Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2021/292 E. 2023/57 K. 19.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2021/292 – Karar No:2023/57
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/292
KARAR NO : 2023/57
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/12/2020
NUMARASI : 2017/867 E-2020/727 K

DAVACI : … – …
VEKİLİ : Av.
DAVALI
VEKİLİ : Av.
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 19/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 06/02/2023
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasında mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili; taraflar arasında 2012 yılından itibaren devam edegelen ticari ilişki bulunduğunu, davacı tarafından yapısal çelik bileşenlerin kurulması konularında hizmet verilmekte olduğunu, davalı firmaya da çeşitli ürün satışları gerçekleştirilip satışların faturalandırıldığını ve ürünlerin davalıya teslim edilmiş olduğunu, davalı tarafından davacının banka hesaplarına bir kısım ödemeler yapılmışsa da tüm fatura bedellerinin ödenmediğini, 816.879,95 TL bakiye borç bulunduğunu, bu alacağın tahsili amacıyla Ankara 1. İcra Müdürlüğü’nün 2017/6518 esas sayılı takip başlatıldığını takibe haksız olarak itiraz edildiğini belirterek; davalının takibe itirazının iptali ile davalı aleyhine %20 icra inkâr tazminatı takdirini talep etmiştir.
Davalı vekili; taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2 adet sözleşmeden kaynaklandığını, bu sözleşmelerden ilkinin 09/08/2012 tarihli … ikmal inşaat işi/çelik geçici ayaklar imalatı sözleşmesi olduğunu, yine taraflar arasında 21/12/2012 tarihli … ikmal inşaat işi/çelik montaj yüklenici sözleşmesi imzalandığını, bu iki sözleşme dışında oluşmuş herhangi bir ticari iş veya alacak verecek bulunmadığını, davacı tarafa bu sözleşme kapsamında yapmış olduğu işler ve davalıya teslim ettiği ürünler karşılığında ödemeler yapılırken KDV miktarı üzerinden 2/10 oranında kesinti yapıldığını ve ilgili vergi dairesine yatırıldığını, ayrıca faturalardan %3 oranında yasa ve sözleşme gereği stopaj kesintisi yapıldığını, söz konusu kesintilerin kanundan ve her iki sözleşmenin 7. maddesinden kaynaklandığını, sözleşmenin 7. maddesi ve 25.1 maddesi incelendiğinde her türlü işçilik, ücret, vergi, SGK primi ile iş yerinde çalışacak yüklenici personelin SSK ödemelerinin yüklenici tarafından karşılanması gerektiğinin hükme bağlandığını, söz konusu ödemeler davacı tarafından yapılmadığından, davalı tarafından yapıldığını ve bu nedenle davacıya yapılan hakedişlerden bu ödeme bedellerinin mecburen kesildiğini, davalının davacıya ödemesi gereken bir borcu bulunmadığı gibi, davacının borçlu olduğunu belirterek; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davanın, taraflar arasında düzenlenen sözleşmelere dayalı ödenmeyen bakiye fatura alacağının tahsili yönünde başlatılan ilamsız takibe itirazın iptali talebine ilişkin olduğu, davacı ile davalı arasında 09/08/2012 tarihli ve 21/11/2012 tarihli yüklenici sözleşmeleri imzalandığı, sözleşmeler gereğince davacı yüklenicinin edimini yerine getirerek davalı adına toplam 3.247.751,76 TL tutarında düzenlemiş olduğu faturaların her iki yanın ticari defterlerine kaydedildiği, bu kapsamda yapılan iş ve fatura bedeline yönelik bir uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın, davacı yüklenicinin davalı iş sahibinden bakiye fatura alacağının bulunup bulunmadığı noktasında toplandığı, yanlar arasında düzenlenen 09/08/2012 tarihli yüklenici sözleşmesinin 25.1 maddesinde “…. imalat ve montajın tamamlanması ile ilgili her türlü işçilik, ücret, vergi, SGK primi, ulaşım giderleri ile enerji sarf malzemeleri, gaz, kaynak metali, imalat, makine ve ekipmanlar vb. atölye giderleri yükleniciye aittir. Montaj sırasında iş yerinde çalışacak yüklenici personeli iş verene ait iş yeri sigorta numarası altında yüklenici tarafından sigorta girişleri yapılacak ve SSK ödemeleri yüklenici tarafından gerçekleştirilecektir….” düzenlemesi, 21/11/2012 tarihli yüklenici sözleşmesinin 25.1 maddesinde ise de “…. faaliyetler ile ilgili her türlü işçilik, ücret, vergi, SGK primi, ulaşım giderleri yükleniciye aittir. Montaj sırasında iş yerinde çalışacak yüklenici personeli iş verene ait iş yeri sigorta numarası altında yüklenici tarafından sigorta girişleri yapılacak ve SSK ödemeleri yüklenici tarafından gerçekleştirilecektir….” düzenlemesi bulunduğu, toplanan deliller, yapılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen kök ve ek rapor içeriği tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki sözleşmelere konu işin ifası kapsamında olan vergi, SGK prim ödemeleri ile davacı yüklenicinin çalıştırdığı işçilerin ücretleri, taraflar arasındaki sözleşmenin 25.1 maddesi gereğince davacı yüklenicinin sorumluluğunda bulunduğundan, davalı iş veren tarafından davacı yüklenici adına davacının SGK kayıtları ile teyit edilen iş yeri sicil numarası belirtilerek toplam 465.057,98 TL SGK’ya ödeme yapıldığı, yine davacının vergi numarası üzerinden davalı tarafından davacı adına Vergi Dairesi’ne takip tarihine kadar 174.091,13 TL olmak üzere toplam 394.788,98 TL ödenmiş olduğu, ayrıca SGK hizmet dökümlerine göre davacı yüklenicinin işçisi olduğu anlaşılan bir kısım davacı işçilerine davalı tarafından toplam 383.754,16 TL ödeme yapılmış olduğu, öte yandan davalı tarafından davacıya ve davacı adına üçüncü şahıs ve şirketlere yapılan ve belgesi sunulan 2.447.420,70TL hakediş ödemeleri ile davacı adına Vergi Dairesine yatırıldığı kanıtlanan 77.671,41 TL stopaj kesintisinin, davacının davalı adına düzenlediği toplam 3.247.751,76 TL fatura bedelinden mahsup edildiğinde takip tarihi itibariyle davacının davalıdan bakiye fatura alacağının bulunmadığı gerekçesiyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf başvurusunda; davalı tarafça delil niteliğine haiz olmayan ve müvekkiline yapılmadığı açık olan ödemelerin müvekkili lehine yapılmış gibi gösterilmesinin hukuken hatalı olduğunu, yine müvekkili lehine değil başkaca kişiler lehine düzenlenmiş ödeme dekontu vs. gibi evrakların da müvekkiline yapılmış ödeme gibi gösterilmesinin kötüniyetli olduğunu, müvekkilinin alacağından fazlaya tekabül eden ödeme iddiası mevcut olup bu iddianın ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı tarafın müvekkili adına bir kısım çalışanlara ödeme yaptığını iddia ettiğini, ancak müvekkili adına tahsil kabiliyeti olmayan hiçbir kişiye yapılmış ödemenin müvekkili alacağından mahsup edilmesinin gerek hukuk kuralları gerekse ticari hayatın akışı gereği mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla şayet müvekkiline davalı tarafça borcu ödenmiş olsa idi dava açılışta bu hususun dikkate alınarak dava açılacağını, davalı tarafça müvekkili adına yapılan SGK ödemelerinin alacaktan mahsup edildiğini, oysa SGK tarafından verilen 10/04/2020 tarihli cevapta açıkça “işveren tarafından yapılan herhangi bir tahsilata rastlanılmamıştır.” denildiğini, ayrıca SGK tarafından bildirilen herhangi bir kod ve ödeme bilgisi olmadığı halde, yalnızca davalının elindeki tek taraflı deliller miktarında müvekkili alacağından mahsup yapılmasının da hatalı olduğunu, vergi dairesine yapıldığı iddia edilen 174.091,13 TL ödeme bakımından ise; vergi dairesince davalının ödeme yaptığını gösterir herhangi bir dekont, evrak sunulmadığını, davalının, tarafsızlığı tartışılır tek taraflı mühürsüz ve onaysız evrakları hesaplamaya dahil edilerek, müvekkili alacağından haksız mahsup yapıldığını, sunulan evrakların aksi ispatlanabilir evraklar olup, bu haliyle direkt olarak hesaplamaya dahil edilmesinin hukuken hatalı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla şayet aradaki anlaşma gereği davalı taraf vergi ödemelerini yapmış ise dahi 2016 yılına ait ödemeleri 2019- 2018 yılında yaptığını iddia etmiş olduğunu, dava/icra takibi başlatıldıktan sonra davalı tarafça böyle bir ödeme yapıldığı iddiasının ticari hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, ayrıca vergilendirme dönemi ve ödeme tarihi arasındaki fahiş fark dikkate alınırsa gecikmiş ödemenin davalının kusurundan kaynaklanmakta olup, bu kusur nedeniyle fazla çıkan vergi ödemesinden müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, kaldı ki müvekkilinin bilgi ve onayı olmadan ona ait bir sisteme ve resmi kurum ağına girilmesinin taraflarınca kabul edilemez olduğunu, işçilere yapıldığı iddia edilen ödemelere ilişkin ise; mahkemece SGK Hizmet Dökümü istenmediğini, davalı evrakına dayalı olarak hesaplama yapıldığını, taraflar arasındaki anlaşma gereği sigorta prim ödemelerinin davalının sorumluluğunda olduğunu, yapılan ihtirazi kayıtsız ödemelerin de anlaşmanın bu şekilde olduğunu gösterdiğini, davalının aksi yöndeki iddialarının gerçeğe aykırı olduğunu, HMK ve ilgili yasalar gereği delil ibrazı için gerekli yasal sürelerden sonra ve delil dilekçesinde yer almayan evraklara dayalı olarak bilirkişilerce müvekkilinin haklı alacağından mahsuplaşma yapılmasını hukuken hatalı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla söz konusu evraklar içerisinde ibraz edilen bir kısım makbuzlarda yer alan isimlerin, müvekkili dışında olan kişiler olup, herhangi bir tahsil yetkisi bulunmayan 3.kişilere yapılan ödemelerin müvekkiline yapılmış gibi kabul edilemeyeceğini, müvekkili tarafından stopaj kesintisi yapıldıktan sonra karşı tarafça da aleyhe şekilde mükerrer bir kesinti yapıldığının iddia edildiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla şayet davalı tarafça stopaj kesintisi yapılmış ise, bu kesintilere davalı tarafça dikkatli ve özenli bir tacir olarak dikkat edilmesi gerektiği halde dikkat edilmeden yapıldığını, ayrıca davalının icra takibinden sonra 220.697,85 TL ödeme yapıldığı iddiasının ise gerçeğe açıkça aykırı olduğunu, hiçbir şirketin kendisine icra takibi başlatılmış ve alacağı bulunan bir firmaya olan borcunu başkaca bir kuruma ödemeyeceğini, yine buradan davalı tarafın 220.697,85 TL meblağı borcu olarak kabul ettiğinin açık olup, 3.şahıslara ödeme yapmayıp borcu icra dosyasına ödemesi gerektiğini, şayet davalı böyle bir borcu olduğunu kabul etmiyor ise neden 220.697,85 TL ödeme yaptığını iddia ettiğinin de taraflarınca anlaşılamadığını, bilirkişi heyeti tarafından yapılan hesaplamanın açıkça hukuka ve hakkaniyete aykırı olup bu haliyle raporun hükme esas alınabilmesinin mümkün olmadığını, açıkça eksiklikleri bulunan ve güven konusunda tereddüt oluşturan rapora ilişkin olarak mahkemece yeni bir bilirkişi heyeti tayin edilerek hesaplama yapılması ve işbu hukuka aykırı durumun giderilmesi gerektiğini, bilirkişinin yaptığı hesaplamaya göre faturalardan kaynaklı 3.247.751,76 TL’lik fazla ödeme yapılmış olup, bu ödemenin 3.kişilere ve kurumlara yapıldığının iddia edildiğini, bu durumda davalı tarafın yaptığı bazı ödemelerin belgesiz olması ile taraflarınca düzenlenen faturalarda KDV tevkifatı yapılmasına rağmen davalı tarafından da KDV tevkifatı yapılarak ödemelerin yapılmış olduğunu, davalının da KDV tevkifatı yapması nedeniyle tekerrüre sebep olduğunu ve müvekkilini zarara uğrattığını, bu sebeple bilirkişinin davalının ikinci defa yaptığı KDV tevkifatını ödenen tutardan düşmesi gerektiğini, bu konuda düzenlenen ek raporda da tekerrrür hususuna detaylı olarak değinilmediğini ve hesabın düzeltilmediğini, tüm dosya kapsamı dikkate alınarak rapor tesis edilmesi için dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdii gerektiğini, ayrıca müvekkilinin sözleşmede kararlaştırılmamış olmakla birlikte adam-saat usulü denilen usulde çalışarak ek işler de yaptığını, bunların yargılamada belirtilmiş olup, bu çalışmalara ilişkin tanıkları mevcut olup gerek görülmesi halinde ad ve adres bilgilerinin mahkemeye bildirileceğini, davalı tarafça bu işlerin de müvekkiline yaptırıldığını ancak bedellerinin ödenmediğini, bu hususta müvekkili ve vekaleti bulunan eşi tarafından davalı şirket yetkilisi ve ilgili birimlere mail yolu ile durumun bildirildiğini, işlerin bitirildiğini, ancak ödemelerinin yapılmadığını, müvekkiline ödeme yapılmadığı gibi ödeme vaadi ile müvekkilinin alacağını tahsil etme imkanının da geciktirildiğini, bu durumun gerek adalet, gerekse vicdan bakımından hakkaniyete aykırı olup müvekkili kendi hak etmiş olduğu alacağını tahsil etmek istediğinde ise davanın reddine karar verilmesinin hak kaybına yol açtığını belirterek; mahkeme kararının kaldırılarak yeniden yapılacak inceleme ile davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan bakiye iş bedelinin tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasında düzenlenen 09/08/2012 tarihli “Çelik Geçici Ayaklar İmalat-Montaj Sözleşmesi” ve 21/11/2012 tarihli “Çelik Montaj Yüklenici Sözleşmesi” nitelikleri itibariyle 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözlemeleri olup; davacı taşeron, davalı yüklenicidir.
Davacı taşeron iş bu sözleşmelerden kaynaklanan bakiye hakediş alacağının ödenmediğini, tahsili için yapılan ilamsız icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ve takibin devamı talebinde bulunmuş, davalı yüklenici ise, taraflar arasındaki sözleşmelere göre davacı taşerona ait olan vergi, SGK, işçi alacakları gibi ödemelerin kendisi tarafından yapıldığını, yine davacı adına 3.kişilere yapılan ödemeler de bulunduğunu, yapılan tüm ödemeler dikkate alındığında, davacının alacaklı olmadığını savunmuştur. Mahkemece, yukarıda açıklanan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemece, dosya kapsamındaki bilgi, belge ve toplanan deliller değerlendirilerek yasal düzenlemelere uygun ve isabetli karar verilmiş olduğu, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı ve özellikle; taraflar arasındaki 09/08/2012 tarihli ve 21/11/2012 tarihli sözleşmeler kapsamında davacı taşeronun ödemekle sorumlu olduğu kalemler ile taşeronun vergi borçları nedeniyle icra takibi öncesi ve sonrası davacı taşeron adına, davalı yüklenici tarafından yapılmış olan ödemelerin davacı alacağından mahsup edilmesinin usul ve yasaya uygun olmasına, yine davacının hakediş alacağı ile bu hakediş alacağının ödenmesine yönelik davacıya ve davacı adına yapılan ödemeler yönünden ise hükme esas alınan bilirkişi heyeti kök ve ek raporunun Dairemizce de, dosya kapsamına uygun ve denetlenebilir nitelikte bulunmasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye 120,6‬0 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazine’ye irat kaydına,
3-İstinaf başvurusu nedeniyle davacı tarafından yatırılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 361. madde gereğince kararın taraflara tebliği tarihinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay’da TEMYİZ yolu açık olmak üzere 19/01/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Üye …
e-imzalıdır

Katip …
e-imzalıdır

e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır e-imzalıdır