Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2022/1527 E. 2022/1688 K. 23.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No:….
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

…..

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA BATI ASLİYE … MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2022
NUMARASI …..
DAVANIN KONUSU : Trafik Kazası Nedeniyle Maddi Tazminat
KARAR TARİHİ : 23/06/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 07/07/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı … …’ın sürücüsü, diğer davalının maliki olduğu aracın davacıya ait araca çarpması sonucu davacının aracında maddi hasar oluştuğunu, kazanın meydana gelmesinde davalı sürücünün tam kusurlu olduğunu, oluşan hasar nedeniyle davacıya ait araçta değer kaybı oluştuğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1000,00 TL değer kaybı tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini 50.000,00 TL olarak arttırmıştır.
Davalı …-… vekili cevap dilekçesinde; kazanın oluşumunda davacı tarafın kusurlu olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … …, usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiş ve duruşmaya katılmamıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece yapılan yargılama neticesi, davanın kısmen kabulüne, tespit edilen 50.000,00TL değer kaybından 1.000,00TL’nin olay tarihi olan 13/01/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 49.000,00TL’nin ise taleple bağlı kalınarak ıslah tarihi olan 18/02/2022 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı … …’dan tahsili ile davacıya verilmesine, davacı yanın davalı …-… … ve … …. Şirketi yönünden fazlaya ilişkin talebinin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde, davanın kısmi dava değil belirsiz alacak davası olduğunu, mahkemece yapılan yargılamanın 06.07.2021 tarihli celsesinde davanın belirsiz alacak davası olduğunun belirtilmesi üzerine mahkemece de davanın belirsiz alacak davası olduğunun tespit edildiğini, kendilerince bu tespite güvenilerek ek dava yoluna gidilmediğini, davanın ıslah edildiğini, ancak mahkemece, 24 Mart 2022 tarihli karar duruşmasında ara karardan rücu edilmesiyle belirsiz alacak davası olarak devam eden davanın kısmi alacak davası olarak nitelenmesiyle yazılı şekilde karar verildiğini, Yargıtay kararları uyarınca araç değer kaybı davalarının belirsiz alacak davası olduğunun belirlendiğini, alacak miktarının belirlenebilir olmadığını, Anayasa Mahkemesi’nin 2019/40 E. Ve 2020/40K., 17.07.2020 tarih sayılı kararıyla, araç değer kaybı davalarında eski usul nispi metoda ilişkin hesaplama yönteminin iptal edilmesi ve reel piyasa değeri üzerinden hesaplanma yapılmasına ilişkin verilen kararın da zararı bilme ve belirleyebilme olasılığını ortadan kaldırdığını, haksız fiilde zararı öğrenme tarihi itibariyle davanın zamanaşımına uğramadığını, davacının zararı öğrenme tarihinin bilirkişi raporunun öğrenildiği 30.12.2021 tarihi olduğunu, davalının zamanaşımı definin kötüniyetli olduğunu ileri sürerek kararı istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Dava, trafik kazasından kaynaklanan araç hasarı nedeniyle, araçta meydana gelen değer kaybının tazmini istemine ilişkindir.
Somut olayda kaza tespit tutanağı uyarınca,13.01.2019 tarihinde sürücü … …’ın, idaresindeki kamyon ile seyri esnasında ileride başka bir kazadan dolayı önünde durmuş vaziyette olan sürücü … idaresindeki araca çarpmasıyla bu aracın da önünde olan ve sürücü …’ün idaresinde olan araca çarpmasıyla kazanın meydana geldiği, kazanın meydana gelmesinde sürücü … …’ın kural ihlali olduğu, diğer sürücülerin kural ihlali olmadığının belirlendiği, sürücü davalı … …’ın idaresinde olan araç malikinin diğer davalı … … Ltd.Şti olduğu, mahkemece alınan bilirkişi raporu uyarınca, kazanın meydana gelmesinde davalı sürücü … …’ın tam kusurlu olduğu, davacıya ait aracın, meydana gelen kazada oluşan hasarları nedeniyle, 2.el piyasasında uğrayacağı değer kaybının nispi metoda göre 42.989,00 TL bedel olarak hesaplandığı, 29/12/2021 tarihli ek raporda ise aracın arızalarının giderilmesinden sonraki 2.el piyasa rayiç fiyatı ile, araçla ilgili kazasız/problemsiz ayıpsız haldeki durumundan hemen önceki 2.el piyasa rayiç değeri arasındaki farka göre yapılan piyasa hesabında reel değer kaybının 50.000,00 TL olacağının belirlendiği, mahkemece yapılan yargılamada 06.07.2021 tarihli ilk celsede davanın belirsiz alacak davası olduğu tespit edilmiş ise de 24.03.2022 tarihli celsede bu ara karardan dönülerek davanın kısmi alacak davası olduğunun tespit edildiği, alınan raporun hükme esas alınmasıyla yazılı şekilde karar verildiği anlaşılmıştır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden, dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade etmektedir. Sonucu alacak hakkına son verme değil, onu eksik borç haline getirme olarak ortaya çıkmaktadır. Zamanaşımına ilişkin düzenlemelerin temelinde iddia edilen alacağın aradan uzun zaman geçmiş olmasına rağmen kullanılmaması karşısında borçlunun oldukça uzak geçmişte kalan bir borçtan doğabilecek ihtilaflara karşı korunması, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalan kimsenin bu hakkının artık korunmaya layık olmadığını kabul etmiş sayılması yatmaktadır. Diğer bir ifadeyle özel hukukta teknik bir kavram olan zamanaşımı, bir hakkın kazanılmasında veya kaybedilmesinde yasanın kabul etmiş olduğu sürenin tükenmesi anlamına gelmektedir. (Yargıtay HGK’nın 2018/21-523 E. – 2019/70 K)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2018/523 E – 2019/70 K. Sayılı 05/02/2019 tarihli kararında da “Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (……) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması gerekir (Reisoğlu, Sefa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru/Arslan/Yılmaz: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Pekcanıtez/Atalay/Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Tutumlu: s.2., HGK’nın 05.05.2010 tarihli ve 2010/8-231 E., 2010/2553 K.; 3.5.2006 tarihli ve 2006/4-232 E. – 269 K. sayılı kararları).
Yargıtayın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuki niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır (Kuru, Baki: age, Cilt:2, s.1761; Von Tuhr, A.:Borçlar Hukuku (C.Edege Çevirisi), Ankara 1983, Cilt:1-2, s.688 vd.; Canbolat, F.: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; HGK’nın 06.04.2011 tarihli ve E:2010/9-629, K:2011/70; 09.10.2013 tarihli ve E:2013/4-36, K:2013/1457; 12.03.2014 tarihli ve E:2013/4-544, K:2013/315 sayılı kararları).
Nitekim, Türk-İsviçre Öğretisinde ağırlıklı görüşün ve İsviçre Federal Mahkemesinin de, zamanaşımını maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır (Erdem, M.:Özel Hukukta Zamanaşımı, 1.Baskı, İstanbul 2010, Sahife:8, dipnot 15-16).” denilerek açıklandığı üzere, zamanaşımına uğramış borç eksik borç olup, zamanaşımı süresinin dolması ile kendiliğinden ortadan kalkmadığından, def’i olarak ileri sürülmesi ile mahkemece değerlendirilebilir. Def’i niteliğinde olup maddi hukuktan kaynaklanıp, usul hukuku anlamında savunma aracı olması nedeniyle, HMK hükümlerince savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesine ilişkin hükümler çerçevesinde usule uygun şekilde ileri sürülmesi halinde nazara alınabilir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan (20/07/2020 tarihinden önceki düzenleme) HMK’nın 141. maddesinde ” (1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” düzenlemesine göre de, yazılı usule tabi davalarda maddi hukuka ilişkin savunma olan zamanaşımı def’inin süresi içerisinde verilecek cevap dilekçesi, ikinci cevap dilekçesi veya dilekçeler ile ileri sürülmemesi halinde karşı tarafın mazeretsiz olarak ön incelemesine gelmemesi halinde serbestçe ileri sürülebilir. (20/07/2020 tarihli 7251 Sayılı Kanun ile HMK’nın 141. Maddesinde savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesine ilişkin serbestlik en son ikinci cevap dilekçesi ile tanınmıştır.) Basit usule tabi davalarda ise savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı HMK’nın 319. maddesi gereğince cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlayacağından zamanaşımı def’inin basit usule tabi davalarda cevap dilekçesinde ileri sürülmesi gerekir.
Burada değerlendirilecek bir diğer husus ise zamanaşımının kesen nedenler çerçevesinde zamanaşının değerlendirilmesidir.
Belirsiz alacak davalarında, davanın açılmış olması ile tazminat alacağının tamamı yönünden zamanaşımı kesildiğinden, davacı belirsiz alacak davası olarak açtığı davada sonrasında dava değerini belirlemesi durumunda zamanaşımı süresi yeniden işlemeyeceğinden belirlenen alacak kısmı için zamanaşımı söz konusu olmayacaktır.
Davanın kısmi dava olarak açılmış olması halinde ise, davacı fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davasını açmış olması halinde davacı fazlaya ilişkin hakları yönünden davasını ıslah edebilmesi mümkün ise de, fazlaya ilişkin haklar yönünden açılan bir dava bulunmadığından zamanaşımı süreci işlemeye devam edeceğinden davalının zamanaşımı def’inden bulunmasına karşılık davasını zamanaşımı süresi içerisinde ıslah etmesi gerekir. Nitekim Yargıtay 2017/2796 E. 2021/1038 K. Sayılı emsal kararında “818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun (BK) 133/2. maddesi [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 154/2] gereğince; alacaklı dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa zamanaşımı kesilir. Öğreti ve uygulamada kısmi davada dava edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Kuru, s. 1541 vd.; Pekcanıtez, Hakan: Medeni Usul Hukuku, C. II, 15. baskı, İstanbul 2017, s. 1008). Başka deyişle kısmi dava açılması hâlinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilecek, ancak talep konusu yapılmayan geri kalan kısım bakımından ise zamanaşımı işlemeye devam edecektir. Kısmi dava ile talep edilmeyen alacağın geri kalan kısmı için zamanaşımı BK’nın 133. (TBK m. 154) maddesindeki diğer kesilme nedenleri dışında ancak aynı yargılamada karşı tarafın rızası veya ıslah talebinde bulunma tarihinde yahut geri kalan kısım için ikinci dava açılacaksa ikinci davanın açıldığı tarihte kesilmiş olur. Davacının geri kalan kısım için ıslaha başvurması veya ikinci dava açması durumunda da davalının zamanaşımı def’inde bulunabileceğinden tereddüt etmemek gerekir (Pekcanıtez, s. 1008). Aynı hususla alakalı olarak verilen Hukuk Genel Kurulunun 06.03.2013 tarihli ve 2012/4-824 E., 2013/305 K. ile 22.10.2014 tarihli ve 2014/4-840 E., 2014/837 K. sayılı kararlarında da; kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması nedeniyle dava konusu yapılmayan alacak miktarının ek davaya veya kısmi ıslaha konu olması hâlinde, bu usul işlemine karşı davalının zamanaşımı def’ini ileri sürebileceği kabul edilmiştir.” denilerek, kısmi dava olarak açılan davada ıslah ile artırılan kısım yönünden zamanaşımı def’inin ileri sürülebileceği, alacağın bir kısmının dava edilmiş olmasının, dava edilmeyen kısım yönünden zamanaşımının işlemesini durdurmayacağını kabul etmiştir.
Kısmi dava olarak açılan davada da; davacının ıslah ile dava değerini artırması durumunda, davalı zamanaşımı def’inde bulunabileceğinden, bu kapsamda yapılacak zamanaşımı def’inin de, yargılama usulüne göre; HMK’nın 319 ve HMK’nın 141. maddesine uygun şekilde süresi içerisinde yapılması gerekir.
Somut olayda; davacı 13/01/2019 tarihli kaza nedeniyle 10/04/2019 tarihinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak açtığı davayı 18/02/2022 tarihinde ıslah ederek dava değerini 1.000,00 TL’den 50.000,00 TL’ye artırmış, ıslah dilekçesi davalı vekiline tebliğ edilmiştir. Davalı … … Ltd. vekili, süresinde ıslah dilekçesine cevap vermiş olup süresi içerisinde yapılmış, zamanaşımı def’i bulunmaktadır.
Bu açından eldeki davada öncelikle değerlendirilmesi gereken husus davanın kısmi dava mı, belirsiz alacak davası mı olduğudur.
Belirsiz alacak davası alacaklıya zamanaşımı ve faiz başlangıcı noktasında imkânlar sağlayan istisnai bir dava türü olup, dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının açıkça yazılı olması veya 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesine dayanıldığının belirtilmesi gerekir. Alacağın belirsiz olduğunun dava dilekçesinde açıklanması bu noktada önemsizdir. Zira alacak belirsiz ise alacaklının kısmi dava veya belirsiz alacak davası açma hakkı vardır. Dava dilekçesinde “belirsiz alacak davası” açıldığı yazılı değilse veya Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesine dayanılmamışsa, davanın kısmi dava olarak açıldığı kabul edilmelidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 7/7/2021 tarih ve 2021/485 Esas, 2021/971 Karar sayılı ilamı)
Somut uyuşmazlıkta; dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak miktar belirtilmek suretiyle talep edilen alacak kalemi belirlenmiş, davanın kısmi ya da belirsiz alacak davası olarak açıldığı açıklanmamıştır. Belirtildiği şekilde, davanın kısmi alacak davası olarak açıldığının kabulü gerekmektedir.
Zararın öğrenilmesi, onun kapsamının değil, varlığının öğrenilmesi anlamındadır, zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, o davayı ciddi ve objektif bir şekilde desteklemeye, gerekçelerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmiş sayılması için yeterlidir.
Doktrinde ve Yargıtay kararlarında da bu husus kabul edilmiş olup, “Zarar görenin zararı öğrenmesi demek, kural olarak zararın kapsamına değil varlığına taalluk eder. Yoksa tazminatın hesabına yarayacak bütün ayrıntıların (zararın miktarının) bilinmesi aranmaz. Zararın varlığı, niteliği ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, davayı ciddi ve objektif şekilde desteklemeye ve davanın gereçlerini göstermeye elverişli yeterli hal ve şartların öğrenilmesi, zararın öğrenilmesi için yeterlidir.” denilmektedir. (Turgut Uygur, Türk Borçlar Kanunu Şerhi,2013,C:1 sh:528, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.05.2017 tarih ve 2016/21-1600 Esas – 2017/937 Karar sayılı ilamı)
Buna göre her ne kadar Yargıtay uygulamaları uyarınca araç değer kaybına yönelik davalar belirsiz alacak davası mahiyetinde kabul görmüş ise de somut olayda davacı vekilinin dava dilekçesinde açıkça davanın belirsiz alacak davası mahiyetinde olduğunu belirtmemiş olması nedeniyle mahkemece davanın kısmi dava mahiyetinde kabul edilmesinin yerinde olmasına ve davalı … … Ltd. Şti.’nin ıslah edilen kısma yönelik olarak yasal süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunmuş olmasına göre; davacının, kaza tarihi itibariyle zararı öğrendiğinin kabulü gerektiğinden, sırf maddi hasarla sonuçlanan trafik kazası nedeniyle; davanın kısmi dava olarak açılmış olduğundan, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu kısım yönünden KTK’nın 109/1 maddesi gereğince kaza tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde davanın ıslah edilmiş olması aranmalıdır. Davacı, 13/01/2019 tarihinde meydana gelen kaza nedeniyle, 18/02/2022 tarihinde verdiği ıslah dilekçesi ile artırdığı alacak miktarı zamanaşımına uğradığından, ıslah edilen kısım yönünden alacağın süresinde zamanaşımı definde bulunan davalı … Ltd. Şti yönünden ıslah edilen kısma ilişkin zamanaşımına uğradığından bahisle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan(HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf taleplerinin esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı tarafça istinaf karar harcı peşin olarak yatırıldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davacı tarafça yatırılan gider avansından varsa kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 23.06.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
…….

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.