Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2020/424 E. 2022/231 K. 02.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ

….
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/01/2020
NUMARASI …
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)

KARAR TARİHİ : 02.03.2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 03.03.2022
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan itirazın iptali istemine ilişkin davada mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı süresi içinde davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili; Davalı hakkında Ankara 17. İcra Müdürlüğünün 2012/8996 sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, ödeme emrinin davalıya 11.05.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı borçlunun 17.05.2012 tarihli dilekçe ile icra takibine itirazı üzerine takibin durduğunu, davalının süre kazanmak için itirazda bulunduğunu ve işin eksik bırakıldığını ileri sürdüğünü, müvekkilinden mal/hizmet satın alan borçluya ait borcun varlığının her iki tarafın ticari defterleri incelendiğinde açıkça ortaya çıkacağını, davalının iddia ettiği gibi taraflar arasındaki ticari ilişkide müvekkili tarafından eksik ya da kusurlu bir hizmet veya mal tesliminin söz konusu olmadığını, kaldı ki davalının iddia ettiği şekilde müvekkil tarafından eksik bırakılan mal teslimi veya hizmete ilişkin olarak davalı tarafından yazılı bir bildirim yapılmadığını belirterek davalının icra takibine itirazının iptali ile davalı aleyhinde alacak miktarının %20 si oranından az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiş, davacı vekili 10/10/2018 tarihli dilekçesiyle dava konusu işin gerçekleştirildiği yerin Ankara … … Konutları olduğunu belirtmiştir.
Davalı vekili; Hak düşürücü süre ve zamanaşımı bakımından itirazları bulunduğunu, davacının açmış olduğu itirazın iptali davasının süresinde açılmadığını, davacının icra dosyasındaki işlemler esnasında icra takibinin durdurulmasından haberdar olduğunu, takibin itiraz üzerine durmasından 5 yıl geçtikten sonra açılmış olan davanın öncelikle süre yönünden reddi gerektiğini, yetkili icra dairesinin davalının ikametgahı yer icra dairesi olduğunu, icra takibine yaptıkları itirazda da yetki itirazında bulunduklarını, itirazın iptali davasının da borçlunun ikametgahındaki yetkili mahkemede açılması gerektiğini, açılan davanın yetki yönünden de reddi gerektiğini, davacının dayandığı delillerin taraflarına sunulmadığından bu delillere ilişkin cevap haklarını saklı tuttuklarını, davacının müvekkili şirkette hiçbir alacağının bulunmadığını, davacının üstlendiği işi eksik ve yarım yaptığını, yaptığı işin karşılığında fazla ödeme yapıldığını, eksik bıraktığı ve yapmadığı işlerin müvekkili şirket tarafından sonrasında başka firmalara tamamlatıldığını, eksik bıraktığı işler nedeniyle davacıya ihtarname çekildiğini, davacının alacağını ispat etmesi gerektiğini, … idaresinin geçici ve kesin kabul raporlarında da davacının üstlendiği işe ait eksikliklerin tespit edildiğini belirterek davanın reddi ile davacı aleyhinde dava konusunun %20 sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince; İcra Müdürlüğünün yetkisini düzenleyen İİK.’nun 50/1 maddesine göre ilamsız icra takiplerinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yolu ile uygulanacağı, bu hüküm uyarınca eser sözleşmesinden kaynaklanan takiplerde HUMK.’nun 9. maddesindeki genel yetki kuralına göre davalının yerleşim yeri icra dairesi yetkili olduğu gibi, HUMK.nun 10. maddesi uyarınca akdin ifa edileceği yer icra dairesi de yetkili olduğu, dosya kapsamında yer alan fatura ve sevk irsaliyeleri içeriğine göre, aktin ifa yerinin Ankara olduğu, buna göre yetkili icra müdürlüklerinin de Ankara icra müdürlükleri olduğu anlaşılmakla davalının icra müdürlüğünün yetkisine yönelik itirazının reddine karar vermek gerektiği, davalı vekilince, eldeki davanın hak düşürücü süre içinde açılmadığı ileri sürülmüş ise de, incelenen icra takip dosyası içeriğine göre davalı tarafça icra takip dosyasına sunulan itiraz dilekçesinin davacıya tebliğ edilmemiş olduğu, buna göre 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmamış olduğundan davalının hak düşürücü süreye yönelik itirazına hukuki değer atfetmenin mümkün görülmediği, bir alacak için fatura düzenlenmiş olmasının alacağın varlığını ispata yeterli bulunmadığı, davalı vekilinin cevap dilekçesinde akti ilişkiyi ve davacı tarafından yapılan imalatı kabul ettiği, ne var ki işin süresinde teslim edilmediğini, eksik bıraktığı ve yapmadığı işlerin müvekkili şirket tarafından sonrasında başka firmalara yaptırıldığını, eksik bıraktığı işler nedeniyle kendisine ihtarname çekildiğini, davacının alacağını ispat etmesi gerektiğini savunarak davanın reddini talep etmiş ise de, davalı tarafça, davacı tarafa gönderilen herhangi bir ihtarnamenin mahkemeye sunulmadığı gibi, eksik ya da ayıplı iş savunmasına yönelik olarak da mahkemeye bir delil sunulmadığı, mahkemece yaptırılan defter incelemesinde de ticari defter ve belgelerde de bir kayıta rastlanılmadığı, faturaya konu malın/hizmetin davalıya teslim edildiği hususunda ispat yükünün kural olarak davacı üzerinde olduğu anlaşılmakla birlikte, davalı ticari defterleri incelenmek suretiyle tanzim olunan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, davalının, davacı tarafından düzenlenen faturaları ticari defterlerine kaydettiği, bu faturalara süresinde itiraz ve iade ettiğine ilişkin savunma ve delil de ileri sürülmediği belirlenmiş olmasına göre, davacı tarafça faturalara ve davaya konu eserin/hizmetin/malın davalı tarafa teslim edilmiş olduğu hususunun ispatlandığının kabulü gerektiği, bu hale göre eldeki davada ispat yükünün davalı tarafa ait olup, davalı tarafın bedelin ödendiğini ispatlamak durumunda olduğu, dosya kapsamına uygun olmakla hükme esas alınan gerek davalı ticari defterleri gerekse davacı ticari defterleri incelenmek suretiyle tanzim edilen raporlarda belirtildiği üzere, davacı tarafça davalıya düzenlenen faturalar ve davalının yapmış olduğu ödemeler hususunda taraf defterleri arasında herhangi bir uyuşmazlık olmadığı, davacının 55.071,33 TL tutarında davalı şirketten alacaklı olduğu ve alacağın likit olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalının Ankara 17. İcra Müdürlüğü’nün 2012/8996 sayılı takip dosyasına vaki itirazının iptaline, takibin 55.071,33 TL asıl alacak üzerinden aynı koşullarla devamına, alacağın likit olduğu anlaşılmakla, davacı yararına asıl alacak tutarı üzerinden %20 oranında hesaplanan 11.014,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Hak düşürücü süre ve zamanaşımı yönünden itirazlarının bulunduğunu, davanın süresinde açılmadığını, davacının başlattığı icra takibine 17.05.2012 tarihinde müvekkili şirketin itirazı üzerine takibin durdurulmasına karar verildiğini, İİK’nun 67/1 maddesi gereği itirazın iptali davasının bir yıl içinde açılması gerektiğini, davacının icra takibinin durmasının üzerinden 5 yıl geçtikten sonra işbu davayı açtığını, bu süre zarfında takibin durmasından haberinin olmadığının da gerçekçi olmadığını, davanın öncelikle süre yönünden reddi gerektiğini, ilamsız icra takiplerinde yetkili icra dairesinin davalının ikametgahı yer icra dairesi olduğunu, icra takibine yaptıkları itirazda da yetki itirazında bulunduklarını, itirazın iptali davasının da borçlunun ikametgahındaki yetkili mahkemede açılması gerektiğini, davanın yetki yönünden de reddi gerektiğini, esas bakımından ise davacının müvekkilinden hiçbir alacağının bulunmadığını, davacının bulunmadığını, davacının üstlendiği işi eksik ve yarım yaptığını, yaptığı işin karşılığından fazla ödeme yapıldığını, eksik bıraktığı ve yapmadığı işlerin müvekkili tarafından sonrasında başka firmalara yaptırıldığını, eksik bıraktığı işler nedeniyle kendisine ihtarname çekildiğini, davacının alacağını ispat etmesi gerektiğini, … idaresinin geçici ve kesin kabul raporlarında da davacının üstlendiği işe ait eksikliklerin tespit edildiğini, aradan uzun bir zaman geçmesi nedeniyle ihtarname örneğinin taraflarınca bulunamadığını, mahkemenin sadece ticari defterlerde kesilen faturaları dikkate alarak hüküm kurduğunu, ancak faturalarda belirtilen malların teslim edildiğinin kanıtlanmadığını, fatura kesilmiş olmasının alacağın varlığına tek başına kanıt olamayacağını, faturada belirtilen malların ve işin yapıldığının da ispatlanması gerektiğini, davacının malları ve işleri yapmadan önce müvekkili şirkete fatura kestiğini, ancak sonradan piyasaya olan borçlarından dolayı işleri bırakıp kaçtığını, bu hususun icra dosyasında üçüncü kişilerin hacizlerinden de anlaşıldığını belirterek, mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, itirazın iptali istemine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Taraflar arasında eser sözleşmesinden kaynaklanan akdi ilişkinin bulunduğu ihtilafsız olup davacı taşeron, davalı ise yüklenicidir.
Davacı taşeron tarafından davalı aleyhinde Ankara 17.İcra Müdürlüğü’nün 2012/8996 sayılı dosyasında 09.05.2012 tarihinde cari hesap bakiyesine ilişkin olarak 55.071,33TL alacağın tahsili için takip başlatıldığı, ödeme emrinin 11/05/2012 tarihinde davalıya tebliği üzerine yasal süresinde 17/05/2012 tarihinde davalı şirket vekili tarafından verilen dilekçe ile yetkiye, borca ve ferilerine itiraz edildiği İcra Müdürlüğünce 08.06.2012 tarihli kararla takibin durdurulmasına karar verildiği, itiraz alacaklıya tebliğ edilmemiş olmakla davanın İcra İflas Kanunu’nun(İİK.) 67. maddesinde yer alan bir yıllık hak düşürücü süre içersinde açıldığı anlaşılmıştır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun(BK) 126/4 maddesi ile 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun(TBK) 147/6 maddesi hükümlerine göre eser sözleşmesinden doğan alacak davaları 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olup, BK’nın 128, TBK’nın 149. maddesi hükümleri gereğince zamanaşımı alacağın muaccel olması ile işlemeye başlayacaktır ve TBK’nın 154.maddesinde(BK133/2md.) zamanaşımını kesen nedenler düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasına göre, alacaklının, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa işlemeye başlayan zamanaşımı süresi kesilir.
Dava konusu somut olayda davacı alacaklının alacağının muaccel-istenebilir olduğu 09.05.2012 tarihinde icra takibini başlatmakla zamanaşımı kesilmiştir. İcra takibinin itiraz üzerine durması halinde, alacaklının kesilen ve yeniden başlayan zamanaşımı süresinin tekrar kesilmesini ve yeni bir sürenin başlamasını teminen yapabileceği tek işlem, itirazın iptalini veya kaldırılmasını dava etmekten ibarettir. Söz konusu işlemlerin, istikrar kazanan Yargıtay uygulaması ve doktrince de benimsenen “uyuşmazlığı ileriye götüren işlemler” niteliğinde olduğu açıktır. İİK’nun 67.maddesinde söz konusu davanın açılabilmesi için öngörülen 1 yıllık süre ise hak düşürücü nitelikte olup itirazın tebliği tarihinden itibaren başlamakla birlikte, bu davanın itiraz alacaklıya tebliğ edilmeden de açılmasına engel bir kanun hükmü bulunmamaktadır. İtirazın alacaklıya tebliğ edilmemesi, sadece İİK’nun 67. maddesinde sözü edilen hak düşürücü sürenin başlamasına engel teşkil eder niteliktedir. Bu açıdan bakıldığında, dava bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmış ise de, hak düşürücü süre ile zamanaşımının birlikte cereyanı halinde zamanaşımı süresinin dolmasından sonra ve fakat hak düşürücü süre içerisinde açılan davanın alacağın zamanaşımına uğramasına engel bir niteliği yoktur.(Yargıtay 11.HD 2016/798E-6249K., 06.06.2016)
Bu durumda davaya dayanak icra dosyasında en son işlem tarihi olan 08/06/2012 tarihinden davanın açıldığı 17/10/2017 tarihine kadar 5 yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile mahkeme kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1.b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, yasal şartları oluşmadığından davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne,
2- Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 31/01/2020 tarih, 2017/700 E-2020/67 K sayılı kararının 6100 sayılı HMK’nun 353/1.b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına,
3-Davanın zamanaşımı nedeniyle reddine,
4-Davalının kötüniyet tazminatı talebinin reddine,
5-Harçlar Yasası gereğince alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin alınan 940,49 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 859,79 TL harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
6-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca kendisini vekille temsil ettiren davalı için hesaplanan 7.959,27 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
9-6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince, taraflarca yatırılan gider ve delil avansının kullanılmayan kısmının karar kesinleştiğinde yatıran ilgili tarafa iadesine,
İstinaf incelemesi yönünden;
10-Davalı tarafından yatırılan 940,47 peşin istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
11-Davalı tarafından istinaf başvurusu nedeniyle ödenen 148,60 TL başvurma harcı ile 45,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 194,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olarak 02/03/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.