Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2022/1594 E. 2023/228 K. 31.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2022/1594 – 2023/228
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2022/1594
KARAR NO : 2023/228

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/03/2022
NUMARASI : 2021/397 Esas 2022/176 Karar

DAVACI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat ( Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 31/03/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 27/04/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, 22.12.2006 tarihinde plakası tespit edilmeyen aracın davacı yayaya çarpması sonucu davacının yaralandığını ve %100 malul kaldığını, davalı tarafından 28.05.2012 tarihinde 20.961,00 TL ödeme yapılmasına rağmen ödemeden sonra davacının durumunun kötüleştiğini ve omurilik felci (parapleji ) olduğunu, kazadan itibaren 8 yıl geçmesine rağmen gelişen durum ve ödeme nedeniyle zamanaşımının kesildiğini, davacının Sigorta Tahkim Komisyonu Hakem Heyetine sürekli işgöremezlik talebi ile 22.05.2019 tarihinde başvurmasına rağmen 21.01.2021 Tarih 2019/İHK 1104 dosyadan el çekildiğini, 18.03.2021 tarihinde arabuluculuk başvurusunun 31.03.2012 tarihli anlaşamama tutanağı ile sonuçlandığını belirterek HMK’nun 107 maddesi gereğince fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.800,00 TL sürekli işgöremezlik tazminatı, 100,00 TL geçici işgöremezlik tazminatı ve 100,00 TL tedavi gideri olmak üzere toplam 6.000,00 TL maddi tazminatın temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, davacının zararının ilk başvurusu ile karşılandığını, yeniden başvuru yapılmadığını, Sigorta Tahkim Komisyonu tarafından davacı talebinin reddedildiğini, kusurun belirlenmesi gerektiğini, gerçek zarardan kusur ve poliçe limitiyle sorumlu olduklarını, geçici işgöremezlik, bakıcı ve tedavi giderinin teminat dışı olduğunu, avans faiz istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece davanın cismani zarar sebebiyle açılan tazminat davası olduğu, Karayolları Trafik Kanunun 109. maddesinde; ” Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır. Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar. Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır “hükümlerinin yer aldığı, Türk Ceza Kanunun 66. Maddesi kapsamında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçu kapsamında zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu, somut olayda dava konusu trafik kazasından kaynaklanan tazminat davasında zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu, kazanın 22.12.2006 tarihinde meydana geldiği, davalı tarafça yapılan kısmi ödeme tarihinin 15.10.2012 olduğu, dava tarihinin 05.07.2021 tarihi olduğu dikkate alınarak dava konusu talebin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş;hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; 22.12.2006 tarihinde meydana gelen trafik kazası sonucunda, plakası tespit edilemeyen aracın karıştığı trafik kazası neticesinde yaya konumunda olan davacının %100 oranında sakat kaldığını ve ömür boyu başkasının bakımına muhtaç olduğunu, davalı kurum Güvence Hesabı tarafından 28.05.2012 tarihinde 20.961,00-TL ödendiğini, ancak ödeme yapılmasından sonra davacının durumunun kötüleştiğini ve “parapleji (omurilik felci)” olduğunu sakatlık oranının %100’e artarak bakıma muhtaç hale geldiğini, bu sebeple yapılan sakatlık ödemesinin yapılacak inceleme sonucunda yeterli olmayacağının net şekilde anlaşılacağını, her ne kadar meydana gelen trafik kazasının üzerinden 8 sene geçmişse de, gelişen durum ve kısmi ödemelerin olması nedeniyle zamanaşımının kesildiğini, bedensel zararlarda zamanaşımının başlangıcının, olay tarihi ya da tazminat sorumlusu ile zararın öğrenilme günü değil, sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun ortaya çıktığı ve öğrenildiği tarih olduğunu, bu konuda Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, bir kimsenin bir haksız fiil sonucu sakat kalması halinde, sakatlığının derecesi ve meydana getireceği kazanç yoksunluğu oranı anlaşılır hale gelince zararın öğrenilmesinin tamamlanmış olacağını, eğer gelişen duruma göre zararın kapsamını tayin etmek mümkün değil ise, mesela bir haksız fiil sonucu hastanede yatan kimsenin sağlık durumunda ne gibi bir gelişme olacağı, sakat kalıp kalmayacağı, kalacaksa sakatlık derecesi belli değilse, gelişme tamamlanıp dava açmaya elverişli bilgiler elde edilinceye kadar zamanaşımının işlemeye başlamayacağını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1999/4-983 E. – 1999/985 K. 2002/4-882 E. – 2002/874 K. Ve 2003/4-463 E. – 2003/471 K. Sayılı kararlarına göre;”zarar tamamlanmadan zarar gören açısından zararın belli olduğu kabul edilemez. Zararın tamamlanması ise tüm sonuçlarının bilinmesiyle mümkündür. Eşyaya verilen zarar ile insana verilen zarar arasındaki temel fark da budur. Buna göre davacının ‘zararı ıttıla’ diğer bir deyimle ‘zararı öğrenme’ tarihinin Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesi’nin maluliyet oranına ilişkin raporunun düzenlendiği 26.04.2000 tarihi olduğunu kabul etmek ve buna göre zamanaşımı süresini hesaplamak gerekir.” şeklinde olduğunu, davacının ise felç durumunun daha sonraki süreçte gelişmiş olup, davanın zamanaşımına uğramadığını, yine TBK m.154 ‘de “Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa. ” hükmünü içermekte olup görüleceği üzere Yasal nedenler arasında borçlunun borcunu ikrar etmesinin de ifade edildiğini, davacı … adına Sigorta Tahkim Komisyonu Hakem Heyetine sürekli iş göremezlik tazminatı talepli olarak 22.05.2018 tarihinde başvuruda bulunulduğunu, İtiraz Hakemliği’nin 2018.E.40847 / 2018.i.10327 sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama neticesinde 30.01.2019 tarihli 2019/İHK-1104 sayılı kararı ile başvurunun reddedildiğini ilgili kararın istinaf edilerek İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne taşındığını, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 31.10.2019 tarihli, 2019/1352 E. Ve 2019/3655 sayılı kararı ile İtiraz Hakem Heyeti kararının kaldırılarak, istinaf başvurusunun kabulüne karar verildiğini dosyanın İtiraz Hakemliğine döndüğünü, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi ilgili kararında “adli tıp uzmanı da bulunan uzman doktor heyetinden, kaza tarihi itibariyle yürürlükte bulunan yönetmelik hükümlerine uygun olarak davacıda var olduğu ileri sürülen yaralanmaya bağlı maluliyetin gelişen durumunun varlığı ve illiyet bağı ile iş göremezlik durum ve oranının ne olduğu irdeler biçimde denetime elverir nitelikte rapor alınıp, sonucuna göre ve gerekir ise tazminat hesabı yapılarak karar verilmesi gerekmektedir.” denilerek konu dosyada davacının meydana gelen “YENİ OLGU” durumunun tespiti vb. İçin rapor alınması gerektiği ve hatta tazminat hesabı yapılması gerektiğinin belirtilerek İtiraz Hakem kararının kaldırıldığını, İtiraz Hakemliği tarafından, Sigorta Tahkim Komisyonu yargılama süresinin belirtilen eksikleri tamamlamak için yeterli yargılama süresine sahip olmadığı gerekçesi ile verilen 21.01.2021 tarihli 2019/İHK-1104 sayılı kararı ile dosyadan el çekildiğini, İtiraz Hakemliğinin el çekme kararı sonrasında arabuluculuk başvurusu yapıldığını, akabinde de Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/397 E. Sayılı dosyası nezdinde dava açıldığını, Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen 04.03.2022 tarih, 2021/397 E. Ve 2022/176 K. Sayılı kararı ile, İstanbul BAM 9. Hukuk Dairesi kararı dikkate alınmayarak, dava konusu talebin zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle davanın reddedilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf eden davacı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasından kaynaklanan cismani zarar nedeniyle sürekli ve geçici işgöremezlik tazminatı ile tedavi gideri istemine ilişkin olup, mahkemece yapılan yargılama neticesi davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Bir uyuşmazlığın tabi olacağı zamanaşımı süresinin ve onun hangi tarihte başlayacağı sorununun, o uyuşmazlığın esasının tabi bulunduğu hukuksal kavrama ilişkin yasal düzenlemeler ve ilkelere göre belirlenmesi gerekir.
Bilindiği üzere zarar, zarar verici fiil veya olayın zarar görenin hukuki varlık ve değerleri üzerindeki olumsuz etki ve sonuçlarıdır. Zararın öğrenilmesinden amaç, zarar verici olayı değil, zararın varlık ve niteliğini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zararın varlığı ve bütün unsurları öğrenilmeden, zarar gören dava yoluyla talep edeceği tazminat hakkında yeterli bir değerlendirme yapamayacaktır. Hukuka aykırı bir eylem işlenmesine karşın, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış, zararın ortaya çıkması için eylem tarihinden itibaren bir takım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise zararın bütün unsurlarıyla birlikte öğrenilmesi mümkün değildir. Zarar görenin mahkeme önünde dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararının niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi halde zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır.
Bazı hallerde, gerek zararı doğuran eylem veya işlemin ne olduğu ve kim tarafından gerçekleştirildiği ve gerekse zararın kapsam ve miktarı aynı anda ve tam bir açıklıkla belirlenebilir. Böyle durumlarda zarar görenin uğradığı zararın varlığını, zarar verenin kim olduğunu, kapsam ve miktarının neden ibaret bulunduğunu öğrendiği andan itibaren, zarar verenden bunun tazminini isteme hakkının doğacağı ve bu hakkına ilişkin yasal zamanaşımı süresinin de o tarihte başlayacağı açıktır.
Buna karşılık, ortaya çıkan zarar, kendi özel yapısı içerisinde sonradan değişme eğilimi gösteriyor, zararı doğuran eylem veya işlemin doğurduğu sonuçlarda (zararın nitelik veya kapsamında) bir değişiklik ortaya çıkıyor ise artık “gelişen durum” ve dolayısıyla gelişen bu durumun zararın nitelik ve kapsamı üzerinde ortaya çıkardığı değişiklikler (zarardaki değişme) söz konusu olacaktır. Böyle hallerde zararın kapsamını belirleyecek husus, gelişmekte olan bu durumdur ve bu gelişme sona ermedikçe zarar henüz tamamen gerçekleşmiş olmayacağı için zamanaşımı süresi bu gelişen durumun durduğunun veya ortadan kalktığının öğrenilmesiyle birlikte işlemeye başlayacaktır. Öte yandan, burada sözü edilen “gelişen durum” kavramı uygulamada çoğu kez yanlış anlaşıldığı şekilde zararın kapsamının zarar görence tam olarak öğrenilmesinin herhangi bir nedenle geciktiğini (örneğin buna ilişkin bilirkişi raporunun geç alındığı) durumlara ilişkin olan, böylesi bir durumu ifade eden bir kavram değildir. Eş söyleyişle gelişen durum kavramı, salt zarar doğuran işlem ya da eylemin sonuçlarının gelişmesini ve bu nedenle zarar görenin bu konularda bilgi sahibi olabilmesinin zorunlu olarak bu gelişmenin tamamlanacağı ana kadar gecikmesini ifade eder. Özellikle beden ve ruh bütünlüğünün zarar görmesi nedeniyle tedavinin uzunca bir süreye yayıldığı durumlarda, oluşan zararın miktarı tıbbi bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen doktor raporuyla belirli bir açıklığa kavuşmaktadır. Kaldı ki, henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak, hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir. Gelişen durumun varlığı halinde gelişen durumun sona ermesinden itibaren zamanaşımı süresi içinde dava açılması gerekir. (Y 3 HD 2021/5385 E. – 2022/462 K.) – (HGK 15.11.2000 gün ve 2000/21-1609 E. – 2000/1699 K.)
2918 Sayılı Kanunun 109. maddesinin 1. fıkrası ile haksız fiil niteliğindeki trafik kazalarından doğan tazminat taleplerinin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrayacağı düzenlenirken, 2. fıkrasında ise, davanın, cezayı gerektiren bir fiilden doğması ve ceza kanununun bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş olması halinde, bu sürenin maddi tazminat talepleri içinde geçerli olacağı hüküm altına alınmıştır. 2918 Sayılı kanunun anılan hükmünün gözden kaçırılmaması gereken yönü, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin sadece eylemin ceza kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımı uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte bunun dışında fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Olay tarihinde yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 154/1. maddesi “(1)Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse.2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa” denilerek, zamanaşımını kesen nedenleri, TBK’nın 156. maddesinde borcun ikrar edilmesi yahut karara bağlaması ile zamanaşımının kesilmesiyle, yeni bir süre işlemeye başlayacağı, düzenlemiş, TBK’nın 158. maddesinde ise;” Dava veya def’i; mahkemenin yetkili veya görevli olmaması ya da düzeltilebilecek bir yanlışlık yapılması yahut vaktinden önce açılmış olması nedeniyle reddedilmiş olup da o arada zamanaşımı veya hak düşürücü süre dolmuşsa, alacaklı altmış günlük ek süre içinde haklarını kullanabilir.” denilerek davanın reddi halinde ek süre düzenlemiştir.
Somut olayda; davaya konu trafik kazasının 22.12.2006 tarihinde meydana geldiği, davanın 8 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, davacının başvurusu üzerine davalı tarafından davacıya 15.10.2012 tarihinde 21.961,00 TL ödeme yapıldığı (zamanaşımı süresinin kesildiği), davacının gelişen durumun varlığını (%100 maluliyet durumu ) 16.04.2018 tarihli Bülent Ecevit Üniversitesi Sağlık Uygulama Araştırma Merkezinin raporu ile öğrenerek bu rapor doğrultusunda davalıya ikinci kez 26.04.2018 tarihinde başvurduğu, ödeme yapılmaması üzerine 22.05.2018 tarihinde Sigorta Hakem Heyetine başvuru yaptığı, Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakemliği’nin 2018.E.40847 / 2018.i.10327 sayılı dosyası üzerinden yapılan yargılama neticesinde 30.01.2019 tarihli 2019/İHK-1104 sayılı kararı ile başvurunun reddedildiği, red kararının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 31.10.2019 tarihli, 2019/1352 E. Ve 2019/3655 sayılı kararı ile kaldırıldığı kaldırma kararı üzerine Sigorta Tahkim Komisyonu İtiraz Hakemliğinin 21.01.2021 tarihli 2019/İHK-1104 sayılı kararı ile dosyadan el çekildiği (el çekme kararından sonra 60 günlük ek süre içinde dava açılmadığı) bunun üzerine davacının 18.03.2021 tarihinde arabuluculuk başvurusu yaptığı 31.03.2021 tarihinde arabuluculuk anlaşamama tutanağı düzenlendiği (anlaşamama tutanağından itibaren 14 gün içinde dava açılmadığı) anlaşılmakla eldeki davanın en geç 14.04.2021 tarihine kadar açılması gerekirken 05.07.2021 tarihinde açılmış olması nedeniyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığından davacı vekilinin istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, mahkemenin gerekçesine göre yerel mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvuru harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf talebinde bulunan davacıdan alınması gereken 179,90 TL istinaf karar harcından, peşin alınan 80,70 TL maktu karar harcının mahsubu ile bakiye 99,20 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
4-İstinaf kanun yoluna müracaat eden davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Başvuran tarafça yatırılan delil ve gider avansından kullanılmayan kısmın HMK.nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
6-Kararın taraflara usulüne uygun şekilde tebliğine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 361/1 maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süresi içinde TEMYİZİ KABİL OLMAK ÜZERE 31.03.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.