Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2022/1792 E. 2023/116 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/1792
KARAR NO : 2023/116

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/05/2022
NUMARASI : 2022/19 Esas 2022/338 Karar

DAVACI : … – -…
VEKİLLERİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Trafik Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat
KARAR TARİHİ : 23/02/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 08/03/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili; 18.02.2016 tarihinde davalıya Zorunlu Mali Mesuliyet Sigortası poliçesi ile sigortalı … plakalı aracın tekerleğinden fırlayan taşın, aracın arkasında dava dışı motorsiklette yolcu olarak bulunan davacının gözüne gelmesi üzerine davacının görme yetisini kaybettiğini, davacının kusursuz, sigortalı araç sürücüsünün %100 kusurlu olduğunu, davalıya başvurmalarına rağmen olumlu cevap alamadıklarını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 100,00 TL geçici; 100,00 TL sürekli işgörmezlik tazminatının temerrüt tarihinden itibarın işleyecek avans faiziyle ve poliçe limitiyle sınırlı olarak davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının talebi yönünden zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacının dava açmadan evvel davalı şirkete başvuru yapmadığını, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte davalı şirketin sorumluluğunun sigortalısının kusuru ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacının maluliyeti konusunda ATK Trafik İhtisas Dairesinden rapor alınması gerektiğini, poliçede sadece sürekli maluliyet hallerinin teminat altına alındığını, davacının müterafik kusurunun bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerektiğini, dava tarihinden itibaren yasal faiz talep edilebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece davanın, trafik kazası nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olduğu, Mahkemece verilen 03/04/2019 tarih ve 2017/838 Esas, 2019/312 sayılı kararın Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi’nin 2019/1761 Esas, 2021/2205 Karar ve 25/11/2021 tarihli ilamı ile ” … davacının kask takmamasının zararı artıran bir durum olup (müterafik kusur olup tazminat miktarından indirim sebebidir) kusur oranına etkisinin olmaması nedeniyle Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi, İTÜ ya da Karayolları Trafik Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek uzman bilirkişi kuruluna tevdii ile davacının itirazları da değerlendirilmek suretiyle kusur raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.” Gerekçesiyle kaldırıldığı, kaldırma kararı uyarınca Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden rapor alındığı 14/02/2022 tarihli raporda davacı, davalı ve dava dışı motosiklet sürücüsüne atfı kabil kusur bulunmadığı, yol üzerinde bulunan taş parçasının kazanın oluşumunda etken olduğunun tespit edildiği, toplanan delillere, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalıya ZMMS poliçesi ile sigortalı aracın seyir halindeki iken tekerinden fırlayan taş parçasının arkasında seyir halinde olan motosiklette yolcu olarak bulunan davacının gözüne isabet etmesi sonucu davacının yaralandığı, davacının yaralanmasında davalıya sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmadığı, olayın meydana gelmesinde taş parçasının etkili olduğu, bu durumda sigortalı araç sürücüsünün kusurunun bulunmaması nedeniyle davalıdan tazminat talep edilemeyeceği anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince kusur raporları arasındaki çelişki giderilmeden karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, Adli Tıp Kurumu Başkanlığı (İstanbul) Trafik İhtisas Dairesinin 14/02/2022 tarihli raporunda sürücüler … ve … ile yolcu …’ın kusursuz olduğu, olay mahallinde yol üzerinde bulunan taş parçasının olayın oluşu üzerine %100 oranında etken olduğu yönünden görüş bildirilmiş ise de; kaldırma kararı öncesi alınan 07/03/2019 tarihli kusur raporunda sürücü …’nin kusursuz, sürücü …’in %75 ve yolcu …’ın %25 oranlarında kusurlu oldukları yönünde görüş bildirildiğini, trafik kazalarından kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemli davalarda tarafların kusur durumlarının tereddüte mahal vermeyecek şekilde tespit edilmesi, eğer var ise aynı olaya dair raporlar arasında kusurun aidiyeti ve oranına yönelik çelişkinin giderilmesi gerektiğini, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26/6/2014 tarihli ve 2014/11338 Esas – 2014/10182 Karar sayılı kararında ”(…) mahkemece alınan ilk raporda davalıya sigortalı olan araç sürücüsünün kusursuz olduğu, itiraz üzerine alınan 2. raporda ise davalıya trafik sigortalı araç sürücüsünün %25 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Her iki rapora da davacı vekili tarafından itiraz edilmiştir. Bilirkişi raporları arasındaki kusur dağılımına dair çelişki giderilmeden karar verilmesi doğru değildir. Bu durumda mahkemece, İTÜ Karayolları Kürsüsü veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek uzman bilirkişi kurulundan kazaya yönelik kusur dağılımına ilişkin, çelişkilerin giderilmesi yönünde gerekçeli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.” denilmek suretiyle bu hususa değinildiğini, hükme esas alınmaya elverişli olmayan Adli Tıp Kurumu kusur raporuna dayanılarak davanın reddinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının yolcu olarak bulunduğu motosikletin sürücüsü …’in, çakıllı yolda seyir halinde iken öndeki aracın tekerlerinden çakıl fırlama ihtimalini göz önüne almayıp, öndeki aracı güvenli mesafeden takip etmediğini, bu hali ile sürücü …’in hızını yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmama(KTK m.52/1-b), diğer bir aracı izlerken 52/1. maddede belirtilen hususları göz önünde tutarak güvenli bir mesafe bırakmama(KTK m.52/1-c) kural ihlallerini gerçekleştirdiği açık olup bu sürücüye kusur izafe edilmemesinin olayın gerçekleşme şekline uygun olmadığını, önde seyreden aracın sürücüsü …’nin, çakıllı yolda aracı ile seyrederken aracın kayma, çakıl sektirme vb ihtimallerini göz önünde bulundurması ve hızını yolun bu durumuna ve etraftaki araçlara göre ayarlaması gerektiğini, ne var ki …, bunu yapmadığından hızını yol ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmama(KTK m.52/1-b) kural ihlalini gerçekleştirdiğini, bu hali ile bu sürücüye kusur izafe edilmemesinin de olayın gerçekleşme şekline uygun olmadığını, yargılama sırasında ileri sürdükleri itirazlar değerlendirilmeden, sürücü …’in durumunun 2918 sayılı KTK’nın 52/1-b,c maddeleri, sürücü …’nin durumunun 2918 sayılı KTK’nın 52/1-b maddesi uyarınca irdelenmeden ve aynı trafik kazasına dair raporlar arasında kusurun aidiyeti ve oranına yönelik oluşan çelişkinin giderilmesi için dosyanın KGM Fen Heyeti üyelerinden oluşan üç kişilik bir bilirkişi heyetine tevdi edilmeden karar verilmesinin HMK’nın 353/1-a-6 maddesine aykırı olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Davacı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasında yaralanmaktan kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dairemizin 25.11.2021 tarih 2019/1761 Esas, 2021/2205 Karar sayılı ilamında “Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi makine mühendisi …’ın 07.03.2019 tarihli raporunda “dosyadaki Olay Yeri Basit Krokisinden; Bahtiyar Köyü- Altıkapı Köyü yolunun; iki yönlü, birden çok şeritli asfalt kaplamalı, bozuk zeminli, düz olduğu, önde … plakalı aracın seyir halinde olduğu, davacı …’ın, … yönetimindeki motosiklet ile köy içinde gezintiye çıktıklarını, öndeki … plakalı araçtan ne fırladığını anlamadığını, bir şeyin sağ gözüne geldiğini ifade ettiği, sürücü …’in, yönetimindeki motosiklet ile olay yerine geldiğinde, önde … yönetimindeki … plakalı aracın seyretmekte olduğunu, arkasında oturan …’ın birden gözüne bir şey çarptığını söylemesi sonucu, … yönetimindeki araçla hastaneye götürdüklerini, yolda ambulansa verdiklerini ifade ettiği; davalı şirkete sigortalı aracın sürücüsü …’nin, yönetimindeki araç ile olay yerinde seyir halinde iken arkadan gelen motosikletin durduğunu aynadan bakınca görünce hemen inip yanlarına gittiğini, …’ın, gözüme bir şey çarptı demesi üzerine araca alıp hastaneye götürmek için yola çıktığını, yaralıyı yolda haber verdikleri ambulansa devrettiklerini ifade ettiği, yukarıda özetlenen tespit ve ifadelerle dosyada bulunan tüm bilgi ve belgelere göre; olayın, motosiklet sürücüsünün önündeki aracı yakın takip etmesi sonucu bozuk zeminli yolda önde seyreden otomobilin sıçrattığı bir cismin motosikletteki davacı yolcunun gözüne çarpması biçiminde meydana geldiği anlaşılmaktadır. Buna göre; dava dışı sürücü …’in, yönetimindeki araç ile seyrederken hızını yol durumuna göre ayarlaması, öndeki araçla aralarında yeterli takip mesafesi bırakması gerekirken, aksine yakın takip ederek öndeki aracın sıçrattığı cismin yolcunun gözüne gelmesiyle sebebiyet verilen olayda 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 52/b-c (Hızlarını kullandıkları aracın yük ve teknik özelliğine, görüş, yol, hava ve trafik durumunun gerektirdiği şartlara uydurmak, diğer bir aracı izlerken yukarıdaki fıkrada belirlenen durumları göz önünde tutarak güvenli bir mesafe bırakmak, zorundadırlar.) maddesini ihlalle olayda birinci derecede kusurlu olduğu, davacı yolcu …’ın ise, Karayolları Trafik Yönetmeliği 150. maddesi gereğince koruma başlığı kullanması gerekmekte olup, başlıksız motosiklette yolculuk yapmakla ikinci derecede kusurlu olduğu, davalı şirkete sigortalı aracın sürücüsü …, önde seyretmekte olup sıçrayan malzemeye karşı alabileceği bir tedbir bulunmadığından kusursuz olduğu sonucuna varılmıştır.”şeklinde görüş bildirildiği, davacı vekilinin anılan rapora itiraz ederek 18.02.2016 tarihli Jandarma görgü tespit tutanağında belirtildiği üzere “kazanın meydana geldiği yerle ilgili olarak yolda bozulmanın olduğu, çukurlaşan yola asfalt dökülerek çukurların doldurulduğu, çukurları doldurmak üzere dökülen asfaltın çukurlara oturmadığı ve yol üzerinde araç geçerken sıçrayabileceği” gözönüne alınarak sigortalı araç sürücünün 2918 Sayılı KTK’nun 52/b-c maddeleri gereğince kural ihlali yönünden yeni rapor alınmasını istediği anlaşıldığından mahkemece anılan raporun tek bilirkişi tarafından düzenlenmiş olması, anılan raporda 18.02.2016 tarihli görgü tespit tutağındaki durumun değerlendirilmemesi, davacının kask takmamasının zararı artıran bir durum olup (müterafik kusur olup tazminat miktarından indirim sebebidir) kusur oranına etkisinin olmaması nedeniyle Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi, İTÜ ya da Karayolları Trafik Fen Heyeti gibi kurumlardan seçilecek uzman bilirkişi kuruluna tevdii ile davacının itirazları da değerlendirilmek suretiyle kusur raporu alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetli görülmemiştir.
Davalı sigortalı araç sürücüsünün kusurlu olması halinde; davacının dava konusu kaza sonucu yaralanmasına bağlı geçici ve sürekli iş göremezliğinin olup olmadığı ve oranının belirlenmesi için olay tarihinde Yargıtay tarafından uygulanan maluliyet oranının belirlenmesine ilişkin yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre Adli Tıp Kurumu veya üniversite hastanelerinin adli tıp kürsüsünden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Davacının hak kazanabileceği tazminatın hesaplanmasında ise Tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi; TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 E. – 2020/8874 K. sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 E. – 2021/34 K. sayılı ilamı) Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK’nun 90. maddesindeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmekle; zarar hesaplanmasında ZMMS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve %1,8 teknik faiz bu cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Bu itibarla, tazminat hesaplanmasında TRH 2010 Yaşam Tablosu ve progresif rant yöntemi kullanılarak (taraflar lehine oluşan usulü kazanılmış haklar da gözetilerek) hak sahiplerinin bakiye muhtemel yaşam süresinin belirlenmesi ve buna göre tazminat hesabı yapılması gerekmektedir. Davalı sigortalı araç sürüsünün kusurlu olması ve davacının da maluliyeti bulunması halinde yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca aktüer bilirkişiden ek rapor alınması ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılması ve dosyanın belirtilen gerekçeyle yerel mahkemesine gönderilmesine, kaldırma ve gönderme sebebine göre davacı vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına“ gereğine denilmiştir.
Mahkemece kaldırma kararından sonra alınan Adli Tıp Kurumunun 14/02/2022 tarihli raporunda sürücüler … ve … ile yolcu …’ın kusursuz olduğu, olay mahallinde yol üzerinde bulunan taş parçasının olayın oluşu üzerine %100 oranında etken olduğu bildirilmiş, anılan rapor gereğince davanın reddine karar verilmiştir. Dosyada mevcut 07.03.2019 tarihli bilirkişi raporu ile mahkemece hükme esas alınan 14.02.2022 tarihli ATK raporu arasında çelişki olduğu gibi ATK raporunda 18.02.2016 tarihli Jandarma görgü tespit tutanağında belirtildiği üzere “kazanın meydana geldiği yerle ilgili olarak yolda bozulmanın olduğu, çukurlaşan yola asfalt dökülerek çukurların doldurulduğu, çukurları doldurmak üzere dökülen asfaltın çukurlara oturmadığı ve yol üzerinde araç geçerken sıçrayabileceği” yönündeki yoldan kaynaklanabilecek kusur durumunun (yolun bakım, onarım ve denetiminden sorumlu kurum açısından) değerlendirilmemesi doğru görülmemiştir.
Bu durumda mahkemece 07.03.2019 tarihli bilirkişi raporu ile 14.02.2022 tarihli ATK raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi, 18.02.2016 tarihli Jandarma görgü tespit tutanağında belirtildiği üzere kazanın meydana geldiği yolun durumunun dava konusu kazadaki etkisi ve davacının 14.02.2022 tarihli ATK raporuna itirazlarının da değerlendirildiği İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlilerinden oluşacak bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmediğinden davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına ve dosyanın belirtilen gerekçeyle yerel mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ İLE; HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,
Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yatırılan peşin harcın istek halinde kendisine iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nın 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 23.02.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.