bedellerinin hesabında zararda olunan 2011 ve 2014 yıllarına ait talepleri dışlamadığını, zararda olunan yıllar için de bağışa hükmedildiğini, ayrıca hükme esas alınan bilirkişi raporunda en son 2015 yılının verisi bulunduğunu, yine hükme esas raporda en son 2015 yılı verisinin bulunduğunu, 2016, 2017, 2018 ve 2019 yıllarının verisinin olmadığını, bu yıllar için bağış sözü ile bağlı tutulup tutulmama kararını vermek için 10.05.2017 tarihli ek raporun yeterli olmadığını, mahkemenin ödeme güçsüzlüğü gerekçesiyle bağış sözünden dönme koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne dayanak aldığı söz konusu bilirkişi raporunun bu dayanaklık için de yeterli olmadığını, kaldı ki bağış sözünden dönme gerekçesinin sadece ödeme güçsüzlüğü ile sınırlı da olmadığını, yargılama sırasında ileri sürdükleri giderilmeyen olumsuzluklar, davacının akde aykırılıkları, vs. sebeplerle de bağış sözünden dönme hakkının kullanıldığının bildirildiğini, mahkemenin bu hususlarla ilgili herhangi bir teknik inceleme yapmadığını, dosyaya sunulan uzman görüşüne kararda değinilmediğini ve değerlendirilmediğini, müvekkili şirketin bağışlama sözü verdiği tutarları ödeyebilecek durumda olmadığı için mülga 818 sayılı BK’nın 245., 6098 Sayılı TBK’nın 296. maddeleri uyarınca bağış sözünden döndüklerini yine beyan ettiklerini, somut uyuşmazlıkta yerine getirilen, davacıya ödenen bağış tutarının 200.000,00 USD olduğunu, bundan dönülmesi ile henüz yerine getirmedikleri, davacıya ödemedikleri bağış sözünden dönmelerinin farklı hükümlere tabi olduğunu, ödemiş oldukları 200.000,00 USD’lik bağıştan rücu edebilmesinin ancak 6098 sayılı TBK’nın 295.maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde mümkün olduğunu, henüz ödenmeyen 9.800.000,00 USD’lik bağış sözünden rücu edebilmesinin ise TBK’nın 296.maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde mümkün olduğunu mülga BK’nın 244, TBK’nın 296.maddeleri uyarınca bağış sözünden dönme koşullarının gerçekleştiğini, müvekkilinin ticari defterlerinin ve mali kayıtlarının incelenmesi halinde AVM işletmesinden zarar ettiği, halihazırda zarar durumunda olduğu bu hali ile bağıştan rücu koşullarının da oluştuğunun görüleceğini, eksik inceleme yapıldığını, sözleşme kurulduktan sonra edimler arasında dengenin bozulduğunu ve müvekkili yönünden ifa güçlüğünün ortaya çıktığını, sözleşmede bağış sözü olarak düzenlenen tutarın tahsili için davasını bağış olarak açan davacının bağış sözünden dönme hakkının kullandığını beyan etmeleri üzerine ve kendisi de bağış sözünden dönme koşullarının gerçekleştiğinin farkına varmış olacak ki bunu engellemek amacıyla davanın devamı sırasında alacağının kira alacağı olduğunu iddia ederek kira alacağı diye adlandırmaya başladığını, sırf davacının bu tutumunun bile bağış sözünden dönme hakkının ortaya çıktığını ve 9.800.000,00 USD’lik bağış sözü ile bağlı olunmadığını açıkça ortaya koyduğunu, davacı dernek aleyhine Ankara 5.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2020/93 esas sayılı dosyasında açtıkları uyarlama davasının mahkemece dikkate alınmadığını, kararda tartışılmadığını, sözleşmede bağış sözünün yerine getirilmesi konusunda herhangi bir tarih taahhüdünde bulunulmadığını, 200.000,00 USD dışında ifa edilmiş bir bağış tutarının da olmadığını, kalan 9.800.000,00 USD’lik tutarın bağışlama sözünü teşkil ettiğini ve bağışlama sözünde muacceliyet ve temerrüdün söz konusu olmadığını, bağışlama sözleşmesinde ve bağışlama sözünde şüphe ve tereddüt halinde her zaman bağışlayan lehine yorum yapılması gerektiğini, bu açıklamalar ışığında sözleşmede muacceliyet veya vade öngörülmediği için müvekkili tarafından bağış sözünün 25 yıllık sözleşme süresi içinde dilediği zamanda yerine getirilebileceğinin de kabul edilmesi gerektiğini, bu nedenle müvekkili aleyhine dönemsel olarak bağış sözünün yerine getirilmesi talebiyle dava açılmasının hukuki yarardan yoksun olduğunu, muaccel bir alacak söz konusu olmadığı için temerrüt durumunun da olmadığını, bu nedenle mahkemenin 09.03.2013, 18.03.2014, 19.02.2015, 08.02.2016, 16.02.2017 ve 15.02.2018 tarihlerinden itibaren faiz işletilmesi yönünde kurduğu hükmün de hatalı olduğunu, kaldı ki böyle bir hükmün TBK’nın 121.maddesine de aykırı olduğunu, bu maddeye göre bağışın ödenmesinde temerrüde düşen borçlunun icra takibine girişildiği veya dava açıldığı günden başlayarak temerrüt faizi ödemekle yükümlü olup buna aykırı olarak yapılan anlaşmaların geçersiz olduğunu, diğer yandan ilamda hükmedilen bedeller arasında yer alan 279.000 USD’lik tutarın bağışlama sözünden kaynaklanmadığını gecikme cezası olduğunu, mahkemece bu cezanın istenebilme koşullarının oluşup oluşmadığı yönünden bir inceleme yapılmadığını, gecikme cezasının tenkise tabi tutulmadığını, ayrıca gecikme cezasına da faiz işletilerek faize faiz yasağının ihlal edildiğini belirterek mahkeme kararının kaldırılmasına, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl ve birleşen davalar, yap- işlet- devret sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkin olup mahkemece asıl ve birleşen davaların kabulüne dair verilen karara karşı asıl ve birleşen davalarda davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyanın istinaf incelemesi için gönderildiği Dairemizin 2020/791 E-763 K sayılı 14.07.2020 tarihli kararı ile davaların yap- işlet- devret sözleşmesi kapsamında işletme dönemine ilişkin ödenmeyen kira bedellerinin tahsili istemine ilişkin olduğu ve daha önce de dosyada görevsizlik kararı kaldırılan ve istinaf başvurusunu inceleyen Ankara BAM 15.Hukuk Dairesinin görevli olduğu gerekçesiyle dosya15.HD’ne gönderilmiş ve 15 HD’nin 2020/1227 E-2021/2672 K sayılı 16.12.2021 tarihli kararı ile Dairemizin görevli olduğu belirtilerek daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlığının çözümü için dosya Ankara Bölge Adliye Mahkemesi Başkanlar Kuruluna gönderilmiş olup Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 17/01/2022 tarih ve 2022/3 K sayılı kararı ile uyuşmazlığın kira ilişkisi ve kira mevzuatından değil eser sözleşmesinden kaynaklandığı gerekçesiyle Dairemizin görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilmesi üzerine dosya Dairemize gelmiş olmakla yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık yap-işlet-devret sözleşmesinden kaynaklanmış olup mahkemece dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun karar verilmiş olmasına, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına ve özellikle taraflar arasındaki sözleşme ve ek protokol gereği işletme dönemine ilişkin düzenlemede yıllık işletme bedeli ile bağış adı altında yapılacak ödemelerin toplam işletme bedelinin belirlenmesi kapsamında düzenlenmiş ve davalının sözleşmedeki edim yükümlülüğü kapsamında olduğunun anlaşılmasına göre asıl ve birleşen davalarda davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Asıl ve birleşen davalarda davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine,
2-Harçlar Kanunu gereğince asıl dava yönünden alınması gereken 34.328,15 TL istinaf karar harcından peşin alınan 8.583,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 25.745,15 TL harcın asıl ve birleşen davalarda davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-Harçlar Kanunu gereğince birleşen 2014/192 E sayılı dava yönünden alınması gereken 61.271,34 TL istinaf karar harcından peşin alınan 15.318,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 45.953,34 TL harcın asıl ve birleşen davalarda davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
4-Harçlar Kanunu gereğince birleşen 2016/194 E sayılı dava yönünden alınması gereken 77.824,22 TL istinaf karar harcından peşin alınan 19.457,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 58.367,22 TL harcın asıl ve birleşen davalarda davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
5-Harçlar Kanunu gereğince birleşen 2015/135 E sayılı dava yönünden alınması gereken 72.017,87 TL istinaf karar harcından peşin alınan 18.005,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 54.012,87 TL harcın asıl ve birleşen davalarda davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
6-Harçlar Kanunu gereğince birleşen 2017/141 E sayılı dava yönünden alınması gereken 98.355,47 TL istinaf karar harcından peşin alınan 24.589,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 73.766,47 TL harcın asıl ve birleşen davalarda davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
7-Harçlar Kanunu gereğince birleşen 2019/149 E sayılı dava yönünden alınması gereken 104.175,48 TL istinaf karar harcından peşin alınan 26.004,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 78.171,48 TL harcın asıl ve birleşen davalarda davalıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
8-İstinaf başvurusu nedeniyle asıl ve birleşen davalarda davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ve ödediği başvuru harçlarının kendisi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 361. maddesi gereğince kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZ yolu açık olmak üzere 11.10.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan…

Üye…

Üye…

Katip…

e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır