Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2021/1809 E. 2021/1690 K. 07.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

….

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

BAŞKAN : … (…)
ÜYE : … (…)
ÜYE : … (…)
KATİP : … (…)

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/04/2021
NUMARASI ….
DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 07/10/2021
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 27/10/2021

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; 21/09/2010 tarihinde dava dışı sürücü …’ın sevk ve idaresindeki aracın tek taraflı kazasında sürücünün vefat ettiğini ve araçta yolcu olan davacının yaralandığını, olayın meydana gelişinde davacının kusurunun bulunmadığını, bu kazadan dolayı davacının %23 oranında daimi sakatlığının oluştuğunu aracın davalı … tarafından sigortalandığını 16/04/2019 tarihinde sigorta şirketine başvuru yapıldığını sigorta şirketince ödeme yapılmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 50,00 TL geçiçi iş görmezlik tazminatı ve 50,00 TL sürekli iş görmezlik tazminatı olmak üzere toplam 100,00 TL maddi tazminatın sigorta şirketine yapılan başvuru tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını ve öncelikle zamanaşımı nedeni ile reddi gerektiğini, ayrıca davacının dava açılmadan önce sigorta şirketine usulüne uygun başvuruda bulunmadığını, bu nedenle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, aracın davalı şirket tarafından sigortalandığını sigorta şirketinin sorumluluğunun sigortalısının kusuru oranında ve poliçe limitleri ile sınırlı olduğunu bu nedenle davacının maluliyet oranları ile kusur oranlarının tespitinin gerektiğini, geçici iş görmezlik giderlerinin şirket sorumluluğunda olmadığını, zaman aşımı nedeniyle davanın reddini talep ettiklerini, kabul anlamına gelmemekle birlikte şirketin ödeme yükümlülüğünün dava tarihinde muaccel hale geldiğini faize hükmedilmesi halinde bu tarihten itibaren yasal faize hükmedilmesi gerektiğini bildirerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, yapılan yargılama neticesinde; TCK ‘nın 66/ e Maddesi gereğince beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlı para cezasının gerektiren suçlarda ceza zamanaşımı 8 yıl olduğundan ve olay tarihi ile dava tarihi arasında 8 yıldan fazla zaman geçmiş olduğundan davanın zamanaşımı nedeni ile reddine karar verilmiş; karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; kazanın 21.09.2010 tarihinde gerçekleştiğini,eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’ da öngörülen ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığını, bir kişinin öldüğünü ve iki kişinin de yaralandığını,ilgili yasa hükmü gereğince fiil bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise zamanaşımı süresi 15 yıl olduğundan davanın zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek yerel mahkeme kararının istinaf yoluyla kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
HMK’nun 355. maddesi gereğince istinaf edenin sıfatına göre ve istinaf sebepleri ile sınırlı kalmak kaydı ile yapılan istinaf incelemesi sonucunda;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Çekişmelerin bir an önce sonuçlandırılmayıp uzun süre askıda bırakılmasının toplumun barış ve huzurunu bozacağı düşünülerek yargı yoluyla hak aramaya konulan zaman sınırı olarak öngörülen zamanaşımı kurumu; bir borcu doğuran, değiştiren, ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır.
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde (6098 sayılı TBK’nun 49. maddesinde) haksız fiil tanımlanmış, 60.maddesinde (TBK’nun 72. maddesinde) de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60. maddesinde zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, her halde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresi olmak üzere üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup, bahsi geçen 1 yıllık süre 6098 sayılı TBK’nun 72.maddesinde 2 yıl olarak değiştirilmiştir.
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 (TBK’nun 72. maddesinde) belirtilen süreler uygulanamamaktadır.
Nitekim özel kanun olan 2918 sayılı KTK’nın 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir.” hükmüne yer verilmiştir. Maddenin özellikle 2. fıkrasında “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa” ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3. kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını benimsemiştir.
Görüldüğü gibi, BK’nun 60. ve 2918 sayılı KTK’nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesi olup, TBK’nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.
Aynı fiil bazen hem sorumluluğu gerektiren, hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Burada gözden kaçırılmaması gereken husus, 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasının yeterli olması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece fiilin Ceza Kanununa göre cezayı gerektiren bir fiil olmasını yeterli görmekte; bunun dışında eylemi gerçekleştiren fail hakkında soruşturma yapılması, ceza davası açılmış olması, davanın mahkumiyet kararıyla sonuçlanması, zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulları aranmamaktadır. Dahası, sözkonusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlular arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür.
Somut olayda; kaza 21.09.2010 tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu tek taraflı trafik kazası sonucunda araç sürücüsü vefat etmiş, yolcu olan davacı ve dava dışı diğer yolcu yaralanmıştır. Mahkemece, davalının zamanaşımı savunmasına itibar edilerek dava konusu olayın tek yanlı kaza olması ve sürücünün tam kusurlu hareketi ile vefatı gözetilerek sürücünün durumu ayrık tutulduğunda sürücünün eyleminin taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmak olarak değerlendirilmesiyle uzamış ceza zamanaşımının 8 yıl olarak alınması gerektiğinden bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, KTK’nın 109/II. maddesinde öngörülen ceza zamanaşımı süresinin uygulanması için sadece cezayı gerektiren fiilin varlığı yeterlidir ve başkaca bir koşul aranmamaktadır. Ölümle sonuçlanan söz konusu trafik kazası da bu anlamda cezayı gerektiren bir fiil niteliğindedir ve davacının diğer yolcu ile birlikte yaralandığı kazada sürücünün de vefat etmiş olduğu açıktır.
Buna göre kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK’nın 85. maddesine uyan eylem için yasanın 66/1-d maddelerinde öngörülen 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında, dava tarihinde zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip tarafların delilleri toplanıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle HMK’nun 355. maddesi gereğince davacı vekilinin istinaf sebepleri sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılıklar resen gözetilerek yapılan inceleme neticesinde davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne, mahkemece zamanaşımı süresinin dolmadığı dikkate alınmak suretiyle işin esasına girilip tarafların delilleri toplanıp karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmediğinden; yerel mahkeme kararının kaldırılması ve dosyanın belirtilen gerekçeyle yerel mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK.nın 353/1-a-6 maddesi gereğince kabulü ile Ankara 11. Asliye Ticaret Mahkemesinin 27/04/2021 tarihli… Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın yerel mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinafa gelen davacı tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının kendisine iadesine ,
3-Davacı tarafından yatırılan gider avansından varsa artan kısmın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin İlk Derece Mahkemesince verilecek kararda gözetilmesine,
5-Karar tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece Mahkemesince yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK.353/1-a maddesi uyarınca KESİN olmak üzere 07/10/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

….

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.