Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2021/2571 E. 2022/1419 K. 27.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KONYA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 23/09/2021
NUMARASI …
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)

KARAR TARİHİ : 27/05/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 16/06/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili, davalı … Sigorta A.Ş. vekili, davalı … vekili ve davalı … … … … … … (… İşletmesi) vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı …’ın sevk ve idaresindeki, davalı … … … İşletmesine ait, davalı Sigorta Şirketi tarafından sigortalanan araç ile davacının sevk ve idaresindeki aracın çarpışması sonucu sonucunda davacı ve arkadaşının yaralandığını ve araçta hasar meydana geldiğini, davacıda kemik kırığı olduğunu, … Hastanesinde 5 gün tedavi gördüğünü, kapatılan Konya 8. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/670 Esas sayılı dosyasında davalının kusurunun sabit görülüp kendisine HAGB kararı verildiğini belirterek, şimdilik 1.000,00-TL maddi tazminatın (950,00-TL iş göremezlik, 50,00-TL tedavi gideri olmak üzere) kaza tarihinden işleyecek faizi ile birlikte tüm davalılardan, 10.000,00-TL manevi tazminatın sigorta şirketi dışındaki davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; 05/12/2017 tarihli ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini 27.057,27-TL’ye artırmıştır.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde; Aracın sürücüsü olduğunu, olay günü motosikleti kullanan kişinin ehliyetinin dahi bulunmadığını, tanzim olunan trafik kaza tutanağında her iki tarafın da kusurlu olduğu belirtilmiş olsa da kusurunun bulunmadığını, davacının kusurlu olması sebebiyle maddi ve manevi tazminat isteme hakkının olmadığını bu sebeplerle dosyanın kusur yönünden uzman bilirkişiye gönderilmesini ve davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesinde; Davalı … yönetimindeki aracın davalı şirket nezdinde sigortalı olduğunu, davayı kabul anlamına gelmemek kayıt ve şartıyla bir an için davalı sigorta şirketinin dava konusu maddi tazminat talebi ile sorumlu olduğu düşünülse bile, sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalının kusuru oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olduğunu, davacının olay tarihinden itibaren faiz talebinin ve davanın reddini talep etmiştir.
Davalı … … … İşletmesi vekili cevap dilekçesinde; Davalı her ne kadar araç sahibi olup kusursuz sorumlu ise de tazminattan sorumlu tutulabilmesi için aracı kullanan …’ın kusurunun olması gerektiğini, davacının çok süratli ve kontrolsüz olması sebebiyle kazanın meydana geldiğini ve davacının ehliyetsiz olduğunu,davacının kazadan kaynaklanan sebeplerle sağlık gideri, hastane vb. zarara uğramadığını, aracın tamiri vs. için zarara uğramadığını, aracın zaten davacıya ait olmadığını, davacının olay tarihinde çocuk olması sebebiyle bir iş kaybı durumu yaşanmadığını, davacının olaydan kaynaklanan maddi bir zararının olmadığını ve manevi zararının da olmaması sebebiyle davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece, Ankara BAM 26. HD.’nin 2018/804 Esas – 2019/807 Karar ve 19/04/2019 tarihli ilamı ile kararın kaldırılmasına karar verildiği, yapılan yargılama ve değerlendirmede; davacı vekilince davalılar aleyhine açılan işbu davada, 31/03/2013 tarihinde meydana gelen yaralanmalı trafik kaza sebebiyle davacı …’ın, SGK tarafından karşılanmayan ve fatura edilemeyen kaçınılmaz tedavi giderinden doğan zararı, geçici ve sürekli iş göremezlik zararının tazmini talep edilmiş olup, mahkemece toplanan deliller alınan bilirkişi raporuna göre geçici iş göremezlik zararının 5.355,83-TL, sürekli iş göremezlik zararının 36.614,88-TL, bakıcı giderinin 6.798,60-TL ve kaçınılmaz tedavi giderinin 2.250,00-TL olduğunun belirlendiği, ancak davacı vekili tarafından ilk karar öncesi ıslah yapıldığı beyanıyla 27.057,27-TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ve 10.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmesi talebi dikkate alındığında; davacının maddi tazminat davasının kabulü ile, davalı sigorta şirketi poliçe limiti ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte sorumlu olmak kayıt ve şartıyla, 5.355,83-TL geçici iş göremezlik, 19.451,44-TL sürekli iş göremezlik ve 2.250,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 27.057,27-TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 4.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … … … İşletmesinden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının manevi tazminat yönünden fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiş; hükme karşı taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
1-Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Manevi tazminat taleplerinin 4.000,00-TL yönünden kısmen kabul edildiğini, hüküm altına alınan manevi tazminat miktarının kusurun ağırlığı, sürekli sakatlık durumu, kazadan sonra çektiği elem ve ızdırap dikkate alındığında düşük kaldığını, manevi tazminat talebinin hukuka uygun olduğunu,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.10.2006 tarih ve 2006/11-620 Esas – 2006/659 Karar sayılı kararında belirtildiği gibi manevi zararın miktarının adalete uygun olması gerektiğini, hükmedilecek bu paranın zarara uğrayanda manevi zararı gerçekleştirecek ve tazminata benzer fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşıdığını, manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmediğini, zarar görenin zenginleşmemesi zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerektiğini, o halde manevi tazminatın sınırlarının onun amacına göre belirlenmesi gerektiğini (22.06.1976 tarih ve 7/7 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Hakimin bu takdir hakkını kullanırken ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini yeterince almamasından kaynaklandığı da gözetilerek, gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak, tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiğini, talep edilen manevi tazminat miktarının uygun olması nedeniyle tamamen kabulü gerektiğini, ayrıca yargılama giderlerinin eksik hesaplandığını, davacının yargılama sırasında aldırılan rapor için hastanelere ödemek zorunda kaldığı muayene ve ücretlerin yargılama giderlerine dahil edilmediğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2-Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; Davalı kendi şeridinden kural ihlali yapmadan karşı yola geçmekteyken; davacı tarafından kullanılan motosiklet ile davalının kullandığı araca sağ arka tarafından çarpıldığını, 29/09/2015 tarihinde kaza mahallinde keşif yapıldığını, keşif neticesinde düzenlenen bilirkişi raporunda; kazanın gerçekleştiği … sokağın genişliği 11.50 metre iken … sokağının genişliğinin 7.60 metre olarak belirlendiğini, bu sokakların trafik yoğunlukları ve genişlikleri göz önüne alındığında … sokağın “Ana Yol – Tali yol” olarak değerlendirilmesi gerektiği şeklinde rapor tanzim edildiğini, öyle ki; trafik kurallarına göre tali yoldan ana yola çıkan sürücülerin, ana yoldan gelen araçlara geçiş hakkını vermek zorunda olduğunu, kazanın meydana geldiği yerin teknik özellikleri göz önünde bulundurulduğunda davalının ana yoldan ilerlediği ve davacının tali yoldan geldiğini, bu değerlendirme neticesince davalının herhangi bir kusuru bulunmadığını, ayrıca olay anında davacının şerit ihlali yaparak ters istikametten kavşağa giriş yaptığının Konya 8. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen 2013/670 Esas sayılı davanın 06/05/2014 tarihli duruşmasında, olay anında motosiklet kullanan davacı …’ın arkasında oturan tanık …’in beyanları ile sabit olduğunu, davacının meskün mahalde görüşün kısıtlı olduğu bir yerde olması gereken şeritten değil ters şeritten hızlı bir şekilde ilerlemekteyken davalının kullandığı araca çarptığının anlaşıldığını, olayda davacının kusurlu olduğunu, davacının ters şeritten hızlı bir şekilde ilerleyerek davalının kullandığı aracın arka kısmına çarptığını, 12/10/2015 tarihli bilirkişi raporunda da olayın meydana geliş şekli göz önünde bulundurularak davalı …’ın çarpmayı önleyici alabileceği herhangi bir tedbir olmadığının açıkça belirtildiğini,
Davacının olay tarihinde 16 yaşında olduğunu, motosiklet kullanma ehliyetine sahip olmadığını, bu hususun araştırılmadığını, bu durumun dikkate alınmasının davacının kusur oranının belirlenmesinde asli değişikliğe neden olacağını, … Müdürlüğünce atanan bilirkişi raporunda davalıya kusur verilmediğini, davacının tam kusurlu olduğunun belirtildiğini, kavşağa önce giren ve çıkışını tamamlamak üzere olan davalı aracının sağ arka kısmına, tedbirsiz olarak kavşaktan çıkış yapan davacının çarptığını, çarpışma noktasının bile davacının tam kusurlu olduğunu gösterdiğini (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2013/12-775 Esas – 2014/451 Karar 30/10/2014 tarihli kararı), …’ın bilirkişi raporunda ise yol durumundaki ihtimaller değerlendirilerek kusur izafe edildiğini, olayın meydana geldiği kavşakta … Sokakta trafik işareti bulunmaması halinde; davacının davalılardan %75 kusur oranı nispetinde sürekli iş göremezlik tazminatı, geçici iş göremezlik tazminatı ve tedavi gideri tazminatı hakkı olacağının belirtildiğini, söz konusu bilirkişi tespitinin hukuka aykırı ve hatalı olduğunu, trafik işaretlerinin bulunması gereken yerlerde bulunması veya bulunmamasının davalının sorumluluğunda olmayıp,idarenin görevi ve sorumluluğu altında olduğunu, birbiri ile çelişen iki kusur raporu olduğunu, yargılama esnasında; Makine Mühendisi Hasar ve Kusur Uzmanı bilirkişi raporunda davalının %25 kusurlu bulunduğunu,fakat … Genel Müdürlüğü Trafik Güvenliği Dairesi Başkanlığı (Eski trafik fen Heyeti) tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda … %75 kusurlu bulunduğunu (Yargıtay 4. HD. 2014/8152 Esas – 2014/9849 Karar sayılı ilamı, Yargıtay HGK. 2010/19-27 Esas – 2010/50 Karar sayılı ilamı), üçüncü bir rapor alınması yerine çelişkili olan ikinci rapor esas alınarak karar verildiğini, davacının yapmış olduğu hastane giderlerini istediğini, ancak buna dair hiçbir belge sunmadığını, nitekim TBK 60. maddesi gereği zarar görenin zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altında olduğunu, sağlık kuruluşlarından yapılan tedavi harcamalarının rahatlıkla fatura ve benzeri belgeler ile ispatlanabileceğini, kaldı ki; SGK’nın ödemesi gereken masrafların dışında kalan masrafların ödenmesi gerektiğinin Yargıtay kararları ile de kabul edildiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
3-Davalı … Sigorta AŞ vekili istinaf dilekçesinde; Güncel asgari ücret üzerinden hesap yapılmasının hatalı olduğunu, davanın ilk defa 26.12.2017 tarihinde karara çıktığını, davacı tarafından “yalnızca manevi tazminat sebebi ile” diğer davalı … tarafından ise yargılama aşamasında alınan sakatlık raporunun yasaya uygun olmadığı gerekçesi ile istinaf edildiğini, istinaf başvurusu neticesinde “davacının yaralanması nedeni ile maluliyetine ilişkin alınan raporun usul ve yasaya uygun olmadığı” gerekçesi ile kararın kaldırıldığını, burada önem arz eden hususun davacının maddi tazminatı ve sakatlık raporunu istinaf nedeni olarak ileri sürmemesi olduğunu, davacı tarafından maddi tazminat ve sakatlık raporunun istinaf nedeni teşkil etmediğini, nitekim davacının maddi tazminat adına istinafı da olmadığını, yalnızca manevi tazminat yönünden istinaf talebi bulunduğunu, ancak yerel mahkeme tarafından kaldırma kararı sonrası alınan 01.07.2021 tarihli mahkeme hesap raporunda 2021 senesi – güncel asgari ücrete göre – tazminat hesaplaması yapıldığını, bunun hatalı olduğunu, davacının istinafı olmaması sebebiyle dosya asıl alacak miktarı yönünden de kesinleşmiş olup ilk kararda hükmedilen asıl alacak tutarının üzerinde bir talepte bulunulamayacağını ve mahkeme tarafından da bu doğrultuda karar verilemeyeceğini (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2021 tarih 2020/2598 Esas – 2021/34 Karar sayılı ilamı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2019/6417 Esas – 2021/1252 Karar sayılı ilamı),
Kabul anlamına gelmemek üzere; asgari ücret, yaşam tablosu yönünden mevcut veriler davacı aleyhine usuli müktesep hak teşkil etmekte olup kaldırma kararı sonrası bakiye zarara hükmedilmesinin hukuka aykırı olacağını, ancak yerel mahkemece anılan hususlara riayet edilmeksizin kaldırma kararı öncesi var olan aynı sakatlık oranı üzerinden, güncel asgari ücrete göre -yalnızca asgari ücret değişikliğinden kaynaklanacak şekilde- bakiye zarar hesaplaması yapılması ve tazminata hükmedilmesinin hukuka aykırılık teşkil ettiğini, kaldırma kararı öncesi yapılan tazminat hesabında da sürekli sakatlık oranının 3,3 kaldırma kararı sonrası alınan hesap raporunda da sürekli sakatlık oranının 3,3 olduğunu, sakatlık oranı ve hesaplamaya esas hiçbir veri kaldırma kararında değişmemişken, davacı tarafından maddi tazminat adına hiçbir istinaf nedeni bulunmazken, kaldırma kararı sonrası güncel asgari ücret üzerinden bakiye zarar hesaplamasının yanlış olduğunu belirterek davacının zararı kurulan ilk mahkeme hükmü ile karşılanmış olduğundan bakiye zarar doğrultusunda alınan hesap raporunu ve hesap raporu esas alınarak kurulan mahkeme kararının doğru olmadığını, Davacının kaza tarihi itibari ile 18 yaşından küçük olması nedeni ile geçici iş göremezliğinin oluşmayacağını (T.C. Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2019/510 Esas ve 2020/4533 Karar sayılı kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin 2014/24101 Esas ve 2016/3385 Karar sayılı kararı), 18 yaşından küçük olan davacı için geçici iş göremezlik hesaplanmasının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki geçici iş göremezlik tazminatı ve tedavi giderinin trafik sigortası teminatı kapsamında olmayıp SGK’nın sorumluluğunda olduğunu,
Hesap raporunda esas alınan 04.01.2016 tarihli kusur raporunda alternatifli değerlendirilme yapıldığını, ilk duruma göre davalı şirket yönünden %75 kusur, ikinci duruma göre ise davalı şirketin kusursuz olduğunun tespit edildiğini, davalı şirketin kusursuz olduğu alternatif mevcut iken yerel mahkeme kararına esas hesap raporunda %75 kusur ile doğrudan hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, davacının kendisinin %100 kusurlu olması söz konusu iken hesaplanan tazminat tutarı ile davacının sebepsiz zenginleşmesine sebebiyet verileceğini, zarar hesabının tespit edilmesindeki en önemli unsurlardan biri olan kusur durumu netleştirilmeden düzenlenen hesap raporunu kabul etmediklerini, kusur konusunda var olan belirsizliğin ve çelişkinin de giderilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
4-Davalı …, … …. … (… İşletmesi) vekili istinaf dilekçesinde; Kusur yönünden eksik inceleme yapıldığını, davanın en başında alınan kusur raporunda davacının % 75 kusurlu olduğu belirtilmesine rağmen, her nedense Mahkemece sonraki raporların dikkate alındığını, kazanın meydana geldiği yerde trafik levhaları ve işaretleri olup olmadığına odaklanıldığını, yol üzerindeki işaretlerin yol durumundan kaynaklanan kazalarda ve idare aleyhine açılacak davalarda öncelikli bir unsur olduğunu, hâlbuki burada levhanın, adeta ilk unsur gibi ele alındığını, sanki levha koymak … …’nın veya diğer davalıların sorumluluğunda / yetkisinde imişçesine, zorlama yorumlarla, kusurlu taraf olan davacının, kusursuz kabul edildiğini, üstelik bu konuda Belediyeden gelen yazının hiç bir açıklama içermediğini, yalnızca tabelaların konulduğu tarihin belirtildiğini, kendilerince belirtilen tarih öncesi yolun durumunun öğrenilmesi gerektiği, kusurun levhalara bağlanıp bağlanamayacağının ve kavşak ve yol durumunun uzman trafik kuruluşundan sorulması gerektiği belirtilmesine rağmen Mahkemece hiç bir açıklığı olmayan yazıyla yetinildiğini, konu açıklığa kavuşturulmadan davacının kusurlu olmadığı (kask indirimi hariç) sonucuna varıldığını, olayda yol durumunu gösteren tek bilirkişi raporunun 12.10.2015 tarihli olup, bu raporun 5. sayfasındaki krokide, davalı taraf aracının seyrettiği yol 11.50 m, davacının motosikletinin seyrettiği yolun ise 7.60 m. olduğunu, buna göre davalı aracının ana yolda, davacı aracının tali yolda olduğunu, tali yoldaki aracın, daima ana yoldaki araca yol ivmesi gerektiğini, hiçbir levhanın bu temel kuralı değiştiremeyeceğini, kusur kavramı ve dayanaklarının eksik ve hatalı uygulandığını, davacının olaydaki kusurunun dikkate alınmadığını,adeta kusur oranının tersine çevrildiğini, olay yerinde inceleme yapan bilirkişi raporunda (ilk bilirkişi raporu) davacının % 75 kusurlu bulunduğunu, bu raporda olayın oluşunun olay yerinde ayrıntılı şekilde incelenerek açıklandığını, davacının hız ve kavşağa giriş şeklinin saptandığını, hasar ve kusur uzmanından bu raporun alındığını, rapor çok açık olmasına rağmen alınan başka bir raporda kusur durumunun trafik levhası olup olmamasına göre değişken açıklandığını, ilk raporda olduğu gibi sadece levhalar değil, yolun şekli, kavşak olup olmaması, kavşakta ana yol tali yol ayrımında taraflara düşen trafik sorumluluklarının konunun özünü teşkil ettiğini, konunun sadece levha olup olmamasına indirgendiğini, ikinci ve sonraki raporlarda davacının en önemli kusurlarından hiç söz edilmediğini (davacı, ehliyetsiz, kasksız, çocuk, hızlı ve aracı da yola uygunsuzdur), davacının hızlı geldiği ve süratini kesemediğinin davacının yanındaki arkadaşı tarafından açıkça ceza yargılamasında ifade edildiğini, davacının, davalı aracının arkaya yakın yerinden ortasından çarptığını, çarpma noktasının dahi davanın reddi için yeterli olduğunu, bu durumun …, kavşağa girdiğinde davacının henüz yolda olmadığını gösterdiğini, dolayısıyla …’ın yola kontrollü girdiğini, davacının ise yolu kontrol etmeden girdiğini, olayda çarpışma değil, davacının …’ın kullandığı araca çarpmasının söz konusu olduğunu, davacının kullandığı araç … Trafik Kanunu’nun tanımına göre azami 45 km. hız yapacak, şehrin yoğun trafiğine uygun olmayan bir araç olmasına rağmen davacının bu araçla hız yaptığını ve şehir içi trafikte kontrolsüz olarak kavşaklara girdiğini, davacının kask kullanmadığını ve harici hiç bir önlem almadığını, ehliyetsiz olduğunu, olay tarihinde çocuk olduğunu, hızlı seyrettiğini, tali yoldan ana yola çıkarken yol önceliğine sahip olmadığını, davacının davalı taraf aracına hem de aracın orta hizasından sonraki bir bölümüne çarpmasının söz konusu olduğunu, kullandığı aracın fren sistemi dahi doğru dürüst çalışmayan, ayaklarını yere sürterek durdurmaya çalıştıkları bir araç olduğunu, kask unsuru hariç diğer hiç bir kusurun, davacının kusur değerlendirmesinde dikkate alınmadığını, istinaf kararına aykırı olarak yine eksik rapor alınarak karar oluşturulduğunu, Adli Tıp raporundan sonra dosya bir Heyete tevdi edilmeden aynı kararın yeniden oluşturulduğunu,
Davacı için hesaplanan maddi tazminat hesaplamasının ise hayret verici olduğunu, davacı, olay anında çocuk denecek yaşta iken, hiç bir delil olmamasına rağmen sanki çalışıp gelir elde ediyormuşçasına (yalnızca beyana dayalı babasının yanında çalıştığı ifadesi vardır) gelir hesaplandığını ve tamamen farazi gelir değerleri üzerinden hesaplamalar yapıldığını, davacının bir uzuv zaafı ya da uzuv tatili olmadığı hastane raporlarında açıkça yer almasına rağmen sadece geçici süreli bir kırık nedeniyle ömür boyu iş görmesini engelleyecekmiş gibi kazanca etki hesaplamaları yapıldığını, Adli Tıp raporunda da iyileşme süresinin yalnızca 9 ay olabileceğinin belirtildiğini, iyileşmiş bir kırığın 9 ay sürede iyileşecek kişinin nasıl hayatını etkileyeceğini, kazanç hesabının ancak bir uzuv eksiği veya kullanım zayıflamasında ömür boyu yapılabileceğini, bir kaç hafta dinlenerek (üstelik o tarihte çalıştığına dair SGK kaydı bulunmamaktadır) geçebilecek bir basit yaralanmanın nasıl olur da bütün ömre etkili olabilecek gelir kaybına neden olacağını, davacının olay zamanında, çalıştığı ispatlanabiliyorsa bile ortada bir uzuv kaybı veya kalıcı zaafiyeti olmadığı için ancak geçici iş göremezlik hesabı yapılabileceğini, sürekli iş göremezlik tazminatı doğmasının yine mümkün olamayacağını, bu nedenle sürekli iş göremezlik tazminatı hesaplaması yapılarak hükmedilmesinin de adalet duygularını incitici ve tümüyle hukuka aykırı olduğunu, manevi tazminatı talep edilebilmesi için ise kişinin olayla ilgili kalıcı bir hasara uğraması, psikolojik zorluktan geçmesi, manevi açıdan ızdırap çekmesi gibi nedenler gerektiğini, davacının ise ehliyetsiz ve kontrolsüz bir şekilde yola çıkıp hız yaptıktan ve kazaya da bizzat kendisi sebep olduğundan hiç bir izi kalmayan ve tümüyle iyileşen bir kemik kırığı nedeniyle ömür boyu ızdırap çekeceğinin kabul edilmediğini, bir çocuğun zamanında iyileşen bir kırıktan ömür boyu etkileneceğinin söylenemeyeceğini, manevi tazminata hükmedilmesinin de hukuka ve maddi vakıalara aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Taraf vekillerinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazası sonucu davacının yaralanması nedeniyle geçici, sürekli iş göremezlik tazminatı, belgesiz tedavi gideri ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Mahkemece verilen 26.12.2017 tarih, 2014/1332 Esas – 2017/1132 Karar sayılı kararda, davacının davaya konu kaza sonucu %3.3 oranında sürekli maluliyeti ve 9 ay iyileşme süresi olduğunun kabulü ile tazminat hesabı (bilinen dönem 31.12.2017 tarihinde sonlandırılarak) yapılmış olup, davacının maddi tazminat talebinin kabulü ile 5.355,83-TL geçici iş göremezlik tazminatı,19.451,44-TL sürekli iş göremezlik tazminatı ve 2.250,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 27.057,27-TL tazminatın (davalı sigorta şirketi poliçe limiti ile sınırlı ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile sorumlu olmak üzere) kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 4.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve … …İşlt.den müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili (sadece manevi tazminata ilişkin olarak), davalı … … … İşlt. Vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dairemizce yapılan inceleme sonunda davacı için alınan maluliyete ilişkin raporun usul ve yasaya uygun olmadığı, Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi ya da Üniversite hastanelerinin Adli Tıp ABD bölümünden davacının maluliyetinin tespiti hususunda rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Mahkemece İstanbul ATK 2. İhtisas Kurulundan alınan 29.01.2021 tarihli raporda davacının davaya konu kaza nedeniyle %3.3 oranında sürekli maluliyeti bulunduğu, iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 9 aya kadar uzayabileceği belirtilmiştir. Zira önceki hükme (26.12.2017 tarih, 2014/1332 Esas – 2017/1132 Karar) esas alınan maluliyet raporunda da aynı maluliyet oranı ve 9 aylık geçici iş göremezlik süresi için tazminat hesabı yapıldığı anlaşılmıştır. Bu durumda maluliyet oranı ve geçici iş göremezlik süresi aynı olmakla, davacı için yeniden tazminat hesabı yapılmaması gerekirken, mahkemece yeniden aktüer bilirkişi raporu alınmış, güncel asgari ücretlerdeki artışlar ve bilinen dönem zararı yeni raporda 31.12.2021 tarihine kadar hesaplanmış olduğundan aynı maluliyet durumu için daha fazla tazminat hesaplanmıştır. Zira davacı tarafın ilk hükme ilişkin istinaf talebi sadece manevi tazminata ilişkin olmakla, maddi tazminat yönünden davalı taraf lehine usulü kazanılmış hak oluştuğu gibi, ilk hükmü istinaf etmeyen davalı sigorta şirketi yönünden ilk hükümle kabul edilen kusur durumu, maluliyet oranları, hükmedilen tazminatlar (geçici ve sürekli iş göremezlik ve tedavi gideri) vs. için de davacı taraf lehine usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Dairemizce verilen kaldırma kararından sonra yapılan yargılama sonunda da mahkemece “davacının maddi tazminat davasının kabulü ile, davalı sigorta şirketi poliçe limiti ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte sorumlu olmak kayıt ve şartıyla,5.355,83-TL geçici iş göremezlik, 19.451,44-TL sürekli iş göremezlik ve 2.250,00-TL tedavi gideri olmak üzere toplam 27.057,27-TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacının manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 4.000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı … ve davalı … … … İşletmesinden müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, davacının manevi tazminat yönünden fazlaya ilişkin talebinin reddine” karar verilmiş olup, davalı sigorta şirketinin ilk hükümdekinden daha aleyhine bir tazminata karar verilmemiştir. Davalı sigorta şirketi tarafından önceki hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurulmadığından aleyhine hükmedilen tazminatlar yönünden davacı lehine usulü kazanılmış hak oluşmuştur. Bu durumda hakkında daha aleyhe karar verilmeyen davalı sigorta şirketinin kararı istinaf etme hakkı bulunmadığından, davalı sigorta şirketi vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacı vekili ile davalı … vekili ve davalı … … … işletmesi vekilinin istinaf taleplerine gelince; somut olayda resmi görevliler tarafından düzenlenen KTT’da davalı sürücünün 2918 sayılı KTK’nın 57/1-c maddesi gereğince “kavşak kollarının, trafik yoğunluğu bakımından farklı oldukları işaretlerle belirlenmemiş ise, motorlu araçlardan soldaki sürücünün, sağdaki sürücüye ilk geçiş hakkını vermek zorunda olduğuna” ilişkin kural ihlali nedeniyle asli, davacının KTK’nın 52/1-a maddesi gereğince “kavşaklara yaklaşırken arcının hızını azaltmak” kuralını ihlali nedeniyle tali kusurlu olduğu belirtilmiştir. Davaya konu trafik kazası 31.03.2013 tarihinde meydana gelmiştir. Kaza mahallinin kontrolsüz 4’lü kavşak olduğu belirtilmiştir. İlgili belediyeden gelen 10.01.2017 tarihli cevapta trafik levhasının (davacının seyrettiği istikamete hitap eden DUR işaret levhasının) 06.02.2014 tarihinde, yani kaza tarihinden sonra olay mahalline tesis edildiği belirtilmiştir. Mahallinde 29.09.2015 tarihinde yani belediye tarafından dur işaret levhası olay yerine konulduktan sonra keşif yapılmış olup, keşiften sonra düzenlenen 12.10.2015 tarihli bilirkişi raporunda KTT’da olay yeri kavşağın kontrolsüz 4’lü kavşak olarak değerlendirilmesi ile taraflara kusur izafe edildiğini (ki kaza tarihindeki mevcut durum budur zaten),davalının seyrettiği yolun daha geniş ve trafik akışının bu yolda daha yoğun olduğu, davacının seyrettiği yolun davalının seyrettiği yola göre daha dar bir sokak olduğu, davacıya hitap eden “dur” işaret levhasının olduğu, buna göre davalının seyrettiği yol anayol, davacının seyrettiği yol tali yol konumunda olduğundan davalının geçiş önceliği bulunduğu belirtilerek davalının %25 oranında tali, davacının %75 oranında asli kusurlu olduğu belirtilmiştir. Rapora itiraz üzerine KGM fen heyetinden alınan 04.01.2016 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ise, olay yerinin kaza tarihindeki mevcut durumuna göre kusur belirlemesi yapılması gerektiği, davacının seyrettiği yol kesiminde kaza tarihinde “dur” işaret levhası varsa davacının olayda tamamen kusurlu olduğu, kaza tarihinde davacıya hitap eden “dur” işaret levhası yoksa bu durumda davacı, davalıya göre sağdan kavşağa giriş yaptığından, ilk geçiş önceliği davacıda olduğundan, davalının %75 oranında asli, davacının hızını azaltmaması nedeniyle %25 oranında tali kusurlu olduğu belirlenmiştir. Belediyeden gelen yazı cevabına göre “dur” işaret levhasının kaza tarihinde olay mahallinde olmadığı, kazadan sonra tesis edildiği, bu durumda mevcut hale göre davacının kavşakta ilk geçiş önceliği hakkı bulunduğu anlaşılmakla ve bu rapor mevcut duruma göre düzenlenen KTT ile de uyumlu olduğundan hükme esas alınmasında bir isabetsizlik görülmediğinden davalı taraf vekillerinin bu hususa yönelik istinaf talepleri yerinde görülmemiştir. Davacının ehliyetsiz olması, kask takmaması gibi hususlar kazanın oluşumuna ilişkin kusurlardan olmayıp, idari para cezasını gerektirdiğinden davalıların kusur tespitinde bu hususun dikkate alınmadığına ilişkin istinafları da doğru görülmemiştir.
Davacı her ne kadar kaza tarihinde 16 yaşında olup, genel kural olarak geçici iş göremezlik tazminatı talep edemez ise de, davacı vekilinin 17.01.2015 tarihli dilekçesinde davacının abisinin yanında çalışarak geçimini temine çalıştığını belirtmesi, davacı hakkında yapılan … araştırmasında abisiyle birlikte parke taşı döşeme işi yaptığı, abisine ait evde abisi, anne ve bekar kardeşleri ile birlikte oturduklarının bildirilmesi, aynı evde birlikte oturdukları abisi ile birlikte çalışmasının hayatın olağan akışına uygun bulunması, bu nedenle fiilen çalıştığı anlaşılan davacı için belirlenen süre ile sınırlı olarak geçici iş göremezlik tazminatına hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalı taraf vekillerinin bu hususa yönelik istinaf talepleri de yerinde görülmemiştir.
SGK’nın sorumluluğunda bulunmadığı için SGK tarafından karşılanmayan, davacının yaralanması sebebiyle yapılması zorunlu olan belgesiz tedavi giderlerinden davalıların sorumlu bulunması, konusunda uzman adli tıp uzmanı bilirkişi tarafından davacının yaralanma durumu gözetilerek hesaplanan pansuman ücreti, hastaneye gidiş-dönüş ulaşım ücreti vb. makul tedavi giderleri için belge ibrazının zorunlu olmamasına göre davacı lehine tedavi giderine hükmedilmesinde bir usulsüzlük bulunmadığından davalı taraf vekillerinin bu konudaki istinaf talepleri de yerinde görülmemiştir. Davacının kaza sonucu yaralandığı, sürekli ve geçici maluliyeti bulunduğu konusunda uzman sağlık kurumu tarafından belirlenmiş olup, lehine iş göremezlik tazminatı hesaplanıp hükmedilmesinde isabetsizlik olmadığından buna yönelik istinaf talepleri de doğru değildir.
Açıklanan nedenlerle, davacının kaza sonucu yaralanması nedeniyle çalışma gücü kaybının konusunda uzman kurum tarafından, usul ve yöntemine uygun şekilde belirlenmesi, %3.3 oranında kalıcı maluliyeti ve 9 ay süre ile geçici iş göremezlik süresi olması, kazaya karışan aracın davalı … … … İşletmesi adına trafikte kayıtlı olması, diğer davalı …’ın aracın sürücüsü olması, haksız fiil hükümleri ve KTK’nın 85. maddesi hükmü gereğince adı geçen davalıların tazminattan sorumlu olmaları, davalı araç işleteninin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olması, davalı sürücünün olayda asli ve %75 oranında, davacının tali ve %25 oranında kusurlu bulunmaları, kusur durumunun kazanın oluş şekline ve dosya kapsamına uygun düşmesi, davacının kazada kemik kırığı oluşacak şekilde yaralanması, ameliyat geçirmesi, davacı lehine manevi tazminat şartlarının oluşması, davacı lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının kazanın oluş şekli, kaza tarihi, davacının yaşı, yaralanma durumu, derecesi, sürekli maluliyeti, geçirdiği ameliyat, uygulanan tedaviler, iyileşmesi için öngörülen süre, davalı tarafın olayda asli oranda kusurlu bulunması, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, ülkenin ekonomik şartları, paranın satın alma gücü, davacının yaralanması nedeniyle maruz kaldığı ağrı, acı, elem, üzüntü, ıstırap, sıkıntı, stres, manevi tazminatın amacı, zenginleştirme ve fakirleştirme amacı taşımaması, ceza ve mamelek hukukuna ilişkin tazmin amacının güdülmemesi, caydırıcı olması, özendirici olmaması, 22.06.1966 tarih, 1966/ 7 Esas -7 Karar sayılı YİBK kararındaki kriterler, manevi tazminatın amacı ve ölçütleri gözetilerek tayin ve takdir edilmiş olmasına ve mahkemenin gerekçesine göre davacı vekili ile davalı … vekili ve davalı … … … İşletme vekilinin yerinde görülmeyen istinaf taleplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince (HMK.nın 355 maddesine göre istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucu) ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
A)1-Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf dilekçesinin REDDİNE,
B)2-Yukarıda 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı … vekili ile davalı … vekili ve davalı … … … … İşletme vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
3-Davalı … Sigorta A.Ş. tarafından yatırılan 530,38-TL istinaf karar harcının karar kesinleştiğinde ve talebi halinde kendisine iadesine,
4-Davalı sigorta şirketi tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, davalı sigorta şirketince yatırılan 200,00-TL gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde kendisine iadesine,
5-Davalı …’tan alınması gereken 1.848,28-TL (sadece maddi tazminata ilişkin istinaf talebi olmakla, harç kabul edilen maddi tazminat üzerinden hesaplanmıştır) istinaf karar harcından, peşin alınan 530,38-TL harcın mahsubu ile bakiye 1.317,90-TL harcın adı geçen davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
6-Davalı … … … İşletmeden alınması gereken 2.121,52-TL (istinaf talebi maddi ve manevi tazminata ilişkin olmakla kabul edilen maddi ve manevi tazminat toplamı üzerinden harç hesaplanmıştır) istinaf karar harcından, peşin alınan 471.08-TL nispi, 59.30-TL maktu harcın mahsubu ile bakiye 1.591,14-TL harcın adı geçen davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
7-Davacıdan alınması gereken 80.70-TL maktu istinaf karar harcından, peşin alınan 59.30-TL harcın mahsubu ile bakiye 21.40-TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
8-Davacı, davalı …, davalı … … … İşletme tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin ayrı ayrı ilgililerin kendi üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı … … … İşletme tarafından yatırılan 100.00-TL gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde adı geçen davalıya iadesine,
10-Kararın tebliği, harç ikmali, iadesi, gider avansı iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 27.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.