Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2021/2333 E. 2022/1843 K. 16.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2021/2333
KARAR NO : 2022/1843

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ESKİŞEHİR ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/07/2021
NUMARASI : 2018/207 Esas 2021/745 Karar

DAVACILAR :
VEKİLİ :
DAVALI :
DAVALI :
VEKİLİ :
DAVALI :
VEKİLLERİ :

MİRAS BIRAKAN :

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 16/09/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 10/10/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davalılar … ve … Sigorta A.Ş. vekilleri tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; Davacılardan …’in eşi, …’nin babası …’ın 30.04.2017 tarihinde …. Ahmet Kanatlı Caddesinde yolun sağ şeridinden bisikleti ile seyrettiği esnada davalılardan … Sigorta A.Ş.’ne zorunlu mali mesuliyet sigortası ile sigortalı, …’a ait, alkollü davalı …’in sevk ve idaresinde bulunan… plakalı aracın aşırı hız nedeniyle arkadan çarpması sonucu komaya girdiğini, 11.05.2017 tarihinde hayatını kaybettiğini, soruşturma aşamasında alınan raporda sürücü davalı …’in asli ve tam kusurlu olduğunu, müteveffanın ise kusursuz olduğunun tespit edildiğini, davacıların eldeki davadan önce davalı … şirketinden 128.174,84-TL tazminat aldıklarını, hasar dosyası ile yapılan hesabın eksik ve yetersiz olduğunu, davacıların miras bırakanın vefatı nedeniyle büyük üzüntü duyduklarını, maddi ve manevi çöküntü yaşadıklarını belirterek, fazlaya ilişkin talep ve dava açma hakları saklı kalmak şartıyla, ileride arttırılıp eksiltilmek üzere her iki davacı için şimdilik 500,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının 30.04.2017 tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalı … şirketinden; yine ileride arttırılıp eksiltilmek üzere şimdilik davacı eş Mürvet için 100.000,00-TL, davacı çocuk … için 70.000,00-TL olmak üzere toplam 170,000,00-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 30.04.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizle birlikte diğer davalılar … ile …’dan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiş; 14.06.2021 tarihli dilekçesi ile davasını ıslah ederek, maddi tazminata yönelik dava değerini 155.526,44-TLye yükseltmiştir.
Davalı …. vekili; Kazaya karıştığı belirtilen… plakalı aracın davalı şirkete 08.12.2016/08.12.2017 tarihleri arasında ZMMS poliçesi ile sigortalı olup, söz konusu poliçede teminat limitinin kişi başı 330.000-TL olduğunu, sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalının kusurlu olması halinde ve poliçe limitiyle sınırlı olduğunu, davalı şirket tarafından hasar dosyası açılarak davacılara 14.09.2017 tarihinde 128.174,84-TL ödeme yapıldığını, kusur tespiti için dosyanın Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’ne gönderilmesini, şirkete sigortalı aracın kusurlu bulunması halinde, davacıların ve dava dışı kimselerin destekten yoksun kalıp kalmadıklarının tespitini, destekten yoksun kalan kimselerin olması halinde, alanında uzman bilirkişilerce azami poliçe limitleri ve aktüeryal kurallar gözetilerek hesaplama yapılmasını, yapılan hesaplama sonucunda davalı şirketçe yapılan ödemenin ve güncellenmiş faizinin mahsup edilmesini, bakiye tazminat hesaplanması halinde faiz başlangıç tarihinin “borcun talep edilebilir hale geldiği” hesap raporu tarihi olarak dikkate alınmasını ve yasal faize hükmedilmesini, kaza tespit tutanağı ve alkol raporunun kendilerine tebliği gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … …, dava dilekçesinin HMK 119 maddesine uygun şekilde hazırlanmadığını, araç sürücüsü diğer davalının meydana gelen kazada alkollü olmasına rağmen herhangi bir kusuru bulunmadığını, müteveffa … bisiklet yolunu kullanmadığı için kazanın meydana geldiğini, ceza dosyasının sonucunun beklenmesi gerektiğini, davacıların maddi zararlarının davalı … tarafından karşılandığını, dava konusu manevi tazminatların fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, davayı 06.01.2020 tarihinde tebliğ edilen bilirkişi raporu ile öğrendiklerini, daha önceki tebligatların davalı …’ın 30.01.2018-10.02.2019 tarihleri arasında askerde olması nedeniyle usulsüz olduğunu, dava dilekçesi usulüne uygun tebliğ edilmediği için hukuki dinlenme ve savunma hakkının kısıtlandığını, ön inceleme duruşmasının yok hükmünde olduğunu, eldeki dava yönünden Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu, kazada davalı …’ın kusursuz olup, bisiklet yolunu kullanmayan desteğin asli ve tam kusurlu olduğunu, keşif yapılarak kusur oranlarının belirlenmesini, davacıların maddi zararlarının sigorta şirketi tarafından karşılandığını hatta …’a rücuu edildiğini, istenen tazminatların fahiş olduğunu,…’ın halen cezaevinde olup geliri bulunmadığını, bilirkişi raporunu kabul etmediklerini, maddi ve manevi zararın ispatlanamadığını, aracın kasko sigortasının araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, tüm dosya kapsamının değerlendirilmesi sonucunda; davalı …’in sürücüsü, …’ın işleteni olduğu ve davalı … şirketinin zorunlu trafik sigortasını yaptığı… plaka sayılı aracın yolun sağ tarafında bisiklet ile seyrettiği sırada muris …’a çarpması sonucu davacıların eşi ve babası …’ın vefat ettiği, kazanın oluşumunda sürücü …’in asli kusurlu, sürücü …’ın kusursuz olduğu, aktüer bilirkişi raporunda davacı …’in bakiye destekten yoksun kalma tazminatının 136.116,10-TL olduğu, sigorta şirketinin sorumluluğunun 131.085,44-TL ile sınırlı olduğu, davacı …’nin bakiye destekten yoksun kalma tazminatının 25.393,56-TL olduğu, sigorta şirketinin sorumluluğunun 24.441,00-TL ile sınırlı olduğu anlaşılmakla davacıların maddi tazminat taleplerinin kabulü ile, 131.085,44-TL nin 14/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …den alınarak davacı …’a verilmesine, 24.441-TL nin 14/09/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı ….’den alınarak davacı …’a verilmesine; olay tarihi, olayın oluş biçimi, tarafların kusur oranları, yine tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak davacıların eş ve babasını kaybetmelerinden dolayı duydukları manevi elem ve acının kısmen de olsa karşılanabilmesi bakımından hakkaniyet ilkeleri de gözetilerek davacıların manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile davacı … için 70.000,00-TL ve davacı … için 30.000,00-TL manevi tazminatın 30/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş; hükme karşı davalı … ve … Sigorta A.Ş. vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Yerel mahkeme tarafından usulüne uygun ön inceleme gerçekleştirilmemiş olup, davalı …’in savunma hakkı ve hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilerek haksız ve hukuka aykırı olarak hüküm tesis edildiğini, Tarafların hak arama özgürlüğü kapsamında iddia, savunma, usulüne uygun şekilde bilgilendirilme ve açıklama yapma hakkı ihlal edilerek gösterilen deliller toplanmaksızın ve tanıklar dinlenmeksizin karar verilmesi yanında taraflara gönderilen davetiyelere ekli tensip zaptı ile taraflarda duruşma yapılacağı izlenimi oluşturularak dosyada diğer davalı …’e de usulüne uygun şekilde tebligat işlemi yapılmaksızın usule aykırı yapılan ön inceleme ile adeta evrak üzerinden tarafların hukuki dinlenilme hakkı ihlal edilmek suretiyle karar verilmiş olup Yerel Mahkeme kararının bu haliyle usul ve yasaya aykırı olduğunu, Davadan…’a 06.01.2020 tarihinde tebliğ işlemi ile haberdar olunduğunu, bu uğurda dosyada daha evvel kendisi adına usulsüz tebligat işlemi yapılmak suretiyle yapılan yargılamada tahkikat aşamasına geçildiğini ve savunma hakkı, hukuki dinlenilme hakkı ve adil yargılanma haklarının elinden alındığından bu şekilde bilgi sahibi olunduğunu,
Mahkeme tarafından yapılan yargılama yazılı yargılama usulüne tabi olup, dosyaya 20.01.2020 tarihli cevap dilekçesi sunulmuş olmakla bu dilekçe davanın diğer taraflarına tebliğ edilmediği gibi, yazılı yargılama aşamasına tabi dilekçeler aşaması tamamlanmadan Yerel Mahkeme tarafından 22.10.2020 tarihli celsesinde yapılan ön inceleme duruşmasının da hukuka uygun olmadığını,
Yerel Mahkeme tarafından usule aykırı olarak gerçekleştirilen ön inceleme ve tahkikat aşamasında HMK’na aykırı olarak toplanan delillerin hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, yapılan yargılamada dosya kapsamında usulüne uygun bir ön inceleme tertip edilmediğinden, ön inceleme duruşması usulüne uygun yapılmadan tahkikat aşamasına geçilerek davanın esasına da geçilemeyeceğinden bu yasağa aykırı ifa edilen tüm işlemlerin de usule aykırı hale geldiğini,
… adına dosyada yapılan tüm tebligat işlemleri usulsüz olup, dosyada bu yasağa aykırı ifa edilen tüm işlemlerin de usule aykırı olup muvafakatleri bulunmadığına dair beyanlarına ilişkin 20.01.2020 tarihli cevap dilekçesinde bu hususun dile getirildiğini, dosyada evvelce gerçekleşen iş ve işlemlerden haberdar olamayan davalının yokluğunda yapılan bu işlemlerin hukuken hüküm ifade etmediğini,
Yerel Mahkeme tarafından davalının dosyadan haberdar olduğu tarihten önce yani 06.01.2020 tarihinden önce dinlediği tanıkların ifadelerine, tanzim edilen bilirkişi raporlarına dayanarak hüküm tesis etmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, yerel mahkeme tarafından davalı …’ın tanıkları dinlenmediği gibi, dosyada usule aykırı dinlenilen ve ifadelerine muvafakat etmedikleri tanıkların bir kez daha huzurda ifadesinin dahi alınmaksızın yahut hâkimin gerekçeli olarak karar vermesi koşuluyla ek soruları veya tamamlayıcı cevapları tekrar tanıktan yazılı olarak istenmeksizin nihai karar tesis edildiğini, bu haliyle yerel mahkeme tarafından davalının tanığa doğrudan soru sorma hakkının engellendiğini, aynı zamanda bu tanıkların ifadelerinin hüküm gerekçesinde yer verilmesi ile yerel mahkeme tarafından hukuka aykırılık giderilmeden hüküm tesis edildiğini,
Davacıların ispattan yoksun manevi tazminat talepleri hakkında tesis edilen hükmün hukuka aykırı olduğunu, davacıların, manevi zararlarını dosya kapsamı uyarınca ispat edemediklerini, usulsüz ön inceleme aşaması sebebiyle tertip edilen tüm işlemler usulsüz hale geldiğinden davacıların dosyada manevi zararları olduğunu gösterir ispata elverişli herhangi bir delili ve ispatı da bulunmadığını, aynı zamanda gelişen çağ ile birlikte günümüzde hemen hemen herkes psikolojik destek almakta olup, davacıların salt psikolojik destek aldıkları iddiası ile lehlerine manevi tazminat hükmedilmesi yoluna gidilmesinin de doğru olmadığını,
Yerel mahkeme tarafından davalı … aleyhine hükmedilen manevi tazminat miktarı fahiş olup, haksız, hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğunu, manevi tazminatın miktarını tayin etme hakimin takdirine bırakılmış bir konu olmakla beraber, hükmedilecek miktarın uğranılan zararla orantılı, duyulan acıyı hafifletecek hakkaniyete uygun nitelikte olması gerektiğini, tazminatın sınırının onun amacına uygun olarak belirlenmesini, manevi tazminatın takdiri yapılırken tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının gözetilmesini; manevi tazminatın miktarının bir taraf için zenginleşme aracı, diğer taraf için de yıkım olmamasını, dosyada davalı … adına sosyal ekonomik durum araştırması yapılmış olmakla 11.12.2020 tarihli cevabi yazı uyarınca davalının herhangi bir maaşı ve üzerine kayıtlı bir malvarlığı olmadığının açıkça tespit olunduğunu, bunun yanı sıra davacıların SGK’den aylık müteveffa …’ın yaşlılık aylığını aldığı, aynı zamanda da diğer davalı … şirketinden de yüklü bir ödeme aldıklarının da tespit olunduğunu, haliyle herhangi bir geliri olmayan davalı …’ın 100.000,00-TL manevi tazminat ödemekle yükümlü tutulmasının davacıları zenginleştirip davalıyı fakirleştireceğini, hakkaniyete uygun olmayan bu tazminat miktarı tayininin kabulü mümkün olmamakla birlikte davanın konusu haksız fiil nedeniyle ceza evinde cezasını çekmiş olan davalı için bu hükmün ikinci bir ceza niteliğinde olduğunu, davalı …’in kazanın oluşumunda herhangi bir kusuru bulunup bulunmadığına ilişkin rapor aldırılmadan tesis edilen hükmün hukuka aykırı olduğunu,
6098 sayılı TBK. 74. maddesinin “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmünü içerdiğini, hukuk ve ceza davalarının konuları, tarafları ve amaçları farklı olduğundan, ceza mahkemesi kararlarının, hukuk davaları için (kural olarak) kesin hüküm oluşturmadığını, bu sebeple dosyada tarafların kusur oranının tespiti yapılması gerekli ve zorunlu olup Yerel Mahkeme tarafından bu hususta herhangi bir inceleme yapılmaksızın hüküm tesis edildiğini,
…’ın sevk ve idaresindeki araç ile seyir halindeki trafikte önünde seyreden ve elinde bagaj vb. yük bulunan bisiklet sürücüsü …’ın bisiklet direksiyonunu sola kırarak Karayolları Trafik Kanunun madde 84/1-f uyarınca “doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma” ve sonrasında oluklara takılarak dengesini kaybetme şeklindeki kusurlu hareketleriyle tehlikeyi bizzat kendisi oluşturarak öngörülemeyecek sonucu bizzat kendisinin gerçekleştirdiğini, bu sebeple meydana gelen kazada …’in kusuru bulunmadığını, müteveffa …’ın; o bölgede başkaca bisiklet yolu bulunmasına rağmen KTK’nin 66. maddesine aykırı vaziyette araç trafiğinin olduğu yolda, üzerinde ve bisikletinde hiçbir uyarı ve lamba olmaksızın, salt kendi hatası ve kusuruyla bisikletinin direksiyonunu kırarak aracın üzerine düşerek ile kendi ölümüne sebebiyet verdiğini, aynı zamanda şayet araç yolunu kullanmayı tercih etmişse de trafikte araçların doğrultusunu, hizasını ve şeridini takip etmeyerek kazayı bizzat kendisinin oluşturduğunu,
Müteveffa …’ın meydana gelen kaza öncesinde bir rahatsızlığının olup olmadığı, bisikleti kullanırken duyu ve organlarında bir eksiklik veya aksaklık olmadığı da belirsiz durumda olup, bu husus açıklığa kavuşturulmadan kusur durumunun saptanmasının da hatalı olacağını, buna göre …’in meydana gelen kazada kusurunun bulunmadığı ortada olup, haksız ve eksik inceleme neticesi salt medya baskısı sebebiyle yürütülmüş yargılamanın da iş bu yargılamaya esas alınmasının mümkün olmadığını, kusuru bulunmayan davalı hakkında ve aleyhinde haksız fiilden kaynaklı manevi tazminata hükmolunmasının hukuka aykırı olduğunu, aynı zamanda meydana gelen kazada kusuru bulunmayan davalının dosyadaki kusur durumunun saptanabilmesi açısından bilirkişi marifetiyle keşif işlemi icra edilerek olay yeri, yol durumu, mesafeler, tanık anlatımları, ceza dosyası kapsamı, geçitler, kavşaklar ile kazayı etkileyen tüm hususlar ve koşullar incelenerek bir sonuca varılması gerekirken herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın bu hususta olumlu yahut olumsuz bir karar tesis edilmeksizin ısrarla ve dayanaktan yoksun vaziyette hesap raporu tanzim edilmesi hukuka duyulan güveni ortadan kaldırmakta olup kararın bu halinin de kabulünün mümkün olmadığını,
Yerel mahkeme tarafından gerekçeden yoksun şekilde dosya kapsamında tanzim ettirilen raporlardan hangi rapora hangi nedenle üstünlük tanındığına ilişkin hukuka aykırı hüküm tesis edildiğini, yapılan yargılamada bilirkişilerce tanzim edilen raporlar ile; 02.01.2020 tarihli rapor ile davacılar … için 94.178,80-TL, … için 19.962,59-TL tazminat miktarı;19.02.2020 Tarihli Ek rapor ile davacılar … için 94.178,80-TL, … için 19.962,59-TL tazminat miktarı; 08.01.2021 tarihli rapor ile davacılar … için zararın karşılandığı, … için 26.626,42-TL tazminat miktarı 26.04.2021 tarihli Ek rapor ile davacılar … için 131.085,44-TL, … için 24.441,00-TL tazminat miktarı olduğu tespit edilmiş olup dosyada 4 farklı rapor tanzim edildiğini, ancak Yerel Mahkeme tarafından tanzim edilen bu raporlardan hangisinin diğerine ne şekilde üstün tutulduğu, hangi raporun ne sebeple hükme esas alındığına ilişkin gerekçe bulunmadığını, mahkeme tarafından tesis edilen hükümde gerekçede hangi delile neden üstünlük tanındığının tartışılmadığı, kararın dayandığı tüm deliller ile bu delillere göre mahkemenin ulaştığı sonuçların ne olduğu belirlenmediği, iddia, savunma ve dosyada yer alan diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler yapılmadığı açık olup bu nedenle gerekçeden yoksun olarak tesis edilen kararın Anayasa m.141/3’e açıkça aykırı olup kabulünün mümkün olmadığını,
Yapılan yargılamada davacının dava dilekçesi ve ıslah dilekçesi birlikte değerlendirildiğinde talep miktarları belirsiz olup hakim tarafından aydınlatma görevinin yerine getirilmeden verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacıların 01.03.2018 tarihli dava dilekçeleri ile diğer davalı … şirketinden alınmak üzere 500-TL maddi tazminat talebinde bulunduğunu, ancak bu talep her bir davacı adına mı 500-TL yoksa davacılar adına toplam 500-TL mi açıklık bulunmadığını, bu hususta davacıların davalı …’den herhangi bir maddi tazminat talepleri olmadığı gibi -ki bu taleplerinin taraflarınca kabul edilmediğini – hangi davacı adına hangi miktar ile huzurdaki davanın ikame edildiğinin belirsiz olduğunu, haliyle davacılar vekili tarafından sunulan 14.06.2021 tarihli ıslah dilekçesinde de bu husus belirtilmemiş olup, davacıların belirsiz bu talepleri neticesinde davalının savunma hakkı da gerekli ve aktif şekilde kullanılamaz hal aldığını,
HMK’nın “Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi” başlıklı 31. maddesi “Hakim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” hükmüne havi olduğunu,
Yerel mahkeme tarafından aşamalarda alınan bilirkişi raporlarına sundukları itirazları, talep ve beyanları gözetilmeden ve dikkate alınmadan yargılama faaliyeti yürütülerek haksız ve hukuka aykırı hüküm tesis edildiğini, yerel Mahkeme tarafından alınan her bir bilirkişi raporuna ilişkin itirazlarının sunulmasına rağmen Yerel Mahkeme tarafından bu hususun dikkate alınmadığını, bilirkişilerce itirazlarının incelenmediği raporun hükme esas alındığını, yapılan yargılamada dosyanın; tüm bu itirazlarını yinelemekle birlikte itirazlarının olumlu olumsuz karşılayacak rapora muhtaç durumda olduğunu, Yerel Mahkeme tarafından mutlak objektif bir sonuca yaklaşılarak yargılama faaliyeti yürütüldüğünden bahsetmenin olanaksız olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davalı … tarafından dava öncesi yapılan ödeme tamamen doğru veriler çerçevesinde hesaplanmış olup, şirketin üzerine düşen tüm sorumluluğu yerine getirdiğini ve davacının tüm zararının karşılandığını,
Davacılar tarafından dava öncesinde dava konusu kaza sebebiyle davalı şirkete başvuru yapıldığından şirket tarafından 9711118 numaralı hasar dosyası açıldığını, davacılara davaya konu kazadan doğan zarardan dolayı 14/09/2017 tarihinde eş … için 120.348,21-TL ve çocuk … için 7.826,63-TL ödeme yapıldığını, dolayısıyla şirket tarafından yapılan ödemenin yetersiz olması ve ödeme tarihindeki zararı karşılamamış olmasının mümkün olmadığını,
Raporda ödeme tarihinde zararın karşılanıp karşılanmadığı tespit edilirken TRH + 1.8 teknik faiz ile hesaplama yapılması gerektiğini, Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre dava öncesi hasardan ödemelerin, ödeme tarihindeki verilere göre değerlendirilmesi, Yargıtay’ın hesaplama yöntemi olarak TRH bakiye yaşam tablosu+progresif rant yönteminin kullanılması gerektiğine dair görüş değişikliğinin Aralık 2020 itibariyle olduğunu, şirketin ödeme yaptığı tarihte Yargıtay henüz görüş değiştirmemiş olduğundan ödeme tarihinde zararın karşılanıp karşılanmadığının tespitinde kullanılması gereken yöntemin TRH+1.8 TEKNİK FAİZ HESAPLAMA YÖNTEMİ olduğunu, Yargıtay 17. H.D. 2017/841 Esas – 2018/1308 Karar sayılı ilamında; “Öncelikle destek tazminatı, ödeme tarihindeki verilere göre hesaplanmalı, ödenmesi gereken miktarla ödenen miktar arasındaki KTK’ nun 111.maddesinde belirtildiği şekilde fahiş bir fark olup olmadığı değerlendirilmelidir. Şayet ödenmesi gereken maluliyet tazminatı ile ödenmiş olan miktar arasında fahiş fark olduğu saptanırsa da, davacılar tarafından daha önce verilen ibranamenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilerek, …’ şeklinde karar verildiğini, sigorta şirketinin hasardan ödeme yaparken içtihat değişikliğiyle gelen TRH+progresif rant yöntemini kullanarak ödeme yapması o dönem için hukuka aykırı olacağını, sigorta şirketinin davacılara ödeme yaptığı tarihte Yargıtay’ın yeni içtihatını bilmesinin mantıken de hukuken de mümkün olmadığını, ödeme tarihinde hukuka uygun olan ödemenin TRH+1.8 teknik faiz hesaplama yöntemi olduğunu, ödeme tarihindeki verilerle hesaplama yapıldığında davacıların zararının karşılanmış olduğunun ispatlanacağını, sonuç olarak; öncelikle dosyada asgari ücret ve TRH 1.8 teknik faiz hesabıyla (ödeme tarihindeki veriler) dava öncesi ödemeyle zararın karşılanıp karşılanmadığının tespit edilmesi gerektiğini, kök raporda PMF hesabıyla dahi zararın karşılandığının tespit edildiğini, kök rapordaki verilere itibar edilerek davanın reddi gerektiğini, ayrıca ödeme tarihindeki verilerle hesaplama yapıldığında zarar ile ödeme arasında fark söz konusu olduğunda da fahiş fark olup olmadığının da denetlenmesini, sadece fark olmasının, tek başına, zararın karşılanmadığı anlamına gelmediğini,
Sigortacının sorumluluğunun, sigortalının kusurlu olması halinde söz konusu olup işbu dava konusu kazanın oluşunda sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olduğunu, kusur raporu alınmadan hüküm kurulmuş olmasının hukuka aykırı olduğunu, Karayolları Trafik Kanunu’nun 91. maddesine göre trafik sigortaları, aynı kanunun 85. maddesine göre işletenlere düşen hukuki sorumluluğu karşılamak üzere yapıldığını, sigortalı aracın sürücüsünün kusuru yoksa işletene ve dolayısıyla sigortacıya düşen bir sorumluluk da bulunmadığını, sigortalı araç sürücüsü tüm kurallara riayet ederek yolunda seyretmekte iken müteveffanın tam kusuruyla işbu kazanın gerçekleştiğini, TRH Ve Progresif Rant Sistemi ile hesaplama yapılan raporun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, kararın kaldırılarak, TRH+1.8 teknik faiz ile yeni bir rapor alınarak hüküm kurulması gerektiğini, bilirkişi raporunda TRH’a göre bakiye ömürlerin tespiti sonrasında tazminat, peşin değerlerin her yıl için % 10 arttırılıp %10 iskonto edilmek suretiyle hesaplandığını, halbuki kaza tarihi itibariyle kullanılması gereken hesaplama yönteminin TRH+1.8 teknik faiz olduğunu dolayısıyla da; kararın kaldırılması ve ek rapor alınarak yeniden hesaplama yapılması gerektiğini, TRH 2010 Tablosu sadece muhtemel bakiye yaşam süresinin tespitinde dikkate alınmamakta olup bakiye ömür süresince her yaşın ayrı ayrı hayatta kalma ihtimalinin de değerlendirildiğini, her yaş için yaşam olasılığının farklı olduğunu, TRH 2010 tablosu oluşturulurken sadece bakiye yaşam süresine değil her yaş için ayrı ayrı yaşam olasılıklarına da yer verildiğini, her yaş için beklenen muhtemel ömür sonunun farklı olduğunu, hükme esas alınan hesap raporunda bilirkişi tarafından her ne kadar zararın peşin değerinin her yıl için % 10 arttırılıp %10 iskonto edilmek suretiyle hesaplama yapılmış ise de bu hususun hatalı olduğunu, hesaplamanın 1.8 teknik faize göre yapılması gerektiğini, örnek olarak bugün 30 yaşında olan bir kişinin 35 sene boyunca yani 65 yaşına kadar alacağı iratların peşin değeri için (N30−N65/ D30) formülü kullanılmalı, bunun literatürde karşılığı ise “a30, 35” “Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant” olarak ifade edildiğini, gerçek anlamda aktüarya bilim dalı tarafından kullanıldığını, işbu komütasyon değerlerinin faiz ve iskontoyu birlikte ihtiva ettiğini, burada asıl olan 30 yaşından 65 yaşına kadar geçecek her yaş için olası yaşam ihtimalinin otomatik olarak devreye girdiğini, N30−N65/ D30) formülü ile 30 yaşından 65 yaşına kadar yaşam olasılıkları dahilinde bir zarar hesabı yapıldığını, ülkemizde Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından gelirlerin peşin sermaye değerinde de işbu formülün kullanıldığını, zararın peşin değerinin her yıl için % 10 arttırılıp %10 iskonto edilmek suretiyle hesaplanmasında ise hiçbir yaşam olasılığının yer almadığını, bu hesaplama türünde tespit edilen tazminat tutarının ifade ettiği şeyin bir kişinin 35 (65-30) yıl boyunca elde edeceği tutarların bugünkü değeri olduğunu, bu hesaplamada kişinin kaç yaşında olduğunun, yaşam olasılıklarının ve yaşam süresi sonunun tazminat miktarına etkisi olmayıp yalnızca zarar süresine (35 yıl gibi) göre tazminat hesabı yapıldığını, bu yöntemle tazminat tutar hesaplanmasında mağdurun oluşması muhtemel zararından çok herhangi bir paranın bugünkü değerinin tespit edildiğini, sürekli iş göremezlik ve destekten yoksun kalma tazminatlarında esas olan mağdurun uğraması muhtemel gerçek zararının hesaplanması olduğunu, bu hesaplamanın ancak yaşam olasılıkları ve faizinde içinde bulunduğu Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant yöntemi ((Nx−Nx+n) / Dx) kullanılarak tespiti ile mümkün olacağını, sonuç olarak hesaplamanın % 10 artış %10 iskontolu Progresif Rant yöntemiyle değil %1,8 teknik faizli Devre Başı Ödemeli Belirli Süreli Rant ((Nx−Nx+n) / Dx) yöntemi kullanılarak yapılması gerektiğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte; aynı zamanda hesap raporunda tespit edilen tazminat miktarları fahiş olup matematiksel hatalar olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
İstinaf talebinde bulunan davalılar … Sigorta A.Ş. ve … vekillerinin istinaf sebepleri doğrultusunda, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm nedeni ile destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
İstinaf talebinde bulunan davalı … vekili, TRH ve progresif rant sistemi ile hesaplama yapılan raporun hükme esas alınmasının hatalı olduğunu, TRH+1.8 teknik faiz ile hesaplama yapılması halinde davacıların zararının karşılandığının anlaşılacağı ve kusur oranına itirazları olduğunu belirtmiş, davalı … vekili ise tebligatların usulsüz olduğunu, ön inceleme duruşmasının yasaya uygun yapılmaması nedeniyle savunma ve hukuki dinlenme haklarının ihlal edildiğini, delillerinin toplanmadığını, kusur oranını kabul etmediklerini, davacı taleplerinin açık olmadığını, davanın aydınlatılmadığını, maddi tazminatın davadan önce sigorta şirketi tarafından karşılanmasına rağmen davanın kabul edilmesinin yasaya aykırı olduğunu, manevi tazminatların fahiş olduğunu, kararın gerekçesiz olduğunu belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
Eldeki dava 01.03.2018 tarihinde açılmış olup dava dilekçesi ve ön inceleme duruşma tebliğlerinin davalı …’a askerlik yaptığı (30.01.2018-10.02.2019) dönemde 11.01.2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Anılan tebligatların usulsüz olduğu tartışmasızdır. Ancak adı geçen davalıya 02.01.2010 tarihli aktüer raporunun 06.01.2020 tarihinde usulüne uygun tebliğ edilmesi üzerine davalı … vekili tarafından 20.01.2020 tarihli dilekçe sunulmuş, anılan dilekçe ile tebligat usulsüzlüğü, görev itirazı, kusur ve tazminat raporu ile davanın esasına ilişkin beyanda bulunduğu, bunun üzerine… vekiline dava dilekçesi ve ön inceleme tutanağının 23.06.2020 tarihinde tebliğ edildiği, …’la ilgili olarak yeniden 22.10.2020 tarihinde vekilinin huzuru ile ön inceleme duruşması yapıldığı, tazminat raporlarının ıslah ve beyan dilekçelerinin adı geçen vekile 06.01.2020 tarihinden sonra usulüne uygun tebliğ edildiği anlaşılmış olmakla davalı … vekilinin anılan yönlere ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine etkisi TBK. 74. maddesinde düzenlenmiş olup, hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında, esas bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır. TBK 74. maddesindeki düzenlemeye göre, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Ancak, ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir. (Y.H.G.K. 11.10.1989 gün ve E.1989/11-373, K.472 sayılı ilamı) Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hâkiminin, hukuk hâkiminden çok daha elverişli konumda bulunmasıdır. O halde bir ceza mahkemesinin uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptamasının, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin delil oluşturacağı açıktır. (Hukuk Genel Kurulu – 2008/4-564 E, 2008/536 K.)
Somut olayda dava konusu 30.04.2017 tarihli kazadan sonra davalı … olay yerini terk ettiği için kaza tespit tutanağı düzenlenmemiştir. Eskişehir 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.12.2017 Tarih, 2017/569 -1177 sayılı dosyasından keşif sonrası alınan 15.05.2017 tarihli bilirkişi raporu ile ATK’dan alınan 29.09.2017 tarihli rapor içeriğinden sürücü …’in meydana gelen kazada tam kusurlu (%100), destek …’ın kusursuz olduğu belirlenmiş olup anılan kusur oranına göre sanık … hakkında bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme suçu nedeniyle 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Anılan karar Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12 Ceza Dairesinin 14.11.2018 tarih 2018/665 Esas – 2292 Karar sayılı ilamı ile sanığın istinaf isteminin reddine ve Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 13.06.2019 tarih 2019/4006 Esas – 7287 Karar sayılı onama ilamı ile 13.06.2019 tarihinde kesinleştiği anlaşılmış olmakla anılan dosyadaki kusur oranın eldeki dava bakımından esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığından davalılar vekilinin kusura ilişkin istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.
Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları 14 Mayıs 2015 gün 29355 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak 01 Haziran 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinde “Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamındaki tazminatlar bu Kanun ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan Genel Şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir. Söz konusu tazminatlar ve manevi tazminata ilişkin olarak bu Kanun ve Genel Şartlarda düzenlenmeyen hususlar hakkında 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiillere ilişkin hükümleri uygulanır.” şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 Esas – 2020/40 Karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresi Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.
Danıştay ve Yargıtay tarafından kabul edilen uygulamaya göre “Uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usulü kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesi’nin iptal sonrası oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir.” yönünde değerlendirme yapılmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin somut norm denetimi neticesinde verdiği iptal kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması ile sonuç doğuracağı ve eldeki tüm uyuşmazlıklara uygulanması gerektiği uyulması zorunlu yargısal içtihatlar ile kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin 17.7.2020 tarihinde 2019/40 Esas – 2020/40 Karar sayılı kararı ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 90. maddesinin birinci cümlesinde yer alan “…ve bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda…” ibaresi ile ikinci cümlesindeki “…ve genel şartlarda…” ibaresinin ve 92. maddesinin (i) bendinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiş olması nedeniyle davacının zararının ve zararın kapsamının 2918 sayılı KTK.nın ve 6098 sayılı TBK.nın haksız fiile ilişkin hükümlerine ve Yargıtay uygulamalarına göre belirlenmesi gerekir.
Ancak TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarının, desteğin ve hak sahiplerinin olay tarihindeki bakiye ömürleri, destek alacakları süre, destek payları esas alınarak hesaplanması gerekmektedir. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (Kapanan 17. Hukuk Dairesi) tarafından tazminat hesaplanmasında esas alınacak yaşam tablosu ile ilgili görüş değişikliğine gidilmiş, (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 Esas – 2020/8874 Karar sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 Esas – 2021/34 Karar sayılı ilamı) destek ve hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda 1931 tarihli “PMF” yaşam tablosuna göre belirlenmekte iken Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosuna göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına karar verilmiştir. Bu itibarla, tazminat hesaplanmasında TRH 2010 Yaşam Tablosu ve progresif rant yönteminin esas alınması gerekir.
Somut olayda da hükme esas alınan 26.04.2021 tarihli aktüer bilirkişi ek raporunda TRH 2010 Yaşam Tablosu ve progresif rant yöntemi uygulanmak suretiyle davacıların davalı … tarafından yapılan ödeme tarihindeki verilere göre ödenen miktarın zararlarını karşılamadığı belirlenerek dava dışı desteğin annesine de pay ayrılmak suretiyle, sigorta şirketi tarafından yapılan ödemeler güncellenip mahsup edildikten sonra yapılan garame hesabı sonunda davacı eşin bakiye 131.085,44-TL, davacı çocuğun 24.441,00-TL bakiye tazminat alacağı belirlenmiş olup anılan rapor dosya kapsamı ve Yargıtay uygulamalarına uygun olması nedeniyle hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı … vekilinin anılan yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Davalı … vekilinin davacılar yararına hükmedilen manevi tazminata yönelik istinaf sebepleri yönünden dosya incelendiğinde; dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, 30.04.2017 tarihinde saat 07:20 sıralarında davalı … yönetimindeki araçla yolun sağından bisikleti ile giden davacıların murisi …’a çarparak kazaya bağlı olarak 11.05.2017 tarihinde vefatına neden olmasına, davalı sürücünün 202 promil alkollü olmasına ve işletenle birlikte kazadan sonra olay yerini terk etmesine, davalı …’ın olayda %100 oranında kusurlu bulunmasına, araç sürücüsü…’ın Eskişehir 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.12.2017 Tarih 2017/569 Esas – 2017/1177 Karar sayılı dosyasından bilinçli taksirle ölüme sebebiyet verme suçu nedeniyle 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, kararın 13.06.2019 tarihinde derecattan geçerek kesinleştiğinin anlaşılmasına, müteveffanın olayda herhangi bir kusurunun bulunmamasına, TBK’nın 56. maddesi gereğince kaza sonucu 1963 doğumlu, kaza tarihinde 53 yaşlarında olan eş ve babalarını kaybeden davacılar lehine manevi tazminat şartlarının oluşmasına, davacılar lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının: olay tarihi, kazanın oluş şekli, izafe edilen kusur durumu, davacılar ile müteveffanın yakınlığı (eş, baba olması), müteveffanın kaza tarihindeki yaşı, davacı çocuğun 2000 doğumlu kaza tarihinde 17 yaşında, davacı eşin 1963 doğumlu olması, tarafların SED, manevi tazminatın amacı ve ölçütleri, zenginleşme, fakirleştirme, cezalandırma, özendirme amacı taşımaması, mamelek hukukuna ilişkin zararı tazmin niteliğinde bulunmaması, davacı eş ve müşterek çocuğun müteveffanın ölümü nedeniyle yaşadığı üzüntü, acı, elem, keder, ülkenin ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü gibi hususlar gözetilerek tayin ve takdir edilmiş olması ve mahkemenin gerekçesine göre hükmedilen manevi tazminat miktarının yerinde olduğu görülmekle davalı … vekilinin anılan yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde, kesinleşmiş ceza dosyasındaki kusur raporunun hükme esas alınmasında ve tazminat hesaplamasına ilişkin bilirkişi raporunun Yargıtay uygulamalarına uygun şekilde düzenlenmiş olmasına, manevi tazminat miktarının takdirinde bir isabetsizlik olmamasına göre davalılar … ve … Sigorta A.Ş. vekillerinin istinaf başvurusunun HMK.nın 353/1.b.1.maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalılar … ve … Sigorta A.Ş. vekillerinin istinaf başvurusunun HMK.nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken (maddi tazminat yönünden)10.624,01-TL karar harcından peşin alınan 2.656,90-TL harcın mahsubu ile bakiye 7.067,11-TL harcın davalı …’den alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken (manevi tazminat yönünden) 6.831,00-TL karar harcından peşin alınan 1.649,00-TL harcın mahsubu ile bakiye 5.182,00-TL harcın davalı …’den alınarak hazineye gelir kaydına,
4-Davalı taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-İstinaf eden taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırdıkları oranda istinaf edenlere iadesine,
6-Kararın usulüne uygun şekilde taraflara tebliğine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.nın 361/1 maddesi uyarınca kararın usulen tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere 16.09.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan …

Üye …

Üye …

Katip …

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.