Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2021/394 E. 2023/489 K. 14.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/394 – 2023/489
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/394
KARAR NO : 2023/489

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/11/2020
NUMARASI : 2019/391 Esas 2020/734 Karar

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 14/09/2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 28/09/2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacılar vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili; 20.06.2014 tarihinde davalı … Sigorta AŞ’ye ZMMS poliçesi ile sigortalı dava dışı …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halinde iken karşıdan karşıya geçmekte olan davacılardan …’in eşi diğer davacıların babası yaya …’e çarpması sonucu …’in vefat ettiğini, dava konusu kaza sebebiyle davacılar tarafından … Sigorta AŞ aleyhine açılan Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/258 Esas sayılı destekten yoksun kalma tazminatı talepli davada İstanbul Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen kusur raporunda sigortalı araç sürücü …’ın %50, müteveffa …’in %30, Karayolları Genel Müdürlüğünün de % 20 oranında kusurlu bulunduğunu, söz konusu kusur raporuna göre düzenlenen aktüerya raporunda sigortalı sürücünün kusuruna denk gelen tazminat miktarının hesaplandığını ve buna göre bedel artırım dilekçesi verildiğini, bu arada ceza dosyasının karara çıkması ve ceza dosyasında alınan son raporda sigortalı araç sürücü …’ın %60, …’nün %40, müteveffanın kusursuz olduğunu tespit edildiğini, anılan raporun Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından da somut olaya daha uygun olduğu kabul edilerek hükme esas alındığını, daha önce bedel artırım dilekçesi verildiğinden ve ikinci kez verilemeyeceğinden dolayı dosyanın bedel artırım dilekçesi doğrultusunda tam kabul olarak karara çıktığını, davacılar tazminatın %50’sini aldığından %50’lik kısım olan bakiye alacağın tahsili için sigorta şirketine başvurmalarına ve arabuluculuk yoluna gitmelerine rağmen bakiye alacaklarını tahsil edemediklerini, eldeki davanın davalıları sigorta şirketi ile … arasında müşterek ve müteselsil sorumluluk bulunduğunu, yapılacak tazminat hesabında da bu hususun dikkate alınması gerektiğini belirterek, fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla davacı eş … için 300,00-TL, davacı çocuklar … için 100,00-TL, … için 100,00-TL olmak üzere toplam 500,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, … için 100.000,00-TL, … için 75.000,00-TL, … için 75.000,00-TL olmak üzere toplam 250.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı Karayolları Genel Müdürlüğünden tahsiline karar verilmesini talep etmiş; 09.11.2020 tarihli bedel arttırım dilekçesi ile talebini davacı eş … için 140.806,09 TL’ye; … için 32 779,17 TL’ye; … için 21 529,93 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili, davanın zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, eldeki davadan önce davacılar tarafından davalı sigorta şirketi aleyhine Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/258 Esas sayılı dosyası ile belirsiz alacak davası açıldığını, anılan dosyada bedel artırımı yapılmadan ıslah yapılarak ıslah doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiğini, hüküm altına alınan tazminatın Ankara 7. İcra Müdürlüğüne 22/11/2018 tarihinde 189.982,53-TL olarak ödendiğinden davacıların bakiye alacakları kalmadığı gibi eldeki davayı açmakta hukuki yararları bulunmadığını, dava dilekçesinde ATK’dan alınan son rapora göre karar verilmesi gerektiği belirtilmişse de bu talebin yerinde olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, sigorta şirketinin dava konusu talep ile sorumlu olduğu düşünülse bile sorumluğunun sürücünün kusuru oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, dava tarihinden itibaren yasal faiz istenebileceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, hizmet kusuruna dayalı olarak açılan davanın İdari Yargıda görülmesi gerektiğini, kaza yerinde yol çalışması bulunmasına rağmen davalı idare tarafından her türlü tedbirin alındığını, sigortalı araç sürücüsünün asli ve tam kusurlu olduğunu, kusur ve illiyet bağı yönünden rapor alınmasını, talep edilen tazminatların fahiş olduğunu, idari işlem veya eylemlerden dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davalarda uygulanacak yasal faizin başlangıç tarihi olarak İdareye başvuru tarihinin, başvurunun bulunmaması halinde dava tarihinin esas alınması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece davanın trafik kazasına bağlı ölüm nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkin olduğu, mahkemece yapılan yargılamada; 20/06/2014 tarihinde yaya olan müteveffa …’in kaza tarihi itibariyle davalı sigorta şirketi tarafından sigortalı bulunan … plaka sayılı otomobilin çarpması sebebiyle vefat ettiği, davacıların müteveffanın mirasçıları olduğu, davacılar tarafında iş bu davadan önce davalılardan … Sigorta AŞ‘ye karşı Ankara 12 Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/258 Esas 2018/565 Karar sayılı dosyası ile destekten yoksun kalma tazminatı talepli dava açıldığı, anılan mahkemece İstanbul ATK’dan alınan 23/05/2016 tarihli rapor uyarınca kazaya aracın %60 kusurlu olduğu, davalı Karayolları Genel Müdürlüğünün gerekli işaretlemenin yapılmaması sebebiyle %40 kusurlu olduğu, mahkemece aldırılan aktüer bilirkişi raporunda davalı sigorta şirketinin ilk rapordaki %50 kusuruna istinaden davacılar tarafından ıslah yapılmış olduğundan bu doğrultuda mahkemece davacı … için 82.540,85-TL, davacı … için 16.362,89-TL, davacı … için 11.637,09-TL tazminata hükmedildiği; kararın kesinleştiği, eldeki davada Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/258 esas, 2018/565 karar sayılı dosyasında alınan kusur bilirkişi raporu dosya kesinleştiğinden taraflara tebliğ edilerek hükme esas alındığı, karar tarihinin içinde bulunduğu yıl dikkate alınarak tekrar aktüer raporu alındığı, Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi ve Ankara 10. Asliye Ticaret Mahkemesince hüküm altına alınan zarar miktarları düşüldükten sonra davalı sigorta şirketinin bakiye teminat limitinin 121.778,23-TL olduğu, davalı sigorta şirketinin %60 kusurlu olduğu %50 kusura denk gelen tazminat tutarının Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda anılı kararı ile hüküm altına alındığı, davalı sigorta şirketi yönünden %10’luk kusuruna tekabül eden zarar miktarı için davacı … yönünden 4.303,99-TL, … yönünden 6.555,83-TL, … yönünden 28.161,22-TL olduğu anlaşılmakla söz konusu miktarlar uyarınca davanın kısmen kabulüne hüküm altına alınan alacağın davadan önce sigorta şirketine yapılan başvuru gözetilerek 08/04/2019’dan itibaren davalı aracın cinsi gözetilerek yasal faize hükmetmek gerektiği; davalı … kamu tüzel kişisi olup görmekle yükümlü bulunduğu kamu hizmeti sırasında verdiği iddia olunan zararlardan dolayı sorumluluğunun özel hukuk hükümlerine tabi olmadığı, kamu tüzel kişilerinin yasalar tarafından kendilerine verilen görev ve yetkileri kullanırken oluşan zararlar niteliği itibariyle hizmet kusurundan kaynaklanmakta olup bu zararların tazmini amacıyla anılan idarelere karşı hizmet kusurlarına dayanılarak İdari Yargılama Usul Kanunu 2. madde hükmü uyarınca idari yargı yerinde tam yargı davası ikamesi gerektiği, somut olayda, davacı tarafından Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesince alınan kusur raporunda belirtilen …’nün yapım ve bakımında sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yapmadığından bahisle hizmet kusuru bulunduğunu ileri sürerek davalı … yönünden hizmet kusuruna dayalı olarak dava açmış olup; görev-yargı yolu yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınacak hususlardan olduğundan, mahkemece davalı … hakkındaki dava yönünden idari yargının görev alanına giren uyuşmazlıkta yargı yolu caiz olmadığından HMK 115/2 maddesi gereğince dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar vermek gerektiği kanısıyla davanın davalı … Sigorta AŞ yönünden kısmen kabulü ile; davacı … yönünden 4.303,99-TL destekten yoksun kalma tazminatının 08/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Sigorta AŞ’den alınarak bu davacıya verilmesine, davacı … yönünden 6.555,83-TL destekten yoksun kalma tazminatının 08/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Sigorta AŞ’den alınarak bu davacıya verilmesine,davacı … yönünden 28.161,22-TL destekten yoksun kalma tazminatının 08/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Sigorta AŞ’den alınarak bu davacıya verilmesine, davalı …’ne açılan maddi ve manevi tazminat davasının yargı yolu nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiş; hükme karşı davacılar vekili tarafından istinaf talebinde bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 20.06.2014 tarihinde sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … otomobili ile Malatya istikametinden gelip Gölbaşı istikametine doğru gitmekte iken, Harmanlı Beldesi istikametinden gelip … Petrol ofisi istikametine geçiş yapmakta olan yaya …’e otomobilin sağ ön tampon ve far kısımları ile yaya geçidi üzerinden çarpması sonucu ölümüne neden olduğunu, desteğin eş ve çocukları lehine … Sigorta şirketine karşı Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/258E. sayılı dosyası ile destekten yoksun kalma tazminatı talepli dava açıldığını, söz konusu davada İstanbul ATK tarafından alınan kusur raporuna göre sürücü …’ın %60, Karayolları Genel Müdürlüğünün %40 oranında kusurlu bulunduğunu, Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından da ATK’dan alınan son raporun somut olaya daha uygun olduğu kabul edilerek hükme esas alındığını, eldeki davada Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde tarafınca alınan İstanbul ATK raporu kabul edilerek dosyanın aktüer bilirkişine tevdii edildiğini akabinde bedel artırım dilekçesi verildiğini, ancak yerel mahkeme tarafından sigorta şirketinin kusuru oranında tazminata hükmedilerek, Karayolları açısından yargı yolu sebebiyle davanın reddine karar verilmiş ise de söz konusu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, destek …’in, söz konusu kazada kusursuz olup, davalıların KTK madde 88’e göre; bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunların müteselsil olarak sorumlu olduğunu, davacıların alacağı 195.105,19 TL hesaplanmasına rağmen mahkeme tarafından kusur oranlarında bölüştürülerek hüküm kurulmasının hatalı olup, KTK 88 gereğince davalıların bu tazminattan müşterek ve müteselsil sorumlu tutması gerektiğini,
Davalı … yönünden verilen yargı yolu kararının yasaya aykırı olduğunu, eldeki davadan önce müteveffanın eş ve çocukları için …’ne karşı maddi ve manevi tazminat talepli Adıyaman İdare Mahkemesi’nin 2019/198E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, ancak İdare Mahkemesi tarafından;“2918 sayılı Yasanın 19/01/2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi’nin işaret edilen kararı gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları, şartları, … ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini, ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile, çalışma usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu anlaşılmakta olup; karayolunda meydana gelen kazada idarenin kusurlu olduğundan bahisle açılan işbu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varıldığını, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2918 sayılı Kanun’un 110’uncu maddesinin yürürlüğe girdiği 19.1.2011 tarihinden itibaren benzer uyuşmazlıklarda istikrarlı olarak verdiği kararlarda adli yargının görevli olduğunun belirttiğini “gerekçesi ile işbu davanın adli yargının görevinde olduğundan bahisle görev yönünden davanın reddine karar verildiğini, akabinde de işbu davanın açıldığını, İdare Mahkemesinin de gerekçeli kararında belirttiği üzere işbu davaya bakmakta Adli Yargı’nın görevli olduğunu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 2019/3395E. – 2020/468K. sayılı ilamında; “Karayolunda idarece yeterli tedbir alınmadığından bahisle meydana geldiği ileri sürülen trafik kazasından kaynaklanan zararın tazmini istemiyle açılan davalarda adli yargı görevlidir.” şeklinde belirtildiğini, bu sebeple … açısından yargı yolundan dolayı davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu,
Davalılara maddi ve manevi tazminat alacaklarının reddinden dolayı her bir davacı için ayrı ayrı karşı vekalet ücreti verilmiş olmasının hatalı olduğunu, reddedilen kısımlar için davalılar lehine tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini belirterek istinaf istemenin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasını, davalı … açısından Adli Yargının görevli olduğu ve davalıların söz konusu tazminattan müşterek ve müteselsil sorumlu olduklarına dair karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Davacılar vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava; dava konusu ölümlü trafik kazası nedeniyle davacı eş ve çocukları tarafından açılmış bakiye destekten yoksun kalma tazminatının davalı sigorta şirketi ile Karayolları Genel Müdürlüğünden (hizmet kusuru bulunduğu), manevi tazminatın davalı Karayolları Genel Müdürlüğünden tazmini istemine ilişkindir.
Somut uyuşmazlıkta, davacılar vekilinin desteğin kusursuz, davalı sigortalı araç sürücünün %60, davalı idarenin hizmet kusuruna dayanarak %40 oranında kusurlu olduğunu, daha önce davalı sigorta şirketi aleyhine açılan dava sonucu davacıların destekten kalma tazminatının sigortalı araç sürüsünün %50 kusur oranı esas alınarak hüküm altına alınmış olmasına rağmen; davalıların toplam %50 kusur oranına tekabül eden bakiye destekten yoksun kalma tazminatının ödenmediğini belirterek davalıların %50 kusur oranına tekabül eden bakiye destekten yoksun kalma tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen; manevi tazminatın davalı idareden tahsiline yönelik olarak eldeki davayı açtığı; mahkemece davanın davalı … Sigorta A.Ş. yönünden kısmen kabulü ile; davacı … yönünden 4.303,99-TL, davacı … yönünden 6.555,83-TL, davacı … yönünden 28.161,22-TL destekten yoksun kalma tazminatının 08/04/2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … Sigorta AŞ’den alınarak davacılara verilmesine, davalı …’ne açılan maddi ve manevi tazminat davasının yargı yolu nedeniyle ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Hizmet kusuru nedeniyle davanın hangi yargı kolunda görüleceği, 2918 Sayılı Yasanın 110. maddesindeki düzenleme kapsamında adli yargıda görülüp görülemeyeceği hususunun da incelenmesi gerekmektedir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini şu gerekçelerle reddetmiştir.(AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı) “Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
Uyuşmazlık Mahkemesi de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda belirtilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları)
Yargıtay uygulamalarında ise 2918 Sayılı Yasanın 110. Maddesinin uygulamasında ilgili düzenleme dar olarak yorumlanarak, “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlar” düzenlemesi ile karayolunda kullanılan araçların sebep olduğu kazaların adli yargıda görüleceği, hizmet kusurundan kaynaklanan davaların ise idari yargıda görülebileceği kabul edilmişken, içtihat değişikliği ile AYM’nin kararı, UYM’nin kararları ve kanun maddesinin yasama belgeleri ve kanun gerekçesi çerçevesinde, hizmet kusurundan açılan tazminat davalarının 2918 Sayılı Yasanın 110. Maddesi gereğince adli yargıda görülmesi gerekiği kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 2020/3530 – 4192 sayılı kararında Uyuşmazlık Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin yukarıda bahsi geçen iptal kararına atıflar yapmak suretiyle gerekçesinde “Benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.” denilerek önce ki içtihatlarından ilke kararı ile dönüldüğü belirtilmiştir.
Buna göre somut olayda davacılar vekili, davalı …’ne hizmet kusuru nedeniyle dava konusu kazada kusurlu olduğunu ileri sürerek husumet yönelttiğine göre, 2918 Sayılı Yasanın 110. maddesi ve Yargıtay ilgili dairesi kararında da belirtildiği üzere davanın adli yargı yerinde görülerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece davalı … yönünden davanın görülmesinde idari yargı kolunun görevli olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan, davacılar vekilinin anılan yöne ilişkin istinaf başvurusunun kabulü ile; 6100 sayılı HMK.nın 353/1.a.4. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, kaldırma ve gönderme sebebine göre davacılar vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yerolmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1.a.4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Yeniden yargılama yapılarak işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE, kaldırma ve gönderme sebebine göre davacılar vekilinin sair istinaf sebeplerinin şimdilik incelenmesine yerolmadığına,
2-İstinaf yoluna başvuran davacılar tarafından yatırılan 162,10 TL peşin harcın istek halinde davacılara iadesine.
3-İstinaf yoluna başvuran davacılar tarafından yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği ve harç iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1.a. maddesi gereğince KESİN olmak üzere 14.09.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.