Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2021/1694 E. 2022/1407 K. 27.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: …
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

….

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2021
NUMARASI :….

DAVANIN KONUSU : Tazminat

KARAR TARİHİ : 27/05/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 17/06/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı esas ve birleşen davanın davacıları vekili ile davalı … vekili ve birleşen davanın davalısı … Hesabı vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Esas davada davacılar vekili, 15.07.2015 tarihinde davalı sigorta şirketine zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı davalı …’un maliki olduğu sevk ve idaresindeki aracın dokuz aylık bebek davacı … …’un içinde yolcu olarak bulunduğu araca çarpması sonucu davacı …’nın yaralandığını, davalı araç sürücüsünün asli kusurlu olduğunu, davalı sigorta şirketine 29.08.2016 tarihinde başvurmalarına rağmen ödeme yapılmadığını belirterek belirsiz alacak davası olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL geçici, 1.000,00 TL sürekli iş göremezlik tazminatının kaza tarihinden; kabul edilmemesi halinde davalı sigorta şirketi yönünden 29.08.2016 başvuru tarihinden işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen; 20.000,00 TL manevi tazminatında davalı …’dan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasa faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 15.10.2018 tarihli dilekçesi ile dava değerini 528.153,42 TL’ye; 03.10.2019 tarihli dilekçesi ile 734.982,87 TL‘ye, tarihsiz dilekçesiyle de 1.154,109,22 TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili, davacı tarafından davadan önce davalı şirketine başvuru yapılmadığından davanın usulden reddi gerektiğini, kazaya karışan … plakalı aracın davalı şirket nezdinde 27.04.2015 ile 27.04.2016 tarihlerini kapsayacak şekilde Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Trafik Sigorta Poliçesi tahtında sigortalandığını, poliçe ile kişi başına toplam 290.000,00 TL’lik sakatlanma ve ölüm zararı teminatı sağlandığını, kusur oranları ve maluliyet yönünden ATK’dan rapor alınmasını, davacının maddi zararının ancak aktüeryal inceleme sonucu tespit edilebileceğini, davacının yaşı gereği geçici iş göremezlik zararları bulunmadığı gibi geçici işgöremezlik talebinin SGK tarafından karşılanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı … vekili, kaza ve ikametgah yeri itibarıyla Fatsa Mahkemelerinin yetkili olduğunu, kazaya şerit ihlali yapan davacının içinde yolcu olarak bulunduğu araç sürücüsünün neden olduğunu, davalının kusursuz olduğunu, Fatsa 1.Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/379 esas sayılı dosyasından tanzim edilen kusur raporunun usul ve yasaya aykırı olduğunu, kusur ve maluliyet yönünden rapor alınmasını, talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu, davanın süresinde açılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Birleşen Ankara 14. ATM’nin 2020/74 esas sayılı dosyasında davacı vekili dilekçesinde; 15/07/2015 tarihinde …’un sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile seyir halinde iken karşı istikametten gelen … …’un sevk ve idaresindeki … plakalı araca çarpması neticesinde meydana gelen çift taraflı kazada … plakalı araçta yolcu olarak bulunan davacı … …’un yaralandığını, … plakalı aracın ZMMS sigortasının … Sigorta A.Ş. tarafından yapıldığını, bu nedenle davacının uğradığı zararlardan sigorta şirketinin sorumlu olduğunu, zararın tazmini için sigorta şirketine başvuru yapıldığını, akabinde Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/40 esas sayılı dosyasında dava açıldığını, yargılama sırasında Hazine ve Maliye Bakanlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğünden alınan 13/12/2018 tarihli yazıda, davalı … Sigorta A.Ş.’nin tüm branşlardaki ruhsatlarının iptal olduğunun, şirketin ruhsat iptalinden önce düzenlediği Kanunun 14. maddesi kapsamındaki zorunlu sigortalara ilişkin ortaya çıkan zararların … Hesabından tahsil edilme imkanı bulunduğunun belirtildiğini, bu nedenle Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından, … Hesabına karşı ek dava açılması ve birleştirme talebinde bulunulması için süresi verildiğini ileri sürerek 1.000,00 TL sürekli iş göremezlik, 1.000,00 TL geçici iş göremezlik olmak üzere toplam 2.000,00TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 15/07/2015 tarihinden itibaren, aksi takdirde davalı sigorta şirketinin temerrüte düşürüldüğü tarihten itibaren işletilecek ticari faiz ile birlikte davalı … Hesabı ile birlikte davalı Nurettin …’tan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davalı … Hesabı vekili, davacının dava öncesi arabuluculuğa gitmediğini ve … Hesabına başvurmadığı için davanın usulden reddi gerektiğini, sorumluluklarının teminat limiti ve 52 KH 232 plakalı aracın kusur oranı ile sınırlı olduğunu, maluliyet oranının kaza sonucu oluşan arazların kaza ile illiyetleri de tespit edilmek suretiyle belirlenmesi gerektiğini, davacının maddi zararının ancak aktüeryal inceleme sonucu tespit edilebileceğini, geçici iş göremezlik dönemi ve bakıcı giderlerinin teminat dışı olduğunu, davaya dahil edildikleri tarihten itibaren yasal faiz işletilebileceğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; kazanın meydana gelmesinde davalı araç sürücüsünün %100 kusurlu olduğu, kazadan dolayı davacının %72 oranında malul kaldığı, aktüer raporuna göre davacı kaza tarihinde 1 yaşında olup geçici iş görmezlik tazminatı talep etme koşullarının bulunmadığı, 1.154.109,22 TL sürekli iş görmezlik zararının bulunduğu, bu zarardan davalı aracın sürücüsü ve maliki olan … ‘un haksız fiil ve araç işleteni sıfatından dolayı, davalı … Hesabının ise ZMMS poliçesi ve 5684 sayılı yasadan dolayı sorumlu olduğu anlaşıldığından belirlenen bu sürekli iş görmezlik tazminatının davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine, davalı … Hesabının poliçe limiti ile sorumlu olduğuna, davacının davalılar aleyhine açtığı geçici iş görmezlik tazminatı talebinin reddine, davalı … Sigorta şirketi mali zaafiyette olması nedeniyle tüm branşlarda ruhsatı iptal edilmiş olup pasif dava ehliyeti bulunmadığından bu davalı aleyhine açılan davanın HMK 114/1-d ve 115/2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine, dava konusu kazadan dolayı davacı yaralanarak %72 oranında malul kaldığından dolayı davacının duyduğu elem ve acıyı kısmen de olsa gidermek amacıyla tarafların kusur durumu, olayın meydana geliş şekli ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak davacının talep ettiği tazminat miktarının makul görülerek 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı araç sürücüsünden tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmesi gerektiği, her ne kadar davalı … Sigorta şirketi yönünden açılan davanın pasif husumet ehliyeti nedeniyle reddine karar verilmiş ise de davalı sigorta şirketi ZMMS poliçesini tanzim eden sigorta şirketi olup meydana gelen kazadan dolayı maddi tazminattan sorumlu olduğu, ancak mali zaafiyeti nedeniyle poliçe tanziminden sonraki tarihte Maliye Bakanlığınca tüm branşlardaki ruhsatının iptali nedeniyle taraf ehliyetinin kalktığı, zarar gören davacının bu durumu bilmesinin mümkün olmadığı bu nedenle husumetten reddedilen dava yönünden bu davalı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığı kanaatiyle asıl dosya yönünden; davacının davalı … Sigorta şirketi aleyhine açtığı davanın pasif husumet yokluğu sebebiyle HMK 114/1-d ve 115/2 maddesi uyarınca dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine,davacının davalı … aleyhine açtığı maddi tazminat davasının dava ve artırım talebinin kısmen kabulüne 1.154.109,22 TL sürekli iş görmezlik tazminatının kaza tarihi olan 15/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının geçici iş görmezlik tazminatı talebinin reddine, davacının davalı … aleyhine açtığı manevi tazminat talebinin kabulüne, 20.000,00 TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 15/07/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, birleşen Ankara 14. ATM’nin 2020/74 esas sayılı dosyası yönünden; davacının davalı … Hesabı aleyhine açtığı davanın kısmen kabulüne, asıl davada verilen karar nedeniyle tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla 290.000,00 TL sürekli iş görmezlik tazminatının dava tarihi olan 03/02/2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizleri ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının geçici iş görmezlik tazminatı talebinin reddine karar verilmiş; hükme karşı esas ve birleşen davanın davacısı vekili ile esas davanın davalısı … ve birleşen davanın davalısı … Hesabı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvuru yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
Esas ve birleşen davanın davacısı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Yargılama devam ederken davalılardan … Sigorta A.Ş.’nin mali zaafiyete girmesi nedeniyle lisansı iptal edildiğinden, tarafına yasa gereği davayı … Hesabına yönelterek ek dava açılmak üzere süre verildiğini ve açılan ek davanın asıl dava ile birleştiğini, yerel mahkemenin verdiği kararda tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile 290.000,00 TL tazminatın ek dava tarihi olan 03.02.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte … Hesabından tahsiline karar verildiğini, kararda da açıkça ifade edildiği üzere ek davanın … Sigorta A.Ş.’nin mali zaafiyete girmesi nedeniyle lisansı iptal edildiğinden, taraf ehliyeti kalkmasından dolayı tarafına süre verilmesi neticesinde açıldığını, davalının ruhsatının iptal edildiği ve taraf ehliyetinin ortadan kalktığı hususunun tarafınca bilinmesine imkan bulunmadığını, yerel mahkemenin de kararında aynı gerekçe ile davalı … Sigorta A.Ş. lehine vekalet ücretine karar verilmediğini hal böyle iken … Hesabı, … Sigorta A.Ş.’nin tüm borçlarından ve ferilerinden … Sigorta A.Ş. gibi sorumlu olup … Hesabı aleyhine hükmedilen tazminata ek dava tarihi olan 03.02.2020 tarihinden itibaren değil, asıl davanın açıldığı tarih olan 17.01.2017 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiğini, ayrıca kararda yasal faize hükmedildiğini oysaki talep gibi ticari faize hükmedilmesi gerekirken yasal faize hükmedilmesinin yerinde olmadığını belirterek istinaf isteminin kabulü ile birleşen dava yönünden kararın faiz başlangıcı ve türü yönünden düzeltilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Esas davanın davalısı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacının davasını hukuka aykırı olarak üç kez ıslah ettiğini ve davacının üçüncü ıslah talebi doğrultusunda hüküm kurulduğunu, davacı vekilinin açmış olduğu “Belirsiz Alacak” davasındaki talebini “Harç Artırım” adı altında; 15.10.2018 tarihli dilekçesiyle aynı tarihte 1.728,77 TL “ıslah harcı” ödeyerek 527.153,42 TL artırmak suretiyle 528.153,42 TL, 03.10.2019 tarihli dilekçesiyle 25.10.2019 tarihinde 706,43 TL “ıslah harcı” ödeyerek 206.829,45 TL artırmak suretiyle 734.982,87 TL, bila tarihli dilekçesiyle 10.09.2020 tarihinde 1.431,53 TL “Islah harcı” ödeyerek 419.126,35 TL artırmak suretiyle dava değerini 1.154.109,22 TL’ye çıkardığını, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 176/2. Maddesinin “Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir.” şeklinde olduğunu, kabul etmemekle birlikte birlikte bir an için somut davanın “Belirsiz Alacak Davası” olduğu düşünüldüğünde dahi 15.10.2018 tarihinde yapmış olduğu “harç artırım” talebinden sonraki 03.10.2019 tarihli ikinci dilekçesi niteliği itibarı ile tahsil amaçlı belirsiz alacak davasında uygulama yeri olan “tamamlama dilekçesi” olmayıp, talep edilen miktarların artırılmasına yönelik “ıslah” dilekçesi olduğunu, bu itibarla 03.10.2019 tarihli dilekçe “talep edilen miktarların artırılmasına yönelik 2. ıslah dilekçesi” niteliğinde olup, HMK’nın 176/2. maddesindeki “Aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir” hükmü karşısında geçersiz olduğunu, davacının harcı tamamlamakla talebini belirlediğini, bundan sonraki yükseltmelerin iddianın genişletilmesi yasağına girdiğini, yeniden ek harç yatırarak talebini değiştiremeyeceğini, kaldı ki davacının dava dilekçesi ile birlikte “fazlaya ilişkin haklarını” da saklı tutmadığını dolayısıyla saklı tutmadığı kısımlardan zımnen vazgeçmiş sayılacağından, bu kısım hakkında ek dava açılamayacağı gibi ıslah da edilemeyeceğini, fazlaya ilişkin taleplerin reddine karar verilmesi gerekirken 3 ıslah dilekçesinin de kabul edilmesi suretiyle hüküm tesis edilmesinin alenen tüm mevzuata aykırılık teşkil ettiğini, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 177/3. Maddesinde “Islah, sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.” denildiğini, ıslah, mahkemenin onayına ihtiyaç duyulmadan yapılabilen tek taraflı bir usul hukuku işlemi ise de, ıslaha başvuran tarafın düzeltmek veya değiştirmek istediği usul işleminin, ıslaha elverişli olup olmadığının ve işlemin ıslah sonrasında bürüneceği halin, davaya uygun bir talep olup olmadığının hakim tarafından değerlendirilmesi ve ıslah dilekçesinin diğer tarafa tebliğinin zorunlu olduğunu, ancak davacının 15.10.2018 tarihli dilekçe ile yapmış olduğu harç artırım talebinin davalıya tebliğ edilmediğini, mahkemenin ihsas-ı rey’de bulunduğunu, talep olmaksızın işlemler yaptığını, davada “davalı” sıfatıyla yer alan … sigorta’nın iflası nedeniyle davacının talebi olmadığı halde, 27.11.2018 tarihli 5 numaralı celsenin 3 numaralı ara kararı ile “İhbar dilekçesi, bilirkişi raporu ve ıslah dilekçesinin ihbar edilen … Hesabına meşruhatlı davetiye ile tebliğine” dair karar verildiğini, bu karar akabinde davacı vekilinin 06.03.2019 tarihli dilekçe ekinde Mahkemeye ibraz ettiği Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/233 Esas ve 2018/362 Karar sayılı ilamını sunarak “… Hesabının Davaya Dahil Edilmesini” talep ettiğini, ilgili karar içeriğinde ise “… hesabı davaya dahil edilmiş, … hesabı huzurunda davaya devam edilmiştir.” şeklinde olduğunu, davacının bu talebi doğrultusunda hemen akabindeki 13.03.2019 tarihli 6 numaralı celsenin 2 numaralı ara kararıyla “davacı vekiline dahili dava veya davanın … hesabına yöneltilmesi için 2 haftalık süre verilmesine” karar verildiğini, bu karar üzerine davacı vekilinin 26.06.2019 tarihli dilekçesi ile yeniden … hesabının davaya dahil edilmesini talep ettiğini ,mahkemenin 20.11.2019 tarihli, 8 numaralı celsesinde “Dosyanın yapılan incelemesinde davalı … sigortanın ruhsatlarının iptal edildiği davacının … hesabına dahil ettiği ancak 17. Hukuk Dairesinin kararlarında belirtildiği üzere usul hukukumuzda davaya dahil müessesinin bulunmadığı ek dava açılması gerektiği anlaşılmıştır.” şeklinde beyanı ile davacı yanın talebi olmaksızın, hmk 24. ve 26. maddelerine aykırı olarak, alenen … hesabına dava açılması gerekliliği hususundaki görüşünü duruşma zaptına geçirmek suretiyle ihsas-ı rey’de bulunduğunu, gerekçeli kararın 4. Sayfasında “Toplanan Deliller ve Tüm dosya kapsamından” başlıklı 2. Paragrafta her ne kadar “davacı taraf yasa gereği davasını … hesabına yönelterek açtığı ek dava ile derdest dosyamızla birleştirmiştir” denilmiş ise de açılacak ek davanın yasa gereği olmadığını i davacının talebi olmadan mahkemece açılmasının istendiğini, Anayasanın 141. maddesinin IV. bendinde “davaların en az giderle ve mümkün olan sürede sonuçlandırılması, yargının görevidir” denildiğini , HMK m. 30’da “usul ekonomisi” başlığı altında yargılamanın “makul süre” içinde yürütülmesinin hakime yüklenmiş bir ödev olduğunu, ilgili maddeler yargılamanın gereksiz yere ve kötü niyetle uzatılmasını önlemek maksadıyla getirilmiş ise de somut olayda davanın gereksiz yere uzatılarak hukuki himaye arayışında olan davalının mağdur edildiğini, dahili davalı … Hesabına dava açılmasına karar verilen tarih 20.11.2019 iken davacının … hesabına dava açtığı tarihin 03.02.2020 olduğunu, … Hesabı aleyhine dava açılan Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/74 Esas, 2020/99 Karar sayılı ilamı ile iş bu dosya üzerinden birleştirme kararı verilmesinin ise 07.02.2020 olduğunu, asıl dosyada ilk bilirkişi raporunun 21.09.2018, ek raporun 10.07.2019 ve son raporun ise 06.01.2020 tarihli olduğunu, ak raporun geldiği tarihi (10.07.2019) takip eden 20.11.2019 tarihinde dosya karar verilebilir bir duruma gelmiş ise de karar vermek yerine davacı vekiline yeniden dahili dava aleyhine dava açmak için süre verip hemen bir ay sonrasına atılan 25.12.2019 tarihli duruşmanın 3 numaralı ara kararı ile 2020 yılında yürürlüğe girecek asgari ücret tarifesi dikkate alınarak hesap yaptırılması için yeniden rapor aldırıldığını, dolayısıyla Mahkemenin davacının talebi olmaksızın … Hesabı aleyhine dava açılmasını isteyip birleştirilmesini bekler iken hesaplama ölçütü, yıllara göre tarifelerin değiştiğini sonu olmayan bir döngü içerisine girilerek yargılamanın makul (uygun) sürede gerçekleştirilemediğini davalı aleyhine hükmedilen rakamın inanılmaz miktarlarda arttığını, aynı konu ile ilgili davacı yana dava açması için iki kere kesin süre verildiğini, yargılamanın makul sürede bitirilmesi amaçlanırken; 20.11.2019 tarihli, 8 numaralı celsenin 2 numaralı ara kararı ile, “davacı vekiline “… hesabı aleyhine dava açıp dosyamızla birleştirmek üzere gelecek celseye kadar kesin süre verilmesine,” rağmen 25.12.2019 tarihli celse esnasında davacı vekili “… hesabı aleyhine dava açmadıklarını alenen beyan edip, yeniden mahkemeden süre istediğini, 25.12.2019 tarihli 9 numaralı celsenin 2 numaralı ara kararı ile de; “Davacı vekiline … hesabına karşı ek dava açıp birleştirme talebinde bulunması için gelecek celseye kadar kesin süre verilmesine” şeklinde karar verildiğini, Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 94/3. Maddesi “Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.” şeklinde olduğunu, ara kararın açık bir şekilde yazıldığını, yapılması gereken işin açıkça belirtildiğini, … Hesabı aleyhine dava açılması hususunda gelecek celseye kadar süre verilmiş olup bu sürenin dava açmaya hayli yeterli olduğunu, Mahkemenin ara kararla kesin süreye uyulmamasının sonuçlarını açıklamadığını, bu noktada sonuçların açıklanmaması “hukuk bilgisi olmayan tarafın hak kaybına uğramasının önlenmesi bakımından önemlidir”. Somut olayda davacı avukat ile temsil edildiğinden avukatın kesin sürenin sonuçlarını bilmesine rağmen belirtilen süre içerisinde davasını ikame etmediğini, konu ile ilgili Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 19.02.2004 tarihli 2004/705 Esas ve 2004/1395 Esas sayılı ilamı “kesin süreye uymamanın doğuracağı sonuçların açıklanmasını davanın taraflarca bizzat takip edilmesi şartına bağlamıştır. Sonuçlarının açıklanmaması gerekçesiyle yeniden süre istemesinin açıkça dürüstlük kuralına aykırı olacağı” ifade edildiğini,
Birleştirme kararının da usulsüz olduğunu, davacı vekilinin … Hesabına açmış olduğu Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2020/74 Esas sayılı dosyasında … Hesabı vekilinin cevap dilekçesinde; 19.12.2018 tarihinde resmi gazetede yayınlanan 7155 sayılı abonelik sözleşmelerinden kaynaklanan para alacaklarına ilişkin takibin başlatılması usulü hakkında kanunun 20. maddesi, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun eklenen 5/a maddesi uyarınca, dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurulmadığını, Karayolları Trafik Kanunu gereğince dava açılmadan kendilerine başvuru yapılmadığını, Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin ise vermiş olduğu “birleştirme kararında ” “…Mahkememizde açılan iş bu davanın zorunlu arabuluculuğa tabi olup olmadığının ilgili Mahkemece değerlendirilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.” şeklinde hüküm kurmuş ise de Mahkemenin Anayasamızın 141. Maddesinde “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” hükmüne aykırı bir şekilde “Arabuluculuğa başvurulmaması” hususunda hiçbir gerekçe bildirmediğini, … Hesabı aleyhine Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan iş bu dosya üzerinden birleştirilen davada, davacı yanın 1.000,00 TL sürekli iş göremezlik ve 1.000,00 TL geçici iş göremezlik olmak üzere toplamda 2.000,00 TL maddi tazminat talep etmiş ve davasının belirsiz alacak davası olduğunu belirttiğini, ancak asıl dosya üzerinden celp edilen yazılardan … Hesabının sorumlu olduğu miktar 290.000,00 TL olup alacak miktarı net, belirlenebilir ve davacı yanca bilinmesine rağmen 2.000,00 TL üzerinden belirsiz alacak davası açılması da mümkün olmayacağından yerel Mahkemenin açılması için çaba sarf ettiği birleştirilen davayı usulden reddetmesi gerekirken kabul ile hüküm tesisinin de usulsüz olduğunu,
Yerel Mahkemenin ceza yargılaması neticesini beklememesinin de hatalı olduğunu Fatsa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/379 Esas, 2016/45 Karar sayılı ilamı halen Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2019/10811 Esas sayısına kayıtlı olup Fatsa 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/379 Esas, 2016/45 Karar sayılı dosyasında “tanık” sıfatıyla dinlenmeyen ve sonradan kendi iradeleriyle mahkemeye beyanda bulunmak isteyen; … …’un kullandığı araçta yer alan (babası) …, “kendisinin de içinde bulunduğu aracın sürücüsü olan … …’un asıl kusurlu olduğunu, … …’un aracı sürerken telefon kullandığını, kendi şeridinden gitmeyerek yola değil etrafına bakındığını”,yine kaza esnasında kaza mahallinde olan olaya dair bire bir görgüsü ve bilgisi olan …’nun “trafik kazasının meydana geldiği gün kazaya karışan araçların yanına gittiğini, yolun üst tarafından gelen aracın kendi yolunu terk etmiş, yola aykırı bir şekilde durduğunu gördüğünü ancak araç sürücüsünün jandarma ekibi gelmeden aracı olduğu yerden hareket ettirdiğini” ifade ettiğini, … ve …’nun ifadelerinin, kusursuz olarak nitelendirilen … …’un aslında sorumlu olduğunu ortaya çıkardığından ve “ceza yargılamanın seyrini değiştireceğinden” bu beyanların Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 2019/10811 Esas sayılı dosyasına ibraz edildiğini, … …’un aracını kazadan kaçırmak için hamle yapmamasının nedeninin de babası …’un ifadesiyle ortaya çıktığını, fotoğraf ve video çekmek suretiyle araç kullanırken dikkatini yola vermemesinin kazayı kaçınılmaz kıldığını, her ne kadar ceza yargılaması ile hukuk mahkemesi hakimi bağlı olmasa bile ceza yargılamasıyla ayrı sonuçlar çıkmasını önlemek adına Mahkemece ceza dosyanı “bekletici mesele” yapmak yerine beklemeden davayı neticelendirmesinin hatalı olduğunu,
Yüksek Mahkemeye sundukları yeni deliller doğrultusunda ceza yargılamasının seyrinin değişebileceğini, bu durum da direkt olarak kusur oranlarını etkileyeceğinden iş bu somut davanın hükmüne de bire bir etkili olabileceğini, kusurun yargılama boyunca sadece bir kez, 21.09.2018 tarihli bilirkişi raporunda saptanmış olup davalının itirazları bertaraf edilmeden Yerel Mahkemenin hükmüne esas alıp davalının %100 oranında kusurluymuş gibi karar tesis etmesinin hatalı olduğunu, 21.09.2018 tarihli bilirkişi raporunda; bulunduğu şeridi ihlal ederek virajı dar dönmek suretiyle karşı şeride tecavüz etmek suretiyle karşı istikametten gelen trafiğin yol şeridine girmiş olmasından ötürü %100 kusurun davalıya yüklendiğini, öncelikle kazaya karışan … plakalı aracın “kamyonet” vasfında olup önde 3, arkada 4 koltuk olmak üzere toplam oturma alanının 7 kişilik olduğunu, yedi kişilik kamyonet içerisinde 6 kişi yolculuk ettiğini (… …, … …, … … (çocuk), … … (Çocuk), … … (Yetişkin), …), 19.07.2015 tarihli Bolaman Jandarma Karakol Komutanlığında alınan … …’un ifadesinde “… torunum … … (iş bu dava davacısı) kucağımda oturuyordu, kaza anında ben bayılmışım, torunumda kucağımdan yere koltuğun arasına düşmüş, sonradan öğrendim…” şeklinde olduğunu, 7 kişilik koltuğu olan araçta 6 kişi seyahat edilmesine rağmen davacı … … babaannesinin kucağında, arka tarafa bakan çocuk koltuğunda kemeri bağlı bir vaziyette seyahet etmesi gerekirken, hiçbir tedbir almayan davacı … …’a velayeten davacı sıfatıyla yer alan araç sürücüsü … …‘un da, karayolları trafik yönetmeliğinin 150. maddesine, karayolları trafik kanunu’nun 31/1-a maddelerine aykırı olarak aracını kullandığından onun da kusurlu olduğunu, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatları da bu yönde olup, 2016/3135 E. 2018/11955 K. sayılı kararında, “davacının emniyet kemerinin takılı olup olmadığı hususu dosya kapsamı ve tanık beyanları da değerlendirilerek araştırılmak suretiyle ve emniyet kemerinin takılı olmamasının müterafik kusur olduğu da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi uygun bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.” Emniyet kemeri takılması gibi önlemlerin alınmaması halinde müterafik kusurun söz konusu olacağının hükme bağlandığını, … …’un kazayı önlemek yahut etkisini azaltabilmek için aracını şeridin el verdiği ölçüde sağa kaçırmadığını, bu sebeple kazanın etkisinin olması gerekenden fazla olduğunu, ancak bu sebebinin de bilirkişi ve mahkemece kusur olarak değerlendirilmediğini,
Kaza akabinde ilk müdahaleyi yapan Avrasya Hastanesinin davacı … … hakkındaki “Hasta Epikriz Formu”nun sonuç kısmının “normal bulgular” şeklinde olup müşahede amaçlı Yoğun Bakıma alınmıştır. “ifadesine yer verildiğini , Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 31.08.2016 tarihli Sağlık Kurulu raporunda özür oranının %40 olarak tespit edildiğini ,10.08.2018 tarih ve 2175 sayı numaralı … Üniversitesinin tanzim etmiş olduğu raporda “çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının %47 olduğu”, 22.04.2019 tarih ve 78663745/1241 sayı numaralı raporda ise bedensel özür oranının %72 olduğunun bildirildiğini, ancak … Üniversitesinin söz konusu raporlarının Mahkemece kabul görmesinin hatalı olduğunu, davacı … …’a velayeten davacı sıfatıyla iş bu davada yer alan … …‘un … Üniversitesi hastanesinde hemşirelik yapmakta olduğundan … Üniversitesinden rapor alınmasının raporun şeffaflığını ve tarafsızlığını zedelediğini, … Üniversitesi raporlarına bakıldığında ilk raporun sonuç kısmına kadar olan tüm içeriğin noktasıyla virgülü ile ikinci raporla aynı olup kopyala/yapıştır tanzim edilen raporun kabul edilmesinin söz konusu olmadığını, ayrıca her iki raporda da yer alan Prof. Dr. … imzalı 27.07.2018 tarihli muayene notunda “… hasta 8 aylıkken araç içi trafik kazası geçirdiği, bu sırada araba koltuğunda oturduğu ( puset içinde)…” şeklinde beyanda bulunduğunu, bu beyanın tamamen … …’a ait müşteki ifade tutanağında ikrar edilen somut gerçekliğin aksine gerçek dışı beyanlarla hazırlandığından raporun tüm içeriğine gölge düşürmüş olup şeffaflıktan uzak ve hükme elverişli nitelikte olmadığını, kaldı ki raporlara bakıldığında özür oranının %40 – 47 bandından bir anda % 72 oranlarına çıkması hususunda mahkemenin mevcut çelişkiyi de gidermediğini, farklı bir hastaneye sevk etmek suretiyle raporlar ve oranlar arasındaki çelişki giderilmeden hüküm tesis edilmesinin yasaya aykırı olduğunu, Yargıtayın çelişkilerin giderilmemesini bozma sebebi olarak görmekte olup, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/3440 Esas, 2014/7880 Karar sayılı kararında, “……Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hakim çelişkiyi gidermeden karar veremez…. Bu durumda mahkemece önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak üç kişilik uzman bilirkişi kurulundan alınan iki rapordaki çelişkileri de giderecek biçimde rapor alınarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, birbiriyle çelişen raporlardan ikincisine dayanılarak raporlar arasındaki çelişki giderilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir…..” demek suretiyle, alınan bilirkişi raporları arasında çelişkinin bulunması halinde mahkemenin önceki bilirkişiler haricinde seçilecek başkaca bilirkişiler eliyle çelişkileri giderici yeni bir rapor alması gerektiğine, buna uymadan önceki ile çelişen ikinci bilirkişi raporuna dayanarak karar tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğuna değinildiğini,
Yerel Mahkemece davalı hakkında ekonomik ve sosyal durum araştırması yapıldığını, davalının emekli, aylık net geliri olmadığı, başkaca da bir geliri bulunmadığı, hatta eşinin dahi bir geliri bulunmadığı, üzerine kayıtlı gayrimenkul ve menkul olmadığı tespit edilip dosyaya kazandırılmış olduğu halde aleyhine astronomik rakamlara hükmedilmesinin de aykırılık teşkil ettiğini, davalının 1948 doğumlu olup çalışıp kazanacak yaşta olmadığından ve herhangi bir geliri de bulunmadığından çalışıp ödeyebilecek yaşta ya da durumda da olmadığını, bilirkişi raporunda hesaplanan miktar çok fahiş olmakla birlikte %10 iskonto uygulamasının da Yüksek Mahkeme içtihatlarıyla çeliştiğini, izah edilen nedenler ışığında Yerel Mahkemenin, zarar görenin müterafik kusurunun bulunup bulunmadığını, zarar görenin zararın artmasına sebep olup olmadığını araştırmadan, tazminat miktarını tarafların ekonomik durumuna göre belirlemediğini belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davanın davalısı … Hesabı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; 26.04.2016 tarihinde 29695 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiş olan 6704 sayılı Torba Kanunun 5. Maddesiyle 2918 sayılı Kanunun 97’inci maddesi gereğince, dava konusu olayda, davacı vekili tarafından davalı kuruma yapılan başvuruda, davacının maluliyetinin ve ortaya çıkan zararın tespitine ilişkin olarak belge ve beyan sunulmamış olması nedeniyle, davacının talebi ile ilgili olarak hiçbir değerlendirme yapılamadığını, davacının kuruma geçerli bir başvuru yapmadan işbu davayı ikame ettiğini, davacı tarafından dava tarihinden önce davalı kuruma gerekli belgelerle başvuru yapılmadığından, tazminat talebi için başvuru şartı yerine getirilmeden ikame edilen işbu davanın usulden reddi gerekirken kabulünün hatalı olduğunu, dolasıyla davanın ikame edilmesine sebebiyet vermeyen davalı kurum aleyhine yargılama gideri, vekalet ücreti ve faize hükmedilmesinin de yasaya aykırı olduğunu, esas davanın davalısı … Sigorta A.Ş’ye T.C Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı tarafından el konulmuş olup, bu şirketin tüm ödeme işlemlerini kendi bünyesinde gerçekleştirdiğini, … Sigorta A.Ş.’nin davalı kuruma devrinin söz konusu olmadığını, bu sebeple birleşen davadan ötürü davalı kurumun herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, … plakalı aracın kaza tarihini kapsayan Trafik (ZMSS) Sigortası bulunduğunu, kaldı ki bu hususun Mahkemece de kabul edildiğini, bu nedenle davanın … Sigorta A.Ş.’ye ihbarı ile pasif husumet yokluğu sebebiyle davanın reddi gerekirken, … Hesabı aleyhine hüküm kurulmasının usule aykırı olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının kaldırılmasına davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE
Esas ve birleşen davanın davacısı ve davalıları vekillerinin HMK.nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasında yaralanmadan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalıların sürücüsü, işleteni ve zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olduğu aracın davacının içinde yolcu olarak bulunduğu araca çarpması sonucu davacının yaralandığını belirterek geçici ve sürekli iş göremezlik tazminatı ile manevi tazminat talep etmiş, mahkemece maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, manevi tazminat talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece davacının kaza sonucu yaralanması nedeniyle maluliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi için rapor alınmasına karar verilmiş, … Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınan 10.08.2018 tarihli raporda davacının özür oranının %47 olduğu bildirilmiştir. Anılan rapora davalı … vekilinin itirazı üzerine aynı kurumdan alınan 22.04.2019 tarihli raporda ise bedensel özür oranının %72 olduğu belirtilmiş ve anılan bu rapor hükme esas alınmıştır. Raporlar arasındaki çelişki ve davalı Nurittin vekilinin gerek 10.08.2018 tarihli, gerekse 22.04.2019 tarihli raporlara itirazları da bulunduğundan adı geçen davalının itirazları da değerlendirilmek suretiyle çelişkinin giderilmesine yönelik olarak kaza tarihindeki yasal mevzuata uygun olarak İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Dairesinden davacının maluliyetine yönelik rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
6100 sayılı HMK’nin belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. Maddesinde “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkânsız olduğu hallerde olanaklı olduğu anlaşılmaktadır. Belirsiz alacak davasında davacı, alacağının tam ve kesin olarak belirlenmesinden sonra HMK 107. maddesine dayalı olarak bir kez alacağını artırabilir. Ayrıca davasını HMK 176 ve devamı maddelerine göre bir kez de ıslah edebilir.
Somut olayda, dava tarihi 17.01.2017 olup, dava tarihinde yürürlükte olan HMK’ya göre belirsiz alacak davası olarak açılmıştır. Davacı vekili, 15.10.2018 tarihinde vermiş olduğu dilekçe ile 2.000,00 TL üzerinden açtığı maddi tazminat alacağını 527.153,42 TL artırarak 528.153,42 TL’ye çıkarmıştır. Daha sonra mahkemece ek rapor alınarak alacağın 734.982,87 TL olarak belirlenmesi üzerine davacı vekili 03.10.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile alacağını 206.829,45 TL arttırarak 734.982,87 TL’ye; ikinci ek rapor üzerine de alacağın 1.154.109,22 TL olarak belirlenmesi üzerine de alacağını 419.126,35 TL daha arttırarak 1.154.109,22 TL’ye çıkarmıştır. Davacı vekili belirsiz alacak davası olarak açılan davada harcını yatırarak bedel artırma talebinde bulunabilir. Ayrıca bundan bağımsız olarak HMK.’nun 176. maddesi gereği ıslah yapmak hakkı da mevcuttur. Mahkemece davacının 15.10.2018 tarihinde vermiş olduğu dilekçenin bedel arttırım, 03.10.2019 tarihli dilekçesinin de ıslah dilekçesi olduğu kabul edilerek; 06.01.2020 tarihli ikinci ek rapor üzerine verdiği bila tarihli 10.09.2020 tarihinde harcını yatırdığı ve talebini 1.154.109.22 TL’ye çıkardığı dilekçesinin ve talebinin reddine karar verilmesi gerekirken ikinci ıslah dilekçesinin kabulü doğru görülmemiştir.
Hükme dayanak alınan 06.01.2020 tarihli aktüerya bilirkişi raporu, PMF 1931 Yaşam Tablosu ve prograsif rant yöntemi uygulanarak düzenlenmiştir. Davacı vekili ve davalılar vekili rapora itiraz etmiştir.Esasen, tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hakim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarının, hak sahibi davacının olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak hesaplanması gerekmektedir. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, … Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir.
Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 E. – 2020/8874 K. sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 E. – 2021/34 K. sayılı ilamı) Bu itibarla, tazminatların belirlenmesinde TRH 2010 Yaşam Tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılarak hesap yapılması gerekirken yazılı olduğu gibi 1931 tarihli “PMF” cetveline göre bakiye ömür süresinin tespiti ile tazminat hesabı yapılması doğru olmadığından, denetime elverişli olmayan tazminat raporuna itibar edilerek karar verilmesi de doğru değildir.
Kabule göre de esas davanın davalılarından … Sigorta A.Ş.’nin mali zaafiyete girmesi nedeniyle lisansı iptal edildiğinden ve yasa gereği … Hesabına birleşen dava ile husumet yönetildiğinden birleşen dava yönünden kabul edilen tazminata esas davanın açıldığı 17.01.2017 tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması (araç özel araç olarak kayıtlı olduğundan) gerekirken birleşen davanın açıldığı tarih olan 03.02.2020 tarihinden itibaren faiz uygulanması doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle mahkemece öncelikle davacının maluliyet oranının tespitine yönelik olarak ATK 3.İhtisas Dairesinden rapor alınması, davacının maluliyet oranının belirlenmesinden sonra kazanılmış haklarda gözetilerek, 03.10.2019 tarihinde düzenlenen rapor tarihindeki verilere göre THR 2010 Yaşam Tablosu ve prograsif rant yöntemi kullanılarak hesap yapılması için aktüer bilirkişiden rapor alınması, birleşen dava yönünden faiz başlangıç yönünden yukarıdaki açıklamalarda gözönüne alınarak davacının sürekli işgöremezlik tazminatının belirlenmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden esas ve birleşen davanın davacısı vekili ile esas davanın davalısı … ve birleşen davanın davalısı … Hesabı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulüne, 6100 sayılı HMK.nın 353/1.a.6. maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, belirtilen hususlardaki eksiklikler tamamlanarak yeniden yargılama yapılması için dosyanın mahkemesine gönderilmesine, sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Esas ve birleşen davanın davacısı vekili ile esas davanın davalısı … ve birleşen davanın davalısı … Hesabı vekilinin istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile; ilk derece mahkemesi kararının HMK.nın 353/1.a.6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
Yeniden yargılama yapılması için dosyanın kararı veren mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
2-İstinaf yoluna başvuran taraflarca yatırılan peşin harcın istek halinde yatıranlara yatırdıkları oranda iadesine,
3-İstinaf yoluna başvuran tarafça yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılacak yargılamada dikkate alınmasına,
4-Karar tebliği, harç mahsup, iade ve tahsil işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nın 353/1.a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 27.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
……

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.