Emsal Mahkeme Kararı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi 2020/939 E. 2022/2010 K. 06.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ Esas-Karar No: 2020/939 – 2022/2010
T.C.
ANKARA
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
26. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/939
KARAR NO : 2022/2010

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
K A R A R

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : ANKARA 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/02/2020
NUMARASI : 2019/357 Esas 2020/143 Karar

DAVACI :
VEKİLLERİ :
DAVALILAR :
VEKİLİ :
VEKİLİ :

DAVANIN KONUSU : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan)

KARAR TARİHİ : 06/10/2022
GEREKÇELİ KARAR
YAZILMA TARİHİ : 02/11/2022

Mahalli mahkemesince verilen karara karşı davacı vekili ile davalı … Sigorta A.Ş. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş olup, başvuru şartlarının yerine getirildiği dosya üzerinde yapılan ön inceleme ile anlaşılmakla yapılan istinaf incelemesi sonunda;
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI
Davacı vekili dava dilekçesinde; Davalı … Sigorta A.Ş. tarafından zorunlu mali mesuliyet sigortası ile güvence altına alınan dava dışı sürücü …’ın sevk ve idaresindeki aracın 20.06.2014 günü seyir halinde iken yaya olarak seyreden …’e çarpmasıyla sonuçlanan trafik kazasında davacının oğlu …’in vefatına neden olduğunu, davacının oğlunun vefatı nedeniyle destekten yoksun kaldığını ve manevi olarak sarsıldığını ileri sürerek, şimdilik 100,00-TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı … Sigorta A.Ş.den poliçe limiti ile sınırlı olmak üzere kaza tarihinden itibaren işleyen Merkez Bankası’nın kısa vadeli krediler için uyguladığı avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen; 50.000,00-TL manevi tazminatın davalı Karayolları Genel Müdürlüğü’nden kaza tarihinden itibaren işleyen avans faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş; 02.01.2020 günlü talep artırım dilekçesi ile destekten yoksun kalma tazminatını 59.468,23TL’ye yükseltmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş.vekili cevap dilekçesinde; Zamanaşımı def’i yanında, vefat edenin eş ve çocuklarına ödeme yapıldığını, poliçe limiti ve sigortalının kusuru oranında tazminattan sorumlu olduklarını, avans faizi istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Karayolları Genel Müdürlüğü vekili; Zamanaşımı def’i yanında, kaza ile idare arasında illiyet bağı bulunmadığını, davalı idarenin sorumluluğunun bulunmadığını, avans faizi istenemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Yerel mahkemece, davalıların zamanaşımı def’inde bulundukları, trafik kazasının 20.06.2014 günü meydana geldiği, davanın 11.07.2019 tarihinde açıldığı, KTK’nın 85 ve 109. maddeleri uyarınca zamanaşımı süresi dolmadığından zamanaşımı def’ilerinin yerinde bulunmadığı, trafik kazasında tarafların kusuru Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı’ndan alınan 06.07.2018 günlü raporla belirlenmiş olmakla davalının sigortaladığı araç sürücüsünün %60; Karayollarının %40 oranında kusurlu olduğu, davacının desteğinin kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığının saptandığı, davacının zararının belirlenmesi için aktüer bilirkişiden alınan raporda, zararın oluşumunda davalı sigortalının sigortaladığı dava dışı sürücünün %60, davalı idarenin %40 oranında kusurunun olduğu belirlendiğinden toplam 59.468,23-TL destekten yoksun kalma zararının 35.680,94-TL kısmından davalı sigortanın, 23.787,29-TL kısmından davalı idarenin sorumlu olduğunun belirtildiği, bilirkişi kurulu raporunun objektif nitelik taşıması, gerekçelendirilerek düzenlenmiş olması ve bilirkişilerin niteliği dikkate alınarak hükme esas alındığı, davalı sigorta şirketinin davacının zararın giderimi istemine olumlu yanıt vermemesiyle temerrüde düştüğü, davacının isteminin davalı sigorta yönünden kusur oranı dikkate alınarak yerinde görüldüğü, davacının davalı idareden istemlerine gelince; Davacının davalı idarenin hizmet kusuruna dayanarak husumet yönelttiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04.11.2015 gün ve 2014/17-731 Esas 2015/2366 Karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere KTK’nın 85. ve devamı maddeleri uyarınca işletenin sorumluğuna dayanılmadığından bu davalı yönünden idari yargının görevli olduğu, dolayısıyla, davalı idare hakkındaki davanın yargı yolu nedeniyle yerinde olmadığı gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile, 35.680,94-TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden işleyen yasal faizi ile birlikte davalı … Sigorta A.Ş.’ den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davalı Karayolları Genel Müdürlüğü’ne açılan davanın yargı yolu nedeniyle reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekili ve davalı sigorta şirketi vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
1-Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Mahkemenin kusur oranları doğrultusunda karar vermesi hatalı olup, KTK 88 gereğince davalıların bu tazminattan müşterek ve müteselsil sorumlu tutulması gerektiğini, iş bu dava açılmadan önce müteveffanın eş ve çocukları için Karayolları Genel Müdürlüğü’ne karşı maddi ve manevi tazminat talepli Adıyaman İdare Mahkemesi’nin 2019/198 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, ancak idare mahkemesi tarafından karayolunda meydana gelen kazada idarenin kusurlu olduğundan bahisle açılan işbu davanın da adli yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği sonucuna varıldığını, nitekim, Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 2918 sayılı Kanun’un 110’uncu maddesinin yürürlüğe girdiği 19.1.2011 tarihinden itibaren benzer uyuşmazlıklarda istikrarlı olarak verdiği kararlarda adli yargının görevli olduğunun belirtildiğini, işbu davanın adli yargının görevinde olduğundan bahisle davanın reddine karar verildiğini, akabinde de işbu davanın açıldığını, İdare Mahkemesi’nin gerekçeli kararında belirttiği üzere işbu davaya bakmakta adli yargının görevli olduğunu, bu sebeple Karayolları Genel Müdürlüğü açısından yargı yolundan dolayı davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
2-Davalı sigorta şirketi vekili istinaf dilekçesinde; Davaya konu kazada ölen …’in çocukları … adına tazminat istemiyle davalı sigorta aleyhine 11.07.2014 tarihinde Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinde dava açıldığını ve tazminata hükmedildiğini, mahkeme kararına istinaden davalı kurum aleyhine Ankara 7.İcra dairesinde 2018/13084 Esas sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığını ve davalı sigorta şirketinin, davaya konu olan kaza nedeniyle davacılara 22.11.2018 tarihinde 189.982,35-TL ödeme yaptığını, bu nedenle hakkaniyete aykırı olarak açılmış ve konusuz kalmış işbu davanın reddedilmesi gerektiğini,
Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/258 Esas sayılı dosyasında açılan davada mahkemeye sunulan 23.05.2016 tarihli ATK raporunda davalı sigorta şirketine sigortalı araç sürücüsü …’a %50 oranında, yaya …’e %30 oranında, karayollarına da %20 oranında kusur izafe edildiğini, ancak davacı davayı ıslah ettikten sonra mahkemeye sunulan 06.07.2018 tarihli ATK raporunda, otomobil sürücüsü …ın %60 oranında, Karayolları Genel Müdürlüğünün %40 oranında kusurlu bulunduğunu, Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.05.2016 tarihli ATK raporunu (… plakalı araç sürücüsü … %50 oranında kusurlu bulunduğu rapor) hükme esas alarak karar verdiğini, ancak desteğin annesi için açılan işbu davada, mahkemenin, 06.07.2018 tarihli ATK raporunda otomobil sürücüsü … için belirlenen %60 kusur oranına göre düzenlenen bilirkişi raporu ve tazminat hesaplamasını esas alarak karar verdiğini, bilirkişi raporlarının kesin deliller arasında sayılmadığını, bilirkişi raporlarının ve anılan ATK raporunun açılan davada da hükme esas alınabilmesi için raporun tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçmesi gerektiğini, ancak 06.07.2018 tarihinde Adli Tıp Kurumundan alınan raporun söz konusu davada herhangi bir itiraz ve inceleme konusu yapılmadığını, itiraz ve incelemeye konu olmayan ATK raporu esas alınarak kurulan mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu,
Bilirkişi raporunda annenin payının 2/4 pay oranı sabit alınarak tazminat hesaplaması yapıldığını, annenin tazminat hesaplamasının ölen kişinin evli olmadığı ve çocukları olmadığı varsayımı ile yapıldığını, ancak ölen kişinin eşi ve iki çocuğu olduğunu, davacı vekilinin tazminat talebi bakımından kabul anlamına gelmemek kaydı ile bir an sigorta şirketinin dava konusu talep ile sorumlu olduğu düşünülse bile; ölen kişinin annesi için açılmış olan destekten yoksun kalma tazminatı davasında, yapılacak tazminat hesaplamasının; pay oranları esasına göre yapılması gerektiğini (Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 18/01/2016 Tarih Esas no: 2014/4903, Karar no: 2016/532 sayılı ilamı), desteğin anne ve babasına yaşamı boyunca sabit bir oranda destek olacağı varsayımına göre yapılan tazminat hesaplamasına ilişkin bilirkişi raporunun hükme esas alınamayacağını, desteğin evli ve iki çocuğu olduğu dikkate alındığında yapılacak hesaplamanın pay esası oranları dikkate alınarak yapılması gerektiğini, daha önce desteğin eşi ve çocukları için açılan destekten yoksun kalma tazminatı davasında sadece desteğin eşi ve iki çocuğu dikkate alınarak ve bu duruma göre pay oranları belirlenerek tazminat hesaplandığını, işbu davada anne için destekten yoksun kalma tazminatı talep edildiğini, ayrıca destek …’in çocukları … adına Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nde 2019/391 Esas sayılı dosya ile açılan davada (dava devam etmektedir), Ankara 12. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/258 E. Sayılı dosya ile görülen davada alınan son ATK raporuna göre kusurun %10 fark nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı talep edildiği de dikkate alınarak desteğin eşi, iki çocuğu ve annesi için pay oranı esasına göre tazminat hesaplamasının yapılması gerektiğini, pay oranları esasına göre yapılacak tazminat hesaplamasında; anne, eş ve iki çocuğun payları belirlenerek tazminat hesaplamasının yapılması ve daha önce eş ve iki çocuğa ödenen tazminatın güncellenerek hesaplanacak tazminattan indirilerek anne için tazminat tutarının bu şekilde hesaplanması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
HMK’nun 355. maddesi gereğince İstinaf edenlerin sıfatı gözetilerek ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler, mahkeme kararının gerekçesi, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesi ile yapılan inceleme sonunda;
Dava trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
1-Davacı vekilinin davalı KGM aleyhindeki davanın yargı yolu yönünden reddine ilişkin istinaf talebinin incelenmesinde; Davacı vekili, davalıya trafik sigortalı aracın sürücüsü …’ın yönetimindeki araç ile yaya geçidinden karşıya geçmekte olan davacının oğlu yaya müteveffa …’e çarpması sonucu …’in vefat ettiğini, müteveffanın kaza sonucu ölümü nedeniyle sağ eşi ve çocukları tarafından Ankara 12. ATM’nin 2014/258 Esas sayılı dava dosyasında destekten yoksun kalma davası açıldığını, söz konusu dosyada İstanbul ATK trafik ihtisas Dairesinden alınan kusura ilişkin raporda sigortalı araç sürücüsünün olayda %60 oranında, KGM’nin %40 oranında kusurlu olduğunun tespit edildiğini, müteveffanın olayda kusuru olmadığını, ilgili mahkeme tarafından da bu raporun hükme esas alındığını, davalılar arasında müşterek ve müteselsil sorumluluk ilişkisi olduğunu belirterek şimdilik davacı için 100,00-TL destek tazminatının kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, 50.000,00-TL manevi tazminatın davalı … den kaza tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile tahsilini talep etmiş, 02.01.2020 tarihli bedel artırım dilekçesi ile destek tazminatı talebini 59.468,23-TL’sına yükseltmiştir. Mahkemece, davalı sigorta şirketi hakkında açılan davanın kısmen kabulü ile 35.680,94-TL destekten yoksun kalma tazminatının dava tarihinden işleyen yasal faizi ile birlikte davalı … Sigorta A.Ş.’den alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, davalı … hakkında hizmet kusuruna dayanılarak açılan davanın yargı yolu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta çözümlenmesi gereken husus, davanın hangi yargı kolunda görüleceği, davanın 2918 Sayılı Yasanın 110. maddesindeki düzenleme kapsamında adli yargıda görülüp görülemeyeceğine ilişkindir. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun birinci maddesinde, bu Kanun’un amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda alınacak önlemleri belirlemek olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan, 2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle değiştirilen 110. maddesi ise “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” şeklindedir.
Yasama belgeleri ile anılan düzenlemenin gerekçesine bakıldığında, 2918 sayılı Kanun’un uygulanması gereken sorumluluk davalarında bir karmaşanın söz konusu olduğu, bu karmaşanın adli yargı yerlerinin görevli olduğu belirlenmek suretiyle giderilmek istendiği anlaşılmaktadır.
Bahse konu düzenleme, Anayasa’ya aykırı olduğu iddiası ile somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi (AYM) önüne taşınmış, Anayasa’nın 2, 125 ve 155. maddeleri bağlamında inceleme yapan Mahkeme düzenlemeyi Anayasa’ya aykırı bulmayarak iptal istemini şu gerekçelerle reddetmiştir. (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 Esas – Karar sayılı kararı) Anayasa Mahkemesinin daha önceki kimi kararlarında da belirtildiği üzere, tarihsel gelişime paralel olarak Anayasa’da adli ve idari yargı ayrımına gidilmiş ve idari uyuşmazlıkların çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılınmıştır. Bu nedenle, genel olarak idare hukuku alanına giren konularda idari yargı, özel hukuk alanına giren konularda adli yargı görevli olacaktır. Bu durumda, idari yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde adli yargının görevlendirilmesi konusunda kanun koyucunun mutlak bir takdir yetkisinin bulunduğunu söylemek olanaklı değildir. Ancak, idari yargının denetimine bağlı olması gereken idari bir uyuşmazlığın çözümü, haklı neden ve kamu yararının bulunması hâlinde kanun koyucu tarafından adli yargıya bırakılabilir.
İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargıda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan, Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi (UYM) de önüne gelen benzer uyuşmazlıklarda AYM’nin yukarıda yer verilen kararına atıf yaparak benzer sonuca ulaşmıştır. UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek adli yargı yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını tespit etmektedir (UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları).
Yargıtay uygulamalarında ise 2918 Sayılı Yasanın 110. Maddesinin uygulamasında ilgili düzenleme dar olarak yorumlanarak, “İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlar” düzenlemesi ile karayolunda kullanılan araçların sebep olduğu kazaların adli yargıda görüleceği, hizmet kusurundan kaynaklanan davaların ise idari yargıda görülebileceği kabul edilmişken, içtihat değişikliği ile AYM’nin kararı, UYM’nin kararları ve kanun maddesinin yasama belgeleri ve kanun gerekçesi çerçevesinde, hizmet kusurundan açılan tazminat davalarının 2918 Sayılı Yasanın 110. Maddesi gereğince adli yargıda görülmesi gerektiği kabul edilmiştir. Nitekim Yargıtay 4. Hukuk dairesinin 2020/3530 – 4192 sayılı kararında Uyuşmazlık Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin yukarıda bahsi geçen iptal kararına atıflar yapmak suretiyle gerekçesinde “Benzer olaylara aynı hukuki sonuçlar bağlanması anlamına gelen yargısal kararlardaki istikrar, adil yargılanma hakkının görünümlerinden olan hakkaniyete uygun yargılama ilkesinin gereğidir. İstikrarlı karar verme, hukuki belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı gibi, kişilerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına güvenini de tesis eder. 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin uygulanmasında, Dairemizin idari yargı yerlerini görevli kabul eden kararları (11/03/2013 tarihli ve 2013/1438-4361 E-K sayılı; 18/04/2013 tarihli ve 2013/6055-7371 E-K sayılı; 06/11/2013 tarihli ve 2013/15737-17128 E-K sayılı; 06/03/2013 tarihli ve 2013/258-3916 E-K sayılı) bulunmakta ise de yukarıda açıklanan gerekçe ve yüksek mahkeme kararları göz önüne alınarak Dairemizin 04/12/2019 tarihli ve 2019/2897-5764 E-K sayılı ilke kararıyla önceki yerleşik uygulamadan dönülmüştür.” denilerek önce ki içtihatlarından ilke kararı ile dönüldüğü belirtilmiştir.
Buna göre somut olayda davacı vekili, davalı Karayolları Genel Müdürlüğüne yapım ve bakımından sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak,tedbirleri almak ve aldırmak yükümlülüğüne uymaması nedeniyle kusurlu olduğunu ileri sürerek husumet yönelttiğine göre, 2918 Sayılı Yasanın 110. maddesi ve Yargıtay ilgili dairesi kararında da belirtildiği üzere davanın adli yargı yerinde görülerek işin esasına girilip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken,mahkemece davanın görülmesinde idari yargı kolunun görevli olduğundan bahisle davanın usulden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan, davacı vekilinin bu hususa yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile; 6100 sayılı HMK.nın 353/1.a.4. maddesi gereğince kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiştir.
Kabule göre de; davacı taraf dava dilekçesinde davalı sigorta şirketi ile davalı … arasında müşterek ve müteselsil sorumluluk ilişkisi bulunduğunu, aynı kazaya ilişkin olarak müteveffanın eş ve çocukları tarafından Ankara 12. ATM’nin 2014/258 esas sayılı dava dosyasında İstanbul ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan raporda davalı sigorta şirketine sigortalı araç sürücüsüne %60,davalı …’ne %40 kusur isnad edildiğini, müteveffanın olayda kusurlu olmadığının tespit edildiğini belirterek davacı için talep edilen destek tazminatının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, mahkemece aynı kusur raporuna itibar edildiği belirtilmiş ise de, bu halde aktüer bilirkişi raporunda davacı için belirlenen destek tazminatının tamamının davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verilmesi gerekirken, davalı sigorta şirketine sigortalı araç sürücüsüne izafe edilen kusur oranında davalı sigorta şirketinin tazminatla sorumluluğuna karar verilmesi de doğru görülmemiştir.
2-Davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf taleplerine gelince; Aynı kazadan kaynaklı olarak desteğin eşi ve çocukları tarafından Ankara 12. ATM’nin 2014/258 esas sayılı dosyasında davalı sigorta şirketi aleyhinde destekten yoksun kalma tazminatı davası açıldığı, bu dosyada birden fazla kusur bilirkişi raporu alındığı, İstanbul ATK Trafik ihtisas dairesinden alınan 23.05.2016 tarihli raporda davalıya sigortalı araç sürücüsüne %50 oranında kusur izafe edildiği, %50 kusur oranına göre aktüer bilirkişiden alınan raporda davacı eş … için 82.540,85-TL, davacı çocuk … için 16.362,89-TL, davacı çocuk … için 11.637,09-TL destek tazminatı hesaplandığı, davacılar vekilinin bu rapor doğrultusunda taleplerini ıslah ettiği, itiraz üzerine daha sonra kusur yönünden İstanbul ATK genişletilmiş uzmanlar kurulundan alınan 06.07.2018 tarihli raporda sigortalı araç sürücüsünün olayda %60, … ‘nin %40 oranında kusurlu oldukları, desteğin herhangi bir kusuru bulunmadığının belirtildiği, mahkemece ATK’dan alınan son raporun olaya daha uygun olduğunun kabul edildiği, ancak aktüer bilirkişi raporunda %50 kusur oranına göre tazminat hesabı yapıldığı, davacı tarafın bu rapora göre taleplerini ıslah ettiği, bu nedenle yeniden aktüer raporu yada ek rapor alınmasında hukuki yarar görülmediğinden ıslah doğrultusunda davanın kabulü ile davacı … için 82.540,85-TL, davacı çocuk … için 16.362,89-TL, davacı çocuk … için 11.637,09-TL destek tazminatının 11.07.2014 dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı sigorta şirketinden tahsiline karar verildiği anlaşılmıştır.
Davalı sigorta şirketi söz konusu ilam nedeniyle Ankara 7. İcra Müdürlüğünün 2018/13084 sayılı takip dosyasına 22.11.2018 tarihinde ferilerle birlikte toplam 189.982,35-TL ödendiğini bildirmiş, yine desteğin eşi ve çocukları tarafından davalı sigorta şirketi aleyhinde bakiye destek tazminatı alacağının tahsili istemiyle Ankar 1. ATM’nin 2019/391 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını ve davanın derdest olduğunu belirtmiştir. Ayrıca davaya konu trafik kazasıyla ilgili olarak Gölbaşı (Adıyaman) ACM’nin 2014/137 Esas – 2015/195 Karar sayılı dosyasında ceza yargılaması yapılarak davalıya sigortalı araç sürücüsü … hakkında mahkumiyet ve HAGB’na karar verildiği görülmüştür. Davalı sigorta şirketi nezdinde davaya konu trafik kazasından dolayı açılan hasar dosyası istenmiş, ancak dosyaya gönderilen hasar dosyasının davaya konu trafik kazasına ilişkin olmadığı, … isimli 3. kişiye ait olduğu anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece Ankara 12. ATM’nin 2014/258 Esas sayılı dava dosyası, Ankara 7. İcra Müdürlüğünün 2018/13084 sayılı takip dosyası, davaya konu trafik kazası ile ilgili davalı sigorta şirketi nezdinde düzenlenen hasar dosyası,davaya konu kaza sonucu desteğin ölümü nedeniyle hak sahiplerine yapılan ödemeleri gösteren belge ve bilgiler,desteğin eşi ve çocukları tarafından açıldığı ve halen derdest olduğu davalı sigorta şirketi tarafından ileri sürülen Ankara 1. ATM’nin 2019/391 Esas sayılı dava dosyalarının bulunduğu yerlerden getirtilerek, gerektiğinde tarafların kusur durumunun tespiti hususunda İTÜ fen heyeti gibi kurumlardan seçilecek en az 3 kişilik bilirkişi kurulundan tüm dosya kapsamları ve alınan bilirkişi raporlarının değerlendirilmesinin yapıldığı gerekçeli, denetime elverişli,hangi rapordaki görüşe neden iştirak edildiğinin yada edilmediğinin belirtildiği bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3-Davalı sigorta şirketi vekilinin destek paylarına ve aktüer bilirkişi raporuna karşı istinaf taleplerinin incelenmesinde; Mahkemece hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporunda PMF 1931 yaşam tablosu ve prograsif rant yöntemine göre tazminat hesabı yapılmıştır. Tarafların bilirkişi raporunda kullanılan yaşam tablosuna ve tatbik edilen esaslara açık itirazları olmasa dahi TBK 51. maddesi uyarınca tazminatın kapsamının hâkim tarafından belirlenmesi zaruridir. Gerçek zarar miktarı, hak sahibinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Gerçek zarar hesabı, özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Hak sahiplerinin bakiye ömürleri önceki yıllarda Fransa’dan alınan 1931 tarihli “PMF” cetvellerine göre saptanmakta iken, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi’nin çalışmaları ile “TRH 2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunca’da ilk peşin sermaye değerinin hesaplanmasında anılan tabloların uygulanmasına geçilmiştir. Gerek diğer kurumlar ile Yargıtay Daireleri arasında tazminat hesabında birliğin sağlanması açısından ve gerekse bu tablonun ülkemize özgü ve güncel verileri içerdiği de göz önüne alınarak, ülkemizce de tazminat hesaplamalarında TRH 2010 Tablosu’na göre bakiye ömür sürelerinin belirlenmesinin, güncel verilere ve ülkemiz gerçeklerine daha uygun olacağına Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nce de karar verilmekle görüş değişikliğine gidilmiştir. (Yargıtay 17.HD 22/12/2020 tarih, 2019/5206 E. – 2020/8874 K. sayılı ilamı, 14/01/2021 tarih 2020/2598 E. – 2021/34 K. sayılı ilamı) Anayasa Mahkemesi’nin 17/07/2020 tarih 2019/40-2020/40 sayılı kararı ile; KTK’nın 90. maddesindeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda öngörülen usul ve esaslara tabidir” bölümündeki “bu Kanun çerçevesinde hazırlanan genel şartlarda” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmekle; zarar hesaplanmasında ZMMS Genel Şartları ekindeki cetvellerin kullanılması mümkün olmadığından ve annüite formülüne göre devre başı ödemeli belirli süreli rant esası (%1, 8 teknik faiz) bu cetvellerle getirildiğinden, artık uygulanması mümkün değildir. Anılan nedenlerle tazminat hesaplamasında desteğin, davacı anne …’in ve hak sahibi olan dava dışı sağ eş … ile çocukları … ve …’ın bakiye ömür süresinin TRH 2010 Tablosu’na göre belirlenmesi, desteğin bilinen dönem sonrası muhtemel gelirinin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilmesi ile belirlenecek peşin değeri esas alınıp işleyecek aktif ve pasif dönem tazminat hesabı yapılması gerekmektedir.
Bu durumda mahkemece yapılması gereken, destek, davacı anne, dava dışı eş ve çocukların TRH 2010 yaşam tablosuna göre muhtemel bakiye yaşam süresinin belirlenmesi, bilinmeyen / işleyecek devre hesabı yapılırken, bilinen son gelirin her yıl için % 10 artırılıp % 10 iskonto edilerek progresif rant yönteminin kullanılması (bilinen/işlemiş dönem hükme esas alınan 23.12.2019 tarihli bilirkişi raporundaki gibi 31.12.2019 tarihinde sonlandırılmak suretiyle)davacı anne ile dava dışı hak sahipleri eş ve çocukların destek alacağı süre gözetilerek, davacı annenin talep edebileceği destek tazminatının(taraflar yararına oluşan usulü kazanılmış haklar da gözetilerek) hesaplanması için konusunda uzman bir başka aktüer bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, değişen Yargıtay uygulamaları ile kabul edilen yönteme uygun olmayan bilirkişi raporundaki hesaplamaya göre hüküm kurulmuş olması da doğru görülmemiştir.
4-Destekten yoksun kalanların destek paylarını belirlerken desteğin gelirinin bir kısmını kendisine bir kısmını da eş ve çocukları ile anne ve babasına ayıracağı varsayılmalıdır. Bunun dışında destekten yoksun kalanlardan bir kısmının davacı olup diğer kısmının davacı olmadığı durumda talepte bulunmayan destek görenlerin paylarının da hesaplamada göz önünde tutulması gerekmektedir. Destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasında, destek payları doğru belirlenerek, destekten yoksun kalanlara müteveffanın sağlığında sağlamış/sağlayacak olduğu yardımın miktarı da doğru şekilde hesaplanmalıdır. Destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde destekten yoksun kalanlara ayrılacak paylar Yargıtay uygulamaları ile kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise desteğin gelirden eşi ile birlikte ikişer pay alırken çocuklara birer pay verileceği yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay çocukların her birine 1 pay, ana ve babaya birer pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak, anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselmektedir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 desteğe, %50 eşe pay verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanacaktır. Desteğin gelirinin 100 pay olduğunun kabulü ile bu 100 payın davacılar ile dava dışı hak sahiplerine dağıtılması, dağıtılan payların toplamının 100 olması gerekmektedir.
Somut olayda dosyada mevcut nüfus aile kayıt tablosuna göre destek …’in evli ve 2 çocuklu olduğu, dava dilekçesinde davacı anne yönünden destek tazminatı talep edildiği, desteğin babası …’in 26.11.2011 tarihinde destekten çok önce vefat ettiği,eş ve çocuklarının dosyada mevcut nüfus kaydına göre hayatta olduğu anlaşılmaktadır. Hükme esas alınan tazminat bilirkişi raporunda sanki destek bekar ölmüş gibi sadece destek ve davacı anneye 2/4 oranında destek payı ayrılmış olup, bu nedenle dağılımın az yukarıda yerleşik Yargıtay kararları ve uygulamalarında kabul edilen oranlarda yapılmadığı, hayatta oldukları ve hatta davalı sigorta şirketine karşı destek tazminatı istemiyle dava açtıkları anlaşılan eş ve çocuklarına destek payı ayrılmadan tazminat hesabı yapıldığı görülmüştür. Oysa gerçek durum ortada iken varsayıma dayalı destek tazminatı hesabı yapılamaz. Hak sahibi kişilere doğru pay dağılımı yapıldığında, tazminat miktarlarının değişme ihtimali bulunmaktadır. Bu hali ile aktüer bilirkişi raporu hükme elverişli değildir. Bu durumda mahkemece, öncelikle yine desteğin tam aile nüfus kayıt tablosunun temini ile desteğin davacı annesi ile dava dışı hak sahipleri olan eş ve çocuklarının halen hayatta olup olmadığının belirlenmesi, daha sonra yukarıda açıklandığı üzere inceleme ve değerlendirme yapılarak, bilirkişiden desteğin evli ve iki çocuklu olarak vefat ettiği hususu da göz önünde bulundurularak, destek, davacı anne ile dava dışı eş ve çocuklarına desteğin gelirinden pay ayrılıp, davacı annenin talep edebileceği destek tazminatının tespiti hususunda rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, hükme elverişli olmayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması da doğru değildir.
5-İş bu tazminat davası 11.07.2019 tarihinde açılmış olup, davalı sigorta şirketi vekili, desteğin eş ve çocukları tarafından Ankara 12 ATM’nin 2014/258 Esas sayılı dosyasında açtıkları destekten yoksun kalma tazminatı dosyasında verilen karar gereği 22.11.2018 tarihinde ferilerle birlikte dava dışı hak sahiplerine toplam 189.982,35-TL ödeme yapıldığını, aynı hak sahipleri tarafından bakiye destek tazminatı istemiyle Ankara 1. ATM’nin 2019/391 Esas sayılı dosyasında da derdest dava olduğunu belirtmiştir. Davalı sigorta şirketi, sigortalı aracın karıştığı kaza sebebiyle ölüm ve/veya sakatlık halinde kaza tarihi itibariyle kişi başına 360.000,00-TL poliçe limiti ile zarar görenlere karşı sorumludur. Bir başka ifade ile müteveffa …’in ölümü sebebiyle adı geçen desteğin tüm hak sahiplerine karşı davalı sigortacının azami sorumluluğu 360.000,00-TL poliçe limiti ile sınırlıdır. Davalı sigorta şirketi tarafından poliçe limitinden dava dışı hak sahiplerine yapılan tazminat ödemesinin miktarının belirlenmesi ve poliçe limitinden bu ödemenin asıl alacakla ilgili kısmının (feriler dahil edilmeden) mahsubu gerekir. Dava dışı hak sahibi eş ve çocuklara ZMMS poliçesinden yapılan ödemelerin miktarının tespiti bu nedenle önemli olduğundan, ilgili ATM dava dosyalarının, icra müdürlüğü dosyasının, davalı sigorta şirketinden ilgili hasar dosyasının ve ödeme belgelerinin tamamının getirilerek, ödemenin asıl alacak kısımlarının 360.000,00-TL’den mahsubu ve bakiye poliçe limitinin belirlenmesi, davacı anne ve dava dışı hak sahibi eş ve çocuklar için hesaplanan destek tazminatı toplamının poliçe limitinden fazla olması halinde davalı sigorta şirketinin davacıya karşı tazminattan sorumluluğunun KTK’nın 96. maddesi hükmü gereğince garame hesabı yapılarak belirlenmesi gerekirken, bu konuda herhangi bir inceleme yapılmaması da doğru görülmemiştir.
Bu durumda mahkemece, yukarıda 1, 2, 3, 4 ve 5 nolu bentlerde açıklanan, hükmün esasına ve sonucuna etkili olan hususlarda gerekli deliller toplanıp, değerlendirilmeden karar verildiği anlaşılmakla, davacı vekili ile davalı sigorta şirketi vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf taleplerinin kabulü ile HMK’nın 353/1-a-4-6 maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılmasına (HMK’nın 355. maddesi gereğince istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) ve davanın yeniden görülüp sonucuna göre karar verilmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine, kararın kaldırılma sebebine göre istinaf talebinde bulunan davacı vekili ile davalı sigorta şirketi vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Yukarıda 1 no’lu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin,2, 3, 4 ve 5 no’lu bentlerde açıklanan nedenlerle davalı … Sigorta A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı kabulü ile; Ankara 10. ATM’nin 24.02.2020 tarihli, 2019/357 Esas-2020/143 Karar sayılı kararının HMK.nın 353/1.a.4 ve 6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, davalı … yönünden işin esasına girilerek ve yukarıda belirtilen hususlarda yeniden yargılama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, kararın kaldırılma sebebine göre davacı vekili ile davalı Sigorta Şirketi vekilinin sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
2-İstinaf yoluna başvuran davacı tarafça yatırılan 54.40-TL maktu, davalı sigorta şirketi tarafından yatırılan 54.40-TL maktu, 555.00-TL nispi, istinaf karar harcının istek halinde ilgili taraflara iadesine,
3-Davacı ve davalı Sigorta Şirketi tarafından yapılan istinaf yargılama giderinin ilk derece mahkemesi tarafından yeniden yapılacak yargılamada ayrı ayrı dikkate alınmasına,
4-Davalı Sigorta Şirketi tarafından yatırılan 100.00-TL gider avansından kullanılmayan kısmın, davalı sigorta şirketine iadesine,
5-Ankara 14. İcra Dairesinin 2020/4334 sayılı dosyasına yatırılan 60.000,00-TL teminat mektubunun yatıran tarafa iadesine
6-Karar tebliği, harç ve gider avansı iadesi işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu HMK’nun 353/1.a. maddesi gereğince KESİN olmak üzere 06.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Başkan
Üye
Üye
Katip

* Bu belge, 5070 sayılı Kanun hükümleri gereğince elektronik imza ile imzalanmıştır.