Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2023/556 E. 2023/299 K. 03.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2023/556 – 2023/299
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2023/556
KARAR NO : 2023/299

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/01/2023
NUMARASI : 2022/768 Esas 2023/28 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)
KARAR TARİHİ : 03/05/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 05/05/2023

Mahalli mahkemesinden verilen karara karşı davacı vekili ve katılma yolu ile davalı sigorta şirketi tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı sigorta şirketine ZMSS poliçesi ile sigortalı, dava dışı 3. kişiye ait aracın … fabrikası deposunda Şırnak ilinden yüklediği kömürü boşaltması sırasında aracın lastiğinin patlaması ve yerinden çıkarak davacıya çarpması sonucunda davacının yaralandığını belirterek şimdilik 1.000,00-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; dava tarihi itibari ile zaman aşımı süresinin dolduğunu, sigorta şirketinin ancak sigortalısının kusuru oranında sorumlu olduğunu, davaya konu olayın Karayolları Trafik Kanunu ve poliçe genel şartlarına göre motorlu aracın karayolunda işletilmesi sırasında gerçekleşen bir kaza olmadığını belirterek öncelikle zaman aşımı nedeniyle davanın reddine, olmadığı takdirde kazanın karayolunda meydana gelmemesi nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece davanın, trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat talebine yönelik olduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun Haksız muamelelerden doğan borçlar – Umumi kaideler – Mesuliyet şeraiti başlıklı 41. maddesinin “Gerek kasten gerek ihmal ve teyessüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.” hükmünü, Müruru Zaman başlıklı 60/1. maddesinin “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakli bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittilaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.” hükmünü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun Taksirle yaralama başlıklı 89/1. maddesinin “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” hükmünü, 89/2-e maddesinin “Taksirle yaralama fiili, mağdurun; e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.” hükmünü, Dava zamanaşımı başlıklı 66/1-e maddesinin “Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl geçmesiyle düşer.” hükmünü, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun Zamanaşımı başlıklı 109/1. maddesinin “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.” hükmünü, 109/2. maddesinin ise “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmünü içerdiği, tüm dosya kapsamı üzerinde yapılan değerlendirme neticesinde, olay tarihi itibari ile zaman aşımı süresinin yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesine göre bir yıl ve her halde on yıl olarak, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/1. maddesi uyarınca iki yıl ve her halde on yıl olarak, eylemin 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 89/1, 2-e maddesinde yazılı suçu oluşturması nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/2. maddesi uyarınca uygulanması gereken 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 66/1-e maddesi uyarınca ise zaman aşımı süresinin 8 yıl olarak belirlendiği, haksız fiile dayanan tazminat istemlerinde zaman aşımı süresinin zararın veya zarar sorumlusunun öğrenildiği anda başlayacağı, zararın öğrenilmesi ile kastedilenin haksız fiil nedeniyle bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi olduğu, bedensel zararın sebep olacağı iş göremezlik oranının belirlendiği tarihin zararın öğrenilmesi kavramı içerisinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, yaralanmanın gerçekleşmesi ve yaralanmaya ilişkin ilk tedavinin sona ermesi ile zarar oluşup oluşmadığı hususunun öğrenildiğinin kabul edilmesinin gerektiği, gelişen durumlar ve bu durumların etkisi nedeniyle bazı hallerde zararın öğrenilmesi daha sonra olabilecek ise de gerek dava dilekçesinde öne sürülen iddialar, gerekse aşamalarda sunulan dilekçeler kapsamında gelişen durum olarak ifade edilen zararın artması sonucunun meydana geldiğine yönelik herhangi bir iddia bulunmadığı gibi buna yönelik bilgi yada belgenin de dosyaya sunulmadığı, davacının 24/06/2006 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda yaralandığı, aynı tarihte ilk muayenesinin yapıldığı, 28/06/2006 tarihinde olayla ilgili olarak ilk defa ifadesinin alındığı, alınan ifadesinde olay anına ve mevcut durumuna ilişkin beyanının bulunduğu, olay nedeniyle yaralandığı hususunu alınan ifade kapsamında öğrendiği, 22/08/2007 tarihli sağlık kurulu raporunun zararın öğrenildiği tarihin belirlenmesi yönünden bir etkisinin olmadığı, zararın herhangi bir şekilde öğrenilememesi halinde zarar tarihinden itibaren 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanma imkanının bulunduğu, zararın öğrenilmesi halinde ise 10 yıllık zaman aşımı süresinin uygulanamayacağı, bu hali ile dava konusu talep yönünden uygulanması gereken zaman aşımı süresinin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/2. maddesi uyarınca 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 89/1, 2-e, 66/1-e maddeleri uyarınca ceza zaman aşımı süresi olan 8 yıl olduğu, davanın açıldığı 16/04/2015 tarihi itibari ile 8 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından (Yargıtay 4. HD. 09/06/2022 tarih, 2022/85 Esas, 2022/8543 Karar; 15/06/2022 tarih, 2021/12992 Esas, 2022/8834 Karar; Ankara BAM 26. HD. 02/06/2022 tarih, 2022/1304 Esas, 2022/1467 Karar; 23/12/2021 tarih, 2019/1825 Esas, 2021/2528 Karar). 818 sayılı Borçlar Kanununun 40 ve 61. maddeleri; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 89/1, 2-e, 66/1-e maddeleri; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 109/1 ve 109/2. maddeleri uyarınca davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili ve katılma yolu ile davalı sigorta şirketi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
1-Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair kararın açıkça hukuka aykırı olduğunu,davaya konu olayın 2918 sayılı KTK nun 109/1 maddesi gereğince zaman aşım süresi 10 yıl olup zaman aşımı süresi dolmadan iş bu davanın açıldığını, ayrıca yasa koyucunun KTK nun 109/2 maddesi ile mağdurun (kazazedenin) 10 yıllık dava zaman aşımını kaçırmış olsa bile ve fakat dava cezayı gerektiren bir fiilden doğmuş ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüşse, bu sürenin maddi tazminat için de geçerli olduğunu kabul etmekle, aslında kazazedelerin zaman aşımı nedeniyle mağduriyetlerinin önüne geçmek amacıyla söz konusu maddenin de uygulanmasını istediğini, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.11.2002 tarih ve 2002/1022 Esas ve 200271034 Karar sayılı ilamından da, zaman aşımı süresinin olay tarihinden itibaren değil kazazedenin oluşan zararının kesin ve net olarak belirlenmesinden sonra başlayacağının anlaşıldığını, somut olayda Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Raporunun 20.06.2016 tarihinde hazırlandığını, söz konusu raporda davacının % 35,2 oranında Çalışma Gücü ve meslekte kazanma gücünü yitirdiğinin ve ayrıca geçici iş görmezlik süresinin 12 ay (1 yıl) olduğunun belirtildiğini, iş bu rapora göre değerlendirildiğinde bile davanın zaman aşımına uğramadığını, zira kazanın 24.06.2006 tarihinde meydana geldiğini, Adli Tıp Raporuna göre davacının 12 ay geçici iş görmezlik süresi yani iyileşme süresi olduğuna ilişkin rapor değerlendirildiğinde 8 yıllık zaman aşımı süresinin 24.06.2007 tarihinden itibaren hesaplanması gerektiğini, bu hesaplamaya göre bile zamanaşımı süresinin 24.06.2015 tarihinde dolacağını,davanın ise 16.04.2015 tarihinde açıldığını ve zamanaşımına uğramadığını belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulünü talep etmiştir.
2-Davalı …Sigorta AŞ. (eski unvanı … Sigorta AŞ.) vekili istinaf dilekçesinde; davacı taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davaya konu kazanın 24.06.2006 tarihinde meydana geldiğini, davanın 16.04.2015 tarihinde açıldığını, trafik kazalarından doğan zararların tazminine ilişkin taleplere dair zamanaşımı süresinin ise 2918 sayılı KTK 109. maddesinde zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl olarak belirtildiğini, dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu sürenin, maddi tazminat talepleri için de geçerli olduğunu, buna göre motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl içinde zamanaşımına uğradığını, yaralanma ile sonuçlanan kazalarda, zararın öğrenilmesinin zararın kapsamının öğrenilmesi anlamına gelmeyip, zararın varlığının öğrenilmesi anlamına geldiğini, yerleşik Yargıtay içtihatlarınca da, yaralanmanın gerçekleşmesi ve yaralanmaya ilişkin ilk tedavinin sona ermesi ile zararın oluşup oluşmadığı hususunun öğrenilmiş olduğunu, madde metninde, taleplerin herhalde kaza tarihinden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı düzenlenmiş olsa da on yıllık sürenin uygulama alanı bulması için gelişen durumlar ve bu durumların etkisi nedeniyle zararın öğrenilmesinde gecikme olması gerektiğini, dolayısıyla zararın öğrenilmesi ile kastedilenin haksız fiil nedeniyle bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi olup bedensel zararın sebep olacağı iş göremezlik oranının belirlendiği tarihin zararın öğrenilmesi kavramı içerisinde değerlendirilemeyeceğini, aksinin kabulü halinde, tüm haksız fiillerde fail ve zararın öğrenilmesinin yeterli olmayacağını, her defasında zararın tüm kapsamının belirlenmesi durumunda zamanaşımının tekrar başlayacağını, bu hususun hukuki öngörülebilirlik ilkesine tümüyle aykırılık oluşturduğunu, sonuç olarak zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesinin, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterli olduğunu, belirlenecek olan maluliyet oranının, ancak ve ancak -asla kabul anlamına gelmemek kaydıyla- hak kazanılacak tazminat miktarına etki edeceğini, mahkemenin davanın zamanaşımı nedeniyle reddine ilişkin kararında yukarıda açıklanan nedenleri doğrular nitelikte gerekçeye yer verdiğini (Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 2022/85 Esas – 2022/8543 Karar sayılı 09.06.2022 karar, Yargıtay 21. Hukuk Dairesi’nin 2017/2002 Esas – 2018/8217 Karar 13.11.2018 tarihli ilamı), dava konusu olayda; davacının 24.06.2006 tarihinde meydana gelen kazada aynı gün ilk muayenesi yapılmış olup 28.06.2006 tarihinde olayla ilgili olarak ilk defa ifadesinin alındığını, davacının ifadesinde olay anına ve yaralanmasına ilişkin beyanda bulunduğunu ve bu tarihte zarardan haberdar olduğunu, dolayısı ile davacının zararı öğrenmesinden itibaren iki yıl geçmiş olmakla taleplerinin KTK m.109 yönünden zamanaşımına uğradığını, bu nedenle, istinaf dilekçesinde ileri sürülen, zamanaşımı süresinin iyileşme sürecinin bitiminden itibaren dikkate alınması gerekeceği iddiasını kabul etmediklerini, öte yandan, KTK m.109/2 hükmü gereğince iş bu dava cezayı gerektiren bir fiil olan taksirle yaralama suçundan doğduğu için zamanaşımının kaza tarihinden itibaren 8 yıl olacağını, bu nedenle, meydana gelen trafik kazasından doğan işbu talepler uzamış ceza zamanaşımı uygulandığında dahi zamanaşımına uğramış olduğundan haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın zamanaşımı sebebiyle reddinin yerinde olduğunu (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 18.02.2019 tarih ve 2016/5935 Esas, 2019/1629 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 4. HUKUK Dairesi Esas: 2016/14728, Karar: 2019/300 T. 23.1.2019 kararı),
Açıklanan sebeplerle, davaya konu olayda uzamış ceza zamanaşımı dahi dolmuş olduğundan davacı yanın haksız ve hukuka aykırı istinaf başvurusunun reddi gerektiğini, davaya konu kazanın karayolu dışında meydana geldiğini ve meydana gelen zararın sigorta teminat kapsamı dışında olduğunu, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin 2020/1273 Esas ve 2022/2159 Karar sayılı kararı ile; davaya konu olayın meydana geldiği alanla ilgili olarak olay tarihinde çizilen krokide fabrika sahasının eski Silvan yoluna sınır olduğu, fabrika alanı etrafı tel örgülerle çevrili ise de tel örgülerde bırakılan açıklıkların giriş ve çıkış kapısı olarak kullanıldığı anlaşılmakla somut olayda fabrika sahasının ve dolayısı ile bu alan içinde yer alan deponun kara yoluyla bağlantısının bulunduğu, kara yolunun bir uzantısı olduğu dikkate alındığında kazanın 2918 sayılı KYTK’nın 2. maddesi uyarınca kara yolu sayılan fabrika sahasında meydana geldiğinin kabul edilmesi gerektiğinden bahisle karar verilmişse de bu kararın hatalı olduğunu,davaya konu olay karayolu dışında meydana geldiğinden davanın reddi gerektiğini, kazanın 2918 sayılı Karayolu Trafik Kanunu madde 2 de sayılan kapsamın dışında kaldığı, 3. maddede belirtilen trafik kazası tanımına aykırı düştüğü anlaşıldığından, KTK madde 85 gereğince davalı şirketin davacının zararlarından dolayı herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, KTK’nın 2. maddesinde kanunun uygulama alanının açıkça belirlendiğini, 3. maddesinde de Karayolunun, trafik için kamunun yararlanmasına açık yerler olarak tanımlandığını, Kanunun bu hükümlerinde belirlenen karayolu veya karayolu olarak değerlendirilen yerlerde bu kanun hükümlerinin uygulanacağını, işletenin hukuki sorumluluğunun da karayolu veya karayolu olarak değerlendirilebilecek yerlerde söz konusu olacağını, bu mahaller dışında kişilerin genel hükümlere göre söz konusu olan hukuki sorumluluğunun ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulacağını, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde hiçbir ayrık durum gösterilmeden kural olarak; bu Kanunun, karayollarında meydana gelen trafik olaylarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceğinin öngörüldüğünü, karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerlerin “karayolu gibi” kabul edildiğini, bu bağlamda, karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ile park, bahçe, park yeri, garaj, yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile, erişme kontrollü karayolunda ve para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde ve belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında da, bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı; bu haliyle, toplu trafiğin bulunduğu yerler ile karayoluyla bağlantısı olan yerlerin de bu kapsama alındığının belirgin olduğunu, somut olayda 03.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere olay mahallinin … Fabrikasının işyeri eklentisi olduğu, karayolu ile doğrudan herhangi bir bağlantısının olmadığı, taşıt trafiğine uygun olmadığı ve tüm taşıtlarca kullanılabilecek kamuya açık bir alanda yer almadığı açık olup söz konusu kazanın KTK 2. madde kapsamında karayolu sayılmayan bir yerde meydana geldiği ve kanuna göre işletene düşen hukuki sorumluluğun söz konusu olmadığı bir yerde gerçekleşen olay neticesinde sigorta teminatının da geçerli olmayacağının açık olduğunu, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesinin 2020/1273 Esas ve 2022/2159 Karar sayılı kararında “fabrika alanı etrafındaki tel örgülerde bırakılan açıklıkların giriş ve çıkış kapısı olarak kullanıldığının anlaşıldığı ve bundan bahisle kara yolu ile bağlantı olduğunun kabulü” şeklindeki değerlendirmenin geniş ve zorlama bir yorumla yapıldığını ve kendilerince kabul edilmediğini, dava dosyası kapsamındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde de belirtilen açıklıkların giriş ve çıkış kapısı olarak kullanıldığına dair herhangi bir tespit bulunmadığını, bu değerlendirmenin yalnızca varsayıma dayandığını, hukuki dayanağı bulunmadığını, kazaya sebebiyet veren aracın karayolları trafik kanunu kapsamında işletilme halinde olduğundan bahsedilemeyeceğini, Trafik Sigortası Genel Şartları uyarınca işletilme halinde olmayan araçların sebep olacağı zararların teminat kapsamı dışında kaldığını, Ankara BAM 26 HD kararında aracın işletilme halinde iken olayın meydana geldiği belirtilmişse de bu tespiti kabul etmediklerini, olay kara yolunda meydana gelmediği gibi davaya konu aracın işletilmesinin ise Karayolları Trafik Kanunu kapsamında bir işletilme hali olmayıp ancak ticari bir işletilme hali olduğunu, işletilme halinde olmayan bir aracın sebep olacağı zararın da teminat kapsamında bulunmadığını belirterek davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddine, aksi kanaatte olunması halinde katılma yoluyla istinaf nedenlerinin kabulü ile olayın karayolu dışında meydana gelmesi sebebiyle ve işletilme halinin bulunmaması sebebiyle zarar teminat kapsamı dışında olduğundan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
HMK’nun 355. maddesi gereğince İstinaf edenlerin sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasından kaynaklanan cismani maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece zamanaşımı süresi dolduğundan davanın reddine karar verilmiştir.
Davalı sigorta şirketi vekili her ne kadar sigortalı aracın olay anında işletilme halinde olmadığını ve olay mahallinin karayolu sayılan yerlerden olmadığını bu nedenle tazminattan sorumlulukları bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ve aynı nedenlerle istinaf talebinde bulunmuş ise de; emsal Yargıtay kararlarında ve davacı tarafın istinaf talebi nedeniyle verilen Dairemizin 11.11.2022 tarih,2020/1273 Esas – 2022/2159 Karar sayılı kararında bu hususta değerlendirme yapılmış olup, netice itibariyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 2. maddesinde bu Kanunun, karayollarında uygulanacağı belirtildikten sonra, bu kural biraz daha genişletilerek aynı maddenin (a) ve (b) fıkralarındaki durumlarda da uygulanabileceği öngörülmüş; karayolu tanımına girmediği halde genel trafiğin kullanımına açık olan yerler “karayolu gibi” kabul edilmiştir. Bir başka ifade ile Karayolları Trafik Kanunu’nun uygulanması için kazanın mutlaka karayolunda meydana gelmesi gerekmeyip karayolu ile bağlantısı olan, karayolu sayılan bir alanda meydana gelmesi halinde de karayolunda meydana gelmiş gibi kabul edilmektedir. Anılan yasal düzenlemeler gereğince kamunun yararlandığı tüm yollar karayolu tanımı içindedir. Bu açıdan karayolunda taşıt trafiğine kamu yönetimince izin verilip verilmemesi önemli olmayıp fiilen bu amaçla kullanılması yeterlidir. Yine karayolu zemininin asfalt, beton, taş veya toprak olması arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bu açıdan köy, orman, dağ, bağlantı sağlayan tarla ve yayla yolları da karayoludur.
Dosya kapsamı, araç sürücüsü, davacı ve olay mahallinde bulunan görgü tanığı …’nun kazanın oluşumuna ilişkin beyanları, resmi görevlilerce düzenlenen 24.06.2006 tarihli tutanak ve ekindeki krokiye göre dava konusu olayın … Fabrikasının kömür deposunda meydana geldiği, aracın kasasındaki kömürün depoya boşaltımı sırasında, aracın damperinin elektrik teline takıldığı, araç sürücüsünün davacıyı da yardıma çağırarak, damperi elektrik telinden kurtarmak isterken orta lastiklerden sol taraftaki lastiğin patlayıp yerinden çıkarak, yardım için gelen davacıya çarparak yaralanmasına sebebiyet verdiği, yükün boşaltılması ve elektrik teline takılan damperin kurtarılmak istenmesi sırasında kazanın meydana geldiği,bu halde aracın işletilme halinde olduğunun kabulünün gerektiği,mahkemece 08.08.2019 tarihinde yapılan keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda olay yerinde şu an fabrika kalmadığı, fabrika kalıntılarının olduğu, fabrika alanından tel örgü ile çevrili elektrik havai hattı geçirildiği belirtilmiş ise de, kazanın meydana geldiği 24.06.2006 tarihinde (olay tarihinde) çizilen krokide fabrika sahasının eski Silvan yoluna sınır olduğu, fabrika alanı etrafı tel örgülerle çevrili ise de tel örgülerde bırakılan açıklıkların giriş ve çıkış kapısı olarak kullanıldığının anlaşıldığı,somut olayda fabrika sahasının ve dolayısı ile bu alan içinde yer alan deponun, kara yoluyla bağlantısının bulunduğu, kara yolunun bir uzantısı olduğu dikkate alındığında, kazanın 2918 sayılı KYTK.nın 2. maddesi uyarınca kara yolu sayılan fabrika sahasında meydana geldiğinin kabul edilmesi gerektiği, fabrika sahasının karayolu ile bağlantısının bulunduğu, karayolunun bir uzantısı olduğu, davalıya trafik sigortalı aracın olay anında işletilme halinde bulunduğu anlaşılmakla; mahkemece davacının yaralanmasına neden olan olayın trafik kazası olduğunun, kazanın 2918 sayılı KTK’nun 2. maddesi uyarınca karayolu sayılan fabrika sahasında meydana geldiğinin ve aracın işletilme halinde olduğunun kabulü ile yargılamaya devam edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile önceki yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmiş olmakla davalı sigorta şirketi vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talepleri yerinde görülmemiştir.
Davacı vekilinin istinaf taleplerine gelince; somut olayda kaza 24.06.2006 tarihinde gerçekleşmiş, dava ise 16.04.2015 tarihinde açılmıştır. Bazı hallerde, zararın öğrenilmesi, onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamındadır. Zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir. Buna karşılık ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde, sonradan değişme eğilimi gösteriyor, kısaca, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise, artık “gelişen durum” ve dolayısıyla, gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler söz konusu olacaktır. Böyle hallerde, zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olamayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır. (HGK, 15.11.2000 gün ve: 2000/21-1609 K: 2000/1699, 4.HD 13.05.1980 gün ve 1980/3493-6206 sayılı; 26.01.1987 gün, 1986/7532 esas, 1987/485 karar sayılı kararı). Gelişen durumun varlığı halinde gelişen durumun sona ermesinden itibaren zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekir. Gelişen durum; olay sonucu meydana geldiği halde, başlangıçta bilinen yaralanmalar dışında, sonradan ortaya çıkan veya gelişen, olaya bağlı vücut bütünlüğünü bozan sonuçlar olarak tanımlanabilir. Gelişen durumun olup olmadığı ise her olaya özgü olarak kanıtlara göre değerlendirilir.
Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır. Zararın öğrenilmesi kavramıyla kastedilen ise, haksız fiil nedeniyle oluşan bedensel zararın kapsamının öğrenilmesi olup, bu bedensel zararın sebep olacağı maluliyet oranının belirlendiği tarihin, zararın öğrenilmesi kavramına bir etkisi yoktur. Bedensel zararın (yaralanmanın) gerçekleşmesi ve bu yaralanmayla ilgili tedavinin tamamlanması ile zararın kapsamının belli olduğu kabul edilmelidir.
6098 sayılı BK.’nın 72. maddesinde haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararın tazmini istemi ile açacağı davaların, zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 2 ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi bulunduğu belirtilmiştir.
Bunun yanında, 2918 sayılı KTK.nun 109/1. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar.” hükmüne, yine aynı kanunun 109/2 maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir.
2918 sayılı Kanunun anılan madde hükmünde, gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Yani tedavinin devam ediyor olması ve gelişen durumun varlığı halinde gelişen durumun sona ermesinden itibaren 2918 sayılı Yasanın 109/1. maddesinde belirtilen 2 yıl içinde dava açılması gerekir. 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi ise, failin fiilen zararın öğrenilmesi vs. durumun bulunduğu hallerde uygulanabilen süredir. Gelişen durumun varlığı halinde açılacak tazminat davalarının bu 10 yıllık tavan zamanaşımı içinde açılması gerekmektedir.Ancak gelişen durumun varlığının bulunmadığı hallerde uygulanacak zamanaşımı süresi ise, 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi değil, ceza zamanaşımı süresidir. Başka bir ifade ile anlatılacak olursa; davacının maluliyetinde gelişen durum yok ise 24.06.2006 tarihinden itibaren ceza zamanaşımı uygulanacak; gelişen durumun varlığının kabul edilmesi durumunda ise gelişen durumun öğrenilmesi tarihinden itibaren iki yıl ve her halükarda 10 yıllık tavan zamanaşımı süresi içinde talep edilmiş olup olmadığı irdelenecektir. Davaya konu 24.06.2006 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda davacı yaralanmış olup, eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’ya göre zamanaşımı süresi 8 yıldır. İş bu dava 16.04.2015 tarihinde açılmıştır. Davalı vekili süresi içinde verdiği cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Davacı kaza sonucu yaralandıktan sonra 24.06.2006 tarihinde Dicle Üniversitesi Tıp fakültesinde muayene edilmiş, 28.06.2006 tarihinde güvenlik güçlerince aynı hastanenin ortopedi yoğun bakım ünitesinde olayla ilgili ifadesi alınmış,22.08.2007 tarihli başvurusu üzerine Diyarbakır Devlet Hastanesi Sağlık Kurulunca düzenlenen 24.08.2007 tarihli özürlü sağlık kurulu raporunda %15 oranında özürlü olduğu belirtilmiştir. Dava dilekçesinde de davacının söz konusu rapora göre %15 oranında malul kaldığından bahisle iş bu dava açılmıştır. Bu durumda davacının en geç bu raporun düzenlendiği tarih itibariyle zararı öğrendiğinin kabulü gerekmektedir. Zira mahkemenin de kabulünde olduğu gibi davacı tarafın, davacının tedavisinin devam ettiği ya da gelişen durum olduğuna dair iddia ve ispatı da bulunmamaktadır.KTK’nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde (24.06.2014 tarihine kadar) davanın açılmadığı anlaşılmıştır. Buna göre davacının yaralanması ile ilgili gelişen bir durumun varlığı iddia ve ispat edilemediğinden, iş bu davada, kaza tarihi ile dava tarihi arasında zamanaşımı süreleri dolmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenler ve dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına,dava tarihi itibariyle, olay tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’ya göre 8 yıllık ceza zamanaşımı süresinin 24.06.2014 tarihinde dolduğunun anlaşılmasına, davalı tarafın süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı definin kabulü ile davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve mahkemenin gerekçesine göre yerel mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekili ile davalı sigorta şirketi vekilinin (katılma yolu ile) yerinde görülmeyen tüm istinaf taleplerinin (HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı … vekili ile davalı …Sigorta AŞ. (eski unvanı … Sigorta AŞ) vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvuru harçları ve istinaf karar harçları peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf talebinde bulunan davacı ve davalı sigorta şirketi tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ayrı ayrı kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-Kararın taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süresi içinde temyizi kabil olmak üzere 03.05.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.