Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2021/255 E. 2023/381 K. 02.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2021/255 – 2023/381
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/255
KARAR NO : 2023/381

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/11/2020
NUMARASI : 2019/310 Esas 2020/745 Karar

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI
VEKİLİ
DAVANIN KONUSU : Tazminat
KARAR TARİHİ : 02.06.2023
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 26.06.2023

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalı … Sigorta AŞ vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI;
Davacı vekili, 25.01.2019 tarihinde davalı sigorta şirketine Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı aracın davacı küçük …’e çarpması sonucu davacının yaralandığını, kaza tespit tutanağında araç sürücüsüne kusur verilmemiş ise de sürücünün kusurlu olduğunu, davalıya yapılan başvurusunun cevapsız kaldığını, arabuluculuğa başvurduklarını belirterek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydı ile 4.500,00-TL daimi maluliyet tazminatının davalı sigorta şirketine başvuru tarihi olan 23.04.2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, yargılama aşamasında talebini 37.106,13-TL olarak ıslah etmiştir.
Davalı vekili, davaya bakmaya İstanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi’nin yetkili olduğunu, davacı tarafın dava öncesinde davalıya başvurusunda eksik evrakların varlığı nedeni ile davanın 2918 sayılı KTK’nın 97. maddesi gereğince usulden reddi gerektiğini, davalı şirket sigortalısının kazanın oluşumunda kusursuz olduğunu, Adli Tıp Kurumu kusur raporu alınmasını, soruşturma dosyasında uzlaşma sağlanıp sağlanamadığının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI;
Mahkemece toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; kazazede davacı yayanın yaş itibariyle ebeveyninin gözetim ve korumasında yolun karşısına geçmesi gerekirken taşıt yoluna tedbirsizce ve kontrolsüzce kendi başına girmesi nedeni ile 2918 sayılı KTK’nın 68/b ve 68/b.3 m. gereğince % 85, davalı sigorta şirketinin sigortalısı aracın sürücüsünün ise; yerleşim yeri içerisinde hızını asgari derecede yavaş kullanması gerektiği halde dikkatsiz ve tedbirsiz davranması nedeni ile % 15 oranında kusurlu olduğu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’ndan alınan ve kaza tarihinde yürürlükteki “Özürlülük Ölçütü ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik” hükümlerine uygun olarak düzenlenen raporda davacının %17 oranında sürekli iş göremezliğinin mevcut olduğunun belirlendiği, aktüer bilirkişiden alınan raporda ise Anayasa Mahkemesi’nin 09.10.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan iptal kararı çerçevesinde alternatifli olarak yapılan hesaplama çerçevesinde TRH-2010 yaşam tablosu ile %1,8 teknik faiz oranı dikkate alınarak 27.484,70-TL, PMF-1931 yaşam tablosu esas alınarak yapılan hesaplamada ise; 37.106,13-TL sürekli işgöremezlik tazminatı talep edebileceğinin belirtildiği, Anayasa Mahkemesi’nin 09.10.2020 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan17.07.2020 tarihli 2019/40 esas sayılı iptal kararı ile 2918 sayılı KTK’nın 90. maddesinin 1. cümlesinde yer alan “… ve bu kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlede yeralan “… ve genel şartlarda…” ibaresinin Anayasaya aykırı olduğundan bahisle iptaline karar verildiği, Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre alınan maluliyet raporu çerçevesinde PMF-1931 yaşam tablosu esas alınarak yapılan hesaplamanın hükme esas alınması gerektiği, davacının sigorta şirketine davadan önceki başvuru dilekçesinin davalıya tebliğ belgeleri sunulmadığından, davalı tarafın cevabi yazısında belirtilen 24.04.2019 tarihinde başvurulduğu kabul edilerek 2918 sayılı KTK’nın 99. maddesi gereğince bu tarihten itibaren 8 iş günü sonrasında davalı sigorta şirketi yönünden 07.05.2019 tarihinde temerrüt olgusunun gerçekleştiği belirtilerek; davanın ıslah talebi gözetilerek kabulü ile; 37.106,13-TL sürekli iş göremezlik tazminatının 07.05.2019 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLENİSTİNAF SEBEPLERİ;
Davalı … Sigorta AŞ vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Mahkemede açılan tazminat davasında dosya ilk olarak gerçekleşen kazada kusur tespitinin yapılması amacıyla bilirkişiye tevdi edildiğini, alınan raporda davacı %85, sigortalı araç sürücüsü için ise %15 oranında kusurlu olarak belirlendiğini, kusur bilirkişi raporunda “….sürücünün kazayı önlemeye yönelik alabileceği bir tedbir olmadığı..” demek suretiyle gerçekleşen kazada esasen araç sürücüsünün hiçbir kusurunun olmayacağının beyan edildiğini fakat devamla; “sadece kamera görüntülerinden hızının limitler üzerinde olabileceği…” faraziyesi ile hareket ederek araç sürücüsüne %15 oranında kusur izafe edildiğini, araç sürücüsüne kusur belirlemesi her hangi bir tespite dayanmadığını, bu sebeple gerçekleşen ani olay karşısında tüm yapılması gerekenleri yapan araç sürücüsünün, aniden yola çıkan davacıya çarpma olayında her hangi bir kusurunun bulunmadığını, hükme dayanak yapılan %17 oranındaki daimi iş göremezlik oranını da kabul etmediklerini, davaya konu kazanın gerçekleşme tarihi 25.01.2019, davacı tarafça dava dışı-özel başvuru sonucu alınan ve dosya içerisine sunularak mahkeme tarafından da aldırılan adli tıp kurumu dışı bilirkişi incelemesine ve karara dayanak yapılan raporun tarihinin ise 15.11.2019 olduğunu, davacının 2014 doğumlu olup kaza tarihi itibariyle 5 yaşında olduğundan kazazede için hem yaşı hem maluliyetin niteliği göz önüne alındığında, ortopedik olarak kalıcı maluliyete sağlıklı bir şekilde karar verilebilmesi için, kaza sonrası tam iyileşmenin ve/veya kalıcı maluliyetin varlığının sağlıklı bir şekilde tespiti amacıyla, kaza tarihinden sonra 12-18 aylık bir zaman dilimine ihtiyaç bulunduğunu, hem bilimsel hem hukuki açıdan bu süre beklenilmeden kazadan kısa bir süre sonra alınacak maluliyet tespiti raporunun hükme dayanak yapılmasının kabul edilemeyeceğini, Adli Tıp Kurumunun bu konularda yerleşmiş uygulamaları ve raporları açık olup bu yerleşik uygulamalara aykırı raporlar ile davanın kabulüne karar verildiğini, davacı tarafça dava sürecinde uzlaşma başvurusu yapıldığını, bu başvuru üzerine kabul anlamına gelmemek ve bağlayıcı olmamakla beraber davalı şirket tarafından da maluliyet raporu düzenlendiğini, düzenlenen bu rapordan da görüleceği üzere; “….her ne kadar Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesine hitaben yazılmış olan 15.11.2019 tarihli raporda bildirilmiş bir özür oranı olsa da kalıcı araz bildirimi yapılması için zaruri olan stabilizasyon sürecinin henüz tamamlanmamış olmasından hareketle belirlenen süreç içerisinde gerçekleşebilecek muhtemel iyileşmeler göz önüne alınarak, eldeki verilerle kazazedenin geçirdiği trafik kazası nedeni ile husule gelmiş bulunan yaralanmalar ile bunlara yönelik tedavilere ilişkin projeksiyonla sürekli arıza/arazları bağlamında özür oranın %8-11 aralığında olarak alınmasının uygun olacağı…” yerleşik uygulamalar ve bilimsel verilere uygun olarak tespit edildiğini, bu sebeplerle kararın bu yönü ile de ortadan kaldırılması gerektiğini, ayrıca her ne kadar Anayasa Mahkemesinin iptal kararı üzerine 01.06.2015 tarihinden önceki genel şartlara göre yapılan tazminat hesabına göre karar verilmiş ise de, Anayasa Mahkemesince verilen kararların geriye yürümezlik kuralı gereğince ve aynı şekilde iptal edilen genel şartlar ile ilgili olarak henüz mevcut bir düzenleme gerçekleştirilmediğinden 01.06.2015 tarihinden önceki genel şartlara göre hesaplama yapılması ve bu hesaplamanın hükme esas alınmasının kabulünün mümkün olmadığını, zorunlu başvuru şartının yerine getirilmediğine ilişkin itirazlarının dikkate alınmadığını, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi gereğince trafik kazasından doğan tazminat talepleri için dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta şirketine yazılı olarak başvuru bir dava/başvuru şartı haline getirildiğini, sigortacı yönünden sigorta bedelini ödeme yükümlülüğü gerekli belgelerin tam ve eksiksiz bir şekilde ibraz edilmesinden itibaren 15 iş günü içinde muaccel hale geleceğini, başvuru sırasında ibrazı zorunlu olan evrakların poliçe genel şartlarında sayıldığını, yapılan başvuruya istinaden şirket nezdinde hasar dosyası açılmışsa da ibrazı zorunlu ve usulüne uygun evrakların tamamlanmadığını, dolayısıyla yapılan başvurunun KTK’nın 97.maddesi çerçevesinde geçerli ve usulüne uygun bir başvuru sayılamayacağını, başvurunun usulen reddi gerektiğini, faiz başlangıç tarihinin de bu açıklama göz önüne alındığında hukuka aykırı ve hatalı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle beraber, tazminata hükmedilmesi halinde faiz başlangıç tarihinin dava tarihinden itibaren olması gerektiğini, usulüne uygun bir başvuru bulunmadığından temerrüt gerçekleşmediğini ileri sürmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE;
Davalı vekilinin HMK.nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir
Davacı vekili, davalı sigorta şirketine Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı aracın davacı küçük yaya …’e çarpması sonucu davacının yaralandığının belirterek sürekli iş göremezlik tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece alınan bilirkişi raporuna göre davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dava konusu kaza 29.012019 tarihinde meydana gelmiş, davalı sigorta şirketi tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi 05.01.2019 tarihinde düzenlenmiştir.
Davalı sigorta şirketi davacı tarafından davadan önce davalı sigorta şirketine usulüne uygun başvuru olmadığını, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de; Dava açılmadan önce sigorta şirketine başvuruyu düzenleyen 2918 sayılı KTK.nın 97. maddesinde “sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması” gerektiği belirtilmiş bu yazılı başvuruya eklenmesi zorunlu olan ve dava şartı olan başvurunun yapılmamış sayılmasına neden olacak belgeler belirtilmemiştir. Dosya kapsamına göre dava açılmadan önce, davalının da kabulünde olduğu gibi davacı tarafından sigorta şirketine başvuru yapıldığı anlaşıldığından KTK.nın 97. maddesinde belirtilmeyen belgelerin ibraz edilmemesi nedeniyle dava şartının yerine getirilmediğine ilişkin itirazı yerinde görülmemiştir.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 14 Mayıs 2015 gün 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak 01 Haziran 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik kanunun 90. maddesinde “Zorunlu mali sorumluluk sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve genel şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” Şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 Esas,-2020/40 Karar. sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresi Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Danıştay ve Yargıtay tarafından kabul edilen uygulamaya göre “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı nedeniyle davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir
Dosya kapsamına göre kaza tespit tutanağında davalıya Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı askeri aracın yolun kenarında oynayan ve yolun karşısına geçmeye çalışan Yaya …’e çarpmamak için sola manevra yaptığı ancak yayanın duramayarak aracın ön kısmına çarptığı olayda araç sürücüsünün kusurunun olmadığı, yayanın tam kusurlu olduğu belirtilmiş, mahkemece C. Savcılığı dosyası ve olaya ilişkin kamera görüntüleri getirilerek Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığından alınan raporda sürücünün gündüz vakti meskun mahalde yolun sağından girip koşarak karşıdan karşıya geçmeye çalışan 2014 doğumlu yayayı gördüğünde zamanında tedbir almaması nedeniyle %15 oranında, çocuğun ise koşarak kontrolsüzce can güvenliğini tehlikeye atarak yola çıkması nedeniyle %85 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş, davalı sigorta şirketinin rapora itiraz etmesi üzerine makine mühendisi bilirkişilerden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinden alınan raporda aynı gerekçeler ile davalıya sigortalı araç sürücüsünün %15 oranında, yaya küçüğün ise %85 oranında kusurlu olduğu belirlenmiş olmakla olayın oluş şekline ve birbirine uygun olarak belirlenen kusur raporunun hükme esas alınmasına bir isabetsizlik görülmemiştir. Davacının dava konusu kazaya bağlı maluliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için davacıya ait tedavi evrakları getirilerek mahkemece Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından alınan raporda davacının kaza sonucu sol femur şaft fraktürü, sol tibia şaft fraktürü sol femur boyun fraktürü meydana geldiği, davacı muayene edilerek düzenlenen raporda kazaya bağlı yaralanmaları nedeniyle Özürlülük Ölçütü ve Sınıflandırılması, Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkındaki Yönetmelik hükümlerine göre %17 oranına maluliyetinin bulunduğu belirlenmiş olması, raporun kaza tarihinden 10 ay sonra ve muayene edilerek düzenlenmiş olması ve davalı tarafından talep edilen yönetmelik hükümlerine göre ve Yargıtay tarafından kabul edilen üniversite hastanesinin adli tıp bölümünden alınmış olması nedeniyle davalı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Ayrıca aktüerya uzmanı bilirkişiden alınan raporda davacının PMF 1931 yaşam tablosu ve progresif rant yöntemine göre belirlenen tazminat hesabına göre hüküm kurulmasının doğru olmadığı iddia edilmiş ise de, Anayasa mahkemesi iptal kararının kesinleşmemiş tüm dosyalar yönünden uygulanması gerektiği, hükme esas alınan yaşam tablosunun istinafa başvuran taraf lehine olduğu, hesaplamanın Yargıtay tarafından kabul edilen hesaplama yöntemine göre yapılmış olması nedeniyle davalı vekilinin bu itirazları da yerinde değildir.
Açıklanan nedenlerle dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde, özellikle oluşa uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının ve maddi tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında, bir usulsüzlük bulunmamasına göre, mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinin usul ve esas yönünden yasaya ve Yargıtay uygulamalarına uygun olması nedeniyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.nın 353/1.b.1.maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı … Sigorta AŞ vekilinin İstinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1.b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 2.534,71-TL. istinaf karar ve ilam harcından peşin alınan 633,68-TL. nın mahsubu ile kalan 1.901,03-TL. harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir olarak kaydedilmesine,
3- Başvuran tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Taraflarca yatırılan delil ve gider avansından kullanılmayan kısmın HMK’nun 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatırana iadesine,
5-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda HMK.nın 362/1.a maddesi gereğince miktar itibariyle KESİN olmak üzere 02.06. 2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.