Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi 2019/763 E. 2021/471 K. 17.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 27. HUKUK DAİRESİ
Esas No…

T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
27. HUKUK DAİRESİ


T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 06/02/2019
NUMARASI :….
DAVANIN KONUSU : İtirazın İptali (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 17/05/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 18/05/2021

Davacı vekili tarafından davalı aleyhine açılan eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin davada mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine yapılan incelemede;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili; müvekkili ile davalı … arasındaki ticari ilişki bulunduğunu, müvekkilinin davalı borçluya imalat siparişi sonucu 17.06.2016 tarihinde 6 adet … Döküm Kalıbı sattığını, müvekkilinin yaptığı sözlü uyarılara rağmen bedelin müvekkiline ödenmediğini, bu nedenle 20.07.2016 tarihide Ankara 13 İcra Müdürlüğünün…. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali ile icra takibinin devamına, borçlu aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; usule ilişkin olarak, takibin Konya İcra Müdürlüklerinde yapılması gerektiğini, bu nedenle davanın usulden reddi gerektiğini, esasa ilişkin olarak gönderilen ihtarda davacının müvekkiline 2 yıl kadar önce 6 adet … döküm kalıbı imalatı için sipariş verdiğini, ürünlerin doğru imalatı için orjinal numunelerin teslim edildiğini, parça parça ödemelerde bulunulduğunu, ancak sipariş verilen ürünlerin teslim edilmediğini ve teslimin istediğini bildirdiğini, oysa icra takibine alacak sebebinin “17/06/2016 6 adet … döküm kalıbı iadesine ilişkin alacak” olarak belirtildiğini, dava dilekçesinde ise davacının davalı müvekkiline 6 adet … döküm kalıbı sattığını ve satmış olduğu ürünlerin bedelinin tahsilini talep ettiğini belirttiğini, davacı tarafın 3 farklı konuya istinaden alacaklı olduğunu iddia ettiğini, alacağa dayalı icra takibine belge eklenmediğini, belgeyle ispatlaması gerektiğini, akdi ilişkinin kabul edilmediğini, davacının icra takibi ile sözde müvekkili ile aralarında olduğunu iddia ettiği akdi ilişkiyi ispat edemediği için dava dilekçesinde borcun nedenini değiştirdiğini, davacının tacir olup iddiasını ispat etmekle mükellef olduğunu, icra takibindeki borç ve sebebinin itirazın iptali davasında değiştirilemeyeceğini, esasen müvekkilinin davacı şirkete çeşitli model ve alüminyum döküm imal ettirdiğini ve davacının bir kısım ödemelerin müvekkili hesabına yaptığını, bakiye kısım için fatura gönderdiğini ancak faturanın alınmadığını, davacının müvekkili hesabına hangi gerekçeyle para yatırdığını açıklaması gerektiğini, alacaklı ise müvekkilinin hesabına para yatırmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğuna savunarak, davanın reddini ve %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacı defterlerinin usulüne uygun olduğu, davalıya verdiği sipariş avansları tutarının 2.160,00 TL olduğu, davalı tarafça düzenlenmiş 7.6.2016 tarihli faturanın kayıtlarında yer almadığı, 2016 yılı içinde davalıya yapılmış ödemenin görülmediğinin tespit edildiği, davalı defterleri üzerinde talimat yolu ile yapılan incelemede sunulan işletme defterinin usulüne uygun olduğu, 07.6.2016 tarihli davacı firmaya düzenlenen faturanın kayıtlı olduğu, ancak ödemelerle ilgili kaydın olmadığının tespit edildiği, dosyaya davacı tarafça sunulan 17.6.2016 tarihli ihtarnamede davacı tarafça 2 yıl önce sipariş verilen 6 adet … döküm kalıbı imalatının yapılmadığı, orjinal numunelerin de teslim edilmediğinin bildirildiği, davalı tarafça sunulan 29.6.2016 tarihli cevabi ihtarnamede ise böyle bir anlaşmanın yapılmadığı, 07.6.2016 tarihli faturaya konu model ve işçiliklerin yapıldığı, 4.906,00 TL’nin ödenmediğinin ileri sürüldüğü, taraflar arasında 6 adet … döküm kalıbı imalatı için anlaşıldığına yönelik yazılı bir sözleşme bulunmayıp, davalı tarafça böyle bir sözleşme yapıldığı kabul edilmediği, diğer yandan davacı defterlerinde de buna ilişki takibe konu ödemeye yönelik tespit yapılamadığı, dosyaya sunulan 2014-2015 ve 2016 yıllarına ilişkin ödemelerden taraflar arasında ticari ilişki olduğu anlaşılmış ise de; iddia edilen malzeme bedeli için yapıldığı da ispatlanamadığı, hal böyle olunca sipariş verilip teslim edilmeyen malzeme için ödeme yapıldığı ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkili ile karşı taraf arasında 6 adet … döküm kalıbı imalatı konusunda sözlü olarak eser sözleşmesi yapıldığını, bu sözleşmenin ifası gereği müvekkili tarafından davalının şahsi hesabına parça parça ödemeler yapıldığını, bu sözleşmeye konu ürünlerin bedelleri ödendiği halde davalı tarafından herhangi bir teslimat yapılmadığını, hatta karşı tarafa teslim edilen orjinal numune dahi müvekkiline iade edilmediğini, müvekkili tarafından davalı hesabına dekont ve çekler incelendiğinde de görüleceği üzere parça parça ödeme yapıldığını, bedellerin ödendiği hususunda davalının 8.8.2017 tarihli cevap dilekçesinde yapılan ikrar üzerine çekişme bulunmadığını, dosya kapsamında bilirkişilerce incelelenen her iki tarafa ait defterlerde de ilgili ödemelerin kayıtlı olduğunun görüleceğini, karşı tarafın 7.6.2016 tarihli 20.366,79 TL bedelli düzenlemiş olduğu hayali faturayı kabul etmelerinin mümkün olmadığını, müvekkilinin teslim edilmeyen ürünlere istinaden önceden ödemiş olduğu bedellerin iadesine yönelik karşı tarafa ihtarname çekildiğini, söz konusu ihtarnamenin tebliğinden sonra davalıya müvekkilinden habersiz gerçek olmayan, aralarında faturada yazılı ürünlere dair herhangi bir anlaşma olmamasına rağmen işbu faturanın düzenlerek, müvekkiline fax ile gönderdiğini iddia ettiğini, ancak, faturanın müvekkiline gönderildiği ve kimin tarafından alındığına ilişkin dosya içerisinde herhangi bir yazılı delil sunulmadığını, müvekkilinin ticari defter incelemesi sonucu davalının düzenlediğini iddia ettiği faturanın müvekkiline teslim dahi edilmediğinden müvekkilinin defterlerine de işlenmediğini, gönderildiği iddia edilen faturanın müvekkilinin defter kayıtlarında yer almamasının da hayali bir fatura olduğunun açıkça göstergesi olduğunu, taraflar arasında söz konusu ürün siparişleri teslimi dışında başka bir ticari ilişkinin olmadığını, mahkemece taraflar arasındaki ticari ilişkinin de incelenmesi sonucu veya dosya kapsamında alınan bilirkişi raporları ile de taraflar arasındaki ticari ilişkinin sadece dava konusu olaydan kaynaklandığının açıkça görüldüğünü, bu hususta tanık ve taraflar arasında yazışma delillerine dayanılmış olup çelişkilerin giderilmesi amacıyla delillerin değerlendirilmesi yada mahkemece re’sen isticvap’a başvurulması gerektiğini, bilirkişi raporlarında da görüleceği üzere yapılan ödemelerin taraflar arasında akdedilen eser sözleşmesine ilişkin olduğunun şüphe götürmez bir gerçek olduğunu, davalının ifasını yerine getiremediği sözleşmeden bir de ekstra alacaklı olunduğunu ileri sürmesinin kabul edilemez olduğunu, bir an için bu hususun doğru olduğu kabul edilse dahi müvekkilinin yapmış olduğu ödemelerin tamamının 2015 tarihli olup, karşı tarafın alacaklı olduğunu iddia ettiği 20.399,79 TL bedelli faturanın 7.6.2016 tarihli olduğunu, faturanın sonradan hazırlandığı ve farazi olması sebebiyle davalının alacaklı olduğu iddialarının tamamen gerçek dışı ve ticari açıdan hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, mahkemenin müvekkili lehine sunulan bilirkişi raporlarını esas almadan, davanın esası aydınlatılmadan ve faturaların tebliğinin davacı tarafça ispatlanmadan, eksik ve yetersiz inceleme sonucu müvekkilinin davalı ile aralarındaki akdi ilişkiyi ispatlayamaması sebebiyle davanın reddine yönelik hükmünü kabul etmelerinin mümkün olmadığını belirterek, mahkeme kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, mahkemece davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümlerine göre, ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK 11/1). Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Bakanlar Kurulunca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK 11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK 12/1).
İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır (TTK 15/1).
TTK’nın 24 ve devamı maddelerde düzenlenen ticaret siciline ilişkin hükümler tacir sıfatını taşımanın tescile bağlı olmadığı üstelik bu sıfatı taşımanın sonucu ve gereği olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle esnaf boyutunu aşan ticari işletme işleten kimsenin ticaret siciline kaydını yaptırmamış olması, tacir olmadığını göstermediğinden esnaf sayılmasını gerektirmez.
21.07.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 18.06.2007 tarihli 2007/… sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile esnaf ve tacir ayrımına esas sınırlar belirlenmiş olup, bu kararda, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu 177. maddesinde belirtilen hadlerden, 1. ve 3. bendindeki konularda faaliyette bulunanlarda yarısını, 2. bendeki faaliyetlerde bulunanların bu tutarın tamamını aşanların tacir olacağı belirlenmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, bir davanın ticari dava sayılması için uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olmalı ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır.
6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir.
Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Hukuk Muhakemesi Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olduğundan mahkemelerce ve istinaf incelemesi aşamasında istinaf Dairesince re’sen incelenir.
Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5/4. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre, yargı çevresinde ayrı bir Asliye Ticaret Mahkemesi bulunmayan yerlerde Asliye Hukuk Mahkemeleri’ne açılan davalarda görev kuralına dayanılmamış olması görevsizlik kararı verilmesini gerektirmeyecektir.
Dava konusu somut olayda, davacı limited şirket olup, tacir olduğu anlaşılmakla birlikte davalı gerçek kişidir.
Mahkemece davalının tacir olup olmadığı hususunda herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmamıştır.
Görevli mahkemenin doğru olarak belirlenebilmesi için davalının yukarıdaki açıklamalar kapsamında tacir olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece, 6102 sayılı TTK’nın 11/2. maddesi uyarınca çıkarılan en son tarihli Bakanlar kurulu kararı da araştırıldıktan sonra, davalının tacir sıfatının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi ve bu tespitin sonucuna göre görevli mahkemenin belirlenerek hüküm kurulması gerekirken, görev hususunda inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılmaksızın esas hakkında hüküm kurulması doğru olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esası incelenmeksizin kabulüne, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-a.4 ve 353/1-a.6 maddeleri gereğince kaldırılmasına, dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜNE,
2-Ankara 13. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 06/02/2019 tarih… sayılı kararının HMK’nın 353/1-a.4-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Davacı tarafından yatırılan 44,40 TL istinaf karar harcının talep halinde davacıya iadesine,
5-İstinaf talep eden davacı tarafından yapılan istinaf kanun yoluna başvurma harcı ile yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 17/05/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Başkan

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Üye

¸e-imzalıdır

Katip

¸e-imzalıdır
¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır ¸e-imzalıdır