Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2020/770 E. 2022/332 K. 23.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No: 2020/770 – Karar No:2022/332
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/770
KARAR NO : 2022/332

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN :
ÜYE :
ÜYE :
KATİP :

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/12/2019
NUMARASI : 2018/576 E-2019/1046 K

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : İşin Ayıplı İfası Nedeniyle İş Bedelinin İadesi
(Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)

KARAR TARİHİ : 23/03/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 23/03/2022

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinin ayıplı ifası nedeniyle iş bedelinin iadesi istemine ilişkin davada mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili özetle; müvekkili şirketin yükleminde bulunan Silvan Barajı İnşaatı İşi kapsamında yapılması gereken jeomembran kaplama (batardo) işinin 08.08.2016 tarihli teklif mektubu kapsamında davalı taşeron şirkete yaptırıldığını, yapılan imalat sonucunda sözleşmede iş bedeli olarak kararlaştırılan 66.493,00 USD bedelin iki farklı tarihte havale ve çek ile ödendiğini, kaplamanın baraj sahasına serilmesi sırasında gelen ilk sevkiyatın kullanılmasından sonra iş sahibi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ekiplerince düzenlenen 21.11.2016 tarihli tutanak ile malzeme rulolarının fabrikadan ters sarım yapılmış olarak gönderildiği, 10.265 m² malzemenin şantiye sahasından uzaklaştırılmasının gerektiğinin ifade edildiğini, davalı tarafa derhal ayıp ihbarında bulunulduğunu, görüşmelerde meselenin çözümleneceğinin ifade edildiğini, ancak davalı şirketin bir girişimde bulunmadığını, bunun üzerine Ankara 41. Noterliği’nin 24.05.2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile ayıbın giderilmemesi nedeniyle ödenen bedelin iadesinin talep edildiğini, davalı tarafça ödeme yapılmadığını ileri sürerek, 66.493 USD alacağın 26.05.2017 tarihinden itibaren yürütülecek faizi ile birlikte fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığının davalı şirketten alınarak müvekkili şirkete verilmesine karar verilmesi talep edilmiştir.
Davalı vekili özetle; hak düşürücü sürenin geçtiğini ve zamanaşımı definde bulunulduğunu, TTK.’nın 23./son maddesine göre 2 ve 8 gün içinde ayıp iharı yapılmadığını, davacının satın alma teklifinde ters sarım, düz sarım şeklinde bir detay olmadığını, talep ettiği malzemenin satıldığını, teslim olunan malzemede gizli ayıp bulunmadığını, dava dilekçesinde de böyle bir iddianın bulunmadığını, davacının malzemeyi Ağustos 2016 tarihinde Ankara’da fabrikada teslim aldığını, uygulama yerinde kullandığını, aradan 9 ay geçtikten sonra 24.05.2017 tarihinde sözleşmeden döndüğünü bildirdiğini, davanın haksız olduğunu, eser sözleşmesi olduğu kabul edilse bile malzemenin kontrol edilmesi ve ayıpları varsa bunun bildirilmesi gerektiğini, davacı tarafın satılanı açıkça kabul ettiğini, davacının malzemeyi yanlış döşediğini, malzemenin uygulama yerinde yanlış kullanıldığını ve hatalı uygulandığını, kusurlu olanın davacı olduğunu, membran kısmı üstte, GCL malzeme ve keçe kısmı altta olacak şekilde uygulama yapılması gerektiğini ancak davacının ters uygulama yaptığını, davacının malzemeyi yanlış döşediğini, uygulamasını hatalı yaptığını ikrar ve kabul ettiğini, DSİ’nin 21.11.2016 tarihli tutanağını kabul etmediklerini, rulonun sarımının olayla ilgisinin bulunmadığını, rulo ister ters ister düz sarılsın malzemenin rulosunun açıldıktan sonra membran üstte keçe altta olarak döşenmesinin zorunlu olduğunu, ters düz sarımın açıkça gözle görülebileceğini, bu sebeple gizli ayıp bulunmadığını, 24.05.2017 tarihli ihtarnamede “teslim alınan malzemelerin” iade edileceğine dair bir açıklamanın da bulunmadığını, davada hak düşürücü sürenin geçtiğini, basiretsiz davranan, kusurlu olanın davacı olduğunu, olayda sözleşmeden dönmenin kanuni şartlarının gerçekleşmediğini, müvekkili şirkete herhangi bir iade ve teslimat bulunmadığını, ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak , davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; davalı tarafın malzemenin zemine serilmesi yada kaynak yapılması işini üstlendiğine ilişkin belge sunulmadığı, 08/08/2016 tarihli teklif/sipariş formu ve dosya kapsamına göre taraflar arasındaki ticari ilişkinin satım sözleşmesi niteliğinde olduğu, uyuşmazlığın niteliğine, dava değerine ve dosya kapsamına göre, tarafların bildirdiği tanıkların dinlenmediği, alınan bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun olduğu, teklif/sipariş formu uyarınca dava konusu … Örtü malzemesinin davacı tarafça davalıdan satın alındığı, davaya konu malzemede imalattan kaynaklanan ayıp bulunduğuna dair iddianın sunulan delillerle kanıtlanmadığı, rulo halinde gelen malzemenin uygulama alanında gerekli teknik yeterliliğe sahip uzman kişilerce incelenmesi suretiyle projelere uygun olarak kullanılmasının sağlanması gerektiği, malzemenin imalata uygun olup olmadığının değerlendirilmesi ve projelere uygun olarak kullanılmasının sağlanmasında sorumluluğun davacı tarafa ait olduğu, davacının malzemeyi kontrol etmesi, uygulanması gereken yönüne göre sahada kullanması gerektiği, bu sebeple rulonun imalat sırasında ters sarılmasının somut olayda imalat hatasına sebep olmayacağı, yapılan imalatta gelen malzemenin yerinde ters uygulanmasında kusurun davacı tarafta olduğu, davalı satıcının sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; taraflar arasındaki akdi ilişkinin satım değil, eser sözleşmesi niteliğinde olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin niteliğinin belirlenmesinin ihtilafın çözümünde uygulanacak kuralların belirlenmesi bakımından büyük bir öneminin olduğunu, mahkemece uyuşmazlığının eser sözleşmesi ilişkisinden kaynaklandığı kabul edilmişken gerekçeli kararda taraflar arasındaki hukuki ilişkinin satım sözleşmesi niteliğinde bulunduğunun ifade edildiğini, bu tespitin yerinde olmadığını, taraflar arasındaki akdi ilişkinin eser sözleşmesi niteliğinde olduğunun açık olduğunu, mahkemece satış sözlemesi olarak gösterilmiş olmasının ve ispat kurallarının kabule göre de hatalı olarak satış sözleşmesi esaslarına göre belirlenmiş olmasının doğru olmadığını, bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşmenin satış sözleşmesi niteliğinde bulunduğu yönünde görüş bildirildiğini, bu değerlendirmenin mahkemece yapılacak bir değerlendirme olması nedeniyle bilirkişi tarafından bu konuda değerlendirme yapılmasının kabul edilebilir olmadığını, sözleşme konusu işin müvekkilinin siparişi üzerine, müvekkiline özgü hazırlanarak teslim edilmiş bir mal olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin satış değil, eser sözleşmesi ilişkisi olduğunu, Yargıtay 15.Hukuk Dairesi’nin 20/12/2018 gün, 2018/3404-5189 E-K sayılı ilamının emsal nitelikte olduğunu, bilirkişi raporunda; sözleşme konusu malzemenin rulo haline getirilmesinde ters sarım yapılmasının bir kusur olmadığı, malzemenin imalata uygun olarak kullanılması sorumluluğunun müvekkili şirkette bulunduğu, bu nedenle ayıplı imalatın yerinde ters serimden kaynaklanmış olduğu yönünde görüş bildirildiğini, bu görüşün kabulünün mümkün olmadığını, bilirkişi raporuna itiraz ettiklerini ve itirazları doğrultusunda ek rapor alınmadığını, dava konusu malzemenin imalatçısının ve uzmanının davalı olduğunu, malzemenin ters rulo olarak hazırlandığı ve buna göre serilmesi gerektiği konusunda müvekkilinin ikaz edilmediğini, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi’nin 15.04.2015 Tarih, 2014/12673-6389 Esas ve Karar sayılı ilamında genel ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeyen davalının eserin kullanım amacına uygun olarak kullanılamamasından sorumlu olacağına işaret edildiğini, bu yönüyle mahkemenin müvekkilinin malzemeyi kontrol ederek sahada kullanması gerektiğine ilişkin gerekçesinin dayanaksız kaldığını, iş sahibi Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ekiplerince düzenlenen 21.11.2016 tarihli tutanakta açıkça malzeme rulolarının fabrikadan ters sarım şeklinde geldiğinin, buna bağlı olarak imalatın projesinde gösterilen detayın tam tersi keçe üstte, membran altta kalacak şekilde yapıldığının ifade edildiğini ve sırf bu tutanağın dahi imalatta meydana gelen ayıbın davalının ruloları ters sarmasından kaynaklandığını gösteren son derece önemli bir delil olarak bildirilmişken bu delilin herhangi bir şekilde tartışılmadan davanın reddine karar verilmiş olmasının yerinde olmadığını, ayıbın kaynağı konusunda 21.11.2016 tarihli tutanakta belirtilen tek sebebin de ruloların ters sarımı meselesi olmadığını, bunun yanında ruloların bindirme boylarının da yeterli olmadığını, bu nedenle de kaynak genişliğinin sağlanamadığının ifade edildiğinin görüldüğünü, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi tarafından tutanakta gösterilen bu yön bakımından hiçbir değerlendirme yapılmadığını, dolayısıyla, rapora itibar edilmesinin mümkün olmadığını, bilirkişinin hem malzemenin ayıplı olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılamayacağı hem de imalatta meydana gelen ayıbın rulonun ters sarımından değil, yerinde uygulanmasından kaynaklandığı yönünde görüş bildirmiş olmasının çelişkili olduğunu, raporun bu yönüyle de hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, mahkemenin dosyada yeterli belge bulunmadığı kanaatinin dayanaksız olduğunu, dava dışı idare ekiplerince düzenlenen 21.11.2016 tarihli belgenin ayıbın ispatı konusunda son derece önemli bir delil olduğunu, ayıp iddiası maddi vakıa niteliğinde bulunduğundan tanık dahil her türlü delille ispatının mümkün olduğunu, şantiye çalışanı olan tanıklarının dinlenmesi talebinin reddine karar verilmiş olmasının eksik inceleme niteliğinde olduğunu belirterek, mahkeme kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, eser sözleşmesinin ayıplı ifası nedeniyle iş bedelinin iadesi istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasında, 08.08.2016 tarihli Teklif/Sipariş mektubunda özellikleri ve m2’leri belirtilerek Geomembran kaplama imalatına ilişkin akdi ilişki kurulduğu anlaşılmakla taraflar arasındaki sözleşmenin TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi olduğu anlaşılmıştır.
Davacı yüklenici vekili, müvekkili yüklenici ile davalı taşeron arasındaki eser sözleşmesi kapsamında davalının imal ettiği ürünlerin müvekkiline teslim edildiğini, müvekkili tarafından montajının yapıldığını, dava dışı iş sahibi idare tarafından yapılan 21.11.2016 tarihli tutanağa göre söz konusu ürünlerin ayıplı olup, kabule icbar edilemeyecek nitelikte olması nedeniyle sözleşmenin müvekkili tarafından 24.05.2017 tarihli ihtarla feshedildiğini ve ödenen bedelin iadesinin gerektiğini belirterek, iş bedelinin iadesi talebinde bulunmuştur.
Davalı taşeron vekili, müvekkilinin taraflar arasındaki sözleşme kapsamında edimini eksiksiz olarak ifa ettiğini, imal edilen ürünlerde ayıp bulunmadığını ve davacı tarafından hatalı montaj yapıldığını , müvekkiline kusur atfedilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılamada, bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun olduğu, taraflar arasındaki akdi ilişkinin malzeme satışından kaynaklanan satım sözleşmesi olduğu, uyuşmazlığın niteliğine, dava değerine ve dosya kapsamına göre tanıkların dinlenemeyeceği, ayıp iddiasının kanıtlanamadığı, teslim edilen malzemenin zemine uygulanmasında davacının kusurunun bulunduğu, satıcının sorumluluğunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin kabulünün aksine taraflar arasında satım akdi değil TBK’nın 470 ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi bulunduğundan uyuşmazlığın eser sözleşmesi hükümleri çerçevesinde incelenip değerlendirilmesi ve çözümlenmesi gerekir.
Eser sözleşmesi, karşılıklı edimleri içeren bir iş görme akdîdir. Yüklenicinin edimi, eseri meydana getirmek ve iş sahibine teslim etmek, iş sahibinin karşı edimi ise teslim edilen eserin bedelini ödemektir. Eser yüklenicinin sermayesi, sanat ve becerisini kullanarak gerçekleştirdiği sonuçtur. İş sahibi ısmarladığı eserin belli nitelikler taşımasını, amacını karşılamasını arzu eder. Şayet ısmarlanan eser iş sahibinin beklentisini karşılamıyorsa sözleşmenin yararlar dengesi iş sahibi aleyhine bozulur. Bu bakımdan eser, fen ve sanat kurallarına uygun ve iş sahibinin amacını karşılar nitelikte imâl edilmelidir. Aksi halde eser ayıplıdır ve yüklenicinin ayıba karşı zararlı sonuçtan sorumluluğu ortaya çıkar. Bir tanımlama yapmak gerekirse; yüklenicinin ayıba karşı zararlı sonuçtan sorumluluk borcu, yüklenicinin eseri teslim borcunun tamamlayıcısı olarak, meydana getirdiği eserde ortaya çıkan ayıp ve eksiklikleri üstlenme borcudur. Bu gibi durumlarda eserde dürüstlük kuralları gereğince bulunması gereken niteliklerin yokluğu söz konusudur.
Eser sözleşmesinde ayıba dair hükümler, TBK’nın 474-478 maddeleri arasında düzenlenmiştir. TBK’nın 475. maddesi ayıbı işin kusurlu olması veya sözleşmeye aykırı bulunması olarak tanımlanmıştır. Ayıp eserde olması gereken lüzumlu vasıfların veya sözleşmede kararlaştırılan vasıfların eksikliğini ifade etmektedir. Açık ayıplarda TBK’nın 474/1. maddesine göre iş sahibinin eserin tesliminden sonra işlerin olağan akışına göre imkân bulur bulmaz (geç sayılmayacak bir süre içinde) eseri gözden geçirip varsa ayıplarını yükleniciye bildirmesi gerekir. Sonradan ortaya çıkan ayıpta yani gizli ayıplarda ise TBK’nın 477/3. maddesine göre ayıp ortaya çıktıktan sonra gecikmeksizin ayıp ihbarının yapılması gerekir. Ayıp halinde iş sahibinin hakları 6098 sayılı TBK’nın 475. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddeye göre iş sahibinin seçimlik hakları; sözleşmeden dönme, bedelden indirim yapılmasını veya ayıbın giderilmesini talep etme haklarıdır. Eserin iş sahibinin kullanamayacağı derecede ayıplı olması veya hakkaniyet kaideleri gereği eseri kabul etmesinin iş sahibinden beklenememesi veya eserin sözleşmede açıkça kararlaştırılan nitelikleri taşımaması halinde iş sahibi eseri kabulden kaçınarak sözleşmeden dönebilir. Eserdeki ayıpların eserin reddini gerektirecek nitelikte önemli olmaması halinde ise diğer seçimlik hakların kullanılması gerekir. Diğer taraftan ayıbın varlığını ihbar, şekil koşuluna bağlı olmayıp tanık dahil her türlü delille kanıtlanabilir.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki imzalanan sözleşme eser sözleşmesi olduğundan TTK hükümlerinin dava konusu somut olayda uygulanması mümkün değildir. Uyuşmazlığın eser sözleşmesi hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceğinden mahkemece yapılacak iş, tarafların tanıkları da dinlenerek mahallinde veya malzemelerin üzerinde 6100 sayılı HMK’nın 281/3. maddesi gereğince yeniden oluşturulacak konusunda uzman bir bilirkişi heyetiyle keşif yapılarak taraflar arasında kurulduğu anlaşılan eser sözleşmesi kapsamında davalı tarafça yapılacak teslimde sarıma ilişkin herhangi bir düzenlemenin de bulunmadığı gibi imal edilerek teslim edilen ürünlerin zemine uygulanma işleminin davacı tarafça yapılacağı hususu da gözetilerek söz konusu imal edilen malda ayıp olup olmadığı, ayıp varsa ayıbın niteliği ve bu kapsamda davacının ihbar yükümlülüğü ve TBK.’nın 475.maddesindeki seçimlik hakları da değerlendirilerek oluşa uygun denetlenebilir rapor alınması gerekirken sözleşmenin nitelendirilmesinde hataya düşülerek eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına, dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-)Davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne,
2-)Ankara 11.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26/12/2019 tarih, 2018/576 E-2019/1046 K sayılı kararının HMK’nın 353/1-a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına,
3-)Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
4-)Davacı tarafından yatırılan 54,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
5-)İstinaf talep eden davacı tarafından yapılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 23/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan Üye Üye Katip