Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2022/291 E. 2022/1245 K. 29.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No.
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

.

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R
.

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/07/2021
NUMARASI :….

DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 29/04/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 23/05/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacılar ve tüm davalılar vekilleri tarafından süresi içinde ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacı …’nın babası …’nın 20/03/2015 tarihinde, davalı …’a ait …’ın sevk ve idaresindeki aracın çarpması sonucu hayatını kaybettiğini, trafik kazasına sebebiyet veren aracın kaza tarihi itibariyle davalı … Sigorta A.Ş. nezdinde trafik sigortası poliçesi ile sigortalı olduğunu, davalı …’ın olay esnasında 163 promil alkollü olduğunun tutanakla sabit olduğunu, kazanın meydana gelmesinde kusurlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 150.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini ve davacı için 50.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalı …’dan ve araç sahibi …’dan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili cevap dilekçesinde; aracın davalı şirkete 30.12.2014-2015 tarihleri arasında geçerli olmak üzere sigortalı olduğunu, poliçe teminat limitinin 290.000,00-TL olduğunu, davacılara ait güncel nüfus kayıtlarının istenilmesi gerektiğini, davacıların yaşları ve medeni durumları bakımından, destek tazminatı talep edip edemeyeceklerinin belirlenmesini, destekten yoksun kalma tazminatı belirlenirken bilinen ücret, belirlenebilir bir ücret yoksa asgari ücretin baz alınması gerektiğini, avans faizine ilişkin talebin reddi gerektiğini, davalı şirketin dava açılmasına sebebiyet vermediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı …, usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen davaya cevap vermemiş, davalı … 20.10.2015 tarihli oturumda talep edilen tazminat miktarını kabul etmediğini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece davanın Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/110 Esası ile açıldığı, 02/03/2017 tarihinde Ankara Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı verildiği, davalı Davalı … ve … vekilinin bu kararı istinaf ettiği, Ankara 26. HD’nin 2018/3059 esas – 2018/1501 karar sayılı ilamı ile Davalı … ve … vekilinin istinaf taleplerinin Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1.b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verildiği, bu kararı da davalı … ve … vekili temyiz etmiş olup Yargıtay 17. HD’nin 2019/312 Esas 2019/2114 karar sayılı ilamı ile davalılar … ve … vekilinin temyiz isteminin reddine karar verildiği, dosyanın mahkeme esasına kaydedildiği somut olayda; davalı sigorta şirketine ZMMS sigortası ile sigortalı, davalılardan …’ın sevk ve idaresindeki diğer davalı …’ın maliki olduğu aracın davacının babası ve desteği …’ya çarparak ölümüne neden olması sebebiyle eldeki tazminat davasının açıldığı, kusura ilişkin bilirkişi raporu ile Elmadağ Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/435 esas sayılı dosyasında İstanbul Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığından alınan raporlar arasındaki çelişkileri giderir, yargısal denetime elverişli 04/12/2020 tarihli bilirkişi raporuna itibar edildiği, bu suretle kazaya karışan sigortalı araç sürücüsünün yüzde 25, müteveffa …’nın ise meydana gelen trafik kazasında yüzde 75 oranında kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerektiği, davalıların (davalı sigorta şirketinin poliçe limitleri dahilinde) maddi zarardan birlikte sorumlu oldukları, dosya içerisinde toplanan tüm deliller ve tüm dosya içeriğine göre; olay tarihinde davalı sigorta şirketine ZMMS sigortası ile sigortalı aracın çarpması sonucu davacının babası ve desteği …’nın vefat ettiği, dosya kapsamında müteveffa için asgari ücret üzerinde kazancı bulunduğuna dair bilgi-belge olmadığından asgari ücret miktarı üzerinden, TRH-2010 yaşam tablosu, kazaya karışan tarafların kusur durumu ve davacının üniversite öğrencisi olduğundan hesaplanması gerekli destek süresi dikkate alınarak hazırlanan aktüer bilirkişi raporuna göre davacının babasının vefatı nedeniyle 12.246,13-TL davalılardan maddi tazminat talep hakkının bulunduğu, davalı sigorta şirketinin dava tarihi, diğer davalıların ise kaza tarihi itibarıyla kabul edilen bu miktara sigortalı aracın kullanım amacı ve cinsi gereği işletilmesi gerekli yasal faizle birlikte KTK uyarınca müştereken ve müteselsilsen sorumlu oldukları, davacı tarafın davalılar işleten ve haksız fiil sorumlusu davalılara karşı talep olunan manevi tazminat talebine gelindiğinde, bilindiği üzere 6098 sayılı TBK’nun 56.(818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47.) maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarının adalete uygun olması gerektiği, manevi tazminatın zarara uğrayanda manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşıdığı, manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediği, zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerektiği, takdir edilecek miktarın, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olması gerektiği, 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartların açıkça gösterildiği, bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakimin bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermesi gerektiği, bu bilgiler ışığında, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, kazanın oluşumu, kazaya karışan tarafların kusur durumu ve kazanın meydana geldiği tarih ve olay tarihindeki paranın alım gücü, babasını kaybeden davacının içinde bulunduğu ve ileride yaşanacağı muhakkak elem, keder ve ızdırap göz önünde bulundurularak müteveffanın kızı olan davacı için manevi tazminat takdir edildiğinden bahisle, davanın kısmen kabulü ile; 12.246,13-TL maddi tazminatın davalı … Sigorta A.Ş. yönünden dava tarihinden, diğer davalılar … ve … yönünden kaza tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, 12.500,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiş; hükme karşı tüm taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
1-Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Dosya kapsamında ilk derece mahkemesi tarafından kusur ve bu kusur raporuna dayalı hesap bilirkişi raporu alındığını, gerekçeli karardan anlaşıldığı üzere 04.12.2020 tarihli kusur raporunun hükme esas kabul edildiğini, raporun içeriğinde kusur atfı yönünden çelişkili tespitler bulunması nedeniyle 04.01.2021 tarihli dilekçe ile rapora karşı itirazlarını bildirdiklerini ancak itirazlarının dikkate alınmadığını, 04.12.2020 tarihli, çelişkiler ihtiva eden kusur raporunun hükme esas alınmasının hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte 04.12.2020 tarihli kusur raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte olduğu kabul edilse dahi söz konusu raporda tespit edilen kusur oranları ile tazminat hesabından indirim yapılmasının alenen ve açıkça hukuka aykırı olduğunu, zira destekten yoksun kalma tazminatının, 6098 Sayılı TBK’nın 53/3. maddesinde; “Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar” ölüm halinde uğranılan zararlardan biri olarak açıklandığını, buna göre destekten yoksun kalma tazminatının, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına ait olduğunu, yani destekten yoksun kalma tazminatının, muristen bağımsız olarak doğrudan destekten yoksun kalanda doğduğunu, bağımsız bir talep hakkı olduğunu, dolayısıyla murisin eylemlerinin ve/veya kusurunun, işbu tazminat bakımından etkili olmasının kabulünün mevzuata açıkça aykırı düşeceği gibi hukukun genel normlarına da aykırı olacağını, bu hususta sayısız Yargıtay kararı ve güncel tarihli bir YHGK kararı da bulunduğunu, söz konusu 16.06.2020 tarih ve 2018/17-28 E. – 2020/418 K. sayılı YHGK ilamında da belirtildiği üzere destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararının, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarar olduğunu, bu zarardan doğan hak desteğe ait olmadığına göre, onun kusurunun bu hakka etkili olmasının da düşünülemeyeceğini, tüm bu nedenler ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca davacının yoksun kaldığı destek meblağından müteveffanın kusurunun indirilemeyeceğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte bir indirim yapılacak olsa dahi bu indirimin ancak sigorta şirketi bakımından geçerlilik teşkil edeceğini, işbu davada ise sigorta şirketi ile birlikte kazaya karışan aracın sahibi ve sürücüsünün de davalı olduğunu, diğer davalılar bakımından kusur indirimi yapılmasının mümkün olmadığını, ayrıca dosya kapsamında alınan hesap bilirkişisi raporları arasında da çelişki olduğunu, müteveffanın dönem gelir hesaplamalarının, her iki hesap raporunda farklı olduğunu, dosyada mevcut önceki hesap raporunda davacıya %50 pay verilmişken, yeni tarihli bilirkişi raporunda verilen payın %30 olduğunu, hem pay hem de müteveffanın gelir hesaplaması bakımından her iki rapor arasındaki çelişkinin de giderilmesi gerektiğini, buna yönelik itirazlarının da dikkate alınmadığını, takdir edilen manevi tazminat miktarının da kabul edilemeyeceğini, Zira 18 yaşında, tabiri caizse hayatının henüz başında babasını kaybetmiş bir genç kızın yaşadığı elem, keder ve ızdırabın, yetişkin ve her anlamda bağımsız bir insanın yaşayacağı elem, keder ve ızdıraba oranla çok daha fazla olacağını, hükmedilen manevi tazminatın davacının yaşadığı acının telafisi olmaya yeter miktarda olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2-Davalı … Sigorta AŞ vekili katılma yolu ile istinaf dilekçesinde; Raporda TRH ve Progresif Rant sistemi ile hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, TRH+1.8 teknik faiz ile yeni bir rapor alınması gerektiğini, bilirkişi raporunda TRH’a göre bakiye ömürlerin tespiti sonrasında tazminatın, peşin değerlerin her yıl için % 10 arttırılıp %10 iskonto edilmek suretiyle hesaplandığını, halbuki kaza tarihi itibariyle kullanılması gereken hesaplama yönteminin TRH+1.8 teknik faiz olduğunu (Ankara BAM 26. HD’nin 2019/439 E. – 2021/694 K. sayılı ilamında, kaza tarihinde kabul edilen hesaplama yönteminin kullanılması gerektiğinin vurgulandığını), müteveffanın anne ve babasına pay ayrılması doğru olmakla birlikte hesabın farazi değil pay sahiplerinin doğum tarihleri tespit edilerek yapılması gerektiğini, müteveffanın anne ve babasının hala hayatta olup olmadığının belirlenmesi ve doğum tarihlerinin net olarak belirlenebilmesi için öncelikle nüfus kayıt örneklerinin dava dosyasına kazandırılması ve buna göre yeniden hesaplama yapılması gerektiğini, bilirkişi raporunda anne-baba payı ayrıldığı belirtilmiş ise de; bu hesaplamanın somut verilerle ve anne-babanın destekten yoksun kalma zararlarının da gösterilerek yapılması gerektiğini, davalı şirket lehine görevsizlik nedeniyle ayrıca lehe vekalet ücretine hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7. maddesinde “Ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar davanın nakli, davanın açılmamış sayılması, görevsizlik veya yetkisizlik kararı verilmesi durumunda bu Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunur. Şu kadar ki, davanın görüldüğü mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemez.” yine HMK’nın 331/2. maddesinde de; “Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi hâlinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder.” şeklinde hüküm olduğunu, konu dosyada Elmadağ Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/110 E. – 2017/46 K. sayılı ilamıyla görevsizlik kararı verilerek, Ankara Asliye Ticaret Mahkemeleri’nin görevli olduğunun belirtildiğini, nitekim dosyanın Ankara 12. ATM üzerinden karara çıktığını, Ancak görevsizlik nedeniyle ayrıca bir vekalet ücretine hükmedilmediğini, halbuki; davanın kabulü durumunda dahi ayrıca davalı lehine görevsizlik nedeniyle vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini (Konya BAM 3 HD’nin 05.03.2020 tarih 2020/158 E. 2020/361 K. sayılı ilamı, Yargıtay 17. HD’nin 24.09.2019 tarih 2016/18157 E. – 2019/8437 K. sayılı ilamı), kusur indiriminin doğru olduğunu, zira desteğin yaya olduğunu, sigortalının kusuru oranında davalıların sorumlulukları bulunduğunu, aksinin kabulü halinde yaya %100 kusurlu bile olsa, aracın işleteni, sürücüsü ve sigorta şirketinin tazminattan sorumlu olduğu sonucuna gidileceğin ki bu durumun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceğini, hakkaniyete de uygun olmayacağını (Yargıtay 17. HD’nin 01.06.2020 tarih 2018/5966 E. – 2020/2987 K. sayılı ilamı, Yargıtay 17. HD’nin 28.03.2019 tarih 2016/9096 E. – 2019/3787 K. sayılı ilamı, Yargıtay 17. HD’nin 14.03.2019 tarih 2016/5434 E. – 2019/3000 K. sayılı ilamı) belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
3-Davalı … ve … vekili istinaf dilekçesinde; 20.03.2015 tarihinde Kırıkkale Üniversitesinde öğrenci olan davalının sınıf arkadaşlarını Ankara girişine bırakmak amacı ile Kırıkkale’den Ankara’ya hareket ettiğini, Kırıkkale Dönüşünde Elmadağ Rampa tabir edilen Elmadağ giriş Üst geçidin yaklaşık 3-4 metre yakınında kazanın meydana geldiğini, davalının 60-70 km hızla ilerlerken bir anda önündeki kamyonun sağ şeride geçmesi üzerine karşısında müteveffayı gördüğünü, yolun çok kalabalık olması nedeni ile bir anda duramadığını ve birkaç metre ilerde ilk fırsatta yolun sağ şeridine aracını park edip hemen ambülâns ve polisi aradığını, görevli trafik polislerince tutulan kaza tutanağında davalıya aracın hızını şartlara uydurmamak, ayarlamamak kuralını ihlali nedeniyle(KTK52/1 maddesi), müteveffaya ise (araçların hızlarını göz önüne almamak veya uygun zamanda geçmemek kuralının ihlali nedeniyle (KTK 68/1-b-3 maddesi) kusur verildiğini, kaza tutanağını kabul etmediklerini, kazada davalının kusuru bulunmadığını, zira öncelikle davalıya aracın hızlı olduğundan bahisle kusur verildiğini, oysa ki olay anındaki kamera görüntüleri incelendiğinde yolun çok yoğun olduğu araçların güçlükle ilerleyebildiklerinin görüleceğini, yol çok dik bir rampa olup burada aracın hızla gitmesinin fiziken zor, belki de mümkün olmadığını, müteveffa hakkında yapılan kan raporuna göre müteveffanın çok alkollü olduğunu, müteveffanın üst geçit var iken ve hemen 2-3 metre yakınında iken karşıdan karşıya yürüyerek ve yasak olan bir yola çıkarak geçmeye çalıştığını, sırf davalının alkollü olmasının davalıyı direkt kusurlu atfetmeyeceğini, ancak alkollü olması yanında trafik kurallarına aykırılık halinde kusurlu kabul edileceğini, maktül hakkında ise “Yola birdenbire çıkmak” ile “yayaların karşıdan karşıya geçişi ile ilgili kurallara uymamak” fiilinden dolayı kusur verildiğini, kazanın olduğu yeri inceleyen trafik polislerince olay yerinde fren izi olduğunun belirtildiğini, bunun doğru olduğu kabul edilse dahi teknik verilerle hızın hesaplanması halinde davalının hızının beyanında belirttiği üzere 60-70 km’yi geçmediğini, trafik kaza tutanağını, davalıya izafe edilen kusur oranını ve davaları kabul etmediklerini, davalının seyir hızı 60-70 km olup tanık beyanlarınca da bunun doğrulandığını, yine bu hızın hesaplanmasında baz alınan ..,,, …)’nın verilerinde belirtilen ve durma mesafelerine ilişkin bilirkişi raporlarında fren izinin oluşabilmesi için aracın hızının 50km./s, 21 metre fren izinin oluşabilmesi için aracın hızının 70km/s olması gerektiğini, buna fren mesafesi doğru kabul edilirse davalının hızının beyan ettiği üzere 60-70 km yi geçmediğini, olay sonrasındaki tanıkların ifadelerinin de davalının hızının 60-70km/s olduğu yönünde bulunduğunu, CD kayıtlarında yolun kalabalık olması ve kaza yerinin rampa çıkışın en sonunda bulunması nedeni ile de savunmalarının doğrulandığını, kazanın vuku bulduğu yer şehirlerarası karayolu olup, bu karayolundaki hız tahdidinin 110km olduğunu, trafik kaza tutanağında belirtilen olay yerinin meskûn mahal olduğu nitelendirilmesinin doğru olmadığını, D23 karayolu olduğunu, meskûn mahal olan Irmak Kasabası ile bir ilgisi bulunmadığını, Elmadağ ilçesi girişini yani meskûn mahal giriş ve konut bölgesinden çok çok uzakta bir yer olduğunu, şehirlerarası dinlenme tesislerinin (yol boyu dinlenme tesisleri) yakınında (önünde) meydana geldiğini, trafik kaza tutanağının kazanın yeri ve zamanı başlıklı (H) bentli Devlet yolu başlıklı bölümünde kazanın D 200-14 devlet yolu olduğunun belirtildiğini, bunun keşif marifeti ile ortaya çıkacağını, davalıya “sürücüler hızlarını kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak zorunda” kuralı gereğince %25 oranında kusur izafe edildiğini, kanaatlerince davalının kazada kusuru bulunmadığını, aktüerya bilirkişisince de davalının sürücü, davacı müteveffanın yaya olması dikkate alınarak hesaplama yapıldığını, kusur oranı yüksek olanın müteveffa olduğunu, davacı çocuk hakkında her ne kadar 12.246,13 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplanmış olsa da bu miktarın çok fahiş olduğunu, hem de müteveffa Mehmet Kabadayı’nın kazadan önce eşinden boşandığını, davacı çocuğun kendisinin annesi ile birlikte kaldığını beyan ettiğini, bu nedenle babadan dolayı destekten yoksun kalma tazminatı talebinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, aktüerya hesabında dönem içerisinde hesapta baz alınan kazanç miktarının hatalı olduğunu, bilirkişi raporunda davacı tarafın sigorta şirketinden dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek, diğer davalılardan olay tarihinden itibaren yasal faiz yürütülerek tazminat talebinde bulunabileceğinin belirtildiğini, bu hususun mahkemenin görev ve yetkisinde olduğunu, vekalet ücreti taktirinde hata yapıldığını, davacıya fazla, kendilerine eksik vekalet ücretine karar verildiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan tarafların sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda; dava, ölümlü trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Destekten yoksun kalanların destek payları belirlerken desteğin gelirinin bir kısmını kendisine bir kısmını da eş ve çocukları ile anne ve babasına ayıracağı varsayılmalıdır. Bunun dışında destekten yoksun kalanlardan bir kısmının davacı olup diğer kısmının davacı olmadığı durumda talepte bulunmayan destek görenlerin paylarının da hesaplamada göz önünde tutulması gerekmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında, destek payları doğru belirlenerek, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış/sağlayacak olduğu yardımın miktarı da doğru şekilde hesaplanmalıdır. Destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde destekten yoksun kalanlara ayrılacak paylar Yargıtay uygulamaları ile kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte ikişer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile anne ve babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay, ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile anne ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak, anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir. Anne ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, anne ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe, %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılacak tazminat bu ilkelere göre hesaplanacaktır. Desteğin gelirinin 100 pay olduğunun kabulü ile bu 100 payın davacılar ile dava dışı hak sahiplerine dağıtılması, dağıtılan payların toplamının 100 olması gerekmektedir. Hakim, her somut olayda, destek ölmeseydi, ne kadar süre ile destek olacak idiyse bu süreyi destek süresi olarak kabul eder. Ana-babaya yardımda, onların yaşama süreleri; çocuklara yardımda ise, çocukların çalışmaya başlama süresi esas alınır. Çocuklarda, kız veya erkek olmalarına, yüksek öğrenim yapıp yapmamalarına, fiziksel/zihinsel engelleri bulunup bulunmamasına göre farklı süreler kabul edilmektedir. Bunun dışında kız çocukları için genellikle, çalışmaya başlama veya evlenme ile destek ihtiyacı ortadan kalkmaktadır. Destekten yoksun kalma tazminatının yukarıda ifade edilen amaç ve kapsamı karşısında; somut gerçeğin bulunduğu durumda varsayımlara dayalı hesaplama yapılması kabul edilemez. Yargıtay uygulamalarında anne ve baba, çocuklarının ölümü tarihinde bakıma muhtaç olmasalar dahi ileri tarihlerde çocuklarının bakımına ihtiyaç duyabilecekleri, anne ve babanın çocuklarından her zaman maddi ve manevi destek alacağı, bu nedenle tazminat hesabı yapılırken sağ olan anne ve babaya destek payı ayrılması gerektiği kabul edilmektedir.
Somut olayda yaya konumunda olan müteveffanın trafik kazası sonucu ölümü nedeniyle, eşinden çok önce boşandığı anlaşılan desteğin, üniversite eğitimi almakta olan kızı davacı Kardelen için destek tazminatı talep edilmiş, hükme esas alınan 23.06.2021 tarihli aktüer bilirkişi raporunda, destek ve davacı ile birlikte desteğin annesi dava dışı …’ye de varsayımsal olarak tespit edilen bakiye ömür sonuna kadar destek payı ayrılmıştır. Oysa dosyaya kazandırılan nüfus aile kayıt tablosuna göre desteğin annesi …, davaya konu trafik kazasından önce, bir başka ifade ile destekten çok önce 04.03.1999 tarihinde vefat etmiştir. Yine desteğin babası olan Mehmet Kabadayı’nın da 16.12.1993 tarihinde destekten önce vefat ettiği görülmüştür. TMK.’nın 28. maddesinde “kişiliğin, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlayacağı ve ölümle sona ereceği” düzenlenmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 28/1. maddesi gereğince, gerçek kişiler yönünden maddi hukuk bakımından hak ehliyeti ve usul hukuku bakımından da taraf ehliyeti ölümle son bulduğundan, desteğin anne ve babasının hak ve taraf ehliyeti bulunmamaktadır. Yerleşik Yargıtay kararlarında açıkça dava dışı sağ olan hak sahiplerine pay ayrılması gerektiği belirtilmiştir.
Bu halde desteğin annesi olan …, desteğin kendisinden önce vefat ettiğinden, hak sahibi olması ve dava dışı hak sahibi olarak kabul edilmesi mümkün olmadığından, hükme esas alınan tazminat raporunda anne …’ya destek payı ayrılması doğru görülmemiştir. Zira bu halde destek payının müteveffa ile davacı çocuk arasında (davacının üniversite eğitimi aldığı anlaşılmakla 25 yaş hitamına kadar) dağılımı yapılarak, destek tazminatı hesaplanması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir. Bu hali ile Aktüer bilirkişi raporunun hükme elverişli olmadığı anlaşılmış olup, eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklandığı üzere inceleme ve değerlendirme yapılarak, konusunda uzman önceki bilirkişi dışında bir başka aktüer bilirkişiden (hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunun düzenlendiği 23.06.2021 tarihindeki verilere göre, (bilinen dönemde aynı tarihte sonlandırılarak), hak sahibi davacı Kardelen için 25 yaş hitamına kadar, yerleşik Yargıtay uygulamalarında belirtilen pay oranına göre destek tazminatı hesaplanması, taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar da mahkemece gözetilerek, davacının talep edebileceği destek tazminatının tespiti hususunda rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hüküm kurulması doğru görülmediğinden, davacı vekilinin buna ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülüp sonucuna göre karar verilmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekilinin sair, davalı sigorta şirketi vekili ve davalı … ve … vekilinin tüm istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle,davacı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; Ankara 12. Asliye Ticaret mahkemesinin 14.07.2021 tarih, 2019/356 Esas – 2021/582 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1.a.6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, dosyanın yeniden yargılama yapılarak sonucuna göre yeniden karar verilmesi için ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
Kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekilinin sair, davalı sigorta şirketi vekili ile diğer davalılar … ve … vekilinin tüm istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
2-Harçlar Kanunu gereğince istinafa başvuran davacı tarafından yatırılan 59,30TL maktu, davalı sigorta şirketi tarafından yatırılan 209,90TL, davalı … ve … tarafından yatırılan 363,22TL nispi, 59,30TL maktu istinaf karar harçlarının istek halinde ilgili taraflara ayrı ayrı iadesine,
3-İstinaf talebinde bulunan tüm taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden verilecek nihai kararda ayrı ayrı dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği ve harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK. 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 29.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
…..
* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.