Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2021/242 E. 2021/1323 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/10/2020
NUMARASI :…

DAVANIN KONUSU : Tazminat ( Cismani Zarar Sebebiyle Açılan )

KARAR TARİHİ : 01/07/2021
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 13/07/2021

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı … vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 15/01/2012 tarihinde davalıya trafik sigortalı araç ile davacının içinde yolcu konumunda olduğu aracın karıştığı kazada davacının yaralandığını, davalıya trafik sigortalı araç sürücüsünün kusurlu olduğunu, davacının 6 ay boyunca geçici iş göremez ve 1 ay süre boyunca bakıma muhtaç kaldığını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL sürekli iş göremezlik, 500,00 TL geçici iş göremezlik, 500,00 TL bakıcı gideri olmak üzere toplam 11.000,00 TL tazminatın davalıya başvuru tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı …Ş. vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taleplerin zaman aşımına uğradığını, kazanın 15/01/2012 tarihinde meydana geldiğini, davanın ise 17/02/2020 tarihinde açıldığını, bu sebeple davanın zaman aşımı nedeniyle reddinin gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece davanın, davacının içinde yolcu olarak bulunduğu aracın karıştığı çift taraflı trafik kazası neticesinde yaralandığından bahisle geçici iş göremezlik, sürekli iş göremezlik ve bakıcı gideri istemine ilişkin olduğu, davacı tarafından, trafik kazasına ilişkin Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesini… sayılı dosyasında … hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet olmaktan açılan davada mahkemece düşme ve adli para cezasına mahkumiyet kararı verildiği ve kararın 30/04/2013 tarihinde kesinleştiği, 2918 Sayılı Yasanın 109 maddesi “(1)Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. (2)Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. (3) Zamanaşımı, tazminat yükümlüsüne karşı kesilirse, sigortacıya karşı da kesilmiş olur. Sigortacı bakımından kesilen zamanaşımı, tazminat yükümlüsü bakımından da kesilmiş sayılır. (4)Motorlu araç kazalarında tazminat yükümlülerinin birbirlerine karşı rücu hakları, kendi yükümlülüklerini tam olarak yerine getirdikleri ve rücu edilecek kimseyi öğrendikleri günden başlayarak iki yılda zamanaşımına uğrar. (5)Diğer hususlarda, genel hükümler uygulanır.” hükmünü içerdiği, öte yadan 5237 Sayılı TCK’nun 66. Maddesinde dava zamanaşımının düzenlendiği, 66/d maddesinde beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmeyen suçlarda sekiz yıl geçmekle davanın düşeceğinin kabul edildiği, haksız fiil niteliğindeki eylem TCK 89. Maddesi kapsamında taksirle yaralama suçu olarak düzenlenmiş olup kanunda öngörülen ceza miktarına göre 8 yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, davacı kaza tarihi itibariyle faili ve fiili öğrendiği gibi, sonradan ortaya çıkan bir zarar iddiası da bulunmadığı, ceza dosyasınınsa 2013 yılında kesinleşmiş olmasına göre davacının davasını en geç 15/01/2020 tarihine kadar açabileceği, 6325 sayılı Kanunun 18-a-15 maddesi uyarınca, davacının ara buluculuğa başvurması ile zaman aşımı süresi 13/01/2020 tarihinde durmuş olmakla birlikte, ara buluculuk süreci 27/01/2020 tarihinde son tutanağın imzalanması ile tamamlanmış ve dava açma süresi için kalan iki günlük sürenin de eklenmesi ile davacının davasını en son 29/01/2020 tarihine kadar açabileceği gerekçesi ile davacı tarafından dava, zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığından, davalının yasal süresi içerisinde bulunduğu zamanaşımı def’inin kabulü ile alacağın zamanaşımına uğramış olması nedeniyle reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili ile istinaf dilekçesinde özetle; davaya konu kazanın 15.01.2012 tarihinde vuku bulduğunu, davalı şirketin haksız ve yersiz olarak zaman aşımı itirazında da bulunduğunu, K.T.K.’nın 109. maddesinde, motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar. dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve ceza kanunu bu fiil için daha uzun bir zaman aşımı süresi öngörmüş bulunursa, bu süre, maddi tazminat talepleri için de geçerlidir. şeklinde düzenleme yapıldığını, suç teşkil eden fiillerde ceza zamanaşımının uygulandığını, burada uygulanması gereken zamanaşımı süresi noktasında farklı durumlar bulunduğunu, bu kazada uygulanması gereken zamanaşımının, ceza zamanaşımı olan 8 yıl, her halükarda ise kazadan dolayı talep için 10 yıllık üst zamanaşımı süresi olup, 8 yıllık süre içerisinde, yani 05.12.2019 tarihinde davalı tarafa usulüne uygun başvuru yapıldığını, başvuru neticesinde taraflarına 24 aralık 2019 tarihinde gelen mail ekinde bir sulh teklifi olduğunu, iş bu başvuru ve davalı tarafça gönderilen mailden de anlaşılacağı üzere zamanaşımı süresinin geçmediğini, ayrıca zorunlu arabuluculuk nedeniyle 13.01.2020 tarihli başvuruları bulunduğunu, süresinde başvuru yaptıklarını, 2918 sayılı ktk’na getirilen düzenleme ile, öncelikle sigorta şirketine başvuru zorunluluğu getirildiği için, usulüne uygun başvuru ile zamanaşımının kesilmesini sağladıklarını, zamanaşımının kesilmesi nedeniyle de, zamanaşımı yeniden başlayacağından, davalının itirazı ve netice olarak mahkeme kararının haksız olduğunu, KTK’nın 109. maddesinde yer alan 10 yıllık üst zamanaşımı süresi aşılmamak kaydıyla, kişilerin zararı ve faili öğrendikleri tarihten itibaren 2 yıl içerisinde davalı tarafa talepte bulunmaları ve/veya dava açmaları gerektiğini, dava dilekçesi ekinde sundukları ve davalı tarafa da dava açmadan önce yaptıkları başvuru dilekçesinin ekinde gönderdikleri üzere, davacının zararını, maluliyetini kesin anlamda 02.12.2019 tarihli hacettepe üniversitesi adli tıp ana bilim dalı başkanlığı’nca verilen maluliyet raporu ile öğrendiğini, dolayısıyla zamanaşımı süresinin 02.12.2021 tarihinde sona erdiğini, davalı tarafa yapılan başvuruda, davalı tarafın, davacının zararına mukabil gelmeyen gayet düşük bir ücret ödemeyi teklif ettiğini, görüşmelerin devam ettiğini ve sonrasında da tekraren birtakım evraklar istendiğini, tekraren kusur raporu, maluliyet raporu ve sair tüm gerekli ve yeterli evraklar sunulmasına rağmen, %50 oranında kusur üzerinden haksız ve gayet düşük bir teklif yapıldığını, davalı tarafın, yapmış olduğu teklifler ve beyanlarla başvuru sürecini uzattığını, ayrıca davalı tarafın başvuru sürecinde yapmış olduğu teklifin, TBK’nın 154. maddesinde düzenlenen ikrar olduğunu, bu hususun zaman aşımını kestiğini (Yargıtay 17. hukuk dairesi’nin … K. sayılı kararı), yerleşmiş yargıtay içtihatlarında var olduğu üzere, yapılan tekliflerin, borcu kabul anlamında ikrar hükmünde olup, zamanaşımın kesilmesine sebep olduğunu, dolayısıyla, zamanaşımının yeniden başladığını, davalının, başvuru aşamasında, davayı kabul etmesi ve bir meblağ teklif edip borcu ikrar etmesine rağmen, başvuru sürecinden hemen sonra da, arabuluculuk sürecinde de borcunu ikrar edip, teklifini arttırmasına rağmen, arabuluculuk aşamasından hemen sonra açılan davada, borcun zamanaşımına uğradığını beyan etmesinin türk medeni kanunu’nun 2. maddesinde belirtilen iyiniyet kuralına uymayan kötüniyetli ve hukuken korunmayan bir yaklaşım izlediğini, dolayısı ile bu nedenle de davalının zaman aşımı itirazının reddinin gerektiğini, davacının kazadan belli bir süre sonra … eğitim ve araştırma hastanesinden rapor almak istediğini ve kendisine herhangi bir maluliyetinin olmadığına dair rapor verildiğini, davacının ağrıları ve hassasiyetleri artınca sonradan hacettepe üniversitesi adli tıp anabilim dalı başkanlığı’na sevk edildiğini ve bu hastanece davacının maluliyeti olduğunun tespit edildiğini, zamanaşımının başlaması için gerekli olan unsurlardan ‘zararı öğrenme’ hadisesinin kesin ve net olarak 02.12.2019 tarihinde gerçekleştiğini, 2 yıllık sürenin işbu tarihten başlayacağını, her halükarda 10 yıllık üst zamanaşımı süresi olduğu için ve hem başvuru hem arabuluculuk talebi hem de dava, süresinde olduğu için zamanaşımı itirazının reddi gerektiğini, sürekli iş göremezlik oranında her artışın ayrı bir olgu olduğunu, her birinin öğrenme gününden başlayarak yeni bir zamanaşımı işlemeye başladığını, her yeni olgunun, yeni bir dava konusu olacağını, öğretide de her yeni olgunun yeni bir “zarar” ve yeni bir “tazminat istemi” olduğu ve zamanaşımı süresinin de bu yeni zararın öğrenildiği günden başladığının kabul edildiğini,yargıtay kararlarında bu ayrımın tipik örneğinin “manevi tazminat” davalarına ilişkin kararlarda görüldüğünü, normal koşullarda süregelen bir davada manevi tazminat isteminin artırılamayacağını, ilk davadan sonra maddi tazminatın kalan kısmı için açılan ikinci davada manevi tazminat miktarının artırılması olanaksız ise de, artan maluliyet nedeniyle açılacak yeni bir davada, önceki davalardan ayrı olarak, yeni öğrenilen “artan zarar” karşılığı ayrıca manevi tazminat istenebileceğini (HGK.12.03.2008, …… düzenlenen rapor ile maluliyeti olmadığı söylenen davacının, maluliyetinde artış olduğu tespit edildiği için, bu tarihten (02.12.2019) itibaren zamanaşımı süresinin başladığının kabulü gerektiğini, 2918 sayılı KTK’da öngörülen üst sınır olan 10 yıllık süreyi aşmadığı sürece, maluliyetinin arttığını öğrenen davacı için zamanaşımının söz konusu olmadığını, başvuru ve diğer süreçlerin, zamanaşımının durmasına değil kesilmesine sebep olduğunu,mahkemece zamanaşımının durduğu yönündeki gerekçenin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, bir an için söz konusu başvuru ve arabuluculuk sürecine başvurunun zamanaşımının durması mahiyetinde olduğu düşünülse dahi, arabuluculuk aşamasında hazırlanan arabuluculuk son toplantı tutanağı her ne kadar 27.01.2020 tarihinde düzenlenmiş olsa da, toplantının telekonferans yoluyla yapıldığını, her iki tarafça ve sayın arabulucu tarafından imzalanan ıslak imzalı tutanağın, taraflarına tutanağın düzenlendiği aynı gün değil, çok sonradan ulaştığını, arabuluculuk son toplantı tutanağının ıslak imzalı sureti gelir gelmez, süresi içerisinde davanın açıldığını, arabuluculuk toplantı tutanağının gelmesinin kendilerine yükletilebilecek bir durum olmadığını, mahkeme her ne kadar arabuluculuk sürecine başvurmayı zamanaşımının durması olarak değerlendirse dahi, aslında zamanaşımının, davalı tarafa yaptıkları başvuru ile durduğunu, davalı şirkete yapılan başvurunun 2918 sayılı ktk’da yapılan değişiklik ile dava açmaktan önce zorunlu hale getirildiğini, davalı tarafa 05.12.2019 tarihinde başvuru yaptıklarını, zaman aşımının ilk kez bu tarihte durduğunu, mail çıktılarından da anlaşılacağı üzere, davalı taraf ile sulh olamayacaklarını davalının 31.12.2020 tarihli maili ile kesin olarak anladıklarından, aynı gün verilen cevabi mailde, bu şartlarla sulh olamayacaklarını bildirdiklerini, dolayısı ile zamanaşımı durduğu tarihte 41 gün bakiye (05.12.2019 ila 15.01.2020 tarihleri arasında) süre kaldığını, başvuru sürecinin sonlandırıldığı 31.12.2019 tarihinden, arabuluculuk sürecine başvurulan 13.01.2020 tarihine kadar 13 günlük süre geçtiği için, bakiye 28 gün kaldığını (41-13=28), arabuluculuk sürecinde zamanaşımı durmuş olup, son toplantı tutanağının düzenlendiği 27.01.2020’ye kadar, zamanaşımı durmasının devam ettiğini, bakiye 28 günlük süre içerisinde de(bakiye sürenin 21. gününde) davanın açıldığını, buna göre mahkemenin mantığı ile dahi zaman aşımı süresinin dolmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ Ve GEREKÇE
Davacı vekilinin istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, yaralanmalı trafik kazasından kaynaklanan geçici, sürekli iş göremezlik tazminatı ile bakıcı gideri istemine ilişkindir.
2918 sayılı KTK’nun 109/1. maddesinde “motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” düzenlemesine; 109/2. maddesinde ise “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu yasal düzenlemeler ile eylemin aynı zamanda suç teşkil ettiği durumlarda, zarar sorumluları arasında ayrım yapılmaksızın, tüm taraflar için ceza zamanaşımının uygulanması benimsenmiştir.
Açıklanan hukuksal durum ve ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 15.01.2012 tarihinde yaralamalı kaza meydana gelmiş; kazada, davalıya sigortalı araçla kazaya karışan, dava dışı sürücü yönetimindeki araçta yolcu konumunda olan davacı yaralanmıştır.
Bu suç için TCK’nun 66/1-e maddesinde öngörülen zamanaşımı süresi 8 yıldır. Dava, kaza tarihinden sonraki 8 yıllık ceza zamanaşımı süresi geçtikten sonra 17.02.2020 tarihinde açılmıştır. Ceza zaman aşımında, ceza kanununda o suç için öngörülen zaman aşımı süresinin yarı oranında artırılarak uygulanması söz konusu değildir. TBK’nun 149/1 maddesi uyarınca zaman aşımı alacağın muaccel olması ile başlar, bu haksız fiiller yönünden haksız fiilin gerçekleştiği tarih olup, aynı kanunun 153. Maddesinde zamanaşımını durduran sebepler, 154. maddesinde zaman aşımını kesen haller tahdidi olarak düzenlenmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde zaman aşımı defiinde bulunmuştur.
Davaya konu trafik kazasına ilişkin Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin …sayılı dosyasında davalıya sigortalı araç sürücüsü … hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına sebebiyet olmaktan açılan davada mahkemece düşme ve adli para cezasına mahkumiyet kararı verildiği ve kararın 30/04/2013 tarihinde kesinleştiği, 5237 Sayılı TCK’nun 66/d maddesinde, beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmeyen suçlarda sekiz yıl geçmekle davanın düşeceğinin kabul edildiği, haksız fiil niteliğindeki eylem TCK 89. Maddesi kapsamında taksirle yaralama suçu olarak düzenlenmiş olup kanunda öngörülen ceza miktarına göre 8 yıllık dava zamanaşımı süresine tabi olduğu, davacı kaza tarihi itibariyle faili ve fiili öğrendiği gibi, sonradan ortaya çıkan bir zarar iddiası da bulunmadığı, ceza dosyasının 2013 yılında kesinleştiği anlaşılmakla dava tarihi itibari ile 8 yıllık zaman aşımı süresi geçmiştir.
Yine davacı vekili tarafından dava açılmadan önce davalı … şirketine yapılan başvuru sonucu davalının e-mail yazışmasında kendilerine düşük miktarda tazminat ödeme teklifinde bulunmasının ikrar mahiyetinde ve zaman aşımını kesen sebeplerden olduğunu, ayrıca arabuluculuğa tabi olan iş bu dava yönünden, arabuluculuğa başvurmaları nedeniyle de zaman aşımının kesildiğini, son anlaşamama tutanağının imzalanması ile yeniden işlemeye başladığını, davanın süresinde açıldığını ileri sürmüş ise de; e-mail yazışmasında davalı tarafından yapıldığı ileri sürülen tazminat ödeme teklifinin ikrar niteliğinde kabul edilemeyeceği, bu nedenle davalı … şirketine başvurmakla, zamanaşımının durmadığı ve kesilmediği, yine ayrıca arabuluculuğa başvurunun TBK’nın 154. Maddesinde sayılan zaman aşımını kesen haller arasında olmayıp, mahkemenin de kabulünde olduğu gibi, 6325 sayılı Kanunun 18-a-15 maddesi uyarınca zaman aşımının durmasına sebep olan hallerden olduğu, davacı tarafın13.01.2020 tarihinde başvurusu nedeniyle duran zaman aşımı süresinin, 27/01/2020 tarihinde son tutanağın imzalanması ile yeniden kalan süre yönünden işlemeye başladığı, davacının kaza tarihi itibari ile kalan süresinin 2 gün olduğu, bu sürenin 27.01.2020 tarihine eklenmesi sonucu zaman aşımının 29/01/2020 tarihinde sona erdiği, davanın daha sonra açıldığı anlaşılmıştır.
Somut olayda davalı yönünden dava tarihine kadar zaman aşımını kesen sebepler bulunmadığı gibi, davanın olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra açılması karşısında, dava zamanaşımının gerçekleştiği açıktır. Zira haksız fiil nedeniyle geçici veya sürekli iş gücü kaybına uğrayan kişi sonradan gelişen durumlar dışında, haksız fiil tarihinden itibaren bedensel zarara uğramıştır. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının yaralanması ile ilgili gelişen bir durumun varlığı da iddia ve ispat edilmemiştir. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan zarar haksız fiil tarihi itibariyle doğmuş olup bu andan itibaren mağdur zarar görmeye başlamıştır. Davacının yaralanması sonucu oluşan kırıklar nedeniyle olay tarihinde … hastanesine kaldırılarak ameliyat edildiği, taburcu olduktan sonra da kontrol, muayene amacı ile değişik tarihlerde hastaneye gittiği, maluliyetine ilişkin rapor almadığı anlaşılmıştır. Davacı vekili her ne kadar bu hastanece davacının maluliyeti olmadığı yönünde rapor düzenlendiğini ifade etmiş ise de, dosyada buna ilişkin belge yada bilgi bulunmadığı, davacının vücudunda kemik kırıkları olduğunu bilmesine, bu sebeple ameliyat olmasına, kontrol ve muayenelere gitmesine rağmen maluliyetine dair rapor almadığı, iş bu dava açılmadan kısa bir süre önce hastaneye müracaatı üzerine … Hastanesince düzenlenen 02.12.2019 tarihli raporda, davaya konu trafik kazası nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik durumu belirlenmiş olup, gelişen durum olmadığı, tedavisi tamamlandıktan sonra başvurusu halinde dahi maluliyet durumunu öğrenebileceği anlaşılmakla, somut olayın özelliği itibariyle zararını bu tarihte öğrendiğinin ve zaman aşımı süresinin bu tarihten başlayacağının kabulü söz konusu değildir. KTK’nın 109. Maddesinde öngörülen 10 yıllık süre her halükarda zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren uygulanacak bir süre olup, söz konusu davada yukarıda açıklanan nedenlerle uygulanması mümkün görülmemiştir.
Davanın, olay tarihi üzerinden sekiz yıl geçtikten sonra açılması karşısında, somut olayda dava zamanaşımının gerçekleştiği açıktır. Zira haksız fiil nedeniyle geçici veya sürekli iş gücü kaybına uğrayan kişi sonradan gelişen durumlar dışında, haksız fiil tarihinden itibaren bedensel zarara uğramıştır. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının yaralanması ile ilgili gelişen bir durumun varlığı da iddia ve ispat edilmemiştir. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan zarar haksız fiil tarihi itibariyle doğmuş olup bu andan itibaren mağdur zarar görmeye başlamıştır.
Bu durum karşısında, davalı vekilinin, usule uygun şekilde zamanaşımı def’ini ileri sürdüğü de gözetilerek, zaman aşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve mahkemenin gerekçesine göre (HMK’nın 355. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) yerel mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı … vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf başvuru harcı peşin alındığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
3-Davacıdan alınması gereken 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcının, peşin alınan 188,00 TL harçtan mahsubu ile bakiye 128,70 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf kanun yoluna müracaat eden davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
5-Kararın taraflara usulüne uygun şekilde tebliğine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 361/1maddesi gereğince kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süresi içinde temyizi kabil olmak üzere 01.07.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.